23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TURİZM C 12 OCAK 2011 ÇARŞAMBA /3 Görmeden sakın ölmeyin LÜTFİ ÖZGÜNAYDIN Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası dünyanın en büyük eserlerinden bir tanesi. Bu eşsiz eseri her insan mutlaka gidip görmeli. Ulu Cami ve Darüş şifa ile bilgi almak istediğim belediye başkanı Hakan Gök konuşmasının başında, bu eserin önemini vurgulayan bir anektot aktardı: “görmeden ölmeyin” dedi... Taş işlemeleriyle bir dünya şahaseri olan, Divriği Ulu Cami ve Şifahanesi, Anadolu Selçuklu Devleti Mengücek oğulları döneminde, 1228 yılında Mengücek Beyi Ahmet Şah ve eşi Melike Turan tarafından yaptırılmış. Ahmet Şah camiyi, eşi Melike Turan ise Şifahaneyi yaptırmış. 1243 yılında tamamlanmış, yapımı 14.5 yıl sürmüş. Divriği Ulu Cami ve Şifahanesi’nin dünyadaki diğer tarihi eserlerinden birtakım farklılıkları olduğunu bilim adamları ve sanat tarihi uzmanları söylüyor. Böyle muazzam, üç boyutlu, detaylı geometrik stiller ve bitkisel bezemeler hiçbir yerde yoktur. Kapılara işlenen mototiflerin asimetrik olduğu bilinmektedir. Her karede binlerce taş işlemeli özel motifler vardır. Cami ve şifahaneyi inşa eden ustalar özellikle kapılarda işlenen motiflerin tekrarından kaçınmıştır. Hiçbir motife bağlı kalmamıştır. FOTOĞRAFIN DİLİ / LÜTFİ ÖZGÜNAYDIN DİVRİĞİ BELEDİYE BAŞKANI NE DİYOR... Divriği Belediye Başkanı Hakan Gök son durumla ilgili olarak, “Cami ve şifahaneye kameralar yerleştirildi. Kültür bakanlığı tarafından yürütülen bu çalışmada Külliye’nin statiğindeki kayma, hareketlilik ölçülüyor. Bu çalışma koruma konusunda bilim adamlarına ışık tutacak” diyor... Ulu Cami ve Darüşşifa’nın çevresinin düzenlenmesine yakında başlanacağını söyleyen belediye başkanı Gök, çevredeki evlerin istimlak edileceğini ve çevrenin düzenleneceğini söylüyor. Arkeolojik çalışmaların da sürdüğünü söyleyen başkan caminin arkasındaki duvarın yıkılacağını yeniden düzenleneceğini belirtiyor. “Görmeden ölmeyin” sloganını ortaya atan başkan Gök, bu eşsiz eseri günde 200 kişinin ziyaret ettiğini belirtiyor, bu sayının artması için yoğun çaba içinde olduklarını belirtiyor. Divriği’de yeni otellerin yapıldığını söyleyen Hakan Gök gelen yabancılara daha çok yardımcı olabimek için ilçede İngilizce kurslarının da açılacağını belirtiyor... DİVRİĞİ’DEN GENEL GÖRÜNÜM VE KONAKLAR GÜNBATIMI... “Fotoğrafın Dili” köşesi yeniden açılıyor. Yine mekânlardan seçeceğim görseller üzerinden, konuşacağız. Fotoğraf dillenip anlatacak, geçmişi, günümüzü yaşamı... Her fotoğrafın sözü olacak. Bu sayıda ki fotoğraf İstanbul’dan; bir günbatımı fotoğrafı... Eşsiz İstanbul silüeti ve bir kuş... 2010 yılı İstanbul Avrupa Kültür başkenti olarak seçilmişti. Binlerce etkinlik yapıldı. Bu fotoğraf ta Amerika da açılan İstanbul sergisinden... Günbatımında İstanbul’da eşsiz silüetler meydana gelir. Bu tür fotoğraflar belli bir zaman diliminde çekilir. Güneş mekânın üzerinden renkleriyle, ışığı ile duygusal sahneler sunarak, giderken işe koyulmak gerek. Eğer bir bulutla güneş maskelenirse, aradan gelecek ışık demetleriye mekân bir başka görünüme bürünür. Güneş ufuğa ininceye kadar çekimi sürdürmek gerekir. Kızaran ve maskelenmemiş bir güneşle mekânın fotoğrafını çekmek oldukca güçtür. Çünkü pozlama yanılgıları meydana gelir. Bu fotoğraf güneşin ufuktan kayıp olmasından birkaç dakika sonra çekildi, poz yanılmaları olmadı. Kuşlar takip edilerek, istenen noktada birisinin yakalanması ile fotoğraf oluştu ve fotoğraf, kuşun katılımı ile güçlendi. Panorama fotoğraflarında, bir kuş bir dal ya da başka bir obje ön planda olunca fotoğraf derinlik kazanacaktır. Milyonlarca insan, milyarlarca fotoğraf çekti İstanbul da... Yine de İstanbul fotoğraflanamadı. Öylesine eşsiz bir kenti ki, öylesine çok kültürel değer var ki... Bir sokak ta bir kıyı da aylarca çalışsanız bitmiyor. Işık, yaşam her dem yeni sahneler sunuyor. lutfi@lutfiozgunaydin.com MUHTEŞEM KONAKLAR Divriği de 150 tane konak var... Bunların birçoğu restore edildi. Yeşillikler içindeki konakların turizm amaçlı olarak kullanılması için çaba veren belediye başkanı Hakan Gök, “ Divriği keşfedilmemiş mücevherdir. Konaklar, mimarinin özgün değerleridir. Yöremiz de birçok tarihi değer var. 5 hamam, 2 kale kümbetler... Hepsini gezginlerin hizmetine hazır hale getirdik” diyor. Divriği’nin doğası, florası da dikkat çekiyor. Fırat vadisi ve kanyonlar gezginler için çok önemli mekânlardır. Doğunun bu tarihi ilçesi konuklarını bekliyor... CAM FANUSA ALIN... Evliya Çelebi, “Üstad... mermer bu camiye öyle emek sarf edip kapı ve duvarları öyle nakş ve bukalemun eylemiş ki methin de, diller kısır, kalem kırıktır” der. Bu eşsiz esser için 40 yıldır çaba veren büyük bilim adamı Prof. Doğan Kuban ise, “Dünyada tek, İslam âleminde tek..” diyor... Prof. Doğan Kuban Hoca, bu büyük eser için kırk yıldır kitaplar yayımlayarak, konferanslar vererek, fotoğraf sergileri açarak çaba vermektedir. Bu eserin dünyanın en büyük eserlerinden biri olduğunu anlatabilmek için olağanüstü çabalar veren Prof. Kuban’ın geçen yıllarda çok önemli bir önerisi de oldu. Prof. Kuban Hoca, “Bu eseri örtün” dedi. Bir cam fanus içine alınmasını istedi. Çünkü Divriği Ulu Cami’nin muhteşem taş kapıları eriyor. Yağmurun, karın, soğuğun sıcağın önünde her geçen gün eskiyor. Prof. Doğan Kuban Hoca’nın bu düşüncesi hayata geçmedi. Aslında Prof. Doğan Kuban Hoca, uzak geleceği düşünerek bu öneriyi yapmış. Yüzyıllar sonra bu eser çok yıpranacak bu muhteşem kapılarda işlenmiş taşlar düşecektir. Aslında bu görüş hiç de yabana atılamaz. O muhteşem kapıların önünde dururken Prof. Kuban’ı insan daha iyi anlıyor. MUZEY TAÇ KAPISI ...VE KAPILAR 1985 yılında UNESCO Dünya Miras Listesi’ne alınan caminin üç cephede bi rer taç kapısı, Darüşşifanın ise bir taç kapısı vardır. Taşın dile geldiği bu kapıların önünde insan kendinden geçer, şaşkınlıkla motifleri izler. Taş sanki halının ilmeği gibi işlenmiştir. Geometrik şekiller ve bitkisel bezemeleri insan hayranlıkla izlerken, düşünür anlamlarını çözmeye çalışır. Caminin kuzey cephesindeki cümle kapısı diğer kapılara göre daha dikkat çekicidir. Bu kapıları fotoğraflamak için ülkemizin ve dünyanın en önemli fotoğraf sanatçıları Divriğ’e gidip çalışmalar yapmışlardır. Caminin batı cephesindeki kapının üzerinde belli za manlarda Kuran okuyan ve namaz kılan insan silüetleri meydana gelir. Bu zaman dilimini yakalamak için birçok insan günlerce kapıların önünde kalır. Kuzey kapısı için ise önemli bir bilgiyi Prof. Sabit Kalfagil ortaya atmıştır. Kalfagil kuzey kapısının sadece 21 Haziran’da tümüyle güneş ışığı ile buluştuğunu söylemektedir. Divriği Ulu Cami ve Şifahanesi’ne gidenler, ilk önce Darüşşifa’nın taç kapısını görürler. Taç kapıya dev yıldızlar işlenmiştir. Sadece bu kapıda bir pencere bulunmaktadır. Cizvit Kilisesi Katedralin karşı köşesinde yapımına 1571 yılında başlanan Cizvit Kilisesi, haşmetli yapısı ve olağanüstü süslü cephesi ile ilk günden itibaren tartışma konusu olmuş. Kilisenin, katedralden daha görkemli olmaması gerektiğini savunan başpiskopos, konuyu Papa’ya götürmeye karar vermiş. Haber Papa’ya gidip de onun mesajı geri getirilene kadar geçen zaman içinde, Cizvitler kiliselerini bitirmişler. Papa’nın ne dediğini bilmiyoruz ama ben mektubun zamanında yerine ulaşmadığı için memnunum, zira “Hz. İsa’nın Yoldaşları Kilisesi” olarak anılan bu müthiş yapı, Güney Amerika’nın en önemli Kolonyal Barok cephelerinden birine sahip. Gerçekten çok etkileyici! Kilisenin dışındaki yüklü taş süslemeler içeride ise yerini ağırbaşlı, altın renkli bir sunağa bırakıyor. Eskiden bu kilisenin de yerinde bir İnka yapısı varmış hatta söylenenlere göre, Huayna Capac’a ait olan bu saray, İnka kraliyet sarayları içinde en güzel ve görkemli olanıymış. Tabii bugün bu saraydan bir şeyler görebilmek mümkün değil. Cusco’nun incileri... İLKNUR AKMAN Peru’nun yükseklerde kurulmuş eski İnka başkenti Cusco’da hareketli ve güzel bir meydan vardır: Plaza de Armas... Etrafı kiliseler, nefis taş kemerli portikolar ve devamında da dimdik yükselen yeşil tepelerle çevrilmiştir. Günün her anı hareketlidir ama bence akşamın ilk saatleri, meydanın en güzel zamanıdır. Gökyüzünün laciverde dönüştüğü o yumuşacık dakikalarda, meydandaki hareketlilik iyice artar. Güney yarıküreden görülen yıldızlarla, çevredeki tepelerin eteklerine kurulmuş fakir mahallelerin titrek ışıkları göz kırpmaya başlar, meydanı ve yüzlerce yıllık binaları aydınlatan turuncu spotlar, kiliselerin içinden taşan dumanlı mum alevlerine karışır. Akşam ayinlerinin sesleri hem Katedral’den hem de karşı köşedeki büyük Cizvit Kilisesi’nden dışarıya yayılır. Benim en çok sevdiğim anlar bu anlardır işte... Aziz Domingo’nun adıyla anılan büyük katedral, yapımına başlandıktan yaklaşık 100 yıl sonra, 1654 yılında bitirilmiş. Temellerinin atıldığı yerde, İnkalardan kalma bir saray varmış. İspanyollar bölgeyi ele geçirince, birçok İnka yapısını tahrip edip, içinde ne var ne yok alıp götürmüşler. GOLFÜN CAZİBE MERKEZİ: BELEK ANTALYA (AA) Antalya’nın Belek beldesindeki golf otellerinin büyük ilgi gördüğü ve yüzde 100 dolulukla çalıştığı bildirildi. Cornelia Golf Club Genel Müdürü Ali Şahin, yaptığı açıklamada, golfün, turizmin yüksek sezonu olmayan zamanlarda tercih edilmesi nedeniyle oldukça avantajlı olduğunu kaydetti. Bahar ve kış aylarının golf turizminin yüksek sezonu olduğuna işaret eden Şahin, “Oteller açısından bu çok büyük avantaj. Otellerin dolmasını sağlıyoruz” dedi. Belek’teki golf sahası sayısının 16’ya yükseldiğine dikkati çeken Şahin, bu sahaların 10 farklı golf kulübüne ait olduğunu belirtti. Türkiye’nin 2008 yılında, Avrupa’nın en iyi golf destinasyonu ödülünü aldığını hatırlatan Şahin, “Bugünkü hizmet ve golf sahalarımızın kalitesi bizim nerede olduğumuzu gösteriyor” diye konuştu. Montgomerie Maxxroyal Golf Club Genel Müdürü Cahit Şahin de, müşterilerinin yüzde 5060’ının, sahayı tasarlayan Colin Montgomerie adı için geldiğini, bir günde 130140 oyuncu bulunabildiğini kaydetti. Şahin, şöyle konuştu: “Avrupalı turistin burayı tercih etmesinin bir diğer nedeni ise kış aylarında kendi golf sahalarının kar altında kalmasıdır. Avrupa’da yağmur, çamur, soğuk var. Avrupalı kış aylarında golf zevkinden geri kalmak istemiyor, Akdeniz çanağındaki ülkelere gidiyor. Bunlardan biri de biziz.” İnsanın aklını başından alıyor Özellikle altın ve gümüş her parça, yerinden sökülmüş, eritilip külçeler halinde gemilere yüklenip İspanya’ya, kral ve kraliçenin huzuruna yollanmış. Katedralin yapımına 1559 yılında başlanmış. Artık oraların yeni hâkimi olduklarını kanıtlamak isteyen İspanyollar, Tanrı’nın ve Hıristiyan dininin şanına layık bir ibadet yeri inşa edebilmek için, bütün güçlerini seferber etmişler. Cusco şehrinin yukarısındaki tepelerde kurulu, hem dini hem askeri amaçlarla kullanılmış, eski İnka kalesi Sacsayhuaman’dan dev boyutlu taşlar getirilmiş. Sonunda GotikRönesansBarok karışımı olağanüstü bir kilise çıkmış ortaya... Kilisenin içinde insanın aklını başından alacak niteliklerde bölümler var. Küçük şapellerin her biri bir aziz veya azizeye adanmış. Heykeller, gümüş şamdanlar ve bin bir türlü hediye ile süslü, ahşap işçiliğinin zaferi olarak nitelendirebileceğimiz bir altar kısmı var ki, bakanın nefesini kesmeye yetip de artıyor. Ecuador sedirinden yapılmış ve dantel gibi işlenmiş. Önünde ise tamamen gümüşle kaplanmış ikinci bir sunak daha yer alıyor. O da ayrı bir zenginlik! 400 yıllık Hz. İsa heykeli... Şapellerin içinde en büyük önemi olan Siyah İsa Şapeli’nde, en az dört yüz yıllık bir ahşap Hz. İsa heykeli, gerildiği çarmıhtan aşağıya acılı gözlerle bakıyor. Bu heykel, Cusco’nun belki de en kutsal ve uğurlu kabul edilen simgesidir diyebilirim zira 1650 yılının meşhur yıkıcı depremi sırasında, sarsıntılar sürüp etraf beşik gibi sallanırken, rahipler bu heykeli dışarı çıkarıp gökyüzüne doğru tutarak dua etmişler hep birlikte. Ve mucize midir değil midir bunu bilemem ama sarsıntılar bir anda başladıkları gibi kesilivermişler. Bu ahşap heykel o günden itibaren, “Depremlerin Efendisi” olarak adlandırılmış. Plaza de Armas Meydanı... Plaza de Armas Meydanı’nın bu iki incisi, özellikle akşamın o en sevdiğim lacivert saatlerinde ışıl ışıl görüntüleriyle insanı içeriye davet eder. Girersiniz ve hayran kalırsınız... Bazı akşamlar ve pazar sabahları Quechua dilinde ayin yapılır. Bildik dualar, melodisi tanıdık ilahiler eski İnka dilinde söylenir. O sesler, o sözcükler, artık sonsuzluğa karışmış kadim İnkaların torunlarının, hâlâ gururla taşıdıkları yerel kıyafetlerin parlak renkleriyle karışarak, eski imparatorluk zamanlarını taşırlar bugüne. En iyi renkler anlatır size İnka ruhunu! Kırmızılar, maviler, morlar... Sesler, sözcükler sonra gelir... İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Hayri Arslan Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Miyase İlknur Yayınlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Yönetim Yeri: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No.2 Şişliİstanbul Tel: 0 212 343 72 TURİZM C 74, Fax: 0 212 343 72 64 Reklam: Cumhuriyet Reklam, Genel Müdür: Özlem Ayden, Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal, Reklam Koordinatörü: Neşe Yazıcı Reklam Müdürü: Onur Çeliköz Tel: 0 212 251 98 7475 Ege Reklam Sorumlusu: Zuhal Altungüneş Tel: 0 232 441 12 20 Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı Cumhuriyet gazetesinin ekidir. Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle