Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
MELİHA COŞKUN Uçağın penceresinden Londra’ya bakarken altın ışıklarla kaplı bir şehir görüyorum. Işıl ışıl göz kamaştırıcı bir şehir. Her anı daha yaşarken yitirmeye başladığımız bu çağda, aklıma Virginia Wololf’un Bloomsbury Meydanı’ndaki evinde yazdığı kendine ait bir oda adlı kitabı geliyor. Bu meydanı ve Wirginia Wololfu ziyaret etmem gerektiğini düşünüyorum. Günümüz Londrası, zengin, sürekli canlı ve değişen bir kent. İnsanın her zaman göreceği, zevkle yapacağı bir şeyler var bu kentte. Sergiler, konserler, kütüphaneler, alışveriş merkezleri, parklar, lokantalar, mağazalar, Gucciler, Pradalar. Müşterinin istiyebilecegi herşeyi bünyesinde bulunduran Harrods mağazası, özellikle alt kattaki yeme içme bölümü lezzetli atıştırmalıklarıyla dolu. Canlı ve değişen kent ÖZCAN YAŞAR Makedonya’nın Başkenti Üsküp, Vardar Nehri’nin iki yakasında kurulmuş şirin bir kent. Kenti ikiye bölerek akan Vardar Nehri’nin üzerine kurulmuş olan “Taş Köprü” buradaki yaşamı, köprü ve sonrası diye ikiye ayrılmış adeta. Bir yakada Müslüman Türkler ve Arnavutlar, öteki yakada ise Ortodoks Hıristiyanlar. Üsküp hem tarih hem de ülkesinin en büyük yerleşim bölgesi. Hıristiyan kesiminin yaşadığı bölüm modern ve gelişmiş bir Avrupa kentini andırıyor. Müslümanların yaşadıkları bölgeler ise daha mütevazı ve geleneksel yaşamın bzulmadığı noktalar olarak göze çarpıyor. Osmanlı izlerinin yoğun görüldüğü eksi Üsküp tarafında kendinizi Türkiye’de sanabilirsiniz. Bu hisse kapılmanızdaki en büyük etken, kentte Türkçeyi konuşanların sayısının bir hayli fazla oluşu. Caddelerde ve çarşıda gezinirken yanınızdan geçenlerin konuştuğu dil, Türkiye’den bu kenti ziyaret edenlere oldukça aşina geliyor. Türkçe konuşanların çokluğuna bir süre sonra alışıveriyorsunuz. Balkanlar’ın çokkültürlü kenti Londra Üsküp... Balkanlar’ın canlı kenti Üsküp oldukça hareketli bir kent olarak dikkat çekiyor. Avrupa Birliği’ne girme yolunda uğraş veren bir ülke olan Makedonya’da bu çaba kendini en yoğun şekilde Başkent Üsküp’te hissettiriyor. Kent içinde hızlı bir yapılaşma dikkat çekiyor. Alışveriş ve iş merkezleri ve konut yapımı faaliyetleri had safhada. Son yıllarda yabancı yatırımcıların tercih ettiği bir ülke olan Makedenoya’da ekonomik anlamdaki canlılık kolayca izlenebiliyor. Yaşam oldukça hareketli, bir üniversite kenti olan Üsküp’te öğrenci sayısı 200 binin üzerinde. Özellikle yurtdışından gelen öğrenciler bu kente canlılık getirmiş. Kentin sonradan gelişme kaydeden bölgesi, yani köprünün öteki tarafı caddeleri mağazalar, cafe, restoran ve eğlence yerlerinin dizilişiyle tipik bir Avrupa kent örneği sunuyor. Nehir boyuna konuşlanmış cadde üzerindeki kafe, restoranlarda çoğu zaman oturacak yer bulmak bile imkânsız hale geliyor. 1 milyon 100 bin nüfuslu kentte yaşam oldukça rahat. Kent içindeki ara sokaklardaki araç park sorunu dışında önemli sayılacak bir trafik de göze çarpmıyor. Köprülerle öne çıkıyor Suyla şekillenen bu şehir Thames Nehri’nin üzerine yapılan köprüleriyle öne çıkıyor. St. Paul Katedrali, Tower of London ve Westminster parlemento binası gibi yapılar nehrin önemini kanıtlıyor. Şehrin içinde sekiz köprü var. İki binli yıllarda yapılan Milenyum Köprüsü benim en çok üzerinden yürüyerek ulaştığım Tate Gallery of Modern art için restore edilen enerji santralı oluyor. Tate Müzesi, daimi uluslararası bir modern sanatlar koleksiyonu olan, dönüşümlü olarak farklı ülkelerden kimi sanatçıların gelip ferah mekânlarda sergi açtığı, mutlaka ziyaret edilmesi gereken müzelerden biri. Katedral benzeri enerji santralını kat kat gezip yorgunluktan helak oldugunuz anda yedinci katta kafe ve restoran bölümün de kırmızı şarap, eşliğinde kendinizi Thames Nehri’nin akışkanlığına ve Londra şehrinin manzarasına kaptırıp hayallere ya da kendi ülkenizi düşünüp, düşüncelere gark olabilirsiniz. Tercih sizin. çip özgün tatların sergilendigi Borough markete ulaşabilirsiniz. Bu pazardaki çeşitlilik başınızı döndürecek, gördüğünüz herşeyden tatmak isteyeceksiniz, değişik tropik meyveler, peynirler, taze istiridyeler, mantar çorbası ve daha fazlası damaklara ziyafet sunuyor, yazarken tekrar orada olmak her şeyden tatmak istedim. Bu pazar, sadece perşembe, cuma, cumartesi açık duyurulur. Thames Nehri kenarında yürürken bir türlü akıl sır erdiremediğim medcezir olayı ile karşılaşıyorum, sabah yüksek olan nehir suları akşam üzeri çekilmiş durumda. Suyla şekillenen bu şehir Thames Nehri’nin üzerine yapılan köprüleriyle öne çıkıyor. St. Paul Katedrali, Tower of London ve Westminster parlamento binası gibi yapılar nehrin önemini kanıtlıyor. Şehrin içinde sekiz köprü var. Türk Çarşısı çekim merkezi gibi Üsküp’te sanata büyük önem verildiği caddeleri gezerken hemen fark ediyorsunuz. Kent adeta bir açık hava müzesini andırıyor. Adım başı değişik figürlü heykellerle karşılaşabiliyorsunuz. Bu heykellerin önü ve özellikle Rahibe Teresa’nın evinin bulunduğu cadde, kenti gezmeye gelenlerin yoğun şekilde fotoğraf çektirdikleri mekânlar olarak dikkat çekiyor. Üsküp’teki heykellerin en görkemlisi ise bizim Taksim Meydanı’nı andıran bir merkez noktadaki Büyük İskender heykeli. Üsküp’e gittiğinizde uğramadan gelinmemesi gereken yerlerden biri de “Üsküp Pazarı” (Old Bazaar). Buranın bir diğer adı ise “Türk Çarşısı.” Esnafın büyük bölümünün Türk olması nedeniyle bu mekân böyle de anılıyor. Mustafa Paşa Camii, Kurşunlu Han, Sulu Han ve Davutpaşa Hamamı kentte Osmanlı mimarisinin örneklerini yansıtıyor. Kentin simgesi olan Taş Köprü, Sultan I. Murat döneminde 15. yüzyılda inşa edilmiş ve 13 gözden oluşuyor. Üsküp Kalesi ise kentin bir diğer sembolü. Vardar Nehri’nin yanında yer alan St. Clemantin Katedrali, Saat Kulesi, Sveti Spas Manastırı, gezilmesi gereken yerlerde ilk sıraları alıyor. Kent içinde dolaşmak için ise taksiye veya bir başka araca bile binmeye gerek yok. Kısa çay kahve molalarıyla kenti yorulmadan adım adım dolaşmak mümkün. Alışveriş için ise en canlı ve hareketli mekânları Türk Çarşısı’nda bulabilirsiniz. Burada Üsküp’ün eski yapısı ve günümüze ait birçok hediyelik eşya vitrin ve tezgâhları süslüyor. Üsküp’e ilgi arttı Yapımını TAV’ın gerçekleştirdiği ve halen işletmesini yaptığı “Büyük İskender Havalimanı” kent yaşamına canlılık getirmişe benziyor. Havalimanı’nın uluslararası hale dönüşmesi ve mış adeta. Bir yakada Müslüman Türkler ve Arnavutlar, öteki yakada ise Ortodoks Hıristiyanlar. Köprü kenti her ne kadar ikiye ayırsa da Müslüman ve Ortodokslar birlikte ve uyum içinde yaşamanın en güzel örneklerini veriyorlar. Üsküp’te fiyatlar Türkiye’den daha biraz daha uygun. Bu nedenle gözünüze kestirdiğiniz bir kafe veya restorana çekinmeden rahatlıkla girebilir, siparişinizi verebilirsiniz. Bir fincan kahve 2, bir şişe bira (Skopsko) 5 Türk Lirası’na karşılık geliyor. Acıkınca da meşhur Üsküp köftesi yanında piyazıyla birlikte ödeyeceğiniz rakam 10 TL civarında... Kentte yaşam oldukça hareketli. Bir üniversite kenti olan Üsküp’te öğrenci sayısı 200 binin üzerinde. Özellikle yurtdışından gelen öğrenciler bu kente canlılık getiriyor. Lezzetli dünya mutfağıyla ön planda Pazardaki çeşitlilik başınızı döndürecek Tate Modern’den çıkıp hemen yakınındaki the Globe Tiyatrasu’nda klasik bir Shakespeare oyunu seyredip, biraz ilerisinde Southwark Katedrali’nde dinlenip yola devam edebilirsiniz. Thames kenarından yürüyerek ara sokaklara dalıp kafelerde kahve eşliğinde değişik tatlılar deneyip, ortacağda balıkçıların yaşadığı evlerin önünden geSanatçılar sahilde kaşla göz arasında kumdan heykeller yapıp fotoğraflayanlardan para toplamakla meşgul.. Londra’da suyla şekillenen hayatı köprüler, romantizm ve gece tamamlıyor. Bu şehir, kiliseleri, parkları, sarayları, geceyi tamamlayan ışıkları ile romantizme, şiirsel mimariye ve lezzetli dünya mutfağına teslim oluyor. Geleneksel mimariyle modern kent olmanın bilincini ruhunda taşıyan birbirini hiç ezmeden yan yana yaşatan, monarşi ve demokrasinin birlikte aynı anda nasıl olur deyip hayrete düşürten bir kent Londra. Ziyaret edilmesi gereken müzeler arasında, Victory&Albert Müzesi şark halıları ve 16 yüzyıl İznik çinileri ile benim dikkatimi çekiyor. 16 yüzyıl İznik çinilerin en ihtişamlılarını, yutkunarak burada görebilirsiniz. Etkileyici diğer müzelerden biride British Müzesi ve Trafalgal Meydanı’ndaki National Gallery geliyor. Bu galeri de Avrupa sanatının çok sayıda şahaserleri sergilenirken, Leonardo da Vinci’nin dünyanın değişik müzelerinden toplanan resimlerinin ilk defa bir araya getirilerek sergilendiğini ve bu serginin 5 Şubat’a kadar açık kalacağını, önünde uzun kuyruklar olup arkadaşımın inatla bu kuyrukta 3 saat bekleyip bilet alıp içeri girdiğini söyleyebilirim. Bense o sırada kuyruğa girmeyi göze alamayıp bir kafede tatlı eşliğinde kahvemi yudumluyordum. Darısı başımıza Tate Modern’in hemen karşısında, klasik mimarinin en önemli örneklerinden 14. yüzyılda yapılmış St. Paul Katedrali’nin önünde 15 Ekim’den beri kapitalizm ve gelir dağılımındaki adaletsizliği protesto için katedralin önüne kamp kuran göstericilerin eylemi hâlâ devam ediyor. Katedralin önüne kurdukları çadırlarda yatıp kalkanlara zaman zaman Türkiyeli gostericiler de destek veriyor. Kentin baş döndürücü hareketliliği, yanınızdan akıp giden, farklı kökenlerden, kültürden insan çeşitliliği, beyaz İngilizlerin farklılığını hemen belli ediyor. Sokaklarda avarelik ederken bir şehri taşralıktan ayıran en önemli özelliğin önyargılardan uzak, tutkulu, özgür insanların yaşadığı aykırıklarolduğunu düşünüyorum. Darısı başımıza?.. melihacskn@gmail.com Meşhur Üsküp köftesi Makedonya mutfak kültürü bakımından zenginlik sunuyor. Hayvancılığın yaygın oluğu bölgede et yemekleri önemli bir yer tutuyor. Yaşam Türkiye’den biraz daha ucuz olduğu için gözünüze kestirdiğiniz bir kafe veya restoranda ön fiyat araştırması yapmaya gerek duymadan girebilirsiniz. Bu konuda küçük bir örnekleme yapacak olursak, bir fincan kahve 2, bir şişe birayı (Skopsko) 5 Türk Lirası’na içebilir, karnınız acıktğında ise meşhur Üsküp köftesini 67 liraya tadabilirsiniz. Makedon yahnisi ise tadılması gereken başka bir lezzet. En sevilen tatlıları ise, süt, yumurta, un ve şekerden yapılan “kaymakçina”. Bu tatlı her yemeğin üzerine yenilebilen özel bir seçenek. kapasitesinin artmasıyla ülkeye gelen turist saysısının artması özellikle Üsküplü esnafın yüzünü güldürüyor. Havalimanı işletmecesinin Türk şirket, çalışanlar arasında da Türklerin bulunması, Türkiye’den bu ülkeyi ziyaret gelenlere terminalde büyük bir kolaylık sağlıyor. Free Shop’ta, Checkİn işlemlerinde aynı dili paylaşan personelin sizlere yardımcı olması içinizi rahatlatıyor. Türk Hava Yolları (THY) ve Pegasus Havayolları’nın başlattığı seferlerdeki doluluk oranları bu ülkeye olan ilginin ne kadar yüksek olduğunun en büyük göstergesi. Vize istemeyen ülkeler kategorisinde olan ve İstanbul’a 1 saatlik uçuş mesafesindeki Üsküp, tarihi ve yeni mekânlar arayanlar için her mevsim ziyaret edilebilecek ideal bir tatil yeri... Vardar Nehri kenti ikiye bölerek akıyor. Nehir üzerine yüzyıllar önce kurulmuş “Taş Köprü” buradaki yaşamı, ikiye ayır DGLRV EDŞYXUXQX]X WP RSHUDW|UOHUGHQ \DSDELOLUVLQL] C MY B C MY B