24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 Mavi beyaz tatil için Palamut Bükü’ne Ali Selim KUŞÇU 24 AĞUSTOS 2011 ÇARŞAMBA İyi bir yaz tatili geçirmek için ne ararsınız? Deniz, güneş, eğlence ya da sessizlik ve huzur mu? İklim nasıl olmalı, havanın güzel olması sizin için ne demektir? Konaklayacağınız otel ya da pansiyonda öncelikleriniz nedir? Bu ve benzeri sorulara kendi cevaplarınızı netleştirip, ondan sonra uygun otel ya da pansiyon seçiminizi yaparsanız kötü bir sürprizle karşılaşma olasılığınızı azaltmış olursunuz. Güneydeki en popüler tatil mekânları arasında, havası ve denizinin güzelliği ve temizliği ile diğerlerinden farklılaşan yerlerden birisi de Datça yarımadasıdır. Yarımadanın küçük, sakin, kalabalıkların henüz doluşmadığı ve kirletmediği en güzel koylarından birisi Palamut büküdür. Bodrum, Çeşme gibi ikinci sayfa ünlülerinin pazarlamasını yaptığı yerlerden farklı olarak Datça yarımadasında yatlar için marina yok. Denizin bu kadar temiz ve güzel olmasının sebeplerinden birisi de bu olsa gerek. Nemsiz, kuru havası en sıcak günlerde bile sıcaktan bunalma duygusunu yaşamamanızı sağlıyor. Gerçekten farklı bir iklimde farklı bir nefes alma duygusunu iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Doğal ve tarihi güzellikleri barındıran bu coğrafyada aradığınız her şeyi bulmak mümkün. Datça yarımadasında karşılaştığınız tatilcilerde ortak bir mutluluk ifadesinin yüzlere yansıdığını görüyorsunuz. Palamut bükü sanki tanrının insanoğluna, gidin bedeninizi ve zihninizi dinlendirin, bunun için sizlere bu güzel coğrafyayı sunuyorum dediği bir küçük koy. Ilgın ağaçları, yörenin meşhur bademlerinin yetiştiği badem ağaçları (yerel halkın deyişiyle ‘payam ağacı’) ve sakız ağaçları (sakız ağacına Kral Geldi, Yaşasın Özgürlük Nilhan Aydın flatun renkli sandalyelerden birine oturmuş Ada’yı seyrediyorum. Diğer sandalyeler boş... Solumda kilisenin siyah çanı görünüyor. Tam karşımda iki ayrı caminin minareleri peş peşe... Kilisenin çanı ile minarelerin arasında, kalenin uç tepesinde kırmızı bayrak kendini rüzgâra bırakmış püfür püfür dalgalanıyor. Kalenin önünü kesmiş ufak tefek Rum evlerinin kıpkırmızı eski çatıları denize kadar uzanıyor. Arkadan bir bağırtı geliyor. Tanıdık bir ses bu, kumruların uçarken çıkardıkları sesin tonu giderek yükseliyor, bana yaklaşıyor. Dönüp bakıyorum. Başıma konacak galiba, kumru çok alçaktan uçuyor. Başımı teğet geçip hemen önünde bulunan pervaza konuyor. Bozcaada’da Eflatun konuk evinin terasında kumru, bana gözlerini dikmiş bakıyor, konuşmaya başlıyor: Diyor ki “Kral yola çıktı, geliyor.” Müthiş bir heyecan içimi kaplıyor. Kumru hafif bir kanat çırpıntısı yapıp devam ediyor. “Güneşe karşı yelkenleri açmış, geliyor.” Buradan kralın gelişini göremem, zira liman görünmüyor. Kumru: “Rüzgâr onu çarçabuk getirir” diyor Kumru patırtı ile uçtu, herhalde kralı karşılayacak. Kumrunun kanatlarındaki özgürlüğü kıskandım. Benden önce varacak. Apar topar ben de aşağıya iniyorum. Kapıdan dışarıya çıkınca tam karşımda zakkumların somon rengi çiçeği dikkatimi çekiyor. Ben şimdi özgürüm. Zakkumların şaşırtıcı somon renkleri henüz aklımdan gitmemişken Ada’nın dedikodularını yapraklarında saklayan meşhur çınarı karşımda beliriyor, ne çabuk inmişim. Çınarın kenarından hızla limana doğru seğirtirken gözümün ucu ile onu görüyorum. Kumrunun buğulu bağırtısına benzer kısa bir ses boğazıma takılıyor. Kral burada... O, kral, kumru, ben her şey birbirine karışıyor. Ben asıl şimdi özgürüm. Şimdilik... da ‘ilki’ deniliyor) hemen her yerdeler. Datça yarımadasının her karış toprağında ot biter gibi yerden kekik ve biberiye fışkırıyor. Havada her daim inceden bir kekik kokusu. Ferahlatıcı hafif bir rüzgâr. Palamut bükünde gittiğiniz her yerde, işletmecilerden ve bölge halkından ortak bir söylem duyarsınız: “Bizim denizimizde 10 metre derinliğe baktığınızda, bir kirpik bile düşse denizin dibinde görürsünüz”. Denizlerinin güzelliğini ve temizliğini anlatmak için yarattıkları bir efsane olduğunu sanacağınız bu söylemin doğruluğunu denize girdiğiniz anda fark edeceksiniz. Toplam uzunluğu göz kararıyla 11,5 km olan Palamut Bükü’ne girdiğinizde soldaki en uçta diğerlerinden binası ve mimarisi ile derhal ayırt edilen küçük bir otelle karşılaşıyorsunuz: “ Mavi Beyaz Oteli”. Otel adını dış ve iç cephesinin renginden almış. Güleryüzlü, genç insanların ilgisi, sıcaklığı, samimiyeti daha tatilinizin başında size pozitif bir enerjiyi veriyor. Gerisi size kalmış. İşletmeci Mehmet Bey ile birlikte Cüneyt Bey, Ayşenur, Ece, Selcan ve diğer güzel insanlar her aradığınızı, isteğinizi bulmanız için ellerinden geleni yapıyorlar. Sevdikleriniz ve dostlarınızla birlikte neşeli, huzurlu ve keyifli bir dinlence için seçenekleriniz arasında Palamut Bükü’ne yer ayırmanızı tavsiye ederiz. Şimdiye kadar okuduklarınızdan, “reklamları izlediniz” hissine kapıldığınızı tahmin ediyoruz. Ne yapalım ki, yaşadığımız keyifli ve güzel bir ortamı ve yeri sizinle paylaşmak için bu kadar övgüyü düzmek boynumuzun borcu oldu. Gidin, görün, yaşayın pişman olmayacak, muhtemelen bize teşekkür edeceksiniz. E Tersane Çarşısı ve Sinop Özcan YAŞAR inop’u ziyaret edenlerin uğramadan gitmedikleri yerlerin başında gelir Tersane Çarşısı’ndaki el yapımı tekne modelleri satan dükkânlar... Birbirinden değişik modelleriyle vitrinleri süsleyen rengârenk taka, sandal, yat gibi yüzlerce çeşit bu el ürünleri ayrı bir canlılık katar bu caddeye. Bu nedenledir ki, kente gelen yerli ve yabancı turistlerin her zaman ilgisini görmüş ve adeta bir çekim merkezi olmuştur Tersane Çarşısı...Ancak ne var ki, model tekne üretimi yapan esnaf, bir kuşak öncesinden devraldıkları ve yaklaşık 60 yıldır sürdürdükleri mesleklerinin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmasından ötürü son derece kaygılı. Sinop’ta 1940’lı yıllarda başlayan el yapımı model tekne üretimi, gençlerin bu mesleğe ilgi göstermemesi sonucu usta yetişmeyişi ve Çin hediyelik eşya pazarı baskısı nedeniyle zorlu günlerini yaşıyor. Ürettikleri ürünlerde ağaç, ip, kâğıt ve pamuk gibi doğaya uyumlu malzemeyi kullanmakta kararlı olan esnaf, kendilerini seri üretim için zorlayan uzak doğu ve Çin pazarına karşı adeta direniyor. S Gemi modelciliğini, Çin pazarından gelen, plastikten ve daha ucuz ve seri üretim tekliflerine da karşı çıkan Ülgen, ailesinin ürettiği, “Çektirme”, “Taka” “Sandal”, “Balıkçı Teknesi”, “Gulet” “Yat”, ve” Kalyon” yerli ve yabancı turistlerin beğenisini kazanan modellerin başında geliyor. Model tekne işine gönül vermiş ve 40 yıldır bu iş yapan gemi model ustası Doğan Ülgen, gemi modelcilğinin yok olma endişesini taşıyanlardan. Model tekne üretimini baba mesleği olarak sürdürdüklerini anlatan Ülgen, tüm aile bireyleriyle atölyelerini ayakta tutmaya çalıştıklarını belirtiyor. Gençlerin, bu işi bir meslek olarak görmemesinden dert yanan Ülgen, sanat okullarında da bu sektöre yönelik bir dal açılmamasının büyük bir eksiklik oluğunun altını çiziyor. Plastik metal ve polyestere karşılar Plastik, metal ve polyester türü malzemelerin yaptıkları işin değerini düşüreceğini ve insan sağlığına zarar verdiğini düşünerek ısararla bu tür malzemelerden kaçındıklarını vurgulayan Doğan Ülgen, doğaya uyumlu ürünler ortaya çıkrmaya özen göstermiş duyarlı bir zanaatkâr. İmalathande kullandıkları başlıca malzeme ise doğa ile bütünleşen ağaç ürünleri, ip ve kâğıt ve pamuk. Gemi modelciliğini, Çin pazarından gelen, plastikten ve daha ucuz ve seri üretim tekliflerine da karşı çıkan Ülgen, üretim bandındaki tüm modellerini nakış işler gibi tek tek el emeğiyle üretmekte kararlı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle