24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 16 MART 2011 ÇARŞAMBA Kravatlı yapılan tek spor: Binicilik Burcu Akkaya burcuakkaya.c@gmail.com Bu hafta Maslak’taki Sipahi Ocağı Atlı Spor Kulübü’ndeyiz. Kulübün 15 yıllık hocası Can Barlas… Biniciliğin sanıldığı kadar pahalı bir spor olmadığını söylüyor… İnsanların emniyetli bir şekilde at binebileceği bir mekân… Amatör ruhlu, mütevazı bir aile kulübü Sipahi Ocağı… Burası; Türkiye’nin ilk sivil binicilik kulübü…1913 yılında paşalar tarafından kurulmuş... Günümüzden 4 bin yıl önce Orta Asya’daki göçebe toplulukların atı binek hayvanı olarak kullandıkları, at sırtında avlandıkları, eski Türklerin cirit gibi sporlarda başarılı oldukları biliniyor. Yerleşik yaşama geçildikçe, Osmanlı döneminde at binmek daha çok ödeyerek istediğiniz saatte atınıza binebilirsiniz. Daha profesyoneller için at almak da söz konusu... 1516 yaşlarındaki atların fiyatları 810 bin Avro civarında... Koşulara katılmak istendiği zamansa at fiyatları yükseliyor. Sipahi Ocağı’nda 7 dönüm arazi var. İçerisinde sosyal tesis, açık ve kapalı manejler (binicilik sahaları), at hastanesi ve ahırlar var. Doğada at binmek isteyenler için daha çok Anadolu yakasındaki tesisler öneriliyor. At binmek isteyip pahalıdır diye düşünerek vazgeçenler için bir bilgi: Sipahi Ocağı’nda antrenör ve at dahil bir biniş 50 TL ve 45 dakikalık ders süresini kapsıyor. Sadece denemek isteyenler için ücretsiz. Haydi; dörtnala, tırıs gitmeye… Abhazya... sahil yolu ile Abhazya topraklarına giriyor. Hepimizin içinde çok anlamlı ve farklı bir sevinç var. 147 önce atalarımızın sürüldüğü bu toraklara gelmiş olmanın buruk bir sevinci. Sohum’da kalacağımız otele gitmek için yol alıyoruz. Gün batımına rastlayan bu yolculukta, sağımızda Karadeniz’i, solumuzda da engin dağları izleyerek, küçük sahil kentlerini ve Abhazya’nın en gelişmiş turizm bölgesi olan Gagra’ya giriyoruz. Gagra, Abhazya’nın en güzel kentlerinden biri ve eski Abhaz masallarında söz edilen kent. Sovyet döneminin görkemli devlet binaları, o dönemin tüm turizm merkezi olan otelleri ve olağanüstü doğal güzelliklerini görüyoruz. Baştarafı 1. Sayfada pirinç kubbeleri ile parlayarak kendini tanıtıyor. Bu görkemli yapı devam etmekte olan restorasyon çalışmalarının sonuna gelmiş durumda. Halen ibadete açık bir müze konumunda olan bu kiliseye ulaşmak için bir miktar tepeye yürümeniz gerekli. Bulunduğu konum itibarıyla giriş terasından tüm bölgeyi ve eşsiz güzelliklerini izlemek mümkün. İç mekândaki resim ve rölyefleri oldukça iyi muhafaza edilmiş durumda. Oldukça geniş bir alana serpiştirilmiş yapı kitlesel boyutuna rağmen doğaya saygılı bir siluet çiziyor. ğarada resim çekmek yasak. Kısmi aydınlatmalar ile ziyaretçilerine hizmet veren mağaranın orta bölümdeki geniş galeride zaman, zaman verilen klasik müzik dinletileri, akustik ortamın ne denli olağan üstü olduğunu da gösteriyor. Abhazya’ya gelenlerin mutlaka görmesi gereken bir yer. Dağın yüzlerce metre yüksekliğinde milattan sonra 740 yılında Arap istilalarına karşı yapılmış Novi Afon Kalesi de görülebilir.. Abhazya’ya gidenler dünyaca meşhur Lıkhnı şarabını mutlaka tatmalıdır. Beyaz örtü hiç eksik olmuyor Ritsa Gölü’ne ulaşımda dağların arasındaki kanyonlar, bu yol üzerinde yer alan küçük göl ve şelaleler yeryüzü cennetinin ifadesini tanımlar. Doruğunda karı eksik olmayan Kafkas dağlarının dik yamaçları içindeki gölün çevresindeki kır restoranlarında bu göle mahsus balık ve Abhaz yemeklerini yemek mümkün. Göl içinde pedallı botlarla gezmek, bu derin krater gölünde, yeşilin ve mavinin içinde olağanüstü duyguları yaşamak, insanın doğa ile kuracağı terapiyi burada yakalamak da çok güzel bir duygu. Göl kıyısında Stalin’in yazlığı da görülmeye değer. Sohum, Abhazya’nın başkenti. Kentin meydanında bulunan parlamento binası hâlâ korkunç savaşın izlerini taşıyor. Binanın tamamı savaş sırasında tahrip olmuş durumda. Meydana bakan cephesi tüm heybetiyle hâlâ ayakta. Abhazya dünyaya direnen bu özellikleri ile mutlaka görülmelidir. Yarın çok geç olabilir. Not: Abhazya’ya ulaşım için Rusya konsolosluğundan, 2 giriş ve çıkışlı vize alınması zorunlu. Abhazya’ya girişte vize uygulaması yok. THY İstanbulSoçi seferleri pazartesi, çarşamba ve cuma günleri yapılmakta. Ayrıca Rus havayollarının da İstanbulSoçi seferleri mevcut. Bu konuda hizmet veren birçok seyahat acentesi vardır. Geleceğini bekliyor Bağımsızlık savaşı sırasında en az etkilenen bu kent, 17 yıldır uygulanan ambargo ile geçmiş dönemlerin güzel anılarından uzak geleceğini bekliyor. Son yıllarda Rusya’dan gelen 3 milyona yakın turistin sayesinde bu bekleyişinin umutlarını yeşertiyor. Gagra, Abhazya’nın en zengin bölgesi. Yol boyunca akşam güneşinin Karadeniz’e akıttığı renk ve güzelliği izlemek, bu manzarayı seyrederken Karadeniz’de sürgün sırasında kaybettiğimiz 600 bin atamızın acısını duymak, ama her şeye rağmen burada olabilmenin sevincini yaşamak, çok farklı duyguları aynı anda hissetmemizi sağlıyor. Yol üzerinde küçük kent Pitsunda’yı geçiyoruz. Sağda alabildiğince kumsal ve deniz, solda yükselen Kafkas dağları. Küçük mütevazı kent, dağdan inen dere ve nehirlerin coşkusu ile ayrı bir güzellik sunuyor. Guadata Abhaz nüfusunun en yoğun olduğu bir kent. Bağımsızlık savaşı sırasında çocuklarını yitiren Abhaz analarının siyah matem kıyafetleri de gözlemleniyor. Hemen ardında Noviy Afon’a girerken Tüm Ortodoksların adeta hac yeri olan, bölgenin en güzel tarihi yapısı Novi Afon Kilisesi. Yemyeşil dağların arasında askeri amaçlar için kullanılıyor. 1911 yılında Türkiye’de ilk binicilik okulu; “Binicilik ve Tatbikat Okulu” adı ile kuruluyor. Cumhuriyet döneminde ise binicilik, sivillerin de önem verdiği bir spor haline geliyor ve Türk biniciler uluslararası yarışlara ilk kez 1931 yılında katılıyor. 1923 yılında Türkiye Binicilik Federasyonu kuruluyor. Ardından Türkiye, Uluslararası Binicilik Federasyonu’na (FEI) üye oluyor ve Türkiye’deki ilk milli binicilik karşılaşması 1933’te İstanbul Taksim Stadı’nda yapılıyor… Her yaşta yapılıyor... 4 yaşında başlanabilen binicilik sporu, sağlık durumu el verdiği sürece her yaşta yapılabiliyor. Ama özellikle 46 yaş arasında başlamak öneriliyor. Çünkü Pony (midilli) denilen küçük atların yer aldığı kulüplerde eğitmenler; bu iş için uygun eğitimi verebiliyor. Çocuklar ponylere binerek daha küçük yaşlarda atlara alışıyor, seviyor ve korkmamayı öğreniyor. “At binmek bir nevi ruhsal terapi…” diyor binenler. Kimi yerlerde, otistik çocuklar ve engelliler için de atlı terapi yapıldığı söyleniyor. “Biniciliğin yüzde 80’i at…” diyor Can Hoca; çünkü herkes her ata binemez. Boy, kilo dengesi çok önemli… İlk binilecek at tecrübeli olmalı! Sipahi Ocağı’nda 84 yaşındaki Emekli Albay Cavit Bayer’i hâlâ at binerken görebilirsiniz. Bu bölgeye yakın bir alanda da dünyanın en derin 3. mağarası yer alıyor. İçinde 9 adet galerinin bulunduğu bu doğa harikası mağaraya giriş metro ile yeraltından sağlanıyor. İlk galeri Anakopia galerisidir. Ziyarete açık olan galerilerin Abhaz tarihi ve kültürünü yansıtan isimleri var. Birbirine bağlı olağanüstü büyüklükteki galerilerin içinde oluşturulan yaya geçitleri ile bu harika güzelliği izlemek ve boyutu karşısında da ürkmemek mümkün değil. Konukları periyodik aralar ile ağırlayan bu ma At binmek sanıldığı kadar pahalı değil… Kravatla yapılabilen tek spor olan binicilik için gerekli kıyafetleri yaklaşık olarak 140 Avro civarında bir paraya temin edip 45 sene kullanabiliyormuşsunuz… Kıyafetin olmazsa olmazları; rahat hareketi sağlayan yüksek belli, dar ve elastik ‘binici pantolonu’, ‘çizme’, chaps olarak adlandırılan ve dizlerden aşağısının yaralanmaması için kullanılan tozluklar ile at binerken giyilen koruyucu başlık, ‘tog’. At binmek genellikle 5’lik, 10’luk paketler halinde satın alınabiliyor. Yani 5’lik paket almak demek 5 kez at binmek anlamına geliyor. İlerleyen zamanlarda at kiralama yoluna gidebilir, aylık bakım masraflarını O K U R M E K T U P L A R I . . . farkı yoktur.. Sözde turizm kenti, şehitler diyarı diye övündüğümüz Sarıkamış ilçesinde yaşayan insanlar yine aç, yine sefil ve maalesef yine boynu bükük kalmışlardır. Göç hat safhada, bir kentten öte bir kasaba hatta savaştan yeni çıkmış bir köy görünümüne bürünmüştür. Başbakanımızın da ziyareti sırasında yakınında bulunanlara 5060 yıllık gecekonduları göstererek “Bu tablo turizm kentine yakışmıyor, ne bu hal?” diyerek sitem ettiği söylenmektedir. Çünkü sürekli göç veren şehirde kalmak zorunda kalanlar gidişatın iyi olmadığını görerek taş üstüne taş koymayı göze alamıyor, hali vakti yerinde olan vatandaş kendisine ev yapmak için yerel yönetimin başındakilere müracaat ettiklerinde “iki kattan fazla imar vermem, yapacaksanız iki kat yapın” diyerek adeta kapısından kovulan yatırımcıların başka yerleşim alanlarına gitmek zorunda bırakılmasının bir sonucudur, bu tablo! Acı tablo: Bu tablo aşağıda resmi bulunan Katerina Köşkü ve Cer Atölyeleri gibi tarihi mekânların hayvan barınağı yaptırma, ayyaşların uğrak mekânı haline dönüştürmenin bir sonucudur. Dolayısıyla Sarıkamışlının bir tek kuruş turizmden nemalanmadığının bir göstergesidir! Şimdi bu yazdıklarımı teyit amacıyla birkaç örnek verelim. Yıllar önce ilçemize yatırım yapmak için arazi alan yatırımcılar: 70.000 mt2 arazi sahibi İso Denizcilik Ltd. Şti., İsmail ve Muzaffer Ergöz, Erzincanlı. 50.000 mt2 Dedeman Holding, İstanbul. 40.000 mt2 arazi sahibi Cem MAR İnşt. Ltd. Şti. Sarıkamışlı. 40.000 mt2 arazi sahibi Yıltaş İnşaat, İstanbullu. 35.000 mt2 arazi sahibi MNG Holding’e bağlı Günal İnşaat, İstanbul. 12.000 mt2 Bekiş Oğlu Mermer Sanayi Sahibi (Turgut Bekişoğlu) Ankaralı. 5.000 mt2 arazi sahibi Ümit Kabay’ın, Sarıkamışlı. 4.000 mt2 AKPlastik Kalıp Sanayi’nin, İzmit. 3.000 mt2 Olgarlar Spor Malzemeleri’nin, İstanbullu. Yukarıdaki işadamları bu toprakları sepikülasyon için satın alamayacağına göre acaba neden aldıkları bu topraklara yatırım yapmıyorlar? Diğer tüm yatırımcılar acaba yerel yönetimler bizi yatırımlar için teşvik edecek mi? Gittiğimizde biz de dayak yer miyiz, endişesiyle yatırımdan uzak durmaktadırlar. Çünkü yatırımcı gittiği yerde ilgi bekler, alaka bekler. Yerel yönetimden yardım bekler. Sözü fazla uzatmadan acizane diyorum ki “Benim dedem de Sarıkamış’ta şehit oldu” diyerek kendisini adeta Sarıkamışlı hisseden, deyim yerindeyse “dile benden, ne dilersen” misali adeta yatırımlar için kesenin ağzını açmış ve bizden sadece proje bekleyen bir Başbakanımız var. Yapacağımız şey sorunlarımızı projelerimizi önüne koymak olacak. Aynı partinin belediye başkanı olmanın avantajını lütfen iyi kullanalım! Yoksa Erzurum yapar, Kars arkasından yıllarca bakar…M.Emin YAZGAN “Cumhuriyet Gazetesi Turizm Eki yazarı Saygıdeğer Muzaffer Ergöz, hem gazetenizi hem de yazılarınızı gerçekleri yazması adına hem takdir ediyor hem de medet umuyoruz. Erzurum’u yazdığınız gibi biz Sarıkamışlıları da yazın, sesimizi duyurun lütfen.” SARIKAMIŞ’IN TURİZM BEKLENTİSİ VE ÇIĞLIĞI… Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Sarıkamış şehitlerini anma programı münasebetiyle önce Sarıkamış’ı, akabinde de Kars ilimizi ziyaret etmesi tüm bölge halkımızı ziyadesiyle memnun etmiştir. Dünün Sarıkamış’ı: Tarihte Sarıkamış 31 Aralık 1914’te Türk ordusunun büyük bir bölümünün ağırlaşan hava şartları nedeniyle düşmana bir kurşun atamadan donarak şehit olması sonucu Rusların karşısında mağlup olmuş, geriye binlerce gözü yaşlı anne, bir o kadardan daha fazla yetim çocuk kalmış, Sarıkamış’ta düşmanın her girdiği yer yakılıp yıkılarak adeta virane olmuştur. Bugünün Sarıkamış’ı: Bugün de Sarıkamış ilçesi sanki bundan 87 yıl evvelki gibi düşmanlar tarafından istila edilmiş, tüm yerleşim alanları bombalanmış, seçimden seçime şehrin görünen yerlerine dizilen parke taşlar hariç tüm cadde ve sokaklar kırık dökük, altyapı diye bir şey yok, çeşmelerimizden akan lağım suları nedeniyle ilçede yaşayan insanların büyük bir bölümü tularemi hastalığına yakalanmış bulunmaktadır. Teknolojinin had safhada olduğu günümüzde Sarıkamışımızın 1914 yılından C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle