Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
TİMUR ÖZKAN Hint Okyanusu’nda, 1964 yılında birleştiği Tanzanya Cumhuriyeti’ne bağlı özerk bir ada devlet olan Zanzibar’ın adı “Zenci Adası” anlamına gelen Zengibar’dan geliyor. Zanzibar, Afrika, Avrupa, Arap ve Hint kültürlerinin birleştiği özgün bir ada; geçmişte baharat ve köle ticaretinin merkezi olmuş ve bir dönem de Umman’a başkentlik yapmış. Kuzeyindeki Pemba ile Unguja adı verilen iki adadan oluşan Zanzibar, “Baharat Adaları” olarak anılıyor. Farklı kültürlerin izlerini taşıyan ve UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan başkent Stone Town, genellikle Zanzibar olarak anılan Unguja Adası’nın batısında yer alıyor. Stone Town’un eski merkezi liman çevresinde oluşmuş. Tarihi merkezin görülecek yerleri de bu bölgede bulunuyor ve yaya olarak gezilebiliyor. Adanın en dikkat çekici binası, limanın çıkışında karşımıza çıkan “Stone Town Kültür Merkezi.” Ağa Han Vakfı tarafından yenilenerek kültür merkezi haline getirilen yapı, zamanında Hintli bir tüccar tarafından ev olarak yaptırılmış. Yakın zamana kadar adaya egemen olan Umman Sultanı’nın konutu olan ve bugün oldukça bakımsız bir durumda bulunan Saray Müzesi ise, bağımsızlık dönemindeki yağmadan kurtulan az sayıdaki sultanlık eşyasına ev sahipliği yapıyor. Ülke içinde ülke ÇAĞKAN DUYAN Evet, son büyük gezimizde büyük dostum Mehmet Abi ile 5 gün içinde 3 büyük şehir ve 2 farklı ülke gezme planına başlıyoruz! Barselona çıkışlı gezimizde, Barselona’da iki gün kalıyor, uçakla Porto’ya geçiyor ve Porto’daki bir günden sonra otobüsle 3 saat uzaklıktaki Lizbon’a geçiyor, orada da 1 gün kaldıktan sonra İspanya’nın güneyine, Flamenco şehri Sevilla’ya gidiyoruz! Harika ve hızlı bir Barselona gezisinden sonra, Portekiz’in kuzeyinde Rio Douro Nehri’nin ağzında bulunan ve dünyaca ünlü Porto şarapları üreten Porto’ya gidiyoruz. Direkt Porto’ya geçmemizin sebebi 24 saat içinde hem Akdeniz’de hem de Atlantik Okyanusu’nda yüzmek istememizdir ve bu çılgınca fikri de gerçekleştiriyoruz. Porto’nun resmi internet sitesinden yanımıza aldığımız gezi yazıları ve dokümanlarla kenti heyecanla gezmeye başlıyoruz. Şehrin en iyi gezmenin yolunun şüphesiz yürüyerek ve sokaklarda kaybolarak gerçekleştirileceğine inananlardanız. Zaten Porto küçük bir şehir.Yemekleri tanımak, yürümekten yorularak toplu taşım araçlarını denemek ve kalabalık caddelerdeki kafelerde oturup çevreyi izlemek bu yürüyüşlerin güzel aşamalarıdır. Porto’da görülmesi ve yapılması gerekenler... Rio Doura Nehri’nin kuzey yakasında bulunan şehir merkezi 1996 yılında UNESCO tarafından dünya mirası listesine alınmıştır. Porto’nun en tanınmış dışsatım malı Port şarabıdır. Bu özel şarap için yetiştirilen üzüm çeşidi, Rio Doura Nehri boyunca yetiştirilen üzüm bağlarını kapsamaktadır. 1756’da çıkarılan bir yasayla Porto şarabın üretiminde kullanılan üzüm çeşidi ve şarabın tarifi korunmaktadır. Douro Nehri üzerinde botla bir gezintiye çıkmalısınız ve bu gezinti sırasında Douro Nehri boyunca tarihi ve önemli yerleri görecek ve bir rehberden tarihini birçok dilde dinleyeceksiniz. Şarap gibi bir şehir Zanzibar Porto... Oro’yi (Altın Kule) ziyaret ederek Cuadraquivir adlı nehir boyunca yürüyebilirsiniz. Beklemediğiniz anda, sokakta flamenco yapan Çingenelerle karşılaşabilirsiniz! Sevilla’da aynı zamanda dünyanın ikinci büyük sarayı Alkazar Sarayı ziyaret edilmeli, tinto de verano adlı şarap içilmeli ve tapasların lezzetiyle endülüs havasını içinize çekmelisiniz! Bu zorlu yolculukta öncelikle aziz dostum Mehmet Korucuoğlu’na, bana eşlik ettiği için teşekkür ederim. Herkese böyle kısa zamanda zorlu ve ilginç yolculuklara çıkmasını önriyorum. Kısa zamanda çok şeyle karşılaşır ve bunları not eder, fotoğraflar çekersiniz. Aslında eve döndüğünüzde ne kadar çok şeyle karşılaştığınıza siz bile şaşırırsınız. Unutmayalım; dünya, seyahat etmeyenlerin yalnızca bir sayfasını okuduğu bir kitaptır. lab2@windowslive.com Porto Acayiplikler Evi Zanzibar’ın bir başka ilginç yapısı, müzenin yanında yer alıyor. Her nedense “Harikalar Evi” olarak adlandırıArkadaşımız Timur Özkan, lan “Beit el Ajaib” Zanzibarlı bir kız çocuğuyla. (Acayiplikler Evi); 1800’lü yıllarda sultanın kabulleri için yapılmış gösterişli bir yapı. Şimdi çalışmıyor olsa da zamanında adanın tek asansörü bu binada kullanılmış. İçinde “dow” adı verilen bir yelkenlinin ve çeşitli etnografik yapıtların sergilendiği yapının geniş balkonlarından, okyanusun güzel manzarası izlenebiliyor. Zanzibar’da müze meraklıları için önerilecek adres, tarihi merkezin güneyindeki Museum Road’da bulunan “Ulusal Tarih” ve “Barış Müzeleri”dir. 0 Böylece adadaki en önemli iki sultanlık kalıtını gördükten sonra yine sahilde bulunan “Forodhani Park” ile parkın gerisindeki Arap Kalesi’ne geliyoruz. Forodhani Park, gündüzleri sıradan bir yeşil alan iken geceleri bambaşka bir kimliğe bürünüyor. Marakeş’in ünlü “Cemaat ül Fena”sı gibi burada da hava karardıktan sonra kurulan ve yerel halk kadar adaya gelen turistlerin de yeğlediği seyyar lokantalarda, (sağda küçük kare) başta deniz ürünleri olmak üzere her tür yemek hazırlanıyor; satışa sunuluyor. Burası Zanzibar’ın özgün havasının en fazla yaşandığı ortam. Böyle ortamlara ilgi duyanlar için diğer bir önerimiz, tarihi merkezin biraz kuzeydeki “balık hali” olacaktır. Her İstanbul’a benzeyen şehir: Lizbon Evet, yolculuğumuzun en merakla beklenen ayağı: Lizbon. Kitaplarda okuduğumuz ve burayı ziyaret edenlerle gerçekleştirdiğimiz sohbetlerden anladığımız kadarıyla İstanbul’a çok benzeyen bir şehir. Bu yüzden merakla ve heyecanla Porto’dan otobüsüme binip Lizbon’un yolunu tutuyoruz. Lizbon’da, Roma ve İstanbul gibi 7 tepeye sahip şehirlerden biri. O yüzden ulaşım açısından oldukça zorlandık. Lizbon’a geldiğimde kendimizi İstanbul’da gibi hissettik, sanki burası İstanbul’un Atlantik Okyanusu’ndaki ikiz kardeşi gibi! Hepsi ayrı desende olan sokaklarını arşınlarken her yarım saatte bir kalkan tramvayla şehir turuna çıkıyoruz. Lizbon’da bizi en çok heyecanlandıran şey yerel bir lokantada tanıştığımız ünlü fado sanatçısı Jose Matoso, beraber fotoğraf çektiriyor ve CD’lerini satın alıyoruz. İstanbul’u çok sevdiğini ve İstanbullu fado severlerle buluşmak istediğini anlatıyor bize. Herkese Belem Sarayı’nı, dünyanın en eski asansörünü, dünyanın en uzun köprüsü Vasco De Gama’yı, hem fado dinleyip hem de lezzetli deniz ürünleri yiyebileceğiniz lokantaları ziyaret etmelerini öneririz. Porto için yemeiçme için önerdiğimiz pek bir şey yoktu şarap dışında, açıkçası pek memnun değildik fakat Lizbon farklı lezzet arayan ve deniz ürünlerini sevenler için bir cennet! Lizbon’da yemek yemek her zaman büyük bir keyiftir. Yemekler yavaş, yoğun, lezzet ve sohbetle doludur. Yanınızda size eşlik edecek biri de olduktan sonra gerçek bir zevktir. Lizbon’un tatlılarıysa içlerinde birçok sır barındırır, birçoğunun tarifi yüzyıllarca manastırlarda saklanmıştır. ağustos ve hava sıcaklığı 45 derecenin üzerinde ve nem oranı da çok yüksek. Sokakta 10 dakikalık süre bile kalmak neredeyse imkânsız, sokaklarda kimseyi görmek mümkün değil, oldukça sıcak. Şehrin çoğunluğu akşam saatlerinde dışarı çıkıyor. O yüzden mümkün olduğunca müzelerde, kafelerde ve alışveriş merkezlerinde vakit harcıyoruz. Sevilla’da yapmanız gereken ilk şey kesinlikle Plaza De Espanya’yı (İspanya Meydanı) ziyaret etmek olmalıdır. Daha sonra Torre de sabah çok erken saatlerde, Hint Okyanusu’nun birbirinden ilginç deniz ürünlerini kapışan kadınlı erkekli ada halkını izlemek ve izin verdikleri ölçüde fotoğraflarını çekmek Zanzibar’daki en renkli anlarımızdan biri oluyor. Oyma motifli ahşap kapılar “Forodhani Park”tan sonra biraz daha yürüyerek ulaştığımız Shangani, kentin tarihi merkezinin en ucunda, günbatımının en güzel izlenebildiği restoran ve kafelerin bulunduğu yer. Stone Town’un en karakteristik yerleri iç sokakları. Düzenli bir planı olmayan dar sokaklar kimileyin küçük bir meydana açılıyor, kimileyin çıkmaz bir sokağa dönüşüyor. Evlerin çoğunluğunun turizme yönelik dükkânlara dönüştüğü bu sokaklarda dolaşırken dikkatimizi en çok usta işi “oyma motifli ahşap kapılar” çekiyor. Üzerlerindeki iri pirinç çıkıntılar, birinin yüklenip zorla açmasını engellemek için yapılmış. Kentin iç kesimlerinde dolaşırken karşımıza çıkan “Zanzibar Gallery” Queen’in bu adada doğmuş olan ünlü solisti Freddie Mercury’nin evi olarak tanınıyor. İran Azerisi kökenden bir ailenin çocuğu ve gerçek adı Faruk Bulsara olan F. Mercury, o zamanlar İngiliz kolonisi olan Zanzibar’da, şimdi turistik mağazaya dönüştürülmüş olan bu evde doğmuş. Stone Town sokaklarındaki son ziyaretimizi “Anglikan Katedrali”ne yapıyoruz. Bir zamanlar köle pazarı olarak kullanılan yerde inşa edilmiş başkilisenin bahçesinde köle ticaretini anımsatan bir anıt ve yine o günlerin anımsatıldığı küçük bir müze yapılmış. 1873’te zamanın Zanzibar Sultanı tarafından yasaklanana dek, buradaki açık hava pazarında Afrika’nın doğu ve orta kesimlerinden getirilen kadın, erkek ve çocuk köleler alınıp satılıyormuş. Bu köleleri buradan Amerika kıtasına götüren köle tüccarları, Amerika’dan İngiltere’ye şeker, içki, tütün ve pamuk getirirler; oradan da Afrika’ya demir, ateşli silah ve kumaş taşırlarmış. Stone Town’daki gezimizi tamamladıktan sonra “Biraz da adanın turkuvaz denizi ve beyaz kumsallarıyla ünlü plajlarını görelim” diyenler için izlenecek yol; adanın her tarafına yayılan dalış okullarından biri veya kuzeydeki Nungwi, doğudaki Paja, ya da güneydeki Kizimkazi köylerinden biri olabilir. Zanzibar’ın bir öteki beğenilen etkinliği, günübirlik Baharat Turları. Karabiberden tarçına, kininden karanfile kadar adada yetiştirilen çeşitli baharatların ve bunların yanı sıra hindistancevizinin ve kırmızı muzların yetiştirildiği bahçelerin gezildiği, öğle yemeğinin bu bahçelerde sunulduğu turun sonunda denize de girilebiliyor. Her yünüyle özgün bu tatil adasının tek olumsuz yanı, Kenya ve Tanzanya’ya özgü bir sorun olan ayakçılar. Adaya ayak bastığınız anda peşinize takılan ve sizi komisyon alacakları bir otele üsteleyerek Pastéis de belém... Lizbon’a gidip de pastéis de belém yemeden dönmek büyük bir hata olur. Pastéis de belém kremalı keklerin meşhur bir çeşididir, altı yufkadır ve içinde süt, krema, vanilya ve tarifinin Lizbon Zanzibar’ın sokaklarında dolaşırken dikkatimizi en çok usta işi “oyma motifli ahşap kapılar” çekiyor. götürmeye çalışan bu yerlilere karşı hazırlıklı olmakta yarar var. Bu sıkıcı yoğun ilgiye karşı hemen bir tepki göstermek yerine soğukkanlı davranılırsa, biraz “bunalma”nın dışında bir sorun çıkmıyor. Üstelik kalacak yer bulamadığınızda bu aracıların önerdiği otellere razı olmak da var. Tanzanya kıyılarına 36 km. uzaklıktaki Stone Town’a, Tanzanya’nın eski başkenti “Dar es Selam”dan iki saatlik bir deniz otobüsü ya da bir saatlik uçak yolculuğuyla gelinebiliyor. Tabii, Kahire, Nairobi gibi diğer yakın merkezlerden ve hatta bazı Avrupa kentlerinden de doğrudan uçak seferleri düzenleniyor. Zanzibar özerk bir cumhuriyet; buna karşın, adaya giriş ve çıkışta pasaport kontrolü yapılıyor. Zanzibar’da “ülke içindeki ülke” izlenimi veren bu uygulama başta şaşırtıcı gelse de, adada geçen dört günün sonunda bu, olağan görünüyor. Çünkü coğrafyasındaki farklılık kadar, kültürel açıdan da anakara Tanzanyasından çok farklı bir ada olan Zanzibar, gelecekte bir gün bağımsızlığını ilan ederse hiç şaşmamak gerek. ozkantimur@yahoo.com Sevilla kimseye açıklanmadığı malzemeler bulunur. Gerçekten de pastéis de belém Portekiz’in en gizli tutulan tarifidir. İçinde tam olarak nelerin olduğunu yalnızca fabrikasında, Belém’de kafelerde ve her gün ziyaret edilen bir yer haline gelen Mosteiro dos Jerónimos civarında yaşayanlar bilir. Pastéis de belém gerçek bir turizm ikonu haline gelmiştir, her gün şeker ve tarçınla paketlenmiş 10.000 adet pastéis satılır. Belém Sokağı 84 numarada, 1837 yılında kurulmuş olan fabrikada, neredeyse orada tadılan tatlılar kadar popüler olan 18. yüzyıldan kalma azulejo panellerini görebilirsiniz. Son durağımız flamenco şehri: Sevilla Evet, biraz yorgunuz fakat gezimiz son heyecanıyla sürüyor, son durağımız Sevilla’dayız. Aylardan DGLRV EDŞYXUXQX]X WP RSHUDW|UOHUGHQ \DSDELOLUVLQL] C MY B C MY B