22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ADNAN DİNÇER’LE F U T B O L eposta:adnandincer@hotmail.com NEYMİŞ B ABDÜLKADİR YÜCELMAN Adrenalini Yükselten Gidiş! u ara başta teknik direktörler olmak üzere fanatikler de dahil futbolla ilgilenen herkesin sağlıklı olması gerekli. Çünkü ilk kez 5 takımın ligin bitimine 11 hafta kala inanılmaz bir şampiyonluk yarışına girmiş olduğunu görüyoruz Süper Lig’imizde. Nedense kimse iki yıldır Süper Lig’in en başarılı takımı olarak Sıvassporu kabul etmiyor. Bunu medyada verilmeyen önemden anlıyoruz. Çünkü onun taraftarı ötekilerden az! Ama futbolu fazla... Bülent Uygun genç yaşına karşın bu başarıyı yakalarken takım oyununu öne çıkartmış ve istikrarı sağlamıştır. Herkes son iki F.Bahçe karşılaşmasını örnek alarak oklarını bu genç adama saplamıştır. Bu tabii ki bir gerçeği asla kıramaz. Çünkü Sıvasspor şampiyonluğa oynamaktadır. Bunu sağlamak için Bülent Uygun’un önemli bir sabır ve dengeye ihtiyacı vardır. Şampiyonluk Sivasspor adına Türk futbolunda bir devrim olur. Bir başka ilginçlik de Trabzonsporda yaşanmakta. Ersun Yanal kendisine yakıştırılan bir önyargıdan kurtularak Bordo Mavilileri uzun yıllardan sonra şampiyonluğa oynatırken başarılı sayılabilir. Ancak hiç beklenmeyen iç saha yenilgilerini deplasman başarılarına gölge getirecek sonuçlarla yaşatan gidiş beklenmeyen tepkilere neden olup onu yine geçmişteki kategorisine oturtabilir. Bu futbolla ligi kovalamak büyük bir sabır ve sinir gerektiriyor. Deplasmanda kazanabilen ve kişisel becerilerle golü bulan futbolcular kapalı savunmaları aşamıyorlar. İnce yaratıcılık ve duvar pası verkaç yetersizliği var takımda. Atılan şutlar etten duvarlara çarpıyor. Umut ve Gökhan Ünal çok telaşlı ve tamamlıyıcı değiller. İşleri zor çünkü bu gidişle Trabzonspor’daki birlik, beraberlik ve sabırlı gidişi adrenalin yükü bozacak. Nostaljiden Gerçeğe F.Bahçe Öyküsü izim kuşağın insanları söze genellikle “Bizim zamanımızda...” diye başlar. Gerçi böyle düşünenlere hak vermiyor değilsem de dünya döndükçe çağın demeyelim ama yaşadığı zamanın değerinin bilinmesinden yanayım. İnsanlığın teknolojik gelişmelerin de yardımıyla daha rahat yaşamayı yeğlediği zamanımızda ne yazık ki ekonomik sistem, anlayış ve egoizm, zengini daha zengin, fakiri daha fakir hale getiriyor; çeşitli kategorilerde yaşam koşulları oluşuyor. Bizim zamanımızda futbol amatördü, ben bir gün dahi olsun sıcak bir duş aldığımı anımsamıyorum; ama mutluyduk, şikâyetimiz olmazdı. Bu, büyük kulüplerde oynayan futbolcular için de böyleydi. Kafası kırılan, gözü patlayan futbolcuların ben bir gün olsun şikâyetini duymadım. Beşiktaş mıuhabirliği yaptığım dönemlerde Akaretler’deki pire dolu, pis ve bakımsız kulübünden Şeref Stadı’nın farelerle dolu soyunma odalarından şikâyet edenleri de görmemiştim. Hatta antrenman öncesi takunyalarla fareleri kovalamalarında bile neşelerinin kaçmadığını söyleyebilirim. Neyse... O günler çok gerilerde kaldı. 1952’de futbol profesyonel olunca çok şey değişmeye başladı. Bu değişim her geçen yıl daha ilerilere gitti, futbolcular monşerleşmeye başladı. Altlarındaki otomobiller her transfer sonrası yenilenmeye başladı, futbol yarışından çok marka rekabeti hızlandı. Özel doktor ve hastaneler yavaş yavaş Avrupa’ya taşındı. Gazeteler futbolcuların peşinde koşar oldu. Sinema ve sahne sanatçılarıyla futbolcuların isimleri manşetlere karışır oldu. Gazete patronları bu gelişmeden çok memnun kalmıştı ki spor sayfalarının kadroları şişmeye, sayfaları arttıkça artmaya başladı. Bu güzel bir şeydi ama bütün bu gelişmelere karşın sporumuz ve futbolumuz ne yazık ki olduğu yerde sayıyordu. Futbol federasyonları ulusal takımı bir kulüp anlayışıyla yönetiyordu ama onun karşısında da ‘bürokrasi’ vardı. Bir limonlu çay içmek bile 13 imzadan geçiyordu. Bu olumlu olumsuz gelişmeler olurken futbol piyasası da akıl almaz astronomik rakamlara ulaşıyordu, bu bozuk düzene uymak kulüpleri zorluyordu. Kulüplerin başına önce siyasiler, sonra işadamları geldi, futbolla siyaset ‘kanka’ oldu. Bugün futbol kulüplerinde yöneticiler aslanın ağzından para toplamaya çalışırken futbolun kalitesinde bir arpa boyu gelişme olsa bile bunun devede kulak olduğunu anlamalıyız. Bir yanda naklen yayınlar medya patronları arasında paylaşılırken, büyük firmaların rekabet hırsıyla oluşan sponsorluk müessesesi kulüplerin cankurtaranı oldu. Futbolumuz yerinde sayarken izleyenlerin sayısı arttı. Futbol büyül bir endüstri haline geldi ama kulüplerin de borçları yükseldikçe yükseldi. Yükselen transfer ücretleri karşılanamaz hale geldi ve borçsuz kulüp kalmadı. Fenerbahçe Bugün dünya kulübü olma yolundaki F.Bahçe’nin bütçesi rekor düzeyde ama başta başkan Aziz Yıldırım, yönetim kurulu ve 20 milyonu aşan yandaşları mutlu değil. Neden? Nedenini Aziz başkan şöyle açıklıyor... “Bazı oyuncularda doymuşluk, bezginlik var. Bu nedenle de futbolculara terapi uyguluyoruz.” Hoppala!.. Şu günlerde dünya büyük kriz yaşıyorsa ve milyonlarca kişi işsiz kalmışsa, paranın sorun olmadığı F.Bahçe gibi bir kulüpte ne problem olabilir ki futbolcular bezgin olsun? ‘Doyumsuzluk’ bir noktaya kadar kabul edilebilir. Çünkü banka hesapları ve cüzdanları kabarık olanların yaşam felsefeleri sıkıcı olur genellikle. Ama bir elleri yağda bir elleri balda olan oyunculardan beklenen tek şey futbolun ve aldıkları büyük paraların karşılığını vermektir. Sıkıntıların nedeni aile yaşamı mı çevre baskısı mı şöhret olmanın getirdiği sınırlı yaşam mı? Açıkçası terapinin sonucunu merak ediyorum. Geçenlerde Rıdvan Dilmen, TV konuşmalarından birinde “Futbolcular isterse oynar istemezse oynamaz” gibi bir laf etti. Rıdvan’ın birinci elden yaptığı bu konuşma gerçekten de çok düşündürücüdür. Yaşam biçimleri, gelenekleri hatta dilleri ve mutfakları bile farklı olan, tek ortak noktaları futbol olan 20 futbolcunun bulunduğu bir takımda herkesin aynı düşüncede olmaması doğaldır. Ancak mesleğinin gereklerini yerine getirmek ve aynı amaç için sahada futbolunun hakkını vermek farklı bir şey. Şimdi ben hangi maç olursa olsun Rıdvan’ın söylediklerini düşüneceğim. Bu futbolcuların niyeti ne? Aragones’in geldiği gün gerek futbolcuların ona karşı tavrı gerekse medyanın ‘Dede’ lakabıyla eleştiri oklarına hedef olan son Avrupa şampiyonu İspanya’nın teknik direktörünün mutsuzluğunu da görüyorum. Adam nasıl mutlu olsun ki... Rıdvan’dan daha deneyimli olan Aragones de böyle düşünüyor olamaz mı? Bildiği ve yıllarını geçirdiği İspanya futbol dünyasında bir hafta iyi bir hafta kötü oynayan futbolcuları bir türlü anlayamamak sanırım Aragones’in de büyük derdi. Onu hayrete düşüren değişik kişilikler F.Bahçe F.Bahçe Kulübü Kayseri’yi Başkanı’nın da dikkatini geçerken çekmiş olmalı ki 7 gollü Alex 800, maç sonrası şaşırdığını ifade etmekle kalmamış, maçında gol futbolculara attı. güvensizliğini medyaya da açıklamış, 42’lik Sıvasspor galibiyetinin kendisini tatmin etmediğini de söylemekten kaçınmamış. Bu sezon alınan sonuçlarla kendisini şaşırtan, futbolcularla da arası açık olan Aziz başkanın Sıvasspor sınavı sonrası futbolcularla barışmaması da şaşırtıcı bir durumdu. F.Bahçe Kulübü Başkanı barışmamakla haklıydı bana göre. Çünkü Hacettepe ve Sıvasspor maçlarında F.Bahçe gerçekten takım olmuştu, futbolun hakkını vermişti, yandaşlarını mutlu etmişti. Bu değişimin nedeni belki de yeni atılan imzalardı. Ama Aziz başkanın istediği belki de futbolcuların para için değil, forma aşkına, meslek aşkına tüm güçlerini ortaya koymalarıydı ama o devir değişti Aziz başkan o futbolcular ‘bizim zamanımızda’ kaldı. Sahne sanatçıları kişisel sorunları, sıkıntıları olsa da o gün ve gece sahneye çıkar ve izleyenlerine mesleklerinin en iyisini göstermeye çalışır. Futbol da görsel bir sanattır, futbol mesleğinin emekçileri de kişisel sıkıntılarını tribünlerdeki yandaşlarına hissettirmeden mesleklerinin hakkını vermelidir. Son olarak kabul edilmiştir ki bir futbol takımının başarı ya da başarısızlığındaki payı yüzde 15 ise geri kalan yüzde 85’i başarısı veya başarısızlığıyla futbolcuların paylaşması gerekir. Yoksa teknik adamları ‘günah keçisi’ olarak görmeye devam edersek futbolumuz bir arpa boyu ilerleyemez. Bugüne dek Türkiyeye gelmiş yabancıları bir düşünelim, kimler gelmiş kimler girmiş Türk futboluna; bir şeyler kazandırmaya çalışanlar da olmuş, geldikleri gibi gidenler de... Değişen bir şey olmamış. Çünkü bozuk düzenin içinde bir varmış bir yokmuş misali futbol değirmeninde öğütülmeleri teknik adamların yazgısıdır. eposta: ayucelman@cumhuriyet.com.tr B Sıvas’ın puan yitirmesiyle zirve yarışı iyice kızıştı. Ligin sihirli sözcüklerle beklenen bir sürprize yaklaşan takımı Beşiktaş... Kimse Kara Kartal’ın bu çıkışına inanmamıştı. Özellikle ben programlarım ve yazılarımda inatçı bir strateji sabrını göstermeleri halinde Beşiktaş’ı şampiyonluğa en yakın takım olarak gösterirken önemsenmemiştim. Ernst’in katılımıyla orta alanda uzun yıllardır aradığı dinamizmi yakalayan kadro zengini Beşiktaş’ın çözümcüsü Mustafa Denizli’dir. Ancak yine de kolay gidecek oyunu büyük hatalar yaparak zorlaştıran savunma yetersizlikleri öne çıkıyor. İnsan ömrünü bitirecek harabiyetlere neden olabilecek bu umursamazlık biraz da oyuncu karakterlerinden kaynaklanmakta. F.Bahçe’ye gelince; Aragones bu sıkıntıyı en az yaşayan profesyoneldir. Çünkü ‘Dede’ hepimizden iyi ve olgun bir profesyoneldir. Sezon başında onu göreve getirenler bir şeyi unutmuşlardır. Zico ile oyun anlayışı asla uymayan Aragones, Avrupa Şampiyonu takımı İspanya ile bunu kanıtlamıştır. Üstelik alınan Güiza, F.Bahçe’nin yapısına uyan kalitede bir futbolcu değildir. Orta alanda koşmayan ve mücedele etmeyen, karşı atak düzenine uyan baskı ve çabuklukla oynamayan futbolcuların başında gelen Alex, hocanın kişiliğiyle değil, futbol anlayışıyla çatışmıştır. Durum böyle olunca Sıvasspor karşısında başarılı olan takımın G.Birliği maçında yine yokları oynadığını görebiliyorsunuz. Açıkçası F.Bahçe’nin başarı ve adrenalin düzeyi futbolcularının keyfine kalmış gibi. İsterlerse (!) aslan gibiler, bazen de son derece lüks bir umursamazlıkla oynuyorlar. G.Saray’daysa adrenalin öyle seviyelere geliyor ki buna ancak Bülent Korkmaz ile devam edileceğine inanıp Skibbe’yi gönderdiler. Oysa sezon başı G.Saray’ın beklentilerine cevap veremiyeceğini belirtmiştim. Bizim farklı ulusal yapımıza uyması zordu. Feldkamp gerçeğinin ters çevirilip şampiyonluğun kazanıldığını sananlar yanılmışlardır. Şimdi yeni bir süreç yaşıyoruz. G.Saray, Avrupa’da sönmeyen yıldızımızdır. Bu başarıya alkış tutmamız gerekiyor ama bir Bordeaux heyecanını daha kalıdırabilirmiyiz bilemem. 15
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle