02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

İSPANYA 19 AĞUSTOS 2009 ÇARŞAMBA 3 Baracuda Tur’un seçenekleri aracuda Tur, Şeker Bayramı tatil programları hazırladı. Buna göre, yurt içinde sanatçı programlı oteller ön plana çıkarken, sanatçılı beş yıldızlı otellerde fiyatlar kişi başı; uçak dahil 900, sanatçısız otellerde ise 700 lira civarında. Yurt dışında ise dört gecelik kısa turlardan; Kızıldeniz’de Sharm El Sheikh 650, Tunus 700, kültür turlarını tercih edenler için; Kahire 450 , Amman 600, Prag 650, Roma, Floransa, Paris 800900 lira, çocuklarını ParisDisneyland’a götürmek isteyenler için 1.500 lira olup yedi gecelik daha uzun turları tercih edenlere ise; Hindistan ve Uzakdoğu turları 1.500, Amerika 3.500, Balkan turları 1.000, Benelüx turu 1.300 lira. Tüm bu turlara; uçakla gidiş dönüş, hava alanı vergisi, sigorta, otel, kahvaltı, şehir turu ve Türkçe rehberlik dahil. B Bir İspanyol esintisi SEVİLLA Bülent DEMİRDURAK Yurtiçi uçuşlarda indirim ürk Hava Yolları 21 Ağustos 2009’dan itibaren yapılan bilet satışlarında, iç hat uçuşlarına özel, tüm vergi ve harçlar dahil tek yönde 79 liradan başlayan fiyatlarla seyahat imkânı sunacak. Kampanya, Hopa ve Ercan Havaalanları dışında tüm iç hat uçuşlarında uygulanacak ve 17 Eylül 2009’a dek sürecek. THY’nin internet sitesi ‘’www.thy.com’’ aracılığıyla yapılacak bilet alımlarında da ayrıca promosyon uygulanacak ve tüm vergilerle harçlar dahil tek yönde 74 TL’den başlayan fiyatlarla seyahat edilebilecek. Açıklamada, kampanyanın AnadoluJet ve SunExpress ortak uçuşlarını (codeshare) kapsamayacağı, ayrıntılı bilgilere 444 0 849 numaralı Çağrı Merkezinden, “www.thy.com’’ adresinden veya satış ofislerinden ulaşılabileceği bildirildi. İ T spanya’nın Endülüs Bölgesi’nde, dünyanın en güzel balayı şehirlerinden biri olan Sevilla bulunur. Eski Yahudi Mahallesi’ndeki Santa Cruz’un daracık sokaklarında kollarınızı açarsanız karşılıklı iki duvara dokunarak yürüyebilir, El Arenal’de Guadalquivir Nehri’nden yeni dünyanın keşfi için yola çıkmış olan Kristof Kolomb’un bilinmeze doğru olan yolculuğunu hayal edebilirsiniz. Reales Alcazares’in salonlarında, bahçelerinde, La Giralda’nın çan kulesinde görkemli mağribi günlerini düşünebilir, tapas barlarda, sokak lara yayılmış restoranlarda Endülüs mutfağını düşleyebilir, nefis pastalarla rejim kaygınızı unutabilirsiniz. Eğer bir pazar günü Sevilla’daysanız, Bormujos’daki köy restoranına gidin. Az yıldızlı otellerde konaklayın. Salaş barlarda flamenko izleyin. Sevilla sizi bekliyor. Endülüs, İspanya’nın 17 otonom bölgesinden biri. Yaklaşık 700 bin nüfusuyla Sevilla, İspanya’nın 4. büyük şehri. Arapların egemenlik yıllarının etkisini Altın Kule ve civarında, Mudejar dönemini (Hristiyanlık egemenliğindeki Araplar) Alkazar Sarayı’nda, Altın Çağı da Zurbaran, Murillo, Velazquez gibi ressamların eserlerinde yaşarsınız. Sevilla, adeta leziz bir tarih çorbasıdır. 12. yüzyılın sonlarında Muvahhitlerin inşa ettiği caminin üzerine 1401 yılında katedral yapılmış. Eski minare, yeni çan kulesi zamanın içinde özellikleriyle oynanmış bile olsa hala Endülüs’teki Arap egemenliğinin en tipik örneğidir. Katedral, inşaatın tamamlandığı yıllarda, 126 x 83 metre boyutlarıyla ve 37 metrelik yüksekliğiy le Avrupa’nın en büyük katedrali olmuşsa da, Roma’daki Saint Pierre ve Londra’daki Saint Paul katedrallerinin tamamlanmasından sonra büyüklük sıralamasında üçüncülüğe düşmüş. Kristof Kolomb’un lahdi de katedralin içindedir. Mağribi minaresinin üzerindeki bronz rüzgar gülü La Giralda inancı simgeler. 98 metre yüksekliğindeki kuleden muhteşem bir Sevilla görüntüsü alınabilir. Reales Alcazares veya Alkazar Sarayı, verandaları, salonları ve bahçeleriyle, Sevilla’nın bir başka muhteşem yapısıdır. Arap emirleri tarafından inşa ettirilmiş olan sarayın içine 1364 yılında Granada ve Toledo’dan getirilen mimarlar tarafından bir de Kraliyet Evi eklenmiş. Saray halkının buluşma noktası Patio de la Montera’yı, ahşap kubbeli Büyüelçiler Salonu’nu, Crucero ve Genç Kızlar avlularını çok beğeneceksiniz. Duvarlardaki azulejoslarla ve sarayın muhteşem bahçesinde büyüleneceksiniz. ŞEHRİN EN ROMANTİĞİ SANTA CRUZ Eski Yahudi gettosu Santa Cruz, bugünlerde şehrin en romantik bölgesidir. Eski şehrin cephanelikleri ve tersaneleri El Arenal bölgesinde bulunurdu. Altın Kule veya Torre del Oro bu bölgenin korunması için inşa edilmişti. İçinde küçük bir Denizcilik Müzesi olan kulenin önünde bugünlerde artık sevgililer buluşuyor. Paseo de Cristobal Colon’un üzerinde bulunan Plaza de Toros de la Maestranza, İspanya’nın en önemli boğa güreşi arenalarından biridir. 14 bin kişilik arenada, Paskalya pazarından ekim ayına kadar her pazar günü boğa güreşi düzenlenmeye devam ediliyor. Tiyatro sahnesi gibi yarım daire biçiminde yapılmış olan Plaza de Espana, İspanya’nın eyaletlerini simgeleyen seramiklerle süslüdür. Burası İspanya’nın en büyük ve en etkileyici meydanı olarak kabul edilir. Şehrin diğer yakasında adını Roma İmparatoru Traianus’dan alan çingene mahallesi Triana bulunur. Calle San Fernando üzerinde, eskiden tütün fabrikası olan Real Fabrica de Tabacos’ta, bugünlerde Sevilla Üniversitesi’nin bir bölümü bulunuyor. Fabrika binası, Madrid yakınlarındaki El Escorial’den sonra İspanya’nın en büyük binasıdır. Binayı çevreleyen hendekler ve gözcü kuleleri, o yıllarda kralın tütün tekeline verdiği önemi gösterir. 19. yüzyılda Avrupa’da içilen puroların büyük bölümü burada çalışan 10 bin cigarreras yani puro saran kadın tarafından imal edilmiş. Bizet’in meşhur operası Carmen’in yaşandığı fabrikanın da burası olduğu söyleniyor. Hikayenin kahramanı güzel çingene kızı da işçilerden biriymiş. Muhteşem Sevilla’nın verdiği ilham Car men’le bitmiyor. Sevilla Sanat Okulu ressamları, Murillo ve Velazquez burada çok güzel eserler yaratmışlar. Miguel de Cervantes, Don Kişot’u Sevilla Hapishane’sinde yazmış. Sevilla’da yazılmış 23 opera eseri arasında, Rossini’nin Sevil Berberi, Mozart’ın Don Juan’ı, Beethoven’ın Fidelio’su da vardır. www.bdemirdurak.com Bozburun’da keyif zamanı Akın ATALAY Baruthane Kulesi Turgay TUNA/ [email protected] O S [email protected] abrina’nın Evi (özgün adıyla Sabrinas Haus), Marmaris’in Bozburun köyünde bir butik otel. Bu otele, karadan araçla ulaşma şansı yok. Bozburun köyüne geliyor, aracınızı otoparka bırakıyorsunuz. Köye gelmeden 10 dakika önce telefon ettiğinizde köyün merkezinde, belediye binasının önünde bir Zodyak botun, sizi otele götürmek üzere beklediğini görüyorsunuz. 35 dakika sonra otelin önündeki ahşap iskeledesiniz. Tertemiz, bembeyaz giysili, güler yüzlü çalışanlar sizi karşılıyor. İlk edindiğiniz izlenim şezlonglarında uzanan konukların yüzlerindeki derin dinginlik, huzur ve bakışlarındaki mutluluk... Sessizliği fark edince acaba yanlış yerde miyim? Burada konuşmak yasak mı duygusuna kapılıyorsunuz… Oysa, sonradan göreceğiniz gibi burada konuşmak serbest, ama gürültü yasak. Ama bu yasak, işletmenin gözünüze sokar gibi uyarılarıyla değil, ortamın size karşı koyamayacağınız bir şekilde empoze ettiği, gönüllü olarak uyacağınız bir yasak duygusu… Odalarınıza yerleştiğinizde ikinci bir şaşkınlık... Her şey konukların rahat etmesine yönelik, rahat uyumasına, dinlenmesine göre düzenlenmiş. Ayrıntılara önem verilmiş. Bu gizli C MY B C MY B huzur adacığında, yanınıza mutlaka birkaç güzel kitap alınız. İyi de yeme içme ne olacak derseniz, o da kolay… Otelin her zevke hitap edebilecek bir mönüsüyle karşılaşacaksınız. Eğer tembellik etmez de 30 metre ötesindeki “Orfoz Restaurant” a giderseniz, orada da herhalde dünyanın başka hiçbir yerinde yaşayamayacağınız özel bir akşam yemeği şansına kavuşacaksınız. Tabi bu şansa sahip olabilmek için öncelikle en geç bir gün önceden rezervasyonunuzu yaptırmak şartıyla… Sabrinas Haus’da bu güzellikleri yaşamak belki her bütçeye uygun değil. Ama, şu kadarını söylemek gerek, ekonomik olanaklarınız uygunsa, ödeyeceğiniz her kuruşun karşılığını aldığınızı düşünerek döneceksiniz… Bu kadar övgüyü hak ediyor mu gerçekten, yoksa bu yazı da karşılığında nemalanılmış bir övgü yazısı mı derseniz, size şunu itiraf etmek zorundayız. Evet, bu yazının karşılığında nemalanıldı. Ama, yalnızca mekândan ve ortamdan. Karşılığı ödenerek ve herkesin ödemesi gereken biçimde… Nasıl iletişime geçebileceğiniz konusunda ise internet çağında bu soruya, bakınız internet demek yeterli… smanlı devletinin en büyük ve en modern baruthane tesisleri bugünkü Ataköy semtini oluşturan mahallelerin geniş arazisi üzerinde yer alıyordu. Bir ucu Zuhuratbaba tarafına öteki ucu da, Ataköy’ün bitimindeki Aya Mama deresine kadar uzanan bu uçsuz bucaksız tesislerden günümüze kalmış kimi yapılar, yarı gökdelen binaların arasında tüm güzellikleriyle ayakta durmaya devam ediyor ve durmak için de adeta direniyorlar. Günümüze kalmış bu binalar arasında, 9. Kısım mahallesinde yer alan İspirtohane binasıyla, Yunus Emre Kültür sitesi olarak kullanılan Baruthane binası ve ötekilerden çok daha farklı ve yaşça eski olan deniz kıyısındaki Baruthane Kulesi, bizlere eski Makriköy Baruthanesi’nin büyüklüğü, genişliği ve içinde barındırdığı muhteşem yapıların mimarisi konusunda net bir fikir verebilmektedir. Makriköy Baruthanesi, büyük can ve mal kaybına neden olan eski Şehremini Baruthanesi’nin infilakından sonra, Kanuni devrinin ünlü defterdarı İskender Çelebi’nin arazisi üzerine inşa edilmiş ve 1700 yılında Baruthanei Amire adıyla hizmete girdikten sonra geçen yıllar içinde, Fransa’dan getirtilen mimar ve mühendislerin yaptıkları daha modern binalar ve eklemelerle büyütülüp genişletilmiştir. 9. Kısım mahallesindeki Yunus Emre Kültür sitesinin binası bu dönemden kalmış binalardan bir tanesidir. III. Selim döneminde, Makriköy Baruthanesi’nin başına getirilen Dad Arakel Efendi’nin başarılı çalışmalarıyla tesisler yıllık iki bin kantar barut üretebilecek konuma gelmiş, bundan böyle geçen yıllar içinde çok daha kaliteli dumansız barut üretimine gidilmiştir. Şüphesiz, eski baruthane tesislerinden günümüze kalmış olan en görkemli yapı, Ataköy 5. kısım mahallesinin karşısında yükselen, deniz kıyısındaki lebi derya Baruthane Kulesi ya da eski adıyla Baruthane Kasrı Humayun’udur. Değil yalnız İstanbulluların, Bakırköy’de ikamet etmekte olan semt sakinlerinin bile varlığı konusunda pek bilgisi olmayan bu güzel kule 1792 yılında, bir seyir ya da dinlenme köşkü tarzında III. Selim tarafından yaptırılmış, gerek III. Selim ve ondan sonra gelen II. Mahmut ve Abdülmecid tarafından baruthaneyi ziyarete geldiklerinde, çıkıp oturdukları, kahvelerini içip Baruthane’nin ileri gelen yöneticileriyle sohbet ettikleri bir yer olmuştur. Üst üste kare şeklinde üç kattan oluşan, çevresiyle çok uyumlu bir görüntü arz eden bu cihannüma köşk, güzellik ve tarihinin insanlara gösterilmesi yerine uzun yıllardan beri girilmesi yasak bir arazide kendi başına terk edilip hapsedilmiş, şimdilerde de, TOKİ tarafından ele geçirilen Ataköy’deki kıyı şeridinin üzerinde soru işaretleriyle dolu bir gelecek beklentisi içine girmiştir. Oysa, şu an için Bakırköy Mimarlar Odası ve Bakırköy Belediyesi’nin Anıtlar Kurulu’na başvurdukları, TOKİ’nin ele geçirmiş olduğu, Baruthane Kulesi’ne kadar uzanıp giden bu sahil şeridi üzerindeki toprak altında, en azından incelenip araştırılması gereken Bizans dönemi kalıntılarından İskender Çelebi bahçelerinin izlerine, Baruthanei Amire’den kalan kimi yapılardan Baruthane Kulesi’ne kadar birçok tarihi eser yer almaktadır. Bir zamanlar, eski İstanbulluların da gayet iyi hatırlayacakları Ataköy plajlarının yanı başında yükselen bu muhteşem kule ile yanındaki tarihi binaların; bu kıyı şeridi altında gün ışığına çıkartılacak yeni kalıntıların ve de burada yer alan yeşil alanın rant ve çıkar uğruna yaptırılacak alış veriş merkezi, otel, motel, restoran gibi yerler yerine geçmiş tarihimizin zenginliklerinden birini sergileyen baruthane tesislerinden arta kalanlarla halkın yararlanabileceği bir kültür parkı ve müzeye dönüştürülmesi kendimize, kimliğimize, ulusumuza göstereceğimiz en büyük saygı, sorumluluk ve görevlerimizden biri olmalıdır. FOTOĞRAFIN DİLİ Lütfi Özgünaydın EKMEK PARASI Turizmin geliştiği mekanlarda, tesisler kadar, o yörede sürekli yaşayan insanlar da olanaklardan yararlanıyor. Özellikle turizm olgusunun var olduğu çevredeki köylerin insanları bu süreçten ekmek parası çıkartmak için çaba gösterirler. Biz fotoğrafçılar üretenlerin, emekçilerin fotoğraflarını çekerek toplumsal ahvalimizi ortaya sereriz. Behramkale’de bir köy kadınının ekmek parası için verdiği çabayı izlerken bu fotoğrafı çektim. Köyünde ürettiği kilimlerini, küçük çantaları renk renk eşyaları gelenlere pazarlamak için olağanüstü çaba veriyordu. Yüzüne Anadolu kadınının içtenliğini yansıtan gülümsemesi konmuştu. Yoksulluğu, dertleri, birkaç parça eşyayı satmış olmanın sevinci, tüm ahvali o gülümsemenin içindeydi. Bir süre bekledim, onun içtenliğini yansıtan bu fotoğrafı çektim. Onlar adına derim ki, geçerken bir kaç küçük eşya satın alın ve onlara katkı yapın, insanı etkileyen gülümsemelerine tanık olun içtenlikli sözlerini dinleyin.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle