Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
TURİZM C 4 AĞUSTOS 2010 ÇARŞAMBA 3 Kentler farklı, kaderleri aynı: Unutulmuşluk eğitimciler Ali Rıza Yıldırım, İbrahim Adiloğlu ve çok sayıda aydının yetişmesinde öncü rol oynayan, Kars’ın Susuz (Cilavuz) ilçesindeki Cilavuz Köy Enstitüsü’ne ait binalar kaderine terk edilmiş. Enstitüye bağlı binaların çatıları çökmüş, duvarları, dökülmüş durumda. Yeni Kuşak Köy Enstitülüleri Derneği (YKKED), Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Kars şubeleri, bölge halkının da desteği ile enstitüye ait binaların Kafkas Üniversitesi’ne devredilerek yeniden kullanılması için başlattığı girişim ise sevinç kaynağımız oldu. Köy Enstitülüleri, İsmail Hakkı Tonguç’ların Hasan Âli Yücel’lerin öncülüğünde 1940’ta Türkiye’nin 21 ilinde açılmış, 1954 yılında kapatılmıştı. Köy Enstitüleri’nden Fakir Baykurt, Mahmut Makal, Mehmet Başaran gibi binlerce eğitimci, yazar, sanatçı ve bilim adamı yetişti. CENGİZ YILDIRIM yıl sonra Artvin’in Şavşat ilçesi Savaş köyüne gitmek için İstanbul Kars uçak biletimi cebime koyduğumda heyecanımı gizleyemez hale gelmiştim. Güneşli bir 13 Temmuz sabahı saat 12.00’de Atatürk Havalimanı’na vardığımda bekleme salonundaki hiçbir yolcuyu tanımıyordum. Ancak hemen hepsinin Kars Ardahan yolcusu olduğunu hemen anladım. Çoğunun şivesi, giyimi yakından tanıdığım bölge insanının ta kendisiydi. Uçak yolculuklarımda genelde cam kenarını seçer, hava açıksa Anadolu’yu kuşbakışı seyre dalarım. Hep neden Anadolu’nun toprak kaybının önlenmesi için bir “ağaçlandırma seferberliği” yapılmadığını düşünür, bu konuda başta siyasi iktidara, yerel yönetimlere, çevreci örgütlere ve tüm bireylere büyük görev düştüğünü, biz medya çalışanlarının da önemli sorumluluğu olduğunu, bu görevlerimizi ne oranda yerine getirdiğimizi kendime sorarım. 2 saate yakın bir süreden sonra kaptan pilot, iniş için gerekli uyarıyı yaptığında uçağımız çoktan bulutların arasından, ekili tarlaların üzerinden rüzgâr gibi geçerek piste yaklaşıyordu. İnişe çok az bir süre kala Hollada’dan İsveç’ten memleketlerine dönen Kars ve Ardahanlıların sevinç gözyaşları yolcuları hüzünlendirmeye yetiyordu... Uçağın tekerlekleri piste değdiğinde memleket özlemi katmerleşirken, karayolu için hazırlıklar başlıyordu. Bir dönem hayvancılığın önemli merkezleri olan KarsArdahan karayolunu katederken, hayvancılığın nasıl yok edildiğini, dağların ıssız, yaylaların öksüz kaldığına şahit olduk. 28 Kendi ürettiği ile başkasına muhtaç olmadan geçinen, çok sayıda beslenen hayvan nedeniyle zaman zaman iller ve köyler arasında küçük çaplı çatışmalara neden olan yaylalarda tüten ocak sayısının iki elin parmaklarını geçmemesi bir başka hüzün verdi. Beslenen hayvan sayısı, çobanların ovaya yaydıkları öbek öbek sürüler de hayvancılığımızı nasıl öldürdüğümüzün kanıtı gibi o kadar azdı. Temeli, 1930’lu yıllarda Atatürk’ün askeri binaların sütçülük ve peynircilikte kullanılmasına izin vermesiyle atılan ve 1945’te dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün onayı ile daha da gelişen hayvancılık bugün ne yazık ki bölgede can çekişiyor. Türkiye, bugünlerde et ihtiyacını karşılamak için Macaristan, Letonya, Litvanya ve Estonya’dan et ithal etmeye çalışıyor. İlleri ve ilçeleri geçerken dünden bugüne değişmeyen, sayısı da pek azalmadığı belirtilen birçok ailenin beslediği “kaz” sürülerine her yerde rastladık. Göçle başlayan yoksulluk Ardahan’da alışveriş yaptığımız esnaf, bölge halkının göç nedeniyle iyice yoksullaştığını, hayvancılığın öldürüldüğünü, Türkiye’nin başka ülkelere muhtaç duruma düşürüldüğünü, seçilen vekillerin bölgelerine 6 ayda bir uğrayıp göstermelik hal hatır sorduğunu belirterek durumu şöyle özetledi: “Halimiz, ahvalimiz gördüğünüz gibi. İlimiz, ilçelerimiz, köylerimiz boşaldı. Nüfus kalmadı, kime ne satacağız? Dağlar diz boyu ot, ancak hayvancılık yapan kimse kalmadı. Şimdi et yokmuş, pahalıymış, yabancı ülkelerden alınacakmış. Yazık değil mi bu millete! Bu dağlar, bu köyler, bu yaylalar sahipsiz kaldı. Bizi bu duruma düşürenler utansın. Bütün suç önce biz de, sonra da siyasilerde... Çözümü hayvancılığı teşviktedir. Hayvancılık aştır, hayvancılık iştir.” Sis çökmüş karlı dağları aşarak, çiçeğe durmuş yaylaları geçerek, tek tük kalmış çobanları selamlayarak 2 bin 800 rakımdaki Sahara dağından Şavşat’a indim. Daha sonrada baba ocağım Savaş köyü Susuz mahallesine gittim. Türkiye’nin az bilinen, en güzel coğrafyaları arasında gösterilen yeşilin her tonunu çıplak gözle görme olanağı bulabileceğiniz, ormanları, suları, gölleri, çiçekleri ile bir gidenin tekrar tekrar gitmek isteyeceği ilçeme böylece ulaşmış oldum. İlk mezunları arasında bulunmaktan onur duyduğum Şavşat lisesinin binası yıkılmış. İçiçe birçok okul binası yapılmış. İlçenin dokusu bozulmuş, 23 katlı yarı ahşap binaların yerini 67 katlı beton yığınları almış. İlgililer yatay genişleme alanı olmadığı için, ilçenin yüksek katlı yapılarla büyüdüğünü ve bunun kaçınılmaz olduğunu anlattılarsa da inandırıcı olamadılar. Hayvancılığa, turizme elverişli verimli toprakların sahiplerini ekolojik tarıma yönlendirmek gerekiyor. HES’lere geçit yok lçemde betonlaşmaya inat, her gidenin mutlak ziyaret ettiği ünlü yazar Fakir Baykurt’un 1959 yılında Şavşat’ta Türkçe öğretmenliği yaptığı dönemdeki gözlemleriyle yazdığı ilçeyi kuşbakışı olarak gören anı/öykü kitabı Efkar Tepesi’ni ziyaret etmeden köyüme ulaştım. Ne yazık ki köyümün ve bölgenin de Kars ve Ardahan’dan bir farkı kalmamıştı. Doruklarında henüz erimemiş karlı dağları ıssız, yaylaları harabe, göç nedeniyle boşalmış köyleri, öğrencisi olmadığı için ot bürümüş ve satılığa çıkarılmış okulları içimi sızlattı. Sorun aynı, çözümü ortaktı. Hayvancılığa, turizme destek, özellikle 3035 yıldır dinlenmiş, nadasa bırakılmış verimli toprakların sahiplerini ekolojik tarıma yönlendirmek gerekiyor. Bölge halkının siyasi iktidara ve ilgili kurumlara iki önemli mesajını ileterek yazımı noktalamak istiyorum. Birincisi Çoruh Vadisi’ni besleyen kollarda yapılmak istenen HES’lere Şavşat halklı kesinlikle geçit vermeyecek, “dereler özgür akacak”. İkincisi ise Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nce ilçe genelinde gerçekleştirilen ve taşeron firma aracılığıyla yaptırılan, köylülerin yarım asrı aşkın ekip biçerek geçimini sağladığı topraklar orman arazisi kabul edilerek hiç yazılmamış. Yapılan ölçümler sonucu dağıtılan tapularda ise çok sayıda yanlışlık yapıldığı, birçok yurttaşın arazisinin bir başkasının üzerine yazıldığı, bazı köylülere hiç tapu çıkmadığı, köy ihtiyar heyetinin bilirkişilerinin de dikkate alınmadığı uygulamaya şikâyetler çığ gibi. Hak sahipleri ise dava açmaya hazırlanıyor... İşte bu hasret ve bu denli hüzünle bir hafta sonra aynı güzergâhla hayatımın yarısı Cumhuriyet’e, İstihbarat Servisi’ne döndüm... İ Cilavuz Köy Enstitüsü harabeye dönmüş Toprak çatılı evlerden, tezek dumanları kokan köylerden hızla geçen arabamızı, Kars’ın Susuz (Cilavuz) ilçesindeki Cilavuz Köy Ensitüsü’nde durdurduk. Köy Enstitüleri’nin harabeye dönen binalarını gördüğümde yolcuların hoşgörüsü, şoförün anlayışı sonucu arabamızı yavaşlatarak enstitü binalarının fotoğraflarını çektim. Değişim ve dönüşümün öncüsü, Aydınlanma devriminin temel taşları, Türkiye’nin ilk Köy Enstitülerinden biri olan ve aralarında eski TÖBDER genel başkanlarından Gültekin Gazioğlu, ünlü yazarlar Dursun Akçam, Ümit Kaftancıoğlu (Garip Tatar), Cilavuz Köy Enstitüsü’nün harabeye dönmüş binalarından biri görülüyor. Ege’yi kuzeyden keşfetmek Baştarafı 1. Sayfada meye yetiyor. Bu yolu izleyerek Burhaniye’ye geliyorunuz. Zeytinliklerin arasından geçerken artık tatilin iyice başladığını anlıyorsunuz. Buraya kadar gelmişken Ören’i görmemek olmaz. Burhaniye’ye girerek, bölgenin ünlü zeytin ve zeytinyağının da içinde bulunduğu doğal bir kahvaltı yapabilirsiniz. Buradan adını dünyaya duyurmuş zeytinyağlarından satın alabilirsiniz. Burhaniye size çok mu kalabalık geldi?. O zaman hemen yolumuzu Ayvalık Sarımsaklı plajına çevirelim. Burada denize girip çevreyi dolaşıp hemen girişteki sulak alanda su kuşlarını fotoğraflayabilirsiniz. Girişteki tepede, Ayvalık’ın tarihi evlerinin sıralanışını izlemek ayrı bir keyif. Ancak zamanı dikkatli değerlendirmekte yarar var. Geceyi geçirmek için Alibey Adası’na (Cunda) koyulmalı. Adanın merkezindeki yatlar, insanlar, çığırtkan dondurmacılar bile canınızı sıkmıyor. Tarihi Cunda evlerininin sıra sıra dizilmiş görüntüsü keyfinizi yerine getirecek cinsten. Burada bir tesiste konak lamak gerekecek. Tercihe göre pansiyonlar da, ekonomi arayanların “hayır” diyemeyeceği temizlik ve rahatlığı sunuyor. Adanın çevresindeki farklı plajlarda denize girebilir, gece Cunda’nın çarşısında gezinti yapabilirsiniz. Zeytinyağından oluşturulmuş ürünler burada da karşınıza çıkacak. Özellikle zeytinyağlı sabunlar kokusuyla sizi cezbedecek. Armağan olarak alınabilecek güzel ürünler de bulabileceğiniz çarşıda, taze balığın da tadına bakmakta yarar var. Sanırım daha az insanın olduğu bir yerlere gitmek istiyorsunuz. O zaman Avyalık’tan çıkıyoruz ve yolumuzu Edremit’e çeviriyoruz. O da ne, tüm 34 plakalı araçlar Akçay’a akın etmiş. Kumsal neredeyse insandan görünmüyor. Bu da keyfinizi kaçırmasın. Buradan Çanakkale Küçükkuyu’ya doğru yola devam ediyoruz. İlçedeki şelale, alternatif bir gezi güzergâhı oluşturuyor. Yaklaşık 3 kilometrelik toprak yoldan, tabelaları takip ederek ulaşabildiğiniz şelale her ne kadar büyük olmasa ve işletmesi kötü de olsa, ağaçların arasında serinlemenin ve rahatlamanın adresi gibi görünüyor. Burada da fotoğraf çalışması yaptıysanız asıl gidilmesi gerekene doğru harekete geçme zamanı. Kadırga selamı! Önce sizi Kadırga Plajı selamlıyor. Uzun ve sakin gibi görünen bu plaja girmeden yola devam etmemenizi öneriyoruz. Kadırga Koyu’nun denizi içme suyunu aratmıyor. Neredeyse günün her saatinde dalgasız havuz görüntüsünde olan bu koy, kafasını dinlemek isteyenleri kendisine çağırıyor. Behramkale, hem tarihi hem de doğasıyla benzerine az rastlanır güzellikle bir bölge. Kadırga Koyu’nun 3 kilometre ilerisindeki Behramkale’nin hemen üzerinde kurulan Assos da, mimari ve köyle bütünleşmiş kalıntılarıyla sizleri geçmişe götürüyor. Başta Tanrı Zeus’un kızı Athena’nın tapınağından Akropol’e, Hüdaverdigar Camisi’nden, Agora’ya, surlardan, antik tiyatroya kadar birçok eser o kadar iyi korunabilmiş ki, binlerce yıl öncesinin izlerine bu kadar yaklaştığınıza inanamayacaksınız. TURİZM İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Miyase İlknur Görsel Yönetmen: Hayri Arslan Yayınlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Yönetim Yeri: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No.2 Şişliİstanbul Tel: 0 212 343 72 74, Fax: 0 212 343 72 64 Reklam: Cumhuriyet Reklam, Genel Müdür: Özlem Ayden, Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal, Reklam Koordinatörü: Neşe Yazıcı Reklam Müdürü: Onur Çeliköz Tel: 0 212 251 98 7475 Ege Reklam Sorumlusu: Zuhal Altungüneş Tel: 0 232 441 12 20 Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı Cumhuriyet gazetesinin ekidir. Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri C C MY B C MY B