23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

İSMET AKTEKİN Epey zamandır aklımda idi. Panama Kanalı’nı geçme gezisini... Bu geziyi daha evvelce yapan arkadaşlarım, gezinin, çok ilginç, değişik ve sıra dışı olduğunu ve muhakkak yapılması gerekektiğini vurguladılar ve önerdiler. Benim için de kısmet bu yıl imiş. Miami’de başlayıp Cortegena (Colombia), Colon (Panama), Pentarenos (Costa Rica), Puerto Quetzel (Guatemala), Acapulco (Mexico), Cabo San Lucas (Mexio) ve nihayet, San Diego’da (California) sona eren bu 15 günlük rüya gezimiz tamamlandığında, söylenenlerin ve önerilenlerin az bile olduğu kanısına vardım. Bu gezi sırasında gemimizin uğradığı değişik ülke ve tarihe sahip şehirler ve adalar, ayrıca çok ilginç yapı ve doğaya sahip Panama Kanalı’nın geçiş parkuru ve 20. yüzyıla damgasını vuran bu mega yapı, bu gezimi diğerlerinden ayıran en önemli nedenlerden biri idi. 1586 yılında İspanyollar tarafından yapılan Hum şehri kale ve surları ile çevrili şirin Cartagena, Guatemala’da volkanik bir dağın eteğine kurulu tarihi Antigua şehri ve etkileyici ünlü MuzeOtel Casa Santa Domingo, dünya zenginliklerinin uğrak yeri Acapulco ve günümüz en büyük yatların uyarak yeri doğal bir marina ve bugünlerde zengin Amerikalıların gözdesi Cabo San Lucas gezimizi en renkli ve tamamlayıcı anları idi. Bir “yüzen resort otel” olan Celebrity Cruises ait olan, 70606 tonluk Century gemisindeki 2000 yolcunun, geminin kanala girdiği Atlantik Denizi’nden, kanalı geçtikten sonra Pasifik Denizi’ne çıktığı ana kadar olan ilgisi, heyecanı izlenmeye değerdi. 15 günlük bir rüya: IŞIK CANSU CANAYAK Panama Kanalı Kısa tarihçesi Dünyada güneşin Atlantik Okyanusu’nda doğup Pasifik Okyanusu’nda battığı tek ülke olan Panama’nın tarihine, yaşamına ve yıllar boyu geleceğine damgasını vurmuştur Panama Kanalı. Kuzey ve Güney Amerika’yı birleştiren bu dar kara parçası şeridine, denizyolunu kısaltmak için kanal açma fikri ilk defa 16. asırda İspanya Kralı Charles’in, İspanya’dan Peru’ya uzanan deniz yolu trafiğinin kısaltılması gerektiği çalışmaları ile başladı. O yıllarda teknolojik imkânsızlıklar ve çalışma koşullarındaki zorluklar bu düşünceyi gerçeğe dönüştüremedi ve proje yarım kaldı. Ne zaman ki 1850 yılında Panama Demiryolları faaliyete geçti, bu sefer Fransızlar Panama Kanalı Projesi’ni 1880 yılında tekrar ele aldı. Bu atılım da yörenin zor coğ PANAMA KANALI İLE İLGİLİ BAZI GERÇEKLER Panama Kanalı 15 Ağustos 1914 yılında ulaşıma açıldı. Kanal, Atlantik’ten Pasifik’e geçişi yaklaşık 8 bin deniz mili (12 bin km) kısalttı. Kanal inşaatının başladığından bitimine yaklaşık 25 bin Fransız, 56 bin Amerikalı değişik hastalıklar (Kolera, sıtma, malerya, sarı humma) ve diğer nedenlerle hayatlarını kaybetti. En ucuz geçiş ücreti 36 cent ödeyip, yüzerek geçen bir Amerikalı tarafından ödendi. 70 bin tonluk bir yolcu gemisinin tek istikamet verdiği geçiş ücreti yaklaşık 300 bin ABD Doları. 2014 yılında servise girecek yeni kanala ait bir kompartmanın (Lock) boyu 427 metre ve genişliği 55 metre olup yaklaşık 4 futbol sahası büyüklüğünde. Kuzey İtalya’daki Lombardiya bölgesinin başkenti Milano’ya hızlı ve kozmopolit bir şehir olduğu için İtalya’nın Manhattan’ı benzetmesini yapıyorlar. O yüzden onu Roma veya Floransa kadar “İtalyan” bulmayanlar çok. Ama bu düşünceler, buranın mutlaka görülmesi gereken, özel bir şehir olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Milano, İkinci Dünya Savaşı sırasında gördüğü tahribattan İtalya’nın bankacılık, ekonomi ve moda merkezi olarak çıkmış. Son derece zengin ve pahalı bir yer. Tam da bu sebepten bir hobiler ve zevkler şehri. İyi alışveriş, iyi yemek, güzel bir opera, isteyene kaliteli futbol... Arabayla sadece bir saatlik uzaklıkta muhteşem Como Gölü... 2015 yılında Universal Exposition, bilinen adıyla Expo da burada yapılacak. Milano’nun popülerliği daha da artacak. İster Malpensa ya da Linate Havalimanı’na inmiş, isterseniz trenle gelip StazioneCentrale’den dışarıya adımınızı atarak şehirle tanışmış olun; ilk izlenimiz buranın heyecan verici bir yer olduğu olacak. Stazione Centrale’ye, yani Merkez Tren İstasyonu’nundan öyle hızlı hızlı geçmeyin. Çünkü New York’un Grand Central’ine çok benzeyen, ArtNouveau ve ArtDeco’nun en şahane örneklerinden biri olan bu istasyon, şehrin en önemli yapılarından. 1960’ların modern İtalyan mimarisinin örneklerinden Pirelli Binası da, Milano’ya dair önemli söz söylediği için görülmeli. İki dev İtalyan futbol takımı AC Milan ve FC Internazionale Milano’nun ortaklaşa ev sahibi oldukları San Siro Stadyumu’nun da Milano’da olduğunu söyledikten sonra tura başlayalım. Emin olun: Bir şehir haritası, metro planı, şehrin nostaljik turuncu tramvayları ve ayaklarınız Milano’yu baştan aşağıya gezmek için size yetecek! Duomo’dan şehre adım atalım. Hobiler ve zevkler kenti: Milano Seyahatinizden birkaç hafta önceden bilet bulabilmeniz, en düşük sezonda bile çok zor. Ve opera... Milano’nun kendisiyle en çok gurur duyduğu sanat dalı. Çünkü bizim için uluslararası opera sanatçımız Leyla Gencer ile özdeşleşen La Scala burada. Sahnesinden Verdi’nin Nabucco’su, Puccini’nin Madame Butterfly’ının orijinalleri geçen Teatro alla Scala, Duomo’dan beş dakika yürüme mesafesinde. Üstelik La Scala’yı bir müze gibi de gezebilirsiniz. Ünlü sahnesine uzaktan bakarak bir zamanlar buradan kimlerin geçtiğini hayal etmek istiyorsanız bir bilet almaya değer. lezzetleri tatmak ve hatta gece hayatına dahil olmak istiyorsanız Navigli size iyi gelecektir. Bir de Brera adlı mahalle var. Her köşesi bir fotoğraftan fırlamış gibi duruyor. Küçük sanat galerileri, butikleri, sokakların köşelerini kapmış restoranları ve dar sokaklarıyla Brera, Navigli’den biraz daha ağırbaşlı sanki. Yeme içme Milano’nun İtalyan yemeklerini en iyi temsil eden şehir olmadığı bilinir. İtalyan imzasını taşıyan spagetti ya da pizza buradan doğmamıştır örneğin. Ama bu sizi yanıltmasın: Elbette buranın da kendine özgü tatları var. Milan usulü safranlı risotto bunlardan birincisiyse, panzerotto ikincisi. İçine konulacak malzemeleri sizin seçtiğiniz, Milan usulü durum diyebileceğimiz panzerottonun adresi Duomo’da yer alan Luini adlı minik yer. Zaten önündeki uzun kuyruktan da fark edeceksiniz. Aperitivo, yeme içme denince aklınızda bulundurmanız gereken bir kelime: Genelde 19.0021.10 saatleri arası, içkinin yanına (şarap, şampanya ya da Campari ağırlıkta) eşlik edebilecek, açık büfeden seçtiğiniz atıştırmalıklar. Milanlıların en sadık oldukları rutinlerinden biri bu. Bir sosyal ritüel. Şehirde pek çok aperitivo barları var. Sempione Caddesi, Navigli’deki barlar (Özellikle Officina 12 adlı yer) Duomo yakınlarındaki Buenos Aires Caddesi ve HotelStrafın barı bu İtalyan rutinini en iyi deneyimleyebileceğiniz yerler. Enoteche kelimesi de, şarap barı anlamına geliyor, aklınızda bulunsun. Bir kahve eşliğinde İtalyan hamur işlerinden tadıp ve arada haritalarınıza göz gezdirmeniz için Duomo’da güzel kafeler var. Çok turistik olduğu için fiyatlar normalden biraz daha pahalı ama şehri gözlemlemek için buna değer. Tarihi Milano kafelerinden Cova’nın sıcak çikolatası da harika. İtalya’dasınız, elbet pizza yiyeceksiniz! O halde Piccola Pizzeria Ischia’yı tavsiye ediyoruz. Moda Efsanevi İtalyan markaları Valentino, Gucci, Versace, Prada, Armani, Dolce&Gabbana’nın ana merkezlerinin burada olmasının yanı sıra, moda dünyasına yön veren ve senede iki kez gerçekleşen Milano Moda Haftası’nı da ekleyince, bu şehrin alışveriş ile özdeşleşmiş, olmasına şaşmamak gerek. Markalar lüks, Milanlılar da zengin olunca, fiyatlar oldukça pahalı. Ama yalnızca vitrinleri gezmek bile moda gözünüze yeni bir şeyler katmaya yeter. Via Montenapoleone, ViaManzoni, Via della Spiga ve Quadrilaterod’Oro Caddeleri stilin ana adresleri. Milano’nun simgesi: Duomo Milano deyince akla ilk, Piazza del Duomo Meydanı ve burada yer alan İtalya’nın en büyük gotik katedrali gelir. Yapımı 500 yıl civarında süren Milano Katedrali, büyüklüğüyle, kendi kategorisinde dünya dördüncüsü. Bu arada İtalya’nın her yerinde bir sürü Duomo’ya rastlayınca kafanız karışmasın. Çünkü Duomo, İtalya’da içinde bir kilise veya katedral barındıran meydanlara verilen genel ad. Milano’daki Duomo ise yüzölçümü olarak dünya sekizincisi! Katedraldeyken, eğer hava açıksa, mutlaka asansöre binerek (kondisyonuna güvenenler merdivene!) tepeye çıkmanızı ve Milano’nun önemli binalarını ve şehri çevreleyen dağları seyre dalmanızı öneriyoruz. Bu ziyaretin ardından sıradaki yer, katedralin hemen çaprazında kalan, yine bir Milano klasiği olan Galleria Vittorio Emanuele II. Londra’daki Burlington Arcade’i andıran, yerleri mozaikten, dev tavanı camdan yapılma bu alışveriş galerisinde lüks mağazalar, restoranlar, kafeler ve sanat galerileri var. Çok sıcak ve nemli Milano günlerinde gölgede biraz nefes almak için de ideal. rafyası tropik ormanlık arazide çalışma koşulları, aşırı yağmur ve nem, su baskınları ve en kötüsü malarya, sıtma, sarı humma gibi hastalıkların yayılması ve o zamanlar bu hastalıkların tedavilerini sağlayacak ilaçların bulunmamaları yüzünden proje yine yarım kaldı. Bu arada 1903 yılında Panama bağımsızlığını kazandı, hemen arkasından Amerika ile 99 yıllığına Panama Kanalı yapım ve işletim anlaşmasını imzaladı. Zamanla, teknolojik imkânların ve dolayısıyla iş ve inşaat makinelerinde yapılan gelişmeler, tıp alanındaki ilerlemeler ve yaşam koşullarındaki gelişmeler neticesi evvelce ciddi sorunlar yaşanan kanal inşaat projesini kolaylaştırdı ve neticede Panama Kanalı inşaatı 15 Ağustos 1914 yılında tamamlandı ve kullanıma açıldı. Panama hükümeti ile Amerika arasında yapılan anlaşma gereği, kanalın işletimini Amerika 31 Aralık 1999 yılına kadar üstlendi. 31 Aralık 1999’da, 1933’te imzalanan TorrijosCarter Anlaşması gereği, kanalın tüm işletimi Panama hükümetine devredildi. Günümüzde Panama’nın en büyük gelir kaynağını sağlayan, 24 saat gece gündüz çalışan bu ilginç iki okyanusu birleştiren dev yapı Panama Kanal Yönetimi (Panama Canal Authority) tarafından başarı ile yönetilmekte. en dar yerinde 80 km uzunluğunda olup yapımıyla deniz trafiğini 8 bin deniz mili (12 bin km) kısaltan çok ilginç bir mega yapı. Açıldığı 1914 yılından günümüze bir milyondan fazla tekne ve gemiye hizmet vermiş olup tarihi bir milyonuncu gemi 4 Eylül 2010 yılında geçen “Fortune Plum” adlı bir yük gemisi oldu. Kanal projesinin, asrımızın en önemli mühendislik projelerinden biri olma sebebi, yalnız çalışma koşullarının zorlukları değil aynı zamanda Atlantik Okyanusu ile Pasifik Okyanusu arasındaki 27 metrelik kat (yükseklik) farkı ve bunun nasıl aşılacağının çözümü idi: İşte bu problemin ilginç çözümü: İki okyanusu birleştiren bu mega yapı (Interocainik Waterway), iki sıralı kompartıman sistemi (System of Lock with two Lone) ile ilişkili çalışan su asansörleri (water elevators) yardımı ile gemileri deniz seviyesinin 27 metre üstüne Gatun Gölü’ne üç kademede, üç kompartıman kullanarak ve her bir kompartman dokuz metre yükseklik sağlayarak çıkartıyor. Her bir kompartımanın eni 33.5 m, boyu 304 m. Gemiler bir deniz büyüklüğünde olan doğa güzellikleriyle dolu Gatun Gölü’nü geçtikten sonra aynı düzenle Pasifik Okyanusu’na iniyorlar. Su asansörlerinde kullanılan sular Gatun Gölü’nden sağlanıyor. Bizim seyahatimizde geminin Atlantik’ten girişiyle Pasifik Okyanusu’na çıkışı sekiz saate yakın bir zaman aldı. Gemiler kanalı geçerken kaptanlar yerlerini tecrübeli Panamalı kaptanlara bırakıyorlar. Bizim 70 bin 600 tonluk gemi kanalı geçerken gemi ile kanal duvarları arasındaki mesafe yalnızca 40 cm civarında idi. Büyük gemiler kanalı geçerken, kanal kena rındaki demiryolu üzerindeki raylı merkezleme lokomotiflere (Centering Locomatives) çelik halatlarla bağlı olarak çok yavaş bir hızla kanalı geçiyorlar. Gatun Gölü’nde normal seyirlerinde yola devam ediyorlar. Sistemin çalışmasını gösteren ekteki çizim ve semalar bu konuya gerekli açıklığı getirecektir kanısındayım. İlave bilgi için info@pancanal.com’dan her türlü detaylı bilgi elde edilir. Zamanla dünya ticaretinin artması ve mevcut kanalın ihtiyacı karşılayamadığından Panama hükümeti ikinci projeyi başlatmış olup çalışmalar hızlı bir şekilde mevcut kanala paralel olarak hızla ilerlemekte ve açılışını da ilk kanalın açılışından 100 yıl sonra 2014 yılında yapılması ise şimdiden planlanmış durumda. Bu daha geniş ve büyük kapasiteli kanal (her bir kompartman boyu 427 m eni: 55 m) 100 bin tonun üstü yolcu, yük gemileri ve tankerlere hizmet verecek şekilde planlanmış olup bunun ülke gelirine dek çok büyük kazancı olacağı şüphesizdir. Mahalleler Bir kara şehri olan Milano’da su kanalları olduğu aklınıza gelmezdi, değil mi? Oysa Venedik kadar şaşaalı olmasa ve ulaşım amacıyla kullanılmasa da onun da kanalları ve hatta bununla meşhur bir mahallesi bile var: Navigli. Navigli kelimesi, kanallar demek. Şehrin gün günden değer kazanan yerlerinden biri. Kanalın etrafında sağlı sollu pek çok bar ve restoran var. Genelde genç ve iyi eğitimli nüfus burada vakit geçiriyor. Şöyle bir yürüdüğünüzde pek çok farklı ve yaratıcı insana denk geliyorsunuz. Turist havasından uzaklaşıp kendinizi şehrin yerlisi gibi hissetmek, daha geleneksel İtalyan Panama Kanalı İstanbul kanalı (!?) Panama Kanalı’nın kısa yapım öyküsüne bakarsak, en büyük zorluğun ve problemin Atlantik ile Pasifik arasındaki 27 metrelik kat farkı (seviye) ve bunu deniz büyüklüğündeki Gatun Gölü ile dengeleyerek su asansörleri sistemiyle çözülmüş olması. Halbuki bize bahsedilen ve açılış tarihinin, Cumhuriyetimizin 100. doğum yılı 2023 olacağı söylenen yeri Silivri yakınları olarak belirlenen kanalın uzunluğunun 50 km. ve genişliğinin 150 m. olacağı Başbakan Erdoğan tarafından deklara edilmişti. Bu denli kapsamlı bir projede ciddi bir sorun yaratacak olan Karadeniz ile Marmara Denizi arasındaki kot farkının ne olacağı ve Karadeniz ile Marmara Denizi arasında bu kot farkını dengeleyecek olan Panama’daki Gatun Gölü gibi bir büyük gölün Silivri’de bulunamayacağına göre acaba bu sorunun teknik olarak nasıl çözüleceği büyük bir soru işareti olarak zihinlerde yer etmeyecek mi? Bekleyip görmekten başka bir çaremiz yok galiba. iaktekin?ttmail.com Kanalın çalışma sistemi Panama Kanalı, Atlantik Okyanusu ile Pasifik Okyanusu arasındaki kara parçasının Sanat Bir ticaret ve ekonomi şehri diye Milano’nun sanat damarını azımsamayın. Çünkü Brera Mahallesi’nde yer alan Pinacoteca di Brera Müzesi, sanat tarihi okuyan öğrencilerin başka Avrupa ülkelerinden görmeye geldikleri çok önemli bir müze. İtalyan sanatının ustaları Rafael, Caravaggio, Bellini gibi isimlerin eserleri burada sergileniyor. Dünyayı değiştiren sanatçılardan Leonardo da Vinci’nin en meşhur tablolarından biri olan The Last Supper’ı görmeden de Milano’dan dönülmez. UNESCO’nun Dünya Mirası kapsamına aldığı Santa Maria dele Grazie Kilisesi’nde, sınırlı sayıda kişiden oluşan gruplarca ziyaret edilebilen eser için biletinizi mutlaka dörtbeş ay önceden almanız gerekiyor. DGLRV EDŞYXUXQX]X WP RSHUDW|UOHUGHQ \DSDELOLUVLQL] C MY B C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle