Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ADNAN DİNÇER’LE << F U T B O L eposta:adnandincer@hotmail.com N E Y M İ Ş ABDÜLKADİR YÜCELMAN Bu Projelerle Yarınlarda Olamayız!.. abul edelim ki dünya duvara çarptı. Hatta büyük bir göktaşıyla çarpışmaktan daha derin bir onarılmaz yara aldı. Sonuç belli. Bazı imparatorluklar batacak. Önemli olan ayakta kalmak. Son yüzyıllara bakarsak İspanya, İngiltere, Osmanlı batarken şimdi de ABD büyük bir felaketle karşı karşıya... Bu batış insanlığın gelişimini tehdit eden bir ekonomik tıkanmaya neden olacak belki de... İnsan yaratıcılığının masumiyetini ihlal edenler sonuçta hatalarının bedelini her alanda ödeyecek. Kişisel ve toplumsal olarak yaşamın temel felsefesini ahlâki değerlere ve toplumların yerel yaşam biçimine saygı göstermeden değiştirmek isteyen bir dünya yaratıldı. Ekonomik doyumsuzluk içeren baskıyla insanın yaşamını değiştirmeye çalışan ve bu uğurda mutluluk getiren sosyal faaliyetleri dahi istismar edenlerin yalan dolu dünyasını sanal objelerle donatan karışıklık kişilik yaşamını tahrip etmeye devam ediyor. Çok masumane kendini feda eden, başarı getiren insanın sesini kıstılar. Bir ölçüde dayanıklı olanların başarılı çalışmaları elinden alınarak hatta çalınarak rant alanına kullanılınca doğru ve yanlış karıştı. Artık ne duysak alıştık. Güzelle çirkin, ayıpla kutsal, doğruyla yanlışın farkını savunamaz olduk neredeyse... Bu ortamda son dünya genci tüm imkânlara karşın kendi dönemini sadece kendine ait olarak yaşam biçimine dönüştürme zevki ve lüksüne dönük yetişiyor. Geçmiş onu pek etkilemiyor. Tuhaf olan, kendi yenilerini geçmişi araştırmadıkları için icat sanıyorlar!.. Oysa varlıkta var etmenin kolaycılığı, yoklukta icatların yanında çok küçük bir adımdır. Hiç kimse futbol topunun geçmişteki ağırlığını, çamur ve toprak sahaların zorluğunu, tesislerin yetersizliğini; aile, okul ve sosyal yaşamdaki dışlanmışlığını düşünmüyor. O ortamdaki yıldız olma becerisini yurtdışına taşıyan başarılı futbolcuların isimlerini ve Metin özelliklerini iyi Oktay. anlatamayanlar. Ayıp ediyorlar!.. Avrupa şampiyonu ve dünya üçüncüsü olan Genç Ulusal Takımı, yenilgisiz ve gol yemeden Avrupa finallerine katılan gençleri, Avrupa kupalarında bir takım oyunuyla mucizeler yaratan Göztepe’nin başarısını konuşmadık. O dönemin Metin Oktay’ını, Lefter’ini, Can Bartu’sunu, Turgay Şeren’ini, Şükrü Gülesin’ini, Adnan Süvari ve Gündüz Kılıç’ını hangi şartlarda, nasıl harikalar yarattığını bilmiyor gençlerimiz. Bilemeyecek de... Çünkü artık paketlenmiş teknik adam ve futbolcular sadece bizi oyalamaya ve kendi yaşamlarını ilgilendiren şark serüveni olarak anımsayacakları süreçlerle bulunuyor ülkemizde. Derwall’den başka kaçını hatırlarsınız ülkemize verdiği önemli futbol katkısıyla?.. Bu gerçeklerin çetelesini çıkartmak değil görevim. Ama bugün eline mikrofonu alanların sadece gördükleri ve saydıklarıyla içi dışı karışık futbol kolaycılığından kurtulup ulusal yapıya dönmeleri şarttır. Bu ülkenin gençleri yeteneklidir. Ama şu anda yurtdışında Tuncay, Tugay ve Nihat dışında kaç futbolcumuz var? Geçmişte Lefter, Şükrü Gülesin, Özcan Arkoç, Şükrü Ersoy, Can Bartu ve Metin Oktay da Avrupa’da bizi temsil ettiler. Değişen ne, bunu düşünmeliyiz. Yenilen takımların yönetici ve teknik adamları tutarsız söylemlerle kendilerini savunurken futbolun ana gerçeğine ihanet ediyorlar. Bizim projelerimizin günlük oluşu netleşmiş ve iflas etmiştir. Spor politikası olmayan bir ulus olarak insan harcama makinesi haline dönen futbolumuzun örneği, aslında sorumsuzca yıkılan bazı duvarların ve oturmayan sosyal düzenlerin dünyadaki futbola yansıyan en ilkel erken örneğidir bizim durumumuz. Kısacası bu projelerle yarınlar kurtulmaz. Hepsi budur... Mafyözlere mi, Vizyonsuz Gençlere mi? Ahmet Çakar, TV’lerin iddialı ve radikal isimlerinden birisi. Lafını esirgemez, son söyleyeceğini önceden söyler. Son haftalardaki hakem hatalarından yakınan yazısında, “Geçmişte hakeme güvensizlik mafyöz ilişkiler veya belki de etik olmayan işlerden dolayıydı. Şimdi güvensizlik yetenekleri tartışıldığı ve vizyonsuz oldukları için... İkisi de kötü” demişti. Ahmet Çakar mafyadan çok çektiği için pek adını ağzına almıyor, hatta biraz yumuşatıp ‘mafyöz’ diyor. Ayrıca etik olmayan ilişkilerden söz ediyor. Şimdi ise Oğuz Sarvan’ın hakemlerini ‘vizyonsuz ve yeteneksiz’ olarak görüyor. Sevgili Çakar ikisine de kötü demişsin, ayırt etmeden. “Mafya ilişkileri, etiğe aykırı işlere bulaşmak mı yoksa vizyonsuz ve yeteneksiz olmak mı?” Bir yanda mafya ve etik olmayan ilişkiler, diğer yanda yeteneksiz ve vizyonsuzlar... İkisi de kötü ise iyi olanı söylesen ya... Ya da “Ben bu pisliği temizlerim, hakem müessesesini rayına oturturum” diyorsan söz, yanında olurum daha birçok kişi gibi... Ama yuvarlak laflarınla, düdüğü üflesem mi üflemesem mi diye bir türlü karar veremeyen eleştirdiğin ‘eyyamcı’ hakemlere benziyorsun. Son diyeceğim şu sevgili Çakar... “İkisi de kötü” diyorsan biz kime güveneceğiz? Vizyonu olan, yetenekli sayılan ama mafya ve çıkarcı saydıklarına mı, vizyonu mizyonu olmayan ama gördüğünü çalan, iyi niyetinden asla kuşku duymayacağımız yeteneksiz gençlere mi güveneceğiz? Sen biri öyle biri böyle dersen, üçüncü bir seçenek bırakmazsan ben buna ‘hakemlik müessesesini kökünden silmek’ derim. Bir maçın 24 saat sonrasında bile tartışılan bir pozisyonun suçunu o maçın hakemine yüklemek çok kolay. Ama söyler misin? Yıllarca senin de maçlarını tribünden izleyen bir spor yazarı olarak senin de hataların olmadı mı? Oldu elbette ama bugün hakemlik müessesesini ‘ya şöyledir, böyledir’ diye ikiye bölmen, aslında hepsini tek bir torbada toplaman yanlış. Bozuk saat bile günde iki kez doğruyu gösterir. K Vargas’ı Kim Görmüş? F.Bahçe Teknik Direktörü transfer istemiyor, yönetim ise düşünüyor. Transfer yapsalar mı yapmasalar mı? Galiba ‘papatya falı’ açacaklar. Avrupa kupalarından elenen F.Bahçe’nin elindeki kadro eğer Süper Lig’de de iş yapamayacaksa SarıLacivertliler bir daha ‘Avrupa’ ismini ağzına almasın. ‘Avrupa’da final’ diye yola çıkıp Tür kiye’de bile tartışılır hale gelen F.Bahçe’nin sözüm ona süper futbolcularına SarıLacivertli forma büyük geldi. Şimdi Süper Lig’i kurtarmak için Boca Juniors’un Kolombiyalı yıldızı Vargas gelecekmiş, öyle yazıyor gazeteler. Demek ki menajerler F.Bahçe’yi kıskaca almak üzere... Peki ama merak ediyorum; bu Vargas’ı kim tanıyor, kim görmüş de beğenmiş? Eğer yine kasetlerden seçim yapıldıysa Şampiyonlar Ligi’nde ne oldu ise Süper Lig’de de o olur. cak? Menajer medya ikilisi habire Alex’i isteyenlerin listesini veriyor. ‘Hadi hayırlısı’ diyoruz ama yine haberlere bakıyoruz; Alex, F.Bahçe’den ayrılmak istemiyormuş, hatta TC vatandaşı olmayı arzuluyormuş. Artık Alex konusunda hiçbir haberin inandırıcılığı kalmadı. SarıLacivertli yönetim yandaşlardan baskı gelirse bana göre maç başına anlaşma yapmalı. Oynayabilirse ne âlâ, oynayamazsa kendi bilir. Alex Asparagasları F.Bahçeli yandaşlar Alex’i çok seviyor, her maçta bu Brezilyalıyı tribünlere çağırıp moral aşılıyor. İnternet sitelerinde ve medyada Alex’le haberler gırla gidiyor. Alex 5 yıl önce geldiğinde bugünkü Alex’e benziyor mu? Bu nedenle SarıLacivertli yönetimin aklı karışmış gibi. Sözleşmesi 2 yıl daha uzatılırsa, belki kulübede bile oturamaz hale gelirse ne ola Hamsi Sahaya Çıktı Trabzonspor’un tarihsel rengidir ‘bordo mavi.’ Çeşni olarak da zaman zaman 3. renk olarak turuncu giriyordu. Şimdi turuncudan vazgeçmişler, parlak meta lik rengi kullanacaklarmış. Neden parlak metalik derseniz yanıtı hazır; formalar hamsinin rengini andıracakmış. Kış ve Krize Karşın Koşmaya Devam Eski atletler yani veteran sınıfına girmiş eski koşucular hemen her ay veteran Balkan şampiyonu Zahit Atalay’ın KASEV Vakfı adına düzenlediği koşulara katılıyor, hem de kar yağmur demeden... Kadıköy Selami Çeşme Özgürlük Parkı’nı da parkur yapmışlar; en genci 5054, en yaşlısı 8084 yaş grubunda olmak koşuluyla kendine güvenenler 1200 metrelik parkuru bitiriyor. Bu kez en yaşlı erkek 8084 yaş grubunda İrfan Ürk, en yaşlı bayan 7074 grubunda Ceyhan Başaran birinci oldu. Düzenlenen ödül töreninde Kadıköy Sağlık Eğitim Merkezi KASEV’in Başkanı Kâmil Çetin Oraler; gazetecilere, yazarlara, radyo ve TV’cilere, destek kuruluşlarına, yarışmacılara ödül verdi. Ne kışın olumsuzlukları ne ekonomik kriz onları engelliyor. Onlar koşmaya devam ediyor. GÖRÜŞ Y MUTLUHAN SUNER 14 eni bir yıla ve yepyeni ümitlere yelken açmak için artık geri sayımın sonuna yaklaştık. Futbolumuz adına 2008 yılı uluslararası platformda son derece başarılı geçti. Fenerbahçe, Şampiyonlar Lig’inde tarihinde bir ilke imza attı ve yarı final kapısını zorladı. Ancak 2008’in futbol adına en büyük başarısı daha yaşanacaktı. Futbolda ülke olarak doruk noktasını A Milli Futbol Takımı’mızla gördük. İsviçre ile Avusturya’nın ortaklaşa düzenlediği EURO 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası’na zorlukla katılabilen A Millilerimiz turnuvada daha sonra kelimenin tam anlamıyla tarih yazdı. Teknik Direktör Fatih Terim yönetimindeki A Milli Futbol Takımımız, son maçta gruptan çıkmak için çekiştiğimiz Norveç’i sahasında mağlup ederek, zoru başardı ve EURO 2008 treni Rüzgâr Gibi Geçti ni kaçırmadı. Kötü başladığımız bir turnuvada adım adım ilerleyerek, adımızı yarı finale kadar yazdırdık. Ancak oraya giden yol hayli engebeli ve sıkıntılı oldu. A Millilerimiz gruplarındaki ilk maçta Portekiz’e karşı hiç varlık gösteremeden mağlup olunca, tüm oklar Teknik Direktör Fatih Terim’e yöneldi. Yaşanan gerginliği futbolcuları üzerinde çok iyi kullanan Teknik Direktör Fatih Terim yarattığı sinerjiyle zaferden zafere koştu. Önce ev sahibi İsviçre daha sonra da Çek Cumhuriyeti’ni yenen A Millilerimizin her karşılaşması yüksek dozda gerilim içerdi. Her iki maçtan da yenik durumdan son saniye gol leriyle sahadan galip çıkmasını bildik. Çeyrek final mücadelesi ise soluklarımızı kesti. Hırvatistan karşısında uzatmaların son dakikasında yediğimiz golle maçın son saniyelerinde cevap verdik. Ardından da penaltılarla adımızı yarı finale yazdırdık. Yarı finalde ise cezalı ve sakat futbolcuların çokluğunda takım kurmakta zorlanan Teknik Direktör Fatih Terim ve arkadaşları Almanya’ya da kolay lokma olmadığımızı gösterdiler. Ancak kaderin cilvesi bu kez son dakika golüyle gülen taraf Almanya oldu. Evet elendik. Ama çok guruluyduk. Millilerimiz futbolda bir ilki gerçekleştirmişti. Tüm Avrupa ve Dünya 2008 yazında bizden söz etti. Türk Milli takımı da futbol tarihin altın sayfaları arasına girdi.