Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Fransız mimarisinin hâkim olduğu Romanya’nın başkenti Bükreş caddeleri heykellerle dolu. Kentteki park işgalini (!) insan kıskanıyor. Ne var ki kentin trafiği İstanbul’u aratmıyor... ‘Balkanlar’dan gelen soğuk hava dalgasının’ ne demek olduğunu Bükreş’e indiğinizde anlıyorsunuz. Çavuşesku Sarayı’nın önü çoktan beyaza bürünmüş... Bükreş’te Şanzelize’yi andıran caddelerden; ‘Zafer Takı’na kadar ne ararsan var Balkanlar’ın küçük n AYKUT KÜÇÜKKAYA İstanbul’dan kalkan uçağımız 1 saat 10 dakika sonra Bükreş’e indiğinde anladık, o haber bültenlerinde sıkça kullanılan “Balkanlar’dan gelen soğuk hava dalgasının” ne demek olduğunu!.. İstanbul ‘kasım’ ayında pastırma yazını yaşarken; Romanya’nın başkenti Bükreş’e “kar” çoktan düşmüştü. Yolumuz ilk kez Bükreş’e uğradığından daha önce giden arkadaşlara şöyle bir danıştık. Sordular: “Paris’e gittin mi?” Yanıt verdik: “Evet, iki kez gitmişliğim vardır...” Dediler ki arkadaşlar; “Balkanlar’ın küçük Paris’idir Bükreş!” Evet... Arkadaşlar haklıymış!.. Bükreş’i gezerken kendinizi Paris’teymiş gibi hissediyorsunuz. Şanzelize’yi andıran caddelerinden; “Zafer Takı”na kadar Paris’ten ne ararsan var. Hele hele Fransız mimarisiyle yapılmış binaları ardı ardına görünce insan içinden “Bir tek Eyfel Kulesi eksik” diye geçiriyor!.. Tur otobüsündeyiz... Rehberimiz Bükreş’in tarihini anlatırken ilk durağımız olan Parlamento binasına doğru yol alıyoruz. Bu binanın 3 tane adı var. Tüm dünyanın bildiği ismi: Çavuşesku Sarayı. Romenler “Halkın Evi” de diyorlar. Ancak bir bölümü Romen Meclis binası olarak hizmet verdiğinden Parlamento Sarayı olarak da geçiyor... Rehberimiz 600 yıl öncesini hikâye gibi anlatıyor. Bizleri kısa tarihi bir yolculuğa çıkarıyor. Taa 1459 yılına... Hemen hepinizin bildiği Kont Dracula’ya kadar gidiyoruz. Prens Vlad Dracul’a!.. Tıpkı birçok Avrupa başkenti gibi bir nehir kenarına, Tuna’nın kollarından rerken para ödeyince. Bizim Ankara’daki Meclis’i düşünün. Para verip giriyorsunuz. Bu şaşkınlığımı rehberimize sorunca beni daha da şaşırtan bir yanıt alıyorum: “Bina o kadar büyük ki buranın salonları düğünler için, davetler için kiralanıyor!” Şaşırdınız değil mi? Düşünsenize TBMM’ye, “Oğlumun sünnet düğünü var, kızımı evlendireceğim salon kiralamak istiyorum” diye başvurduğunuzu. Neyse Ankara’yı bir kenara bırakalım... Yıl: 1989... 1965’te başlayan Nikolay Çavuşesku dönemi 1989’da kanlı bir şekilde sona erer. Çavuşesku en büyük hayali olan “Halkın Evi”ne kavuşamadan devrilir... Eşiyle birlikte kurşuna dizilir. Çavuşesku’nun devrildiği 89’da bina neredeyse bitmek üzeredir. Bir süre inşaat durur sonrasında 90’lı yılların başında Parlamento Binası olarak Bükreş’te tüm ihtişamıyla yükselir. 200 bin metrekare kapalı alanı olan devasa binada tam bin yüz oda var. Tabii biz turistler 12 katlı bu binanın her yerini göremiyoruz. Sadece belli bölümlerini rehber eşliğinde gezebiliyoruz. Üst katlara çıkıyoruz. Tavanlar üç dört dairenin yüksekliği kadar. İşte bu benim bugüne kadar gördüğüm en büyük koridorlardan biri. Birbiri ardına sıralanmış büyük tahta kapılar sonuna kadar açık. Bir uçtan bir uca baktığınızda Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu gibi iki stadı yan yana koyabilirsiniz!.. Avizeler, yüzlerce metre karelik halılar, 1 ton ağırlığında perdeler… Yerler tamamen mermer döşeli. Parlamento Sarayı’ndan ayrılarak Bükreş turumuza başlıyoruz. Sevgili meslektaşlarım Yavuz Rençberler ve Cüneyt Muharremoğlu’yla kafaya koymuşuz bir kere. İki günlük seyahatimizde Bükreş’in altını üstüne getireceğiz. Gezmeye eski Bükreş’ten başlıyoruz. Yani Lipscani bölgesi. Sanat galerilerinin, ressam ve heykeltıraş atölyelerinin, el sanatları mağazalarının, bar, restoran ve kafelerin bulunduğu bir semt burası. Lipscani’nin parke taşlı ara sokaklarında yürürken birden karşımıza Kazık Paris’i: Bükreş... o nüfusu içine alacak kadar geniş meydanlar, büyük caddeler ve kocaman parklar var kentte. Kim bilir Devrim Meydanı Romenlerin deyimiyle Piata Revolutei’nin dili olsa insanlara neler anlatacak? Çavuşesku’nun ölüme giden yolunu mu? 1989’da eşiyle birlikte son kez balkona çıkıp Romen halkına konuşmak isteyip de yuhalandıktan sonra helikopterle kaçışını mı? Evet... Meydanda bulunan beyaz balkon pek çok eski olayın tanığı. Ölenler için yapılan Devrim Anıtı da öyle!.. 1989 yılındaki kayıplar anısına dikilen 25 metre yüksekliğindeki bu anıtın arkasında şu anda İçişleri Bakanlığı olarak kullanılan eski Komünist Parti Merkez Binası var. İşte Çavuşesku’nun 21 Aralık 1989’da son balkon konuşmasının yapıldığı bina da bu tarihi yapı!.. ŞEHRİN GECE HAYATI... Bir günü bitirdik. Ünlü Köy Müzesi’ni bile gezemedik!.. Akşam maç var... Galatasaray deplasmanda Real Madrid’le karşılaşacak. Romanya’yla saat farkı yok. Maç Türkiye’deki gibi 21.45’te başlayacak. Konakladığımız otelde yemekler yeniliyor, Hagi’nin imzalı forması altında Cüneyt ve Yavuz’la maçı izliyoruz. Benim için epey keyifli geçen Cimbomlu dostlar kızacak ama bir gece oluyor. Ronaldo’dan yoksun Real Madrid üstüne üstlük daha maçın başında 10 kişi kalmasına rağmen futbolun tüm güzelliklerini sahaya yansıtıyor. Centilmen bir Fenerbahçeli olarak ortaya konulan bu performansı alkışlıyorum. Yavuz üzülüyor, Cüneyt ise çekimser! Maç bitiyor, şehrin gece hayatını merak ediyoruz. Hemen söyleyeyim Bükreş’te taksi ucuz... Çünkü benzin ucuz!.. Ve bir kez daha dünyanın en pahalı benzininin satıldığı ülkenin yurttaşı olduğumuz için söylenip duruyoruz. Biniyoruz taksiye, gitmek istiyoruz bir yerlere. Şoför inatçı mı inatçı. Biz diyoruz şöyle bir gezelim. O diyor “ünlü bir gece kulübüne sizi götüreyim!” Sonrası… Oooo… Askerlik hatırası!.. Çavuşesku dönemi 1989’da sona eriyor... Binanın üç ismi var... Atatürk büstü bizi karşılıyor... Bükreş’teki tarihi binalar günümüzde üniversite, banka ve postane olarak hizmet veriyor... Dambovita’nın kıyısına kurulmuş Bükreş. 14481476 arasında üç dönem tahta çıkan III. Vlad Tepeş ya da bizim bildiğimiz adıyla; Kazıklı Voyvoda ya da Kont Dracula!.. İşte o Kazıklı Voyvoda Osmanlı’da yetişir ama sonra prens olarak gelince ülkesine kenti Osmanlılara karşı korumak için Bükreş Kalesi’ni yaptırır. Eline geçirdiği düşmanlarını kazığa vurarak azap içinde öldürmesi sebebiyle Türkler Vlad Tepeş’e Kazıklı Voyvoda adını takar. Fatih Sultan Mehmet, Vlad’ın bu katliamları üzerine 1462’de Eflak üzerine büyük bir sefer düzenler. Bir ay süren harekât sonrası Eflak, Osmanlıların eyaleti haline gelir. Kazıklı Voyvoda’nın kellesi ise İstanbul’a gönderilir. Kont Dracula’yla ilgili geyik muhabbeti kelimenin tam anlamıyla havada uçuşmaya başlamıştı ki otobüsümüz Çavuşesku Sarayı’nın otoparkına yanaştı. Dünyanın sayılı büyük binalarından biri artık karşımızdaydı. Kimine göre dünyanın Pentagon’dan sonraki ikinci büyük binası. Kimine göre ise Tibet’teki Potala Sarayı’ndan sonra gelen üçüncü büyük yapısı. Yani her halükârda ilk üçte!.. 7 Avro ödeyerek ve sıkı bir güvenlikten geçerek binaya adımımızı atıyoruz. Güvenlik neyse de insan bir tuhaf oluyor, Romanya Parlamentosu’na gi Dünyanın sayılı binalarından... Parlamento Sarayı’nda tahta kapılar açılınca büyük bir koridor ortaya çıkıyor... Manuk Bey’in Hanı..! lı Voyvoda’nın büstü çıkıyor. Hava soğuk ve üşüyoruz. Yarım saatlik yürüyüşten sonra kendimizi rehberimiz sayesinde bir hana atıyoruz. Şaka zannetmeyin sakın, resmen bir han burası. “Manuk Bey’in Hanı!” Cüneyt’le sıcak çikotalata içiyoruz, Yavuz ise çay… Bu bize iyi geliyor. Bir de parkları iyi geliyor bana. Her büyük bir cadde parka bağlanıyor sanki. Her ışıktan sonra bir yeşil lik var. Ortaçağa ait, neoklasik ve özgün tarihi yapıları, komünist dönemden kalma eserleri ve çağdaş binaları barındıran mimarisi, kilise ve heykelleri, müzeleri, anıtlarıyla tarih kokan bir kent Bükreş. Ancak parklarıyla bambaşka. Hele hele Gezi Parkı’ndaki ağaçlar için verilen direnişi düşündüğümde parklar ve bahçeleriyle insan Bükreş’e imreniyor. Nüfus 2.5 milyon ama 150 yıl öncesinden Fransız mimarisi örnek alınarak inşa edilen kentte tarihi mekânların yer aldığı Victoriei Caddesi boyunca geziyoruz. Opera binası “National Opera House” mimarisi ve atmosferiyle hemen herkesin ilgisini çekiyor. Caddede yukarı doğru çıkarken Odeon Tiyatrosu’nun önünde Atatürk büstü bizi karşılıyor: “Yurtta Barış Dünyada Barış!” Yine de Bükreş’in en görkemli caddesi Kiseleff Bulvarı. Bu bulvar sonunda “Piata Arcul de Triumf” ile Paris’in “Zafer Takı” ve devamında uzanan Champ Elysees’in (Şanzelize) bir kopyası. C M Y B