Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Pekin’deki geniş caddelerde karşımıza adım başı çok büyük markaların mağazalar çıkarken, İstanbul’u aratmayan, yer yer “daha da beter” dedirten trafik çilesiyle karşılaşıyorsunuz. Fransa’nın başkenti Paris, 105 km2’lik bir alanı kapsıyor. 20 bölgeden ibaret. Son sayımlarda çevresiyle birlikte 10 milyona yakın nüfusa sahip. Yürümenin bile nerdeyse imkânsız olduğu Pekin’de 20 milyon kişi yaşıyor... Bir yere farklı bakabilmek için o yerin farklılıklar barındırması gerekir... Çin Seddi büyülüyor... n FİGEN ATALAY Uçak, Çin Halk Cumhuriyeti’nin başkenti Pekin’in Capital Havaalanı’na inerken, gri ve kahverengi, büyük ve biçimsiz beton binalar, Çin’le ilgili ilk izlenimlerim. Havaalanı o kadar büyük ki pasaport kontrolü ile bagaj alım yeri arasında tren çalışıyor! İstanbul’u aratmayan, yer yer “daha da beter” dedirten bir trafik, kirli bir hava, rahatsız edici bir “tükürme alışkanlığı” ikinci izlenimler... Pekin’e ayak basışımızdan birkaç saat sonra otelden ilk yürüyüş için Wangfujing Caddesi’ne çıkıyoruz ve Çin ilk sürprizini gösteriyor. Hava buz gibi, 5 derece ve sert bir rüzgâr var. “Dönsek mi?” diye düşünürken çok ritmik, çok canlı bir müzik geliyor kulağımıza. Bu müzik eşliğinde, gülümseyen yüzlerle spor yapan/dans eden kalabalık bir Çinli grupla karşılaşıyoruz. Yaş ortalaması 50’nin üstü ama az da olsa gençler de var aralarında. Hepsi gülümsüyor, hiç üşüyor gibi de görünmüyorlar! Müzik de dans da o kadar güzel ki, yanlarından ayrılmak da mümkün değil, dansa katılmamak da! Onları danslarıyla başbaşa bırakıp yola devam ediyoruz. İliklerimize kadar üşüsek de artık otele dönmek de tek kişilik araçlarla, rayların üstünde kayarak Çin Seddi’ne ulaştık. Ülkeyi Hunlara karşı korumak amacıyla M.Ö. 403 ile M.Ö. 221 yılları arasında yapılan Çin Seddi’nin toplam uzunluğu 8.850 km. 200’den çok ülke başkanı ve başbakanının ziyaret ettiği Çin Seddi’nde 150200 metre aralıklarla gözetleme kuleleri var. Çok dik merdivenlerle çıkılan Çin Seddi’nin, dalgalı ve görkemli görüntüsü insanda gerçekten hayranlık uyandırıyor. Yapımında tutukluların, yoksul çiftçilerin, köylülerin çalıştırıldığı Çin Seddi’nde, kimi zaman suçluların öldürüldüğünü ve taşların altına gömüldüğünü de öğreniyoruz. Rehberimiz Wang Yu “Çin Seddi dev bir mezarlık” diyor. Çin Seddi yapılırken taşların eşekler tarafından taşındığını da anlatan rehberimiz, sonra da şu bilgiyi ekliyor: “Eşekler şimdi de turistlere kola taşıyor!” Pekin’deki geniş caddelerde karşımıza adım başı çok büyük markaların mağazaları çıkıyor. Bunların dışında “çakma” mallarla dolu alışveriş merkezleri var. Buralarda her kalite malı bulmak mümkün ama sıkı pazarlık şart. Pazarlığa iki örnek vereyim. Bir arkadaşım başta 1680 yuan fiyat verilen bir kolyeyi 300 yuana aldı. Ben de satıcının tanesine 25 yuan istedigi magnetin, üçünü birden 10 yuana (yaklaşık 3.5 lira) satın aldım! Tabii bu durum çok yorucu ve bezdirici. Fiyat çok düşse bile insan hep “Pazarlığa devam etsem daha da düşer miydi? Kazıklandım mı?” hissi içinde oluyor ki bu da çok rahatsız edici. Çin’e gelip de bol ödüllü Akrobasi Topluluğu’nun gösterisini izlemeden dönmek olmaz! 1 saat 15 dakikalık gösterinin tamamını yüreğiniz ağzınızda, bazen istemsiz çığlıklar atarak izliyorsunuz. Hele sonundaki motosiklet gösterisini sakin izlemek imkânsız! Sahnede demirden bir küre var. Motosikletli bir akrobat kürenin içine giriyor ve büyük bir hız yaparak küreyi katediyor. Daha bu duruma alışamamışken, kürenin içindeki motosikletli sayısı önce ikiye, sonra üçe derken en sonunda sekize kadar çıkıyor! Dördü kürenin üst bölümünde, üçü altta hızla dönüp duruyorlar. Motosikletleri de üstlerindeki akrobatları da seçmek imkânsız. Tek görebildiğimiz motosikletlilerin giydikleri montun fosforlu mavisi! Bir anlık hatanın ölümcül sonuçlara yol açabileceği bu gösteri gerçekten inanılmaz. Rüyalar kenti: Paris n YUSUF DURU Güzel Paris Işıklı Paris Müze şehir Paris Alışveriş cenneti Paris Romantik Paris Rüyalar kenti Paris Bu yakıştırmaları daha çok uzatabilirsiniz. Hepsi de yakışır bu büyülü kente. 50 yılı aşkın bir süredir gelip giderim bu güzelliğe. 11 yaşındayken öğrenmeye başlamıştım Paris’i okul sıralarındayken. Hâlâ öğreniyorum. Farklı bir gözle anlatmaya çalışacağım Paris’i size, kısaca tabii. Bir yere farklı bakabilmek için o yerin farklılıklar barındırması gerekir. Paris’te bu farklılıklar ziyadesiyle mevcut. Fransa’nın başkenti, 105 km’lik bir alanı kapsıyor 20 bölgeden ibaret. Son sayımlarda çevresiyle birlikte 10 milyona yakın nüfusu var. Tam içinden mistik nehir ‘La Seine’ geçer. Kenti ikiye ayırır: Rive Gauche ve Rive Droite diye. Rive Droite yani sağ yaka daha turistik, sol yaka daha yerel. Panoramik turumuza Palais Garnier’den başlıyoruz. Muhteşem! Verin arkanızı “Avenue de L’Opera’ya” doyasıya seyredin 1875’te açılan bu başyapıtı. Yaklaşın hemen solundaki tarihi Grand Hotel’in altındaki “Café de la Paix’de” kahve ve “mille feuilles”. Pastanızı tadın içinizi çeke çeke. Café de la Paix’yi sağınıza alın yürüyün. Ünlü müzik hall “Olympia”nın önünde durup Aznavour’lar Sylvie Vartan’ları Beatles’ı, Hallyday’leri... 60’lı yıllardan günümüze dek gelen ünlü sahne yıldızlarını gözünüzün önünden geçirin. Yolunuza devam edip Madeleine Kilisesi’nin süslediği Madeleine Meydanı’na geliyorsunuz. Meydandaki ünlü lüks bakkallar Fauchon, Hediard ve havyarcıların, trüfçülerin vitrinlerini süzerek Faubourg StHonoré’deki lüks butiklerin özellikle “Hermes”in önünden takdirle süslü bakışlarınızın ardından kentin en büyük meydanı “Place de la Concorde”a ulaşıyorsunuz. Gözlerinizi meydanda gezdirip adımlarınızla Fransızların gururu “Avenue des ChampsElysées”ye geliyor ve tam girişinde durup önünüze arkanıza bakıp Louvre’un önündeki Carrousel’den Champs Elysées’nin sonundaki “Arc de Triomphe”a dek oluşan şahane perspektifi hayranlıkla izliyorsunuz. Sonra Fransızların “Dünyanın en güzel caddesi” diye tanımladıkları Champs Elysées’yi yukarı doğru adımlıyorsunuz. Noel nedeniyle rengârenk ürünlerin sergilendiği kulübeleri geçerek... Işıl ışıl parlayan ağaçların süslediği caddede dünyaca tanınan butiklerin vitrinlerini yudumlayıp meşhur müzik hall “LIDO”nun önünden geçerek “Arc de Triomphe”un yer aldığı “Place Charles de Gaule” Meydanı’na geliyorsunuz. Bu cadde Fransız milliyetçiliğinin mabedidir. Hitler’in orduları Paris’i fethettiklerinde resmi geçit töreninde bir tek Fransızın penceresinden bu töreni izlemediği bilinir. Meydandan karşıya geçip bu kez yukarıdan aşağıya doğru ilerliyorsunuz. “Avenue de Georges V”e girip çok ünlü “Crazy Horse”un önünden geçerek “Place de l’Alma”ya görüyorsunuz. Durun nefes alın ve temaşa edin. Ancak biliyor musunuz birçok Fransız gibi zamanının en ünlü yazarlarından André Gide’e Paris’in en güzel yeri neresi diye sorulduğunda Kule’nin altı diye yanıtladığını. Neden diye sorulduğunda ise: Eiffel’i görmediğim tek yer de onun için dediğini. Yine bir anekdot. Naziler Paris’i işgal ettiklerinde her yere kendi bayraklarını çekebildiler bir tek Eiffel’in tepesine çekemediler. Alma’yı, 19’uncu yüzyılın exposu için Gustave Eiffel tarafından yapılan kuleyi seyrederek geçip sol yakaya geliyorsunuz. Kule altından ünlü harp okulu “Ecole Militaire”e uzanan “Champde Mars”ı görüp sol yakada ilerliyorsunuz. Büyük imparator Napoleon için yaptırılan “Invalides” ve önündeki malul gaziler yurdunu görerek “Esplanade des Invalides”den ilerleyerek köprüler güzeli “III. yanınızdakiyle tartışıp dünya sorunlarını çözmeye. Gezintiniz sonunda bir yerde bütçenizeuygun yemek yemek istediğinizde seçiminiz için zorlanacaksınız. Mevsimlerden sonbahar veya yaz ise Paris’in simgeleri olan “Brasserie” ve “bistrot”lar uygun olabilir. “Brasserie Lipp” “La Coupole” “Brasserie Flo” “Le Dome” bunlardan bazıları. Öğlen için belki İtalyan şehirlerinden bile daha fazla pizzacıya sahip Paris’in bu konuda da bir sorunu olmaz. Hemen hemen her mahallede bulunan bu pizzacılarda bu sorun rahatlıkla çözülür. Pazarlıksız alışveriş yok! yok! 50 metre sonra başka bir müzik, başka bir grup! Meğer orta yaş ve üstündeki Çinliler her akşam yemek sonrası dışarı çıkar, parklarda, bina önlerindeki boşluklarda dans edermiş. İlerleyen günlerde gün içinde de kimi zaman bir Çinliyi tek başına, bakış açısına göre spor ya da dans olarak nitelendirilebilecek hareketler yaparak yürürken görüyor ama şaşırmıyoruz. Bir yerlerden gelen yumuşak ezgili, huzur verici müzikler ve kollarını, bacaklarını bu müziğe uydurarak hareket ettiren Çinliler, artık alışıldık bir görüntü. Çok kalabalık ve büyük bir kent 20 milyon kişinin yaşadığı Pekin, çok büyük bir şehir. Burayı kimi Avrupa kentleri gibi yürüyerek gezmek imkânsız. Ama geniş bir metro ağı var ve metro istasyonunun yakın olmadığı turistik mekânların önlerinde “Metro istasyonuna gider” yazılı pankartlar taşıyan bisikletli taksiciler sizi bekliyor! Yolda üşümemeniz için dizlerinize battaniye de örtüyorlar! 9999 odalı Yasak Şehir rekarelik, içinde bine yakın yapının bulunduğu yerde tam 9999 oda var. Söylentiye göre İmparator, suikast korkusuyla her gün başka bir odada uyurmuş. Oda sayısının 10 bin olmamasının nedeni de 9 rakamının Çinliler için pek çok önemli ve olumlu anlamı olması. Bunlardan biri de “uzun yaşam”. Yasak Şehir’in girişinde iki aslan heykeli var. Sağdaki erkek, soldaki dişi. Sonraki günlerde de pek çok yerde karşımıza çıkacak bu heykeller Çin’de o kadar ünlü ki, son yıllara kadar genel tuvaletlerde “kadın”, “erkek” diye yazmaşmış. Herkes bilirmiş ki, sağdaki tuvalet erkeklere, soldaki de kadınlara ait! Akrobasi izlemeden olmaz! Pekin’de ilk durağımız Çin imparatorlarının 14201912 yılları arasında yaşadıkları “Yasak Şehir” adı verilen saray. İmparator ve ailesi, hizmetkârlar ve görevliler dışındakilerin girmesinin yasak olduğu bu 720 bin met Eşekler kola taşıyor! Çin Seddi, Pekin’e yaklaşık bir saat uzaklıkta. İhtişamıyla insanı görür görmez büyüleyen Çin Seddi’nin çok yakınına kadar araçlarla geldikten sonra yukarıya, yürüyerek, teleferikle ya da “kayan araçlar”la çıkmak mümkün. 15 derecede, dondurucu rüzgârda yürüyerek çıkmayı göze alamadık. Hava koşulları nedeniyle teleferik de çalışmayınca tek seçenek kalmıştı ve biz Alexandre”e ulaşıyor ve hayranlıkla seyrediyorsunuz. Sahili boylayıp parlemento binası önünden geçerek devam ediyorsunuz. Karşı yakadaki bütün ihtişamıyla duran “Louvre Müzesi”ni görüyor “Mona Lisa” tablosunu görmek için başka bir gün seçiyorsunuz. Seine kıyılarındaki romantik gezintiniz “Musee d’Orsay”, “Institut de France” ünlü filosof “Voltaire”in evi ve “Conciergerie”yi geçerek Seine Nehri üzerindeki ismine rağmen en eski köprü olan “Pont Neuf”e ulaşıyorsunuz. Köprüde durup altınızdan geçip ikiye ayrılan, “Ile de la Cité” yi başlatan noktada Paris’in eşsiz güzelliğinin bir kez daha görme şansını yakalıyorsunuz. Sahilden devam edip “St Michel” Meydanı ve ünlü çeşmesine ulaşıyorsunuz. Meydandaki çeşitli atraksiyonları izleyip “Rue St. André des Arts”dan Paris’in en moda yeri St. Germain’e giriş yapıyorsunuz. Dalın her gördüğünüz küçük sokaklara, bırakın kendinizi Paris’in derinliklerine, oturun geçmişin ve günümüzün ünlü yazar, artist, siyasetçilerinin uğrak yerlerinden kentin “olmazsa olmazlarından” “Aux deux Magots” ve “Café de Flore”un teraslarından birine ve başlayın bir “Parisli” gibi