Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA 4 16 TEMMUZ 2010 CUMA Çukurova Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof.Dr Ulusoy uyardı: “Bitki zararlılarına dikkat edin!” ADANA (Cumhuriyet Bürosu) Modern tarım uygulamalarıyla birlikte bitkilere zarar veren türlerin Türkiye’ye giriş yaptığını söyleyen Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. Rıfat Ulusoy, “Türkiye’de hangi ürün değer kazanmaya başlıyorsa o ürünlerin yetiştiği bitkilere zararlılar geliyor. Bu zararlılar ulusal tarıma büyük darbe vuruyor. Gerek endemik (yerli) gerek egzotik (yabancı orijinli) bitkilere gelen zararlılara karşı dikkatli olunmalı” dedi. Cumhuriyet’in ilk 4050 yılında bitkilere karşı zararlı tehlikesinin çok az olduğuna vurgu yapan Ulusoy, “Sonraki dönemde Uzak Asya, ABD, Hindistan ve Avrupa’dan turunçgil beyazsineği, defne beyazsineği, pamuk tiripsi, sebzelerde galeri sineği, çiçek tiripsi, bağ yaprak biti, palmiye kızıl böceği ve erik gövde kurdu gibi zararlılar ülkemize girdi. Son olarak tespit edilen domates yaprak galeri güvesi önümüzdeki dönem domates yetiştiriciliğini tehdit edecek niteliktedir” diye konuştu. Hangi tarım ürünü değer kazanmaya başlıyorsa o bitkilere zararlıların geldiğine dikkat çeken Ulusoy, “1980’li yıllardan sonra narenciye, 1995’den sonra zeytin, 2000’den sonra nar ve son yıllarda kesme çiçekçilik ve sebzelerin önem kazanmasıyla birlikye bu bitkilerin zararlılarının ortaya çıkışı hızlanmıştır” açıklamasında bulundu. Endemik ve egzotik zararlılarla mücadele edildiğini anlatan Ulusoy, şunları söyledi: “Zararlı türler ortaya çıktıktan sonra bu zararlılarla en iyi ve en ekonomik nasıl mücadele edileceği araştırılmakta ve çözüm önerileri geliştirilmektedir. Örneğin ‘Parabemisia myricae’ adlı zararlı bölgemize girdikten birkaç yıl sonra narenciyenin ana zararlısı durumuna gelmiş ve 19871992 yıllar arasında yıllık 50 milyon dolar civarında zarar vermiştir. Bugün özellikle trips türleri, yaprak galeri sinekleri ve sarı çay akarı çok ciddi ekonomik kayıplara neden olmaktadır. Ulusal tarıma zarar veren her zararlı için bir üretim sezonunda onlarca tarım ilacı uygulamaları yapılmasına rağmen tam bir başarı sağlanamamaktadır. Bitki koruma konuları uzmanlık isteyen konulardır. Ziraat Mühendisliği Yetki Tüzüğü uzmanlık konularına göre yeniden düzenlenmeli ve tarımda özellikle kamusal alanda yapılacak istihdamlarda uzmanlık alanına göre yapılmalıdır. Üreticiler dikkatli olmalı ve zararlılara karşı uzman kişilerle irtibata geçmelidir.” KONUK YAZAR ABDULLAH BAKIR İnşaat Sektörü Geriliyor, TOKİ Büyüyor “Sakin denizde herkes kaptan olabilir” deyişi AKP iktidarında bir kez daha tescillendi. AKP’nin ‘sakin deniz’ kaptanı olduğu son dönemde yaşanan gelişmelerle görünür hale geldi. İlk iktidar döneminde; AB ve ABD’nin açık desteği, ulusal ve uluslararası sermeye gruplarından aldığı açık çek, tek başına iktidar olmasını sağlayan kitle desteği ile muktedir olduğu izlenimi yaratan AKP iktidarı, ikinci iktidar dönemine damgasını vuran krizler karşısında biçare kaldı. “İlk global kriz” olarak tanımlanan ekonomik krizin açığa çıkan ağır sonuçları AKP iktidar açısından bir turnusol kağıdı işlevi gördü. “Teğet geçecek” iyimserliği ki, biz buna iktidarlara has gerçekleri saklama refleksi de diyebiliriz, durumu kurtarmaya yetmedi ve kriz dalga dalga bütün sektörleri içine alarak büyüdü. Ekonomik krizden inşaat sektörünün nasibine ne düştüğüne geçmeden vurgulanmalıdır ki, neoliberal politikalara eklemlenmenin, kamusal alanı küçültmenin, kamusal değerleri yok pahasına satmanın, yatırım harcamalarını en alt seviyeye çekmenin, istihdam sorununun çözümü doğrultusunda adım atmamanın ve çığ gibi büyüyen işsizliği seyretmekle yetinmenin doğal sonucudur ortaya çıkan tablo. “AKP iktidarı ve inşaat sektörü” denildiğinde akla gelen ilk soru şu olmalıdır ki bu soru hem inşaat sektörünün haldeki durumunu özetler hem de AKP iktidarının anlayışına dair emareleri yakalamamızı sağlar. Soru şudur: AKP iktidar neden bütün kamusal değerleri özelleştirirken, inşaat sektöründe devletleştirme yoluna gitmekte, TOKİ’yi en büyük devlet şirketine dönüştürmektedir. TOKİ işlerinin büyük kısmını kimlerin aldığı merak edilir mi? Edilir elbette. Hemen söyleyelim: hemen hepsi 2000’li yılların başında kurulan ve AKP’ye ideolojikpolitik yakınlığı ile tanınan şirketler TOKİ işlerinin yüzde 68’ini almaktadır. İşin mali tarafıyla ilgili veriler ise daha çarpıcıdır. 2002–2007 yılları arasında TOKİ’den iş alan şirket sayısı 400 civarındadır. Bu zaman zarfında TOKİ’nin verdiği 16 milyar liralık ihalenin yüzde 60’nı 60 şirket, yüzde 40’ını ise diğer 340 şirket almıştır. Bu oranlar, TOKİ pastasının büyük kısmının nereye aktığını anlatmaktadır. İnşaat sektörü can derdindedir. Sektör bileşenleri kaderine razı hale düşürülmüştür. Değil uzun vadeli program çıkartmak, kısa ya da orta vadeli iş planlaması yapmak büyük oranda risk almak anlamına gelmektedir. İnşaat mühendisleri işsizlik ve düşük ücretlerin kıskacındadır; küçük çaplı şirketler kapanmakta, büyük şirketlerin kaderini ise iktidara yakınlıkuzaklık durumu belirlemektedir. İnşaat sektörü, ekonomideki küçük bir kıpırdanmayı, kamu idaresinin bir müdahalesini bile derinden hissedebilecek hassas denge üzerindedir ki denge son yıllarda AKP’ye yakınlığı ile bilinen şirketler lehine devlet eliyle açıktan bozulmuştur. İnşaat sektörünün ne durumda olduğunu anlamak için, 2010 yılının ilk çeyreğinin verilerine bakmak bile yeterlidir. İlk çeyrekte inşaat ciro endeksi, bir önceki yıla göre yüzde 19 gerilemiştir. Bitirirken son bir soru: “AKP’nin Müteahhitleri”nin ciro endeksinin gerilediğine inanan var mı? Gaziantepli üreticide tarla faresi korkusu BEKİR ŞAHİN Prof. Dr. Rıfat Ulusoy Antakya’da depreme önlem toplantısı MEHMET ALİ SOLAK ANTAKYA Antakya’da olası bir 67 büyüklüğündeki depremde ortaya çıkabilecek zararın görüşüldüğü toplantıda, kentin doğu ve batı yakasını yakından ilgilendiren imar planı uygulamaları ele alındı. Dört alternatifin sunulduğu toplantıya, İnşaat Mühendisleri, Mimarlar, Şehir Plancıları odaları ile sivil toplum örgütleri yetkilileri, muhtarlar ve meclis üyeleri katıldı. Toplantıda kent içi yollarının 7 ve 10 metre genişliğinde olacak şekilde planlandığını ifade eden Belediye Başkanı Lütfü Savaş, mastır planın 4 ayrı şekilde uygulanacağını, çok katlı binaların yapılmasını amaçladıklarını anlattı, “Bu planların uygulanmasında daha fazla yeşil alan, sosyal tesis, oto park ve oyun alanları oluşturulmuştur. Mühendis ve müteahhitlerin de rahat hareket edebilmesi için mevcut planlar dahilinde çok kat çıkma izni verilmiştir” dedi. Antakyalılar deprem toplantısında konuşmacı Savaş’ı ilgiyle dinlediler. Olası bir depremde Antakya’nın göreceği zarara da değinen Savaş, şöyle konuştu: “Şehrimiz deprem kuşağı içinde yer almaktadır. Mevcut yapılar içinde şiddetli depremde zarar görecek yapılar mevcuttur. Amaç, bu yapıların yeniden revize edilmesini ve insanların sağlam güvenli bi nalarda yaşamasını sağlamaktır. Bunu yaparken çarpık yapılaşma, gecekondu yerine site şeklinde, günümüz şartlarına uygun modern binalarla şehrimizi bir nevi revize etmektir.” Kentsel dönüşümü çabuklaştırmak gerektiğini savunan, çarpık yapılaşmanın mahallelerde sorun lar yumağı oluşturduğunu ifade eden Savaş şöyle devam etti: “Burada yaşayan insanlarımızla uzlaşmak zorundayız. Mülk sahiplerinin haklarını koruyarak bu tür bölgeleri revize etme gayretindeyiz. Gecekondularda yaşayan insanlarımız bizim insanlarımızdır. Onların da güzel evlerde ve yeşil alanlar içinde yaşamaya hakkı vardır. Mevcut durumdaki yaşam şartları çok kötü, sosyal ve ekonomik altyapıları yok denecek kadar az, çocukların ve yaşlı insanların sağlık problemleri had safhada. Bunların önüne geçebilmek ve sağlık sektöründeki yükü azaltmak bu planı uygulamadan geçer.” Aralarında geçmiş dönemlerde meclis üyeliği yapmış inşaat mühendisleri, mimarlar da bulunan katılımcılar, yaptıkları konuşmalarda belediye tarafından hazırlanan master planlarını yerinde inceleme olanağı buldukları belirttikten sonra bu konudaki görüş ve düşüncelerini açıkladı. GAZİANTEP Gaziantep yöresinde son yıllarda sayılarında artış olduğu saptanan tarla faresinin, hububatın yanı sıra bağ ve bahçelere büyük zarar vermesi yerel yöneticileri harekete geçirdi. Şahinbey Ziraat Odası Başkanı M. Hanifi Şen, devletin komple ilaçlama ile soruna çözüm bulmasını istedi. Bölgede bugüne dek hiç rastlanmayan oranda tarla faresi görüldüğünü irdeleyen Şen, farelerin çiftçiye çok fazla zarar verdiğini belirtti, “Buğdayların biçilmesinin ardından bağ ve bahçelere yönelen tarla fareleri bu kez bağ ve bahçelere zarar vermeye başladı. Yani üretici hem hububatta, hem de bahçelerde kaybetti. Bu durum iç açıcı değil. Yetkililerin soruna duyarlı olmalarını bekliyoruz” diye konuştu. Tarla faresinin çoğalmasını, bölgede son yıllarda don olayı olmaması ve az kar düşmesine bağlayan Oda Başkanı Şen, çiftçilerin artan şikayetleari üzerine Gaziantep Ziraat Odası Başkanı Zihni Kepkep başkanlığında Şahinbey İlçe Tarım Müdürlüğü’nde il yetkilileriyle biraraya gelindiğini ve sorunların tartışıldığını söyledi. Ziraat Odası Başkanı Kepkep’in daha sonra sorunu Vali Süleyman Kamçı’ya aktardığını söyleyen Şen, ekili alanlarda komple ilaçlama için devlet desteği istediklerini, aksi halde bölgede verim kaybının büyük olacağını anlattıklarını belirtti. Stratejik öneme sahip yeraltı sularının korunması istendi “Su hayattır, satılamaz” ADANA (Cumhuriyet Güney İlleri Bürosu) Akarsuların satışının gündeme getirilmesine tepki gösteren jeoloji mühendisleri, yeraltı sularının stratejik öneme sahip olduğunu belirterek, “Su hayattır, satılamaz” dedi. Jeoloji Mühendisleri Odası (JMO) Adana Şubesi, “Yeraltı Suyu” adlı seminer düzenledi. Seminere katılan JMO Bilimsel Teknik Kurulu Hidrojeoloji Üyesi Jeoloji Yüksek Mühendisi Hasan Kırmızıtaş, “Hidrojeolojik Etütlerin Önemi, Amacı ve Dikkat Edilecek Hususlar”, DSİ Jeoteknik ve Yer altı Suları Şube Müdürü İhsan Çiçek ile Maden Mühendisi Ali Yüce, “Yeraltı suları” konulu sunum gerçekleştirdi. Çok sayıda jeoloji mühendisinin ilgi gösterdiği seminerin açış konuşmasını yapan JMO Adana Şube Başkanı Mehmet Tatar, şunları söyledi: “Yeraltı sularının stratejik önemi bakımından korunması zorunludur. Çünkü yüzey sularına göre kirlenmemekte hatta hiç kirlenmemektedir. Herhangi bir afet, kuraklık, savaş gibi olaylardan etkilenmeyeceği aşikardır. Yüzey suları ise her türlü kirliliğe müsaittir. Kuraklık dönemlerinde azalacak hatta yok olacaktır. Bu nedenle yeraltı sularımızın korunmasına yönelik tüm yasal düzenlemelerin yapılması gereklidir. DSİ’de sadece yeraltı suları ile ilgili yeni bir yapılanmaya gidilmelidir. Bu sebepler ile üyelerimizi ve kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla mesleğimizi ilgilendiren konularda periyodik aralıklarla eğitim seminerleri vermeye devam edeceğiz.” Hidrojeolojik etütlerde yeraltı sularının nerelerde, hangi derinlikte, ne miktarda ve hangi kalitede olduğuna ilişkin sorulara yanıt arandığını bildiren Jeoloji Yüksek Mühendisi Hasan Kırmızıtaş, etüt aşamalarında amaca uygun bir raporun oluşturulabilmesi için ne istenildiğinin bilinmesi gerektiğini vurguladı. Etütlerin hazırlanma aşamalarını irdeleyen Kırmızıtaş, “Etütlerde neler yapılacaktır? Çalışmalar hangi zamanda yapılacak ve bitirilecektir? Bu çalışmalar esnasında eşgüdüm nasıl sağlanacak, hangi çalışmalarla birlikte ve hangi çalışmalardan sonra neler yapılacaktır? Çalışmaların seyri nerelere ve nasıl rapor edilecektir? Nasıl ve hangi ayrıntılarda çalışmalar yapılacaktır? Ve son olarak, Değerlendirme şekli nasıl olacak ve hangi amaca uygun rapor hazırlanacaktır?. Bu sorulara mutlaka yanıt bulunmalı” diye konuştu. Yeraltı sularının içme ve kullanmada kullanılmasının nükleer kirlenmeye uzak oluşu, arıtma masrafının çok düşük olması, artan gereksinime kısa zamanda yanıt vermesi gibi nedenlere dayandığını anlatan Kırmızıtaş, sulamada kullanımın tercih nedenlerinin de ilk yatırım maliyetinin azlığı, inşaatın kısa zamanda gerçekleşmesi ve yüzey suyu olmayan bölgelerdeki yoğun istemler olduğunu dile getirdi. Seminerde konuşan DSİ Jeoteknik ve Yeraltı Suları Şube Müdürü İhsan Çiçek ise Doğu Akdeniz’de Seyhan, Ceyhan, Doğu Akdeniz ve Asi olmak üzere 4 adet su havzası bulunduğunu, bu tatlı su kaynaklarının en değerli varlık olduğunu kaydetti. Bunlara sahip çıkılması çağrısında bulunan Çiçek, “Alternatifi olmayan tek madde sudur ve laboratuvarda yapılamaz” dedi. Seminerin ardından konuşmacılar Kırmızıtaş, Çiçek ve Yüce’ye teşekkür belgesi, seminere katılanlara da katılım belgesi verildi. JMO Başkanı Tatar yeraltı sularının önemini anlattı. “Tarım Topluma Geniş Olanaklar Sunan Bir Sektör” MALATYA Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Malatya İl Koordinatörlüğü kuruluşunu tamamladı. Koordinatörlüğün kuruluşunu tamamlaması nedeniyle Vali Ulvi Saran başkanlığında Anemon Otel’de tanıtım toplantısı düzenlendi. Vali Ulvi Saran tanıtım toplantısındaki konuşmasında, tarımın ekonomi içerisindeki büyüklüğünün önemli bir yer tuttuğunu, ancak bugün gereken öneminin gösterilmediğini vurguladı. Vali Saran, “Tarım sektörü gerek sektörde yer alan vatandaşların sosyal hayat içerisindeki rolleri ve ağırlıkları, gerekse de ekonomiye katkı açısında yerel dinamiklere ve potansiyellere bağlı bir sektördür. Tarım her zaman değiştirilesi ve kalkındırılması daha kolay bir sektördür. Tarım aynı zamanda, sosyal taban ile bütünleşmesi açısında çok daha avantajlı ve topluma geniş imkanlar sunan bir sektördür” dedi. Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Malatya İl Koordinatörü Mehmet Dere’de tanıtım toplantısındaki konuşmasında, “Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu, yapılan yoğun çalışmalar ile kısa sürede önemli bir yol kat etmiş ve akreditasyon aşamasına getirilmiştir. Kurumumuz, merkez ve 20 il koordinatörlüğünde 1.000’e yakın personel ile akreditasyon çalışmaları yoğun bir şekilde devam etmektedir. Kurumumuz tarafından dağıtılacak Avrupa Birliği kırsal kalkınma destekleri iki aşamalı bir akreditasyon sürecinden sonra kullandırılabilecektir. İlk aşamada Ulusal akreditasyon için 5 bin sayfadan fazla olan Akreditasyon paketimiz, 6 Nisan’da Ulusal Yetkilendirme Görevlisi olarak belirlenen Hazine Müsteşarlığına sunulmuştur. Ulusal akreditasyonun ardından, Avrupa Komisyonuna akreditasyon için başvurmak ve 2010 yılı içerisinde Avrupa Komisyonunun akreditasyonunu tamamlayıp, Avrupa Birliği kırsal kalkınma desteklerini bir an önce üretici ve yatırımcılarımızla buluşturmak en öncelikli hedefimizdir” dedi. Dere, “Bugün Koordinatörlüğümüz bünyesinde, Makine mühendisi, Ziraat Mühendisi, Veteriner, iletişim gibi birçok farklı alanda yetişmiş, kalifiye 26 uzman ve 5 destek personelini barındırmaktadır. Öncelikle ilgili tüm kamu kurum ve kuruluşlarıyla, sivil toplum örgütleri ve elbette çiftçimizle, yatırımcımızla güçlü, sürekli bir işbirliğini hedefliyoruz. Aynı hedefe odaklanmış, çiftçimizin yatırımcımızın kalkınmasını, girişimciliğin desteklenmesini ve istihdama katkıda bulunmayı hedefleyen tüm yapılar ile koordinasyon içerisinde çalışacağız” şeklindeki ifadeleri kaydetti. Mezitli kıyılarında temizlik MERSİN (Cumhuriyet) Mezitli Belediyesi, yaz mevsiminin gelmesiyle birlikte kıyıları temizleme çalışmalarına hız verdi. Mezitli’nin Mersin’in en doğal kıyı şeridine sahip ilçesi olduğunu, bu alanların şimdiye dek yeterince kullanılmadığını belirten Belediye Başkanı Uğur Yıldırım çalışmalarla ilgili şunları söyledi: “16 km uzunluğuyla çok cazip bir plaj görüntüsü veren, halkımızın gönül rahatlığıyla denize girebileceği ve gezebileceği sahil bandı bundan böyle daha rahat kullanılabilecek. Sahillerdeki temizlik çalışmalarımız aralıksız sürüyor. Son olarak taş, cam, plastik gibi yabancı, kirletici maddeleri temizlemek için özel olarak yapılan kum eleme aracımızla tüm sahildeki kumları temizliyoruz.” Kıyıdaki kumluk alanlarda düşünüldüğünden fazla kırık cam, taş parçaları ve plastik madde ile poşet, ev atıkları gibi zararlı maddeye rastladıklarını söyleyen Yıldırım şöyle devam etti: “Cam kırıklarının kuma gömülmüş olması çalışmaların uzamasına neden oluyor. Ancak bunu sabırla yapıyoruz. Çünkü halkımızın sağlığı bizim için ön planda. Biz belediye olarak halkımızın rahatlığı ve huzuru için gerekli çalışmaları yapmaktayız. Ancak, sahillere günübirlik de olsa gelenlerden tek isteğimiz, ne olursa olsun atıklarını çöp bidon ve kovalarına tmaları. Halkımızdan beklentimiz yapılan hizmetlere sahip çıkmalarıdır.” C MY B C MY B