23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Rathaus belediye binası Küçük Alster gölünün kenarında. Gezginlerin ilgi odağı: İzlanda Fotoğraflar: TİMUR ÖZKAN Kuzey Avrupa’nınlŞehribanKIRAÇ Venedik’i: Hamburg l DR. AKIN YÜCEL Türk kökenli plastik cerrahlarının üç yıl önce kurdukları AlmanTürk Plastik Cerrahi Derneği, düzenledikleri başarılı bilimsel aktivitelerle Alman plastik cerrahlardan da rağbet görmekte. Geçen ay 1. Uluslararası Plastik Cerrahi Video Sempozyumu’nu düzenleyen derneğin davetlisi olarak konuşmalar yapmak üzere Hamburg’a davet edildik. Yoğun bir ilginin olduğu toplantıda çok sayıda uluslararası önemli plastik cerrah da konuşma yaptılar. Toplantının Hamburg’da olmasına sevindim, çünkü büyük liman şehirleri her zaman ilgi çekicidir. Hamburg’da da tarihsel ve ekonomik zenginliği ilk bakışta fark etmek mümkün. Almanya’nın medya başkenti de olan bu kent ülkenin en zengin ve elegan şehirlerinden biri. Kuzeyin en büyük endüstri ve ticaret merkezi olan Hamburg’da, aynı zamanda Airbus ve Lufthansa gibi büyük uçak şirketleri de bulunmakta. Anıtsal binalarla çevrili Binnen Alster gölü ve Elbe nehrinin beslediği kanalları ile Hamburg, Avrupa’nın popüler kanal kentleri Stockholm, Amsterdam ve Bruge ile rahatlıkla boy ölçüşebilir. Ona Kuzey Avrupa’nın Venedik’i demek hiç de yanlış olmaz. Kentin en büyük anıtsal binası Otelimiz Sofitel’i merkezde ve kanal kenarında olduğu için tercih ettik. Modern bir anlayışla inşa edilmiş olan bu güzel ve konforlu otel, kentin en büyük anıtsal binası Rathaus’a yürüme mesafesinde. Bu görkemli NeoRönesans binasının kuzey tarafı lüks alıveriş bölgesi Jungfernstieg’e, güney tarafı da her Alman kentinde bulabileceğiniz trafiğe kapalı alışveriş caddesi Mönckeberg’e açılıyor. Biz daha çok kanalları izleyerek Jungfernstieg bölgesinde yürüyüp göl kenarındaki Alster Kafehaus’da kahvemizi içip pastamızı yedik. Sıcak mevsimde gitseydik göldeki teknelerle şehir turu yapmak da hoş olurdu. Hamburg’daki ikinci günümüzü HafenCity, yani liman bölgesine ayırdık. Kanal boyunca uzanan eski tuğla binalarda doğudan gelen çay, tütün, baharat gibi önemli ticaret maddeleri depolanırmış. Hâlâ dünyanın en iyi çayları Hamburg’da içiliyor. Limana yakın çay müzesi, MessmerMomentum’da çay tadımı yapıp mağazasından güzel hediyeler alabilirsiniz. Eski antrepolardan biri Kuzey Avrupa’nın en çok ziyaret edilen müzesi olan Miniatur Wunderland’a ev sahipliği yapıyor. Bu müzenin ne kadar etkileyici olduğunu anlatabilmek için, hafta sonu gittiğinizde en az 2 saat sonrasına randevu verdiklerini söyleyebilirim. Bu iki saati güneye yürüyüp çok etkileyici modern mimari projelerin yer aldığı Haffencity’de geçirdik. Sadece 10 yıl önce başlatılan liman bölgesindeki bu şehirleşme projesi kentin merkezini yüzde 40 oranında genişletecekmiş. Yaklaşık 15 blok alanı kapsayan bu bölge Almanya’nın büyüyen ekonomisinin sembolü adeta. Estetik ve teknolaji bir arada Özellikle mimarlarımız bu bölgeyi mutlaka görmeli. Hareketli cepheli teraslı binalar, gemiye benzeyen Unilever binası, yapım aşamasındaki flarmoni binası son derece etkileyici; estetik ve teknolojinin buluştuğu en üst noktalar. Filarmoni binasının maliyeti tüm Hamburglulara dert olmuş durumda. Eski bir antreponun üzerine camdan bir kule şeklinde inşa edilen ve 110 metre uzunluğunda olması planlanan yapının inşaatına 2007 yılında başlanmış. 2010 yılında bitmesi amaçlanan yapının başlangıçta hesaplanan maliyeti 241 milyon Avro iken, şu anda harcanan para 789 milyon Avro’yu bulmuş ve en iyi ihtimalle 2017’de biteceği söylenmekte. Plan ve nizam düşkünü Almanları bu gecikme ve hesapların şaşması çok rahatsız etmiş durumda. Yine de bitince muhteşem bir konser binası olacağına şüphe yok. Eski limanda antrepo binaları. Şimdi miniatür müzesindeyiz. Almanların maket merakı malum. Müze, bu konuya hiç ilgi duymayan birisini bile kendine hayran bıraktıracak nitelikte. Hamburg’da görülmesi gereken yerler arasında birinci sırayı hak ediyor. Müzede hem Hamburg’un tarihsel gelişimi gösteriliyor, hem de büyük Alman şehirleri ve kırsalı en ufak ayrıntısına kadar canlandırılmış. Binlerce küçük tren, araç ve uçak hareket halinde, her bir 1 cm’den küçük on binlerce insan maketinin tümü tek tek özenle yapılmış. Müzeden çıktığımızda Alman obsesyonunun nelere kadir olduğunu bir kez daha şaşırarak anladık. Biraz da kısa bir hafta sonu seyahatinin en önemli kısmı olan yemeiçmeden bahsedelim. Bir Hamburg klasiği olan Cölln muhteşem deniz ürünleri ile klasik tarzda akşam yemeği sevenler için çok uygun. Tam tersi yenilikçi, hareketli ortam sevenler kesinlikle Bullerei’da yemeli. Et severler ve Almanya’da domuz eti tatmak isteyenler için burası çok iyi bir seçenek. Kente yukarıdan bakın Son olarak büyük bir liman kentinin olmazsa olmazı nedir? Evet, bildiniz, kırmızı fenerler sokağı!! Amsterdam’daki, burasının yanında büyüklüğü açısından solda sıfır kalır. Kongre yemeği bu bölgeye yakın Empire Riverside Hotel’de idi. Yemeğe değil ama bu otelin 20 katındaki Sky Bar’a mutlaka çıkın, Elbe’ye, limana ve kente yukarıdan bakın. Aşağıdaki liman gözünüzü alacak. Kongrenin sosyal programındaki en can alıcı kısım St. Pauli bölgesinde yer alan kırmızı fenerler sokağı turu idi. Bu rehberli gerçek bir turdu ama rehberimiz uzun pembe peruğu ile oldukça sıra dışı idi. Sopasının ucunda da bayrak değil pembe bir penis taşımakta idi. Lafı fazla uzatmayalım, Hamburg gezisindeki bu ilginç turu rehber eşliğinde almanızı önerelim. St. Pauli kızlı erkekli gidilebilecek barlar, lokantalar ve gece kulüpleri ile dolu. Pazar günü konuşmam olduğu için şehirde dolaşamadım. Sağ olsun eşim pazar günü bütün mağazaların kapalı olduğu bu Alman şehrinde bile ilginç bir alışveriş imkânı bulmuş! Hamburg’un anıtsal yapılarından, gözlem kulesi ile meşhur St. Michaelis Kilisesi’ne gitmiş. Şansına o gün şehrin en iyi antik pazarı kilisenin bahçesine kurulmuş. Tabii kuleye kim çıkar? Ama eşim bu şansı kendi yaratmış, gitmeden Hamburg’daki fleamarketlere (bit pazarlarına) internetten bakmış. Bizim şansımıza birkaç ayda bir St. Michael kilisesinde kurulan Hamburg’un en iyi antika pazarı çıkmış! l Aykut KÜÇÜKKAYA l TİMUR ÖZKAN Yaz aylarında Beyaz Geceler, kış aylarında Kuzey Işıkları ve genelde doğal güzellikleriyle, gezginlerden her zaman çok ilgi gören İzlanda’nın tek dezavantajı, dünyanın biraz sapa sayılabilecek bir bölgesinde yer alması. İzlanda, Atlas Okyanusu’nun kuzeyinde, Kuzey Kutup Dairesi’nin biraz altında ve en yakın kara parçaları olan Britanya Adaları ve İskandinavya’ya uçakla üç dört saat uzaklıkta bulunuyor. Zaten adanın ilk yerleşimcileri de (MS 9. yüzyıl sonlarında) buralardan gelmişler. 871’de Norveç’teki monarşiden kaçan Vikinglerin geldiği adayı 1262’de Norveç ve 1397’de ise Danimarka işgal etmiş. Ancak 1944’te bağımsızlığına kavuşabilen İzlanda oldukça genç bir ülke… Nüfusundan çok turist çekiyor Zaman zaman dile getirilen bir tezattır, genellikle yeşil bir ada olan İzlanda’nın sözcük anlamı “Buz Ülkesi” iken tamamen buzullarla kaplı komşusu Grönland’ın adı her nedense “Yeşil Ülke”dir. İzlanda’nın buzları 103 bin km²’lik ülke yüzölçümünün sadece % 12’sini kaplıyor ama geride kalan yerler (tarım yerine hayvancılık yapılan çok az bir kesim hariç) volkanik çöllerden ve soğumuş lavlardan oluşuyor. İzlanda, uzay filmlerini andıran coğrafyasında, buzul ve volkanlardan başka fiyort, kaynaç (gayzer), şelale, çavlan vb. öyle doğal güzelliklere sahip ki her yıl 300 bin kişilik nüfusundan daha çok (yılda 400 bin) turisti ülkesine çekmeyi başarıyor. Dumanlı Körfez! İzlanda’nın başkenti Reykjavik’in İzlandacadaki anlamı “Dumanlı Körfez”. Ülke nüfusunun yaklaşık yarısı burada yaşıyor. Yürüyerek gezilebilecek bir kent olan Reykjavik’in merkezi; Liman ile Tjörnin Gölü arasından başlayarak kentin simge yapılarında Hallgrim Katedrali’ne uzanan kesimde yer alıyor. Devlet dairelerinden mağazalara, turizm danışmadan sanat galerilerine kadar kentin önemli yerleri bu bölgede yoğunlaşmış. Merkezdeki tarihi binalar arasında, “Adalstrati 10” numarada bulunan bina, Reykjavik’in en eski yapısı olarak tescil edilmiş. Reykjavik’in en iyi göründüğü yer, modern bir bina olan Hallgrim Katedrali’nin 75 metrelik çan kulesi. Atlas Okyanusu’na uzanan ve birbirini dik kesen cadde ve sokaklar ile bunların arasındaki rengârenk çatılı evler çok güzel bir panorama oluşturuyor. 1 Numaralı Yoldan Reykjavik’in dışına çıkmak için, mutlak adayı çepeçevre dolaşan 1 numaralı otoyolu takip etmek gerekiyor. İster araba kiralayın, isterseniz yaz aylarında çalışan otobüs seferlerini tercih edin, rota olarak bu yol tek seçenek. Bu yoldan doğuya doğru giderseniz, ünlü Eyyafyallayöküll volkanının yanından geçerek, Avrupa’nın en büyük, dünyanın Antarktika ve Grönland’dan sonra üçüncü büyük buzulu olan Vatna’nın bulunduğu Hofn kentine ulaşırsınız. 1 numaralı otoyolu kuzeye doğru devam ederseniz, yaklaşık 75 km sonra karşınıza Hvalfjördur Tüneli çıkar. 6 km uzunluğundaki tünel, denizin 160 metre altından geçerek yolu körfezi dolaşmaya göre 40 km kadar kısaltmaktadır. Yol buradan sonra, güzel manzaralar eşliğinde; Jules Verne’in “Arzın Merkezine Yolculuk” adlı bilimkurgu eserinde dünyanın merkezine inen gizli bir geçitten bahsettiği Snafelle Jökull Dağı’nın bulunduğu Snaefellsness Yarımadası’na veya İzlanda’nın en büyük ikinci kenti Akureyri ve bir balıkçı limanı olan Snafellsness Yarımadası’e doğru devam eder. Altın Rota İzlanda’nın en turistik yerleri olan ve Altın Rota olarak bilinen Thingvellir, Geysir ve Gulfoss üçlüsü ile doğa harikası Mavi Lagün 1 numaralı yol dışında kalıyor. Rekjavik’e 50 km uzaklıktaki Thingvellir Vadisi, adadaki coğrafi hareketliliğin en kolay anlaşılabileceği bir ulusal park alanı. Avrupa ve Kuzey Amerika kıta plakalarının birleşme yerindeki Thingvellir, aynı zamanda İzlanda’nın UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki iki yerinden biri. (Diğeri İzlanda’nın 32 km güneyindeki volkanik bir ada olan Surtsey.) Kıtaların birleşme hattının gözle de görülebildiği Thingvellir Vadisi, ayrıca Viking ve Kelt kökenli ada yerlilerinin kurdukları meclisle dünyanın ilk parlamentosu olarak tarihe geçmiş. 930’larda burada bir çeşit meclis kuran yerel halk, 1000 yılında, Althingi adını verdikleri bu mecliste aldıkları bir kararla topluca Hıristiyanlığa geçmişler. Thingvellir’den sonra 56 km daha doğuya devam ettiğimizde İzlanda coğrafyasının ilginç yerlerinden bir diğeri olan Geysir’e geliyoruz. Dünya dillerindeki “Gayzer” sözcüğünün kaynağı olan Geysir’in karakteristik manzarası, her taraftan çıkan buharlar ve 1015 dakikada bir fışkıran sıcak sular. Termal Cennet İzlanda’daki son gecemizi Mavi Lagün’de geçiriyoruz. Termal havuzları ve çamur banyolarıyla ünlü Mavi Lagün, Keflavik Uluslararası Havaalanı’nın da bulunduğu Reykanes Yarımadası’nda. Keflavik’e 35, başkent Reykjavik’e 60 km uzaklıktaki Mavi Lagün, aynı zamanda güzel doğasıyla, İzlanda’nın en çok fotoğraflanan yerlerinden biri. Buradaki tesislerde konaklamalı veya günübirlik girilebilen termal havuzlar, İzlanda’nın olmazsa olmazlarından… Nasıl Gidilir? Türkiye ile () 2 saat farkı bulunan ve resmi dili İzlandaca olan İzlanda’da, Danca ve İngilizce de yaygın şekilde konuşuluyor. Para birimi İzlanda Kronu (1 Avro = 160 ISK). Vize açısından Schengen’e dahil olan İzlanda’nın vizesi Danimarka Büyükelçiliği’nden alınabiliyor. İstanbul’dan uçakla 3+3 saat uzaklıktaki Reykjavik’e Kopenhag veya Londra aktarmalı uçak seferleriyle ulaşmak mümkün. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle