02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 27 Mayıs 2014 Salı Kim kazanıyor kim kaybediyor u Günümüzde en önemli şey para; sermaye için her yol mübâh. Yüksek kârlar için insanlar eziliyor, sömürülüyor ve hatta ölüme gidiyor. Madenden çıkamayan işçiler, ömürleri budanan kot taşlama işçileri, geleceklerine ve özgürlüklerine sahip çıkmak için demokratik haklarını kullananlara uygulanan şiddet, polisin sıktığı silahtan çıkan kurşunla ölüme gidenler... Kapitalist sistemin yarattığı bu döngüde insanı düşünen, savunan; insan odaklı hiçbir şey yok. Varsa yoksa kâr... O yüzden sermaye sahiplerine, erki elinde tutanlara sormak gerek: İnsan hayatı bu kadar ucuz, sizin kârınız bu kadar önemli mi? o ZUHAL AYTOLUN ? Facianın “geliyorum” dediği Soma madeninde 301 kişi yaşamını yitirdi. G ezi Parkı direnişinin üzerinden tam bir yıl geçti. Toplumsal muhalefetin patlama yaşadığı bu süreçte yalnızca Taksim’de değil, İstanbul’un her semtinde, Türkiye’nin her ilinde, hatta dünyada dahi eylemler devam etti. Artık bastırılan toplum, bir yerden patlama yaşamıştı. Rant kaygısı, talanlar, yolsuzluklar derken kapitalist sistemin yaşattıkları, artık bireyleri ve dolayısıyla toplumu harekete geçirme dönemine girdi. Genci, yaşlısı, emekçisi emeklisi sokakta hakkını arıyor. Anayasal hakkı olan ifade özgürlüğünü kullanmaya çalışıyor! Eylemler devam ederken polis şiddeti de artarak devam ediyor. Ölüm, yaralanma, gözaltı ve baskın haberlerinin ardı arkası kesilmiyor. Diğer yandan son dönemde herkesin yüreğini yakan Soma faciasının acısı bir isyanı daha harekete geçiriyor. Artık ortada olan önemli bir konu var: Rant odaklı sistem, kazancı maksimize etmeye odaklı yapı, kazan kazan politikası insanların canına mal oluyor; insan değersizleştiriliyor, sömürülüyor. Sistem, bağımlı bireyler yaratarak insanı ezmeyi sürdürüyor. Peki karşımızdaki nasıl bir sosyolojik manzara? Nasıl bir dönüşüm yaşanıyor? Bu, nereye evrilecek? Prof. Dr. Esin Küntay anlatıyor... Esin Küntay l Kapitalist sistem ve onunla birlikte korkunç bir şekilde büyüyen tüketim kültürü her tarafımızı sarmış durumda. Hükümetler de bir takım neoliberal politikalar geliştiriyor, sistem işliyor. Ama işlerken de insanı sıkıştırıyor, eziyor, ağına alıyor. İnsan için nasıl bir süreç bu? Kentsel dönüşümde, semtin yaşayanları şehrin çeperlerine taşınırken, bir de üzerine borçlu çıkıyorlar. Oturdukları evler ise ranta açılıyor. Burada çalışmanın dışında bir seçenek yok. İşçilerin yaşadıkları travmaya rağmen başka seçenekleri yok. Sömürü devam ediyor. İşçi, “yeniden gireceğim” diyor, “kredi borcum var. Ailem var”. Bakın, küreselleşmeyle birlikte finans sektörü yükseldi. Büyük karlar ediliyor. Ama küreselleşmeyle ilgili ortaya atılan soru da şu: “Kim kazanıyor, kim kaybediyor?” Kazananlar zaten karını maksimize etmek isteyenler. Soma madeninde anlatılanlara bir bakın... Vardiya değişimi yerin altında yapılıyor. Gelelim sanayi devrimi dönemine; o zaman da “İşçi yatağı soğumaz” denirdi. Çünkü işçi yatağından çıkıp işe gittiğinde, bir diğeri gelip yatağa yatardı. Hiç boş zaman bırakılmaz çünkü. 1216 saat çalıştırılıyor insanlar. Şimdi bir daha bakın Soma’ya... Biz hala Soma’da kaç kişi vardı, n’oldu, bilmiyoruz. Kim imza attı, kim indi madene, kim çıktı? Bu bilgilere ulaşamadık hala. l Gezi Parkı direnişinde de ana akım medya sustu. Benzer bir süreç mi yaşanıyor? Evet bilgi alınamadı, hala da alınamıyor. En doğal hakkımız ne olduğunu öğrenmek. Ama zaman değişti. Bu noktada 80 sonrası yükselen değerlere geri dönüyoruz işte. “Çok kazan, çok tüket” anlayışının hakimiyetindeyiz. Ünlü sosyolog Georg Simmel’in Metropol ve Zihinsel Yaşam adlı makalesinde değindiği gibi; bütün başarılar maddesel, yani parasal ölçülemediği takdirde yok sayılıyor. Her şey “KAÇA” sorusuna indirgendi. Bugün, her şey pazarda. Ne yazık ki insan da öyle. Maden işçileri de köle gibi çalıştırılıyor. Arkada koca bir kapitalist sistemi var... Dünya küreselleşme dalgasının etkisi altında. Yeniden yükselen bir kapitalist sistem bu: neoliberalizm.. Liberalizmin neler getirdiğini de gördük vakti zamanında. Soma’daki maden faciasını, işçilerin çalışma koşullarını, ne şekilde ve ne için çalıştıklarını gördükçe sanayi devrimi sonrasında olanları anımsıyor insan. Aşağı yukarı çok benziyor çünkü. İnsanı ezen bir sistem! Ama o 18. yy. sonuydu, biz 21. yy’dayız. Arada çok büyük bir fark olması lazım. Zaten sosyal devlet anlayışı çok zayıfladı, geri plana itildi. Artık devlet alt sınıflar adına müdahale eden devlet olmaktan çıktı. l Soma faciasından sonra çok sayıda hikayeyle karşılaştık. Örneğin, işçiler “hadi” sözünden nefret ettiklerini söylüyor. Çünkü madende çalışırken en çok duydukları söz bu. O yüzden dışarıda asla duymak istemiyorlar... Sömüren yapıyı anlatan çok iyi bir örnek bu. l Gezi Parkı Direnişi’nin yıldönümündeyiz. Orada bireylerin biraraya gelerek oluşturduğu örgütsüz bir topluluk vardı. Toplumsal muhalefet, güçlü bir şekilde ortadaydı. Şehirlere yayıldı bu tepki. Soma faciası ardından da yine sürüyor eylemler. Sizce toplum nasıl bir tepki veriyor? Taksim olaylarında, taşma noktasına gelmiş gençlerin biraraya gelerek isteklerini dillendirme durumu söz konusuydu. “Haklarımızı istiyoruz” dediler. Soma Baskı bir yerden patlama yaratıyor
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle