02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Hasat Sancısı ÇETİN YİĞENOĞLU Sakın aldanmayın, alaturka ağız kabadayısı üslubuna... Serbest pazar ekonomisinde özgürce oluşan rekabet koşulları sayesinde halkın gıda maddelerini çok ucuza yediği masallarına da inanmayın... Ar damarı çatlamışlara özgü bir arsızlıkla anlattıkları gibi fiyatların halk için düşürülmesi diye bir şey yok... Sadece “rekabet” alicengiz oyunuyla ırzına geçilen bir piyasa var... Postemperyalistlerin uşağı, her türlü bozguna zafer kaftanı giydirmesini bilen gericiarsız iktidarın marifeti bir piyasa... Son on beş yıldır geliştirilen soygun yöntemiyle bu yıl da üreticiye karşı önce domateste, sonra karpuzda oynandı bu oyun... Şimdi buğday, ardından mısırla pamukta sıra... Bu nedenle hasat deyip geçmeyin! Asıl oyun hasattan sonra başlıyor çünkü! Tam da hasat sırasında getiriyorlar “damping” ürününü... Gözlerini kâr hırsı bürümüş bir avuç mutlu azınlığın işi bu... Sözümona daha fazla üretmek ve açlığı azaltmak için çıktılar yola... Önce, endüstriyel tarım faaliyetleri dediler adına, sonra ekonomik büyüme, ama hiç ilgisi yoktu bunlarla... Bir küresel gıda soygunuydu bu... Doğa ve insan aleyhine yerel besin kaynaklarıyla kültürlerin yok edilişiydi...Küresel gıda tekellerinin buyruğundaki gen mühendislerince tasarlanmış bir oyundu... Adı, ister GDO’lu bitkilerin ekoloji ve çevre üzerine etkisi olsun, ister onbinlerce yıldır geliştirilen tohumların yok edilmesi, isterse tohum çeşitleri üzerinde fikri mülkiyet konusu... Eğer, bir yanda milyonlarca çiftçi ailesi mülksüzleşme sonucu elleri böğründe kalıyorsa bunun bir tek adı vardır, o da soygundur... Doğrusu, bu yeni bir soygun biçimidir... Geçmişi 1516 yıl öncesine dayanır; adı, GATT1994 Uruguay Turu Tarım Anlaşmasıdır... Türkiye’deki özel adı ise 2001’de kabul edilen Tarım Reformu Projesidir... İşte, bu anlaşma ve projeyle gelişmemiş ülkelerin tarıma sağladıkları destekler azaltıldı, gümrükleri ‘0’ düzeyine indirilerek korumasız bırakıldı. Fiyat oluşumunu etkileyecek destek politikası yerine doğrudan gelir ve prim gibi politikalar uygulamaya konuldu... Böylece üçüncü dünya ve gelişmemiş ülkelerin tarımında büyük bir çözülmeye yol açtılar... Bu öyle bir çözülmeydi ki ülkemizde tarımın istihdamdaki payı yüzde 60’a yakın düştü... Milyonlarca çiftçi iş umuduyla varoşlara göçmek zorunda kaldı, milyonlarca işçi kendi toprağında işçi durumuna geldi... 1996’da yüzde 43 olan tarımın genel istihdamdaki ortalama payı 2010’lara gelindiğinde yüzde 20’lere inmişti... Bu “globalist” politika sonucu bütün dünyada çiftçilerle tüketiciler kaybederken kazananlar ise yerli ve yabancı dev şirketler oldu. Küçük işletmeler korumasız bırakılarak yok olmakla yüzyüze geldi. Buna karşın, büyük sermaye sahipleri tarafından büyük çiftlik işletmeleri kurulmaya başlandı. Küçük üreticinin yüzüne bakmayan siyasal iktidar, büyük çiftlikleri özendirmeyi görev bildi. Bu ara, daha önce özelleştirilen KİT’lerin yerine de yerli ve yabancı tekelleri yerleştirdi. İç pazar tamamen korumasız duruma getirildi. Böylece adeta teslim alınan, ülkemize her türlü endüstriyel tarım ürününün girişi kolaylaştırıldı. Her yıl hasat döneminde dışalım yoluyla getirilen bu ürünlere “dampingli ürün” deniliyor literatürde. “Damping”, uluslararası tekeller tarafından gelişmiş ülkelerde üretilen ürünlerin üretim maliyetinin altında satın alınarak az gelişmiş ülkelere satılması anlamına geliyor... Uluslararası hukuka aykırı işleyen ve Türkiye dahil az gelişmiş ya da 3. dünya ülkelerinin çiftçilerini tarım dışına iten bu sistem kurgulandığı ABD’de şöyle işliyor: Belirlenen taban fiyatları çiftçiye mal olan ürün maliyetiyle geçerli pazar fiyatının altında tutuluyor. Uluslararası ilişkileri, örgütlenme ağları olan dev şirketler, belirlenen taban fiyat üzerinden daha çok antik tarım ürünlerini satın alıyorlar. Ürünün maliyetin altında satışı sonucu meydana gelen üretici/çiftçi kayıpları ise devlet tarafından verilen primlerle karşılanıyor. Büyük gıda firmaları maliyetin altındaki bir fiyatla aldıkları bu ürünleri çok daha pahalı fiyatlarla tarımı çökertilmiş ülkelere ihraç ederek büyük kazançlar elde ediyorlar... Kendi devletlerinin ödediği primin kat be kat üstünde döviz girdisi sağlıyorlar kendi ülkelerine... İşte, her hasat dönemi Türkiye limanlarına gemilerle getirilen ürünler bu “damping”li (Üstelik GDO’lu) ürünlerdir... Türk halkının dolaylı biçimde soyulmasına neden olan, Türk çiftçisinin belini büken, ona her yıl hasat sancısı yaşatan sistemin adıdır, bir bakıma... Hasat sancısı, nesebi gayrısahih bir çocuğu doğururcasına can yakıyor... Çukurova bölgesinde üreticiler hasat sevincini yaşayamadı Hasat acı veriyor Buğday hasadıyla ilgili Cumhuriyet’in sorularını yanıtlayan Adana Tahıl Üreticileri Birliği Başkanı Nur Özkan şunları söyledi: “Çiftçi örgütüne sahip çıkmıyor. Her sezon şikayet ediyor. Bu nedenle gelişmeler hep çiftçinin aleyhine oluyor. Hasatla ilgili sorunlardan birisi ürün fiyatlarının dünya fiyatlarıyla kıyaslanmasıdır. Keşke dünyadaki üreticiler gibi bizim maliyetlerimiz de düşük olsa ve öyle kıyaslama yapılsa. Ama gerçek öyle değil, üretimle ilgili sorun yok ama üreticimiz girdisi yüksek üretim yapıyor. Bölgemizde 2.5 milyon dekar buğday ekili alan var. İklim koşulları gereği biraz verim kaybı olsa da toplamda 1.5 milyon ton üretim bekleniyor. Kilogram maliyeti bizim hesabımıza göre 51 kuruş civarında. Yüzde 25 üretici karının da eklenerek 64 kuruşa buğday satılması gerektiğini belirtmiştik. Açıklamasalar daha iyiydi.” Özkan: “Açıklamasalar daha iyiydi” YUSUF BAŞTUĞ ADANA Bereketli Çukurova topraklarında soğan, buğday ve karpuz yetiştiren üreticilerin yüzü bu hasat sezonunda da gülmedi. Yüksek maliyetle üretim yapmalarına karşın ürünlerini maliyet fiyatının altında satmak zorunda kalan çiftçiler, Toprak Mahsülleri Ofisi’nin (TMO) buğday için açıkladığı 55 kuruşluk taban fiyatını yetersiz buldu. Üretici örgütleri ulusal kalkınma için tarımsal üretime destek olunması çağrısında bulundu. şık 250300 bin hektar alanda buğday ekimi yapılmaktadır. İlk hasadın ilimizde olması buğday piyasasına yön vermesi ve fiyat oluşturması açısından önemlidir. Kamu yararı ve toplumsal yararı ön planda tutan odamız hem üreticiyi hem de tüketiciyi düşünerek, sürdürülebilir üretim ve tüketim için olması gereken buğday fiyatını masraf kalemlerini de göz önüne alarak buğday taban fiyatının 67 kuruş olmasını istiyordu. Açıklanan 55 kuruş üreticiyi memnun etmedi, mağdur etti” diye konuştu. “Taban fiyatı yetersiz” Hasat başlayınca fiyatların aniden düştüğünü söyleyen Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Başkanı Şahin Yeter, “Girdi maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle üreticiler para kazanamıyor. Çukurova topraklarında erken hasat olmasa Türk çiftçisi tam perişan olacak” dedi. Ülkenin buğday üretiminin yüzde 7’sinin karşılandığı Çukurova’da buğday hasadının Haziran ortalarına dek süreceğini bildiren Yeter, TMO’nun sessiz kaldığını, üreticinin de mağdur edildiğini dile getirdi. Belirsizliğin sürdüğüne vurgu yapan Yeter, “Adana’da yılda yakla Karpuzcu dertli Türkiye’nin karpuz ihtiyacının önemli bir bölümünü karşılayan Çukurova’da, bu yıl erken hasat edilen karpuz tarlada dekara ortalama 3 bin liraya, kilogramı ise 75 kuruşa satıldı. Hasatla birlikte piyasaya çok fazla karpuz girince karpuzun tarlada kilosu 30 ku ruştan satılmaya başlandı. Ceyhan Ziraat Odası Başkanı Yavuz Tezcan, Türkiye’de her yıl 4 milyon tona yakın karpuz üretimi yapıldığını bunun yüzde 40’nın Çukurova’da üretildiğini belirtti. Düşen karpuz fiyatları nedeniyle üreticilerin kaygılandığını anlatan Tezcan, “Sınır illerinde kalmak kaydıyla yapılan karpuz ithalatı üreticiyi zora sokuyor. İran karpuzu İstanbul’a dek ulaştırılıyor. Yüksek maliyetle üretim yapan Çukurovalı üretici mağdur ediliyor. Karpuzun tarladaki kilogram fiyatı 30 kuruşa dek düştü. Üreticinin sesine kulak verilsin. Destekleme primleri verilsin, üretim desteklenip çiftçi güçlendirilsin” açıklamasında bulundu. Şahin Yeter Soğan tarlada kaldı Geçtiğimiz aylarda piyasada kilogramı 3.5 liraya dek yükselen kuru soğanın ederi hasatla birlikte tarlada 10 kuruşun altına indi. Maliyetinin altında ürün satmak zorunda kalan çiftçiler soğanı tarladan sökmedi. Nisan ayında kilosu piyasada 3,5 liraya kadar çıkan kuru soğan fiyatları, 10 kuruşa düştü. Ürün tarlada kalıyor Alıcı çıkmaması nedeniyle üreticiler, ürünü hasat etmeyerek tarlada bıraktı. Geçen aylarda soğanın zam şampiyonu olduğunu anımsatan Tezcan, “Geçen yıl para ettiği için bu yıl kuru soğan eken üretici fiyatların aniden düşmesiyle zarar gördü. Fiyatların artacağı belirtilerek yetkililer üreticiye ürünlerini saklamaları çağrısında bulunuyor” diye bilgi verdi. KONUK YAZAR AYHAN BARUT * Tarla fiyatı 30 kuruşa düşen karpuz ile 10 kuruşa düşen soğanın tarlada kalma riski büyüyor diyen üreticiler buğday taban fiyatına da tepki gösterdi. Üretici Ne İstiyor? Çukurova Bölgesi her yıl Mayıs ve Haziran aylarında tarım ürünleri açısından tatlı bir heyecan yaşar. Bu heyecan, bölgemizde yetişen tarım ürünlerinin hasat mevsimi olmasından kaynaklanmaktadır. Bölgemizin içinde bulunan Adana, ülkemiz tarımının kalbi ve başkentidir. İlimizde sebzeden meyveye, buğdaydan mısıra bir çok tarım ürünü turfanda olarak yetişir. İç Anadolu Bölgesi’nde Temmuz ayında ancak yapılabilecekken bölgemizde Mayısın ortasından itibaren buğday ve karpuz hasadı turfanda olarak başlamaktadır. Türkiye’de ilk tarım ürünleri hasadı Çukurova’dan başlar. Eskiden bu üretici açısından bir avantaj olarak değerlendirilebilirdi. Ancak son yıllarda üretici hasat mevsimlerini buruk bir şekilde bekliyor ve karşılıyor. Geçmiş yıllarda duyduğu heyecanı duyamıyor. Şu günlerde bölgemizde karpuz ve buğday hasadı yapılıyor. Bu iki ürün açısından değerlendirme yaptığımızda şöyle bir tabloyla karşılaşıyoruz: Türkiye’nin karpuz ihtiyacının ve ihracatının önemli bir bölümünü karşılayan Çukurova’da örtü altı karpuz hasadı ve erkenci karpuz hasadı başladı. Türkiye’de dört milyon ton karpuz üretimi yapılıyor. Bunun 1 milyon tonu Adana’dan karşılanıyor. Dünyada karpuz üretimini en çok yapan ülke olan Çin’den sonra Türkiye geliyor. Türkiye üretiminin dörtte birini de Adana üretiyor. Bölgemizde üretilen karpuzun kalitesi hem tat hem de şeker oranı oldukça yüksektir. Dünyada ender bir marka değerindedir. Ancak yanlış politikalar nedeniyle karpuz üreticileri zor günler geçiriyor. Çünkü şu anda son yıllarda karpuzda yeterli ihracatın yapılamaması, ‘sınır ticareti’ adı altında İran, Suriye, Ürdün gibi ülkelerden ülkemize, üreticilerimizin ürünü tarlada beklerken piyasaya çıkmadan karpuz geliyor. Sınır illerinde kalmak kaydıyla getirilen bu ürünlerin diğer illere yayılması, karpuz hasat döneminde olgunlaşmadan hasat yapılıp piyasaya sürülmesi fiyatların düşmesine neden olmaktadır. Son dönemlerde yaygın olarak 140 bin dekar alanda karpuz ekiliyor. Üreticinin planlı ve programlı tarım ekim programını olmamasından dolayı üretici kendi başına, bir önceki senenin durumuna göre ekim yapılıyor. Plansız üretim nedeniyle de fiyatlar düşüyor. Bölgemizde karpuz üretiminin bir dönüme bin 200 lira gibi yüksek ve riskli bir maliyeti var. Bu nedenle karpuzun satış fiyatlarının bu rakamın üzerinde gerçekleşmesi gerekiyor. Tarlada minimum kilogram fiyatının en az 50 kuruşa satması gerekiyor. Hasatı yapılan karpuzun tarladaki fiyatı 30 kuruştan satılıyor. Bu üzüntü verici ve sıkıntılıdır. Bölgemiz ve ülkemiz açısından stratejik öneme sahip buğdayda, Türkiye’nin 1920 milyon tonluk üretiminin bir milyon 200 bin tonu ilk olarak Adana’dan karşılanıyor. Buğday ürünü de pazarlama, fiyat ve maliyet açısından sıkıntı geçiriyor. Buğdayın olumsuz iklim koşulları nedeniyle tohumun tarlaya atılmasından ve aşırı yağan yağmur ve oluşan hastalık açısından verim düşüklüğü görülüyor. Önceki yıllara oranlar verim kaybı yaşanıyor. Dekara yüzde 30 verim kaybı var. Buğdayda üretici maliyeti artmıştır. Üreticinin 55 kuruşa ürünü satması lazım ama piyasa fiyatları 45 kuruş civarında. Bir de verim düşüklüğü var. Üretici böyle giderse buğdaydan uzaklaşacak gibi görünüyor. Üretici ürünün iyi değerlendirilmesini ve iyi fiyatlardan satılmasını istiyor. Üretici üründeki girdiler ve teşvik primleriyle destekleme yapılmasını, Toprak Mahsülleri Ofisi’nin (TMO) devreye girmesini istiyor. Üretici TMO‘nun peşin alım yapmasını istiyor. Duymak isteyenlere bir kez daha duyurulur... * Üretici ve Ziraat Mühendisi Yaz aylarının gözdeleri sağlıklı beslenme için de önemli “Karpuz ve kavun bol bol tüketilmeli” SAVAŞ KÜRKLÜ ADANA Ülkemizin hemen her bölgesinde yetişen, ancak tadı ve bazı özellikleriyle Çukurova ve Diyarbakır çevresinde yetişenleri makbul sayılan karpuz ile Çumra, Hatay, Konya ve ve Adana’nın Ceyhan ve Karataş çevresinde yetişenleri için, ‘mis gibi kokar, bal gibi tatlı’ denilen kavunun yaz aylarında bolca tüketilmesi gerektiği belirtildi. İyi bir lif kaynağı olmasından dolayı bağırsak hareketlerini düzenlediği ve bağırsak kanseri türlerinden koruduğu bilinen karpuzun, çekirdeği içinde bulunan “cucurbocitrin” adlı maddenin kan basıncını düşürmeye ve böbrek fonksiyonlarını düzenlemeye yardımcı olduğunu kaydeden uzmanlar, karpuz çekirdeğinin çiğnenerek yenmesinin bile, midede herhangi bir yakınmaya yol açmayacağı gibi, az miktarda da olsa içerdiği “likopen” maddesiyle de kalbi enfarktüsten koruduğunu söylüyor. Karpuz gibi kavunun da lif kaynağı açısından bağırsak hareketlerini düzenleyici etkisi olduğunu, bunun yanı sıra olgunlaşma dönemi olan yazın en sıcak geçtiği Haziran, Temmuz ve Ağustos aylarında iyi bir serinletici yiyecek olarak kullanılması gibi yararlarına dikkat çeken uzmanlar bunları şöyle sıralıyor: “Yağ ve kolesterol içermeyen, büyük bir kısmının su olması sebebiyle vücudun yaz aylarındaki sıvı kaybını önleyici özelliği bulunan karpuz ve kavun, böbrekleri çalıştırıp, idrarı düzenlediği gibi vücuda zindelik veren B ve C vitamini de içeriyor. Özellikle karpuzun ‘Antioksidan’ özelliği ile kanserden koruyucu etkiye sahip olmasının yanı sıra, kilo vermeyi kolaylaştırdığı da biliniyor.” Halk arasında karpuz kabuğunun beyaz kısmının yenmediğinin bilindiğini, bunun yanlış bir tutum ya da geleneksel alışkanlık biçimi olduğunu vurgulayan uzmanlar, bu konuda yapılan bir araştırma sonuçlarıyla ilgili de şu bilgileri veriyor: “Karpuzdaki ‘citrulline’ maddesinin erkeklerde sertleşme sorununa çözüm olarak kullanılan ‘Viagra’ tipi ilaçların etkisine benzer bir etki yarattığı saptanmıştır. Karpuzdaki bu maddenin, bağışıklık ve dolaşım sisteminin daha sağlıklı biçimde çalışmasına yardımcı olduğu ve kalbi koruduğu da bir gerçek. Bu etkinin görülmesi için ‘citrulline’ maddesinin yoğun biçimde bulunduğu karpuzun kabuğa yakın olan beyaz bölümünün de tüketilmesi öneriliyor. Dünyanın en güzel ve kokulu kavunları olan, Çumra, Topatan, Şamama ve bir zamanlar Osmanlı Sarayı sofrasına kavun gönderen Beypazarı kavunlarının hala az da olsa yetiştirildiği bilinen ülkemizde, bazı geleneklerde önemli bir yeri olan karpuz ve kavun için, “Türklerin geleneksel içkisi rakının, kavun ve beyaz peynir ile birleştiğinde tad ve hazzının daha da güzelleştiğinin halk arasında yaygın bir kanı olması bu meyveye bir kat daha önem kazandırıyor” diyenlerin sayısı da azımsanmayacak kadar çok olarak biliniyor. Mardin’de düşük hasat kaygısı MARDİN (Cumhuriyet) Mardin ve çevresinde 2010 yılı hasat dönemi başladı. Türkiye’nin çeşitli kentlerinden getirilen biçerdöverlerle kuru tarım arazilerindeki arpa ve mercimekler biçildi. Mardin Ziraat Odası Başkanı Malik Özkan, bu yıl ürün bazında rekoltenin düşük olduğunu vurguladı, “Arpada verim 200300, mercimekte ise 150200 kg arasında değişmekte” dedi. Son 3 yıldır bölgede yaşanan kuraklıktan dolayı çiftçilerin zor duruma düştüğüne dikkat çeken Özkan, “Bu yılki gelirin beklenenin çok altında olacağı görülüyor. Rekoltenin düşük olması nedeniyle çiftçiyi daha sıkıntılı günler bekliyor” diye konuştu. Henüz ürün fiyatlarının açıklanmadığını belirten Özkan, “Şu anki piyasada arpa 2530 kuruş, mercimek ise 90 kuruş ile 1 lira arasında satılmaktadır. Eğer fiyat artışı olmazsa çiftçi yine faizcilere ve bankalara muhtaç kalacak” dedi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle