02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 5 AĞUSTOS 2009 ÇARŞAMBA MARDİN Hamileler de uc¸abilir Özcan YAŞAR amilelik döneminde de eski günlük yaşamını sürdürmek zorunda olan bayanlar, iş ve turistik amaçlı seyahatlerini de ertelememek durumundadır. Seyahatlerde yaşanabilecek sorun ve sıkıntıları en aza indirebilmek için de en hızlı ulaşım araçlarını seçmelidir. Uçak, hız ve güvenlik bakımından ilk akla gelen ulaşım aracıdır. Gebeliği belli olan yolcular için tüm havayolu şirketleri yolcularından uçuşla ilgili olarak doktor raporu isteklerini dikkate alarak seyahat planlarının daha sağlıklı ve güvenli gerçekleşebilmesi için bir dizi önlem almakta yarar var. Yolculuklarda bulunduğumuz ülke ve hava yolu şirketlerinin uygulamalarında küçük farklılıklar oluşabiliyor. Ortalama kırk hafta süren hamilelik döneminde ABD’de ülke dışı uçuşlar için 36’ıncı, ülke içinde ise 38’inci haftaya kadar uçabilme imkânı veriliyor. Ülkemizde ise Türk Hava Yolları yedinci ayını (28 hafta) bitirmiş hamile yolcuları kendi doktorlarından aldığı “uçakla seyahatinde sakınca yoktur” ibareli bir raporla uçurabiliyor. Gebelik döneminde kanaması olanlar, erken doğum şüphesi taşıyanlar, yüksek tansiyonu olanlar, ağır kansızlıklar, bebekte gelişme geriliği olanlar gibi durumlarda uçuşlar sakıncalı olabilir. Kabin ısısı uçuş sırasında değişebilir, giyiminizi kabin ısısına göre ayarlayabilirsiniz, uzun yolculuklarda iki saatte bir uçak içinde ayağa kalkıp dolaşmalısınız, uçağa binişte rahat ve bol giysileri tercih etmelisiniz, çorap giyilecekse bunun basınçsız çorap olmasında fayda var. Ayakkabınız rahat olmalı, bel ağrısına karşı bel arkasına küçük bir yastık konulmalı, bol sıvı tüketilmeli, kafeinli içeceklerden sakınılmalıdır. Emniyet kemeri uçuş boyunca takılmalı, çıkış kapısı önündeki nispeten daha geniş koltuklarda oturmalıdır. Mezopotamya’nın diller ve dinler kenti H MARDİN ? Evler, yamaçta tutunmaya çalışan ağaç görüntüsü veriyor. Taş duvarlar arasından yükselen yivli minareler, Mardin Kalesi, Kâbe’de tavaf ederek sonsuzluk kervanına katılmak isteyenler gibi beyaz mavi karışımı bulutların arasından başını daha yukarıya kaldırmak istercesine şehrin en yüksek yerine kurulmuş. Fotoğraflar: Lütfi ÖZGÜNAYDIN T emel yapı malzemesi olarak kolay işlenebilen sarı kalker taşının kullanıldığı, çeşitli motiflerle bezenmiş geleneksel evleriyle ün yapmış, Anadolu Türk mimarisinin en özgün örnekleri olarak kabul edilen, bulunduğu coğrafya ve iklim koşullarıyla uyum sağlayan Mardin, camileri, medrese ve manastırları ile inanç turizminin de önemli noktalarından birisi. Mezopotamya Ovası’nın ucunda yer alması nedeniyle de 4 bin yıllık tarih, kültür birikimi ile Anadolu Türk kültürü ve mimarisi arasında köprü konumunda. Mardin’e doğru tırmanışa geçip de doruğa geldiğimizde Mardin tüm ihtişamı ile gözümüzün önüne seriliyor. Evler, yamaçta tutunmaya çalışan ağaç görüntüsü veriyor. Taş duvarlar arasından yükselen yivli minareler, Mardin Kalesi, Kâbe’de tavaf ederek sonsuzluk kervanına katılmak isteyenler gibi beyaz mavi karışımı bulutların arasından başını daha yukarıya kaldırmak istercesine şehrin en yüksek yerine kurulmuş. Sonra kentin kucağına inmeye çalışıyoruz. Önce Kasımiye Medresesi’ne yöneliyoruz. Medresenin önünde, evde yaptıkları takıları bize satmaya çalışan Mardinli çocuklar önümüzü kesiyor. Hoş geldin faslından sonra okul harçlıklarını çıkarmak ve eve ekmek götürmek için bizlere ya bir el ürünü satmak, ya da rehberlik yapmak istiyorlar. Çocukların gönlünü aldıktan sonra Artuklulardan kalma Kasımiye Medresesi’ni geziyoruz. Medreseden ayrılıp bu toprağın insanının hoşgörüsü ile günümüze kadar gelmiş olan Deyrulzafaran’na yöneliyoruz. Mardin’in dışında bulunan bu manastır, Mardin’in tarihi ile varlığını başlatmış. Bu manastırın alt bölümünde güneşe tapanlar için taştan bir mabet var. Bu mabet harçsız olarak taşların birbirine geçmesiyle yapılmış. Güneşe tapanların mabedi üzerine Hristiyanlar kendi mabedini kurmuşlar. Manastır yıllarca Süryaniler için din adamı yetiştirmiş. Hâlâ da yetiştirmeye devam ediyor. Mardin’de, Güneydoğu’ya özgü eşarpların, puşilerin, Suriye’den getirilen kumaşların büyüsüne kapılıp alışverişe başlayacak, fiyatlar karşısında pazarlık bile etmeyi aklınıza getirmeyeceksiniz. İnsanlar sevecen, iyi niyetli. Bakışlarınızı kime çevirirseniz bir gülümsemeyle karşılaşıyorsunuz. Selamınızı alan esnaf, hemen dükkâna davet ediyor yabancı konukları. Biraz ileride bir sabuncu dükkânı dikkat çekiyor. Yabani fıstık yağı (bıtım) ve menengiç (kezvan) denen iki tür sabun var. Mardin Lokmanhekim Sabunu denen ve toprağa bile zarar vermeyen bu doğal sabunlar, saça ve cilde çok faydalıymış. Mardin çarşısından Marangozlar Kahvehanesi’ne uğramadan çıkmak olmaz. Mardin’in en otantik mekânlarından biri. Mardin’de mutlaka kahve kültürünü yaşamak ve mırra adı verilen yöreye özgü kahveyi içmek gerek. Meraklıları bakırcılar ve antikacılara mutlaka uğramalıdırlar. Kasımiye Medresesi Mardin il merkezinin güneybatısında . Güneyde ovaya açık bir cepheye sahip olan medrese, Mardin yapılarının en büyüklerinden. Yapı kompleksi medrese, cami ve bir zaviyeden oluşmakta. Kasımiye Medresesi açık avlulu, tek veya iki eyvanlı şemaya bağlı olarak inşa edilmiş iki katlı, kesme taş ve tuğlanın bir arada kullanıldığı bir yapıdır. Zinciriye Medresesi 1385 yılında Melik Necmeddin İsa tarafından yaptırılmış. Bu nedenle “Sultan İsa Medresesi” diye de anılıyor. Bir dönem müze olarak kullanılan yapı, dilimli kubbeleri ve anıtsal giriş kapısı ile Mardin’deki yapıların en görkemlilerinden biri. Sebzenin sınırlı kullanıldığı Mardin’de baharatlı ve yağlı yemekler ile etin özel yeri var. En sık rastlayacağınız yemeklerin başında doğal ortamda beslenmiş kuzu ve oğlakların kol kısmından içine iç pilav doldurulup dikilmesi ve 56 saat pişirilen kaburga dolması geliyor.. Kaburga dolmasına ek olarak, Mardin mutfağının lezzetleri arasında iştah açan nar ekşili, acılı, baharatlı salatalar, kitel adıyla anılan içli köfte, bir tür dolma olan mumbar, taze etten yapılan domatesli Mardin güveci, şenbuzek adı verilen kapalı lahmacunlar, mercimekli köfte (bello), alinazik, irmik helvası, zerde, sütlaç, yoğurt tatlısı, doyurucu olduğu kadar hazmettirici bir kahve türü olan mırra ile son bulan yemekler yöresel özellikler taşıyor. [email protected] TUR İZM Abdülkadir Yücelman [email protected] Rüstempaşa Camisi Turgay TUNA minönü’nde, semtin en hareketli yerlerinden biri tartışmasız Mısır Çarşısı ile Tahtakale arasında kalan mevkidir. Burada, İstanbul’a gelen turistlerin en çok beğendikleri yerlerden biri de tarihi Hasırcılar Çarşısı’dır. Asırlık Kuru Kahveci Mehmet Efendi’nin dükkânından saçılan mis gibi kavrulmuş kahve kokusunun yayıldığı Uzun Çarşı sokağına girdik mi, çeşit çeşit sepet, bakır işi, yılbaşıbayram süsleri, zücaciye çeşitleri ardı ardına dizilmiş eski, tarihi dükkânlarda kendilerini göstermeye başlarlar. Tahtakale’nin, en tipik çarşılarından biridir burası. Adımlarınızı açıp 100, 150 metre kadar gittikten sonra da, sağ tarafta kemerli eski dükkânların arasında yer alan yarı loş merdivenlerden yukarıya çıkıp sokak kalabalığını terk ettiniz mi, kendinizi hiç beklemediğiniz bir atmosferin içinde, minik bir caminin avlusunda bulursunuz. 16. yüzyılın en güzel İznik çini örnekleriyle bezenmiş son cemaat yerine bakan cephe duvarlarındaki renklilik ve canlılık, 1561 yılından beri buradaki aynı mistik atmosferi körüklemekte, İstanbul’un boğucu kalabalığı ve bunaltıcı gürültüsü içinde, sanki bir huzur vahasını andırmaktadır. Caminin kapısından içeriye doğru süzüldüğünüzde de, o mistik hava benliğinizi, ruhunuzu biraz daha kaplamaya başlar. Mimarların mimarı, dünya insanı Koca Sinan’ın birbirinden güzel dev eserleri arasında en muhteşemlerinden biridir Rüstem Paşa Camisi. İnsan burada, her biri birbirinden farklı olan Selimiye, Süleymaniye, Kılıç Ali Paşa, ya da Sokullu Mehmet Paşa camileri yanında yine bir başka farklı cami görür karşısında. Mimar Sinan’ı devleştirmiş, mimarların mi AKDENIZ I BEKLEYEN TEHLIKE serin yerlere koştum. Sabahın 7.30’undan gece yarılarına dek her şey dahilin kaçınılmaz oburluğuna tanık oldum. Şişmanlamaya mı tatile mi gelmiş bu insanlar; şaşırdım. Dönünce küresel ısınmanın getireceği tehlikenin tahmin edemeyeceğim boyutsuzluğunu yazarım dedim. Ama döndükten iki gün sonra lejyoner mikrobu nedeniyle 15 gün hastane, doktor, testler, antibiyotik mücadelesi verdim. O nedenle yazmak istediğim konuya sıra bugün geldi. Türkiye Otelciler Federasyonu da tehlikenin farkına varmış olmalı ki aylık dergisinde Dünya Turizm Örgütü’nün küresel ısınma konusunda şimdiden önlem alınmazsa sadece Türkiye’nin değil Akdeniz ülkelerinin turizmine büyük darbe vuracağı uyarısını yayınladı. Şaka değil turizmi büyük tehlike bekliyor, kum, güneş, deniz, ortamı cehennem sıcağına dönerse turizm Akdeniz’den yukarılara doğru kayacak. O zaman da tatil talepleri kuzey yarı kürede enlemleri yukarıya çekecek. Daha bugünden hazırlanan raporlar abartılmış değil, bilimcilerin ciddi uyarıları. Ancak yine de tehlikenin kapımıza gelmeden gerekli önlemlerin alınmasında yarar var. İnsanlar artık tatile alıştılar, krize karşın yurt dışından gelenlerin açığını bizim tatilcilerimiz kapatıyor. Ama öncelikle betonlaşmış turistik tesisleri yeşillendirmek, sıcaklığı azaltmak ilk önlem olabilir. Hatta ilerde temmuz, ağustos tatil sürecinin nisan haziran aylarına kaydırılması da bir düşüncedir belki, ama Akdeniz bandındaki 100 milyar euroluk turistik yatırımlar elbette değerlendirilecektir. E turizm?cumhuriyet.com.tr [email protected] [email protected] C MY B C MY B İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yönetmen: Abdülkadir Yücelman Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Miyase İlknur Görsel Yönetmen: Zarife Selçuk Ek Koordinasyon: Özlem Kızıltepe Yayınlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Yönetim Yeri: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No.2 Şişliİstanbul Tel: 0 212 343 72 74, Fax: 0 212 343 72 64 Reklam: Cumhuriyet Reklam Genel Müdür: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya [email protected] Tel: 0 212 251 98 7475 Reklam Müdürü: Dilşad Özkaya Ege Reklam Sorumlusu: Zuhal Altungüneş Tel: 0 232 441 12 20 Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı Cumhuriyet gazetesinin ekidir. Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri marı yapmış bu farklı uygulamalar değil midir zaten? Camiyi yaptıran Hırvat asıllı Rüstem Paşa, Kanuni Sultan Süleyman’ın vezirlerinden, ama bunun yanı sıra, padişahın da damadı. Rüstem Kanuni’nin büyük kızı Mihrimah Sultan’la evlenmiş. Karıkoca, hayır işi olarak, dönemin Mimarbaşısı Sinan’a birer cami yaptırmışlar. Mihrimah Edirnekapı’ya, Rüstem’de Tahtakale’de esnafın cirit attığı en hareketli bölgede yaptırmışlar camilerini. Rüstem Paşa Camisi, aynı dönemlerde yapılmış tüm Osmanlı yapıları arasında, İznik çinilerinin göze yansıma yaptığı en güzel cami olarak kabul edilmektedir. Sinan’ın camiyi inşa ederken, güneş ışınlarının düşüş doğrultusunda yerleştirdiği pencereler günün hemen her saatinde, caminin içindeki çinilerin bezemelerindeki ayrıntı ve renkleri en güzel şekilde yansıtmasını sağlamıştır. Rüstem Paşa Camisi duvarlarında barındırdığı mavinin tüm tonları, nar çiçeğinin kırmızısı, nohut ve kabak yapraklarının yeşiliyle insanın ruhunda dinlendirici, mistik bir yansıma yapar. Bir zamanlar yerinde bulunan Hacı Halil Ağa Mescidi’nin kalıntıları üzerine yapılmış bu cami, İstanbul’a gelen turist gruplarının programlarında pek yer almasa da, işini ve mesleğini seven rehberlerin vakit bulduklarında gruplarını büyük bir heyecan ve arzuyla getirip gezdirdikleri yerlerden biridir. Yüzyıllardan beri, Tahtakale esnafının ibadet etmeye geldiği bu cami, eski bir külliyenin en önemli yapısı olmasının yanı sıra tipik bir çarşı camisi olup; mimarı, banisi ve iç tezyinatının zenginliği nedeniyle öteki çarşı camilerinden çok farklı bir görünüm arz etmekte, Osmanlı camileri içinde de kendine özel en muhteşem, camilerden birini oluşturmaktadır. FOTOĞRAFIN DİLİ Lütfi Özgünaydın O¨ZGU¨RLU¨K ANITI Amerika’ya bir sergi için gitmiştim. Özgürlük heykelini gidip gördüm. En çok Ellis Adası‘ndaki Göçmen Müzesi’nden etkilendim. Yüzyıllar önce insanlar Amerika kapısından içeri girmek isterken Ellis Adası‘nda bekletilmişler, sınava tabi tutulmuşlar... Sandıkları, eşyaları, getirdiklerinin bir bölümü müzede sergileniyor. Toplumun, yaşam sürecindeki acıları, göç olgusunun sonuçlarını müzeyi gezerken, görüyor düşünüyorsunuz. Gün batımında, Özgürlük Anıtı‘nın fotoğrafını çektim. Gökyüzü kıpkırmızıydı. Fotoğrafı çekerken telaş içindeydim, çünkü akşam İdil Biret’in New York Times Salonu’nda konseri vardı. Müthiş çaldı İdil Biret... Salonda bulunan biz Türkler ve Amerikalılar ayakta alkışladık onu. Beton ormanı New York geçmişten gelen kültürel değer yoksunluğunu sanatla çözmüştü. İdil Biret’in orada yaptıklarını şimdi daha gerçekçi değerlendiriyorum. Toplumsal gelişme ve tanıtımımız için, olmazsa olmaz “sanat”tır diye düşünüyorum.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle