Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Şiddetin, Şiddet Paranoyasının Kökeni ÇETİN YİĞENOĞLU “Kapkaç olayları bir önceki yıla oranla yüzde 60, öldürmeye teşebbüs yüzde 100, beyaz kadın ticareti yüzde 98, rüşvet yüzde 90, malamülke zarar verme yüzde 351, zimmet yüzde 400, aile içi şiddet yüzde 300, müstehcenlik ve öbür suç oranlarındaki artış ise yüzde 363 oranında gerçekleşti” Bu rakamlar 2007 öncesine ait. Son üç yılın verileri ise basınyayın organlarında yayımlanan haberlerin ipuçlarında gizli... Emniyet Genel Müdürlüğü istediği denli asayiş raporlarını açıklamasın, nasıl bir çukura düşürüldüğümüzü görmemek için insanın kör olması gerek... Olayın iki boyutu var; birincisi niceliksel artışta patlama yapan şiddet olaylarının cinnet aşamasına tırmanma eğilimi, ikincisi ise bastırılmış, sindirilmiş, korkutulmuş halkın şiddet paranoyasının etkisiyle “Bana değmeyen yılan bin yaşasın” sözünün çağrışımlarında olaylar karşısında tepkisizliği... İşte, öncelikle bu yapının etkisiyle toplumsal cinnet tehlikesine koşut, korku da paranoya çizgisine tırmanıyor... Artan şiddet olaylarını, ekonomistlerin, sosyologların “Gelir dağılımındaki adaletsizlik, ekonomik sıkıntı, işsizlik, gelecek kaygısının yol açtığı bunalım”açıklamaları, insanların hastalıklı bir korku yaşamalarını ise psikiyatrların psikolojik çözümlemelerine ilişkin yorumlarıyla tanımlamanın olanağı pek yok gibi görünüyor. “Yapacak işin yoksa git biraz savaş”, diyor bölgemize ait bir atasözü... Bölgemizde cinayetlerin, intiharların, kadınlara, çocuklara yönelik cinsel istismarların artma eğilimi, sertliği, şiddeti, cankırımını özendiren bu atasözünü anımsattı öncelikle. Doğal olarak, yasa dışı örgüt eylemlerini, Hizbullah cinayetlerini, Diyarbakır cezaevi cehennemini, bir üçüncü dünya ülkesinin sınırıymış izlenimi veren geçit noktalarını, sıkıyönetimleri, olağanüstü hal uygulamalarını çağrıştırdı. Çünkü, toplumsal vicdanı derinden yaralayan bölgemizdeki olayların tek ortak noktası “şiddet”ti. İster çocuklara, kadınlara, masum üçüncü kişilere, isterse kişinin kendine dönük olsun, bunun adı “şiddet”tir... “Cinnet” noktasına tırmanma eğilimi gösteren bir şiddet... Bunun geçmişi de çoğu kişinin sandığı gibi son 3040 yıla dayanmıyor; kaynağı binlerce yıl öncesinde gizli... Bölge halkının şiddete dönük ruh halini toplumun heterodoks yapısı denli, emperyal güçlerin politikaları da besler niteliktedir. Bu, Sümerlerden, Hattilerden, Hurrilerden, Hititlerden, Urartulardan, Asurlulardan, Perslerden, Helenlerden, Romalılardan, Bizanslılardan, Selçuklulardan, Moğollardan, Araplardan, Osmanlılardan beri böyledir ne yazık ki. Bölgeye gelmiş emperyal güçlerin hepsinin politikası aynıdır; şiddet duygusunu körükleyerek halkları kışkırtıp birbirine düşürmek... Çok eskiden de bunun reçetesi feodal yapıda gizliydi. Sertlik/şiddet duygusunu, psikolojisini yaratıp kışkırtmak, insanları birbirine karşı yabancılaştırıp “öteki”leştirmek yeterliydi. Devlet etkinliğindeki otorite boşluğu ağalarla, aşiret reisleriyle, şeyhlerle, şıhlarla doldurulduğunda içinde Pandora'nın kutusu açılmış olurdu. Nasılsa, zorlu doğa koşullarının, ekonomik yetersizliklerin yarattığı sorunların yanı sıra halkın kendisini “öteki”ymiş gibi algılamasına yol açan kültürel tuzakları göremeyen sözde aydınların, sorunları doğru okumaktan yoksun sığ politikacıların tutumları getirirdi gerisini. Dikkatle bakıldığında bugün tanık olduğumuz şiddet olaylarının temelinde de binlerce yılın zehirli birikimleri dikkati çeker. Günümüzde yürütülen BrükselWashington odaklı siyasetin Çaldıran sonrası Osmanlı politikasından hiçbir farkının olmadığı görülür. Bu durum, dış kışkırtmalar nedeniyle Tanzimat sonrasında da böyle olmuştur, Cumhuriyet sonrasında da... Tanzimat dönemindeki senaryonun adı “Şark Meselesi”, “Batılılaşma”ydı (Garplılaşma), şimdi ise “AB'ye, Batı Kulübü'ne girme”dir. Yaşadığımız tabloda insanın gözüne adeta çakılan ise asmak, kesmek, vurmak, kırmak, öldürmek edebiyatının kanlı sarasında ezilen, hırpalanan bir toplumdur. Böyle bir toplumda etnik kimlikdinsel kimlik kıskacında bunaltılmış, İslamik illüzyonlarla hipnotize edilmiş, iki yüzlü ahlak anlayışıyla uçkuru ellerinde sırıtan ham ervah bir ümmete mensup kimi zavallıların etkin kılınmaya çalışıldığı dikkati çeker. Ensestmiş, çocuğa, kadına cinsel istismarmış, terörmüş, kandavası ya da töre cinayetiymiş, adı hiç önemli değildir, biat kültürüyle omurgası kılçık gibi alınmış bu kullar için. Önemli olan “Allah” derken tablada kül bırakmayan kapı kulu ulemalarının, döküldüğü kalıbın içinde nasırlaşan beyinlere sahip kullar yaratmalarıdır. Böylece, loncatarikat yapılanmasıyla yeni tefecibezirganların İslamik Kalvinist bir düzen kurarak “Allah” adını dilden düşürmeden kurmayı tasarladığı İslamodikta düzeninde “Yallah” diye diye küp doldurma yarışını sürdürmeleridir... Halkın açlıktan, işsizlikten, açılımsaçılım safsatalarıyla kışkırtılmaları sonucu aile içi şiddetten, cinsel istismardan, bireysel, toplumsal cinnet sınırına gelmesi, insanların intihar etmesi toplumun korku cehennemine sürüklenmesi kimilerinin umurunda bile değildir. Gerisi de “lafı güzaftır” zaten, bu toplum nasılsa unutur... Taciz, tecavüz, şiddet ve intihar olaylarında büyük artış var Toplumda şiddet paranoyası YUSUF BAŞTUĞ BÖLGEMİZDE YAŞANAN OLAYLAR Ocak 2009Elazığ’ın Baskil ilçesinde akli dengesi bozuk baba ve iki oğlunun rastgele açtığı ateş sonucu 6 kişi öldü, 7 kişi yaralandı. Şubat 2009Şanlıurfa’da lise öğrencisi genç kız, bir binanın 5. katından atlayarak intihar etti. Mayıs 2009Mardin’in Mazıdağı ilçesine bağlı Bilge Köyü’nde düğün töreni basıldı, 7’si çocuk 44 kişi vahşice öldürüldü... Mayıs 2009Van’ın Özalp ilçesinde oynarken kaybolan 3 yaşındaki kızın cesedi komşuları Derya Tunç’un evinden çıktı. Tunç, küçük kızı babası kendini taciz ettiği için öldürdüğünü söyledi Haziran 2009Adana’da Murat Yüksel ailesinden 8 kişiyi katletti, öldürdükleri arasında annesi, babası, kardeşi ve yeğenleri bulunuyor... Haziran 2009Adana’da SBS sınavına girmesine izin vermediği gerekçesiyle 12 yaşındaki Rabia A. annesi Songül A.’yı silahla vurarak öldürdü... Temmuz 2009Niğde’de Hazım Tepeyran İlköğretim Okulu 7. Sınıf öğrencisi O.S. (12) cinsel organı kesilmiş ve iç organları dışarıya çıkartılmış olarak bulundu. Eylül 2009Osmaniye’nin Bahçe ilçesinde Elif Aktürk, sevgilisinden hamile kaldı. Aile bebeği töre korkusuyla namus meselesi yapınca, aile meclisi bebeğin öldürülmesine karar verdi. Hastaneden taburcu edilen kadın, bebeğini iple boğarak öldürdü. Kasım 2009Adana’da Özel bir dershanede öğretmenlik yapan 24 yaşındaki Demet Eygi, sevgilisi olduğu söylenen Hüseyin Ayyıldız tarafından 10 bıçak darbesiyle öldürüldü. Kasım 2009Adana’da Tuğçe Anlaş, Seyhan Barajının Yüreğir kıyısındaki kayalıklarda 28 yerinden bıçaklanarak öldürüldü, Anlaş’ın başı kesilmek istendi. Aralık 2009Adana’da Uğurcan Turhan erkeklerle görüştüğü gerekçesiyle ablası Adile Turhan’ı sokakta tabancayla öldürdü. Aralık 2009Mersin’in Mezitli ilçesinde, Kuyluk İlköğretim Okulu 3’üncü sınıf öğrencisi Hatice Torcu (9), marangoz komşusu bir çocuk babası Ali Sarı (29) tarafından boğazı kesilerek öldürüldü. Aralık 2009Adıyaman Kahta’da 16 yaşındaki Medine Memi, erkeklerle konuştuğu için babası Ayhan M. ve dedesi Fethi M. tarafından boğularak öldürüldü. Genç kızın cesedi kümese gömüldü, üzerine beton döküldü. Ocak 2010Adana Adliyesi’nde görevli zabıt katibi 34 yaşındaki Derya Boğa, cezaevindeki iyi hali nedeniyle adliyenin çay ocağında çalıştırılan ve cezasını tamamlayıp tahliye edilen Deniz Çulhaoğulları tarafından kalbinden bıçaklanarak öldürüldü. Şubat 2010Tarsus’ta 2 çocuk annesi Özlem Çınar (19), teyzesinin oğlu evli Mahmut Erdem (23) ile Gaziantep’e kaçtı. Durumu öğrendikten sonra Tarsus’tan Gaziantep’e gelen Özlem Çınar’ın kocası S.Ç. ve erkek kardeşi A.Ç. tarafından Mahmut Erdem bıçaklanarak öldürüldü, Özlem Çınar ağaçta asılı bulundu. Mart 2010Kahramanmaraş’ta boş araziye atılmış bir kadın cesedi bulundu. Yapılan incelemede 4 çocuk annesi kadının tecavüz edildikten sonra iple boğularak öldürüldüğü saptandı Şubat 2010Gaziantep’te 23 yaşındaki M.E. vücudu defalarca kesildikten sonra kalbine saplanan bıçakla öldürüldü. Mart 2010Malatya’da eşinin burnunu kıran kişi, 3 aylık bebek Medine’yi de döverek komaya soktu. Hastaneye kaldırılan bebek kurtarılamadı 21 Mart 2010Batman’da 11 yaşındaki 5. sınıf öğrencisi Kerime Cansağ, intihar etti Nisan 2010Adana 5 Ocak Lisesi’nde bir öğrenci karşılıksız aşk nedeniyle bunalıma girdi ve okulda tabancayla intihar etti. Nisan 2010Mersin Mezitli’de 26 yaşındaki Ö.E. evinde misafir ettiği arkadaşı Yusuf Karabey (27) ile annesi Öznur E.’yi (48) bıçakla öldürdü. Nisan 2010Hatay’da görevli öğretmen Zeliha Sarıbay (44), arkadaşıyla geldiği Mersin’in Silifke ilçesinde cinayete kurban gitti. Nisan 2010Diyarbakır’da Hüsamettin Onat (30), gece geldiği evde tartıştığı babası Hikmet Onat (56) ve kardeşi Zülküf Onat’ı (26) tabancayla öldürdü. Nisan 2010Siirt’te iki yıldır 7 kız çocuğuna çok sayıda kişinin defalarca tecavüz ettiği ortaya çıktı. Nisan 2010Siirt Pervari’deki Atatürk Yatılı İlköğretim Bölge Okulu’nda (YİBO) okuyan ve yaşları 13 ila 14 arasında değişen sekiz erkek öğrenci, uygunsuz fotoğrafını çekip şantaj yaptıkları aynı okuldan tanıdıkları 15 yaşındaki kıza tehditle getirttikleri 3 yaşındaki kız çocuğuna tecavüz edip öldürdükleri ve 2 yaşındaki erkek çocuğa da tecavüz edip ölüme terk ettikleri iddiasıyla tutuklandı. Mayıs 2010Adana Volkan Yılmaz (19) adlı genç, arkadaşı olan H.D ve ona yardım eden B.E. ile M.D. tarafından Seyhan Nehrine itildi. Üç gencin Volkan Yılmaz’ın çırpına çırpına boğularak ölmesini seyrettikleri belirlendi. ADANA Son dönemlerde peşpeşe meydana gelen şiddet olayları nedeniyle insanlar bireysel cinnetin kurbanı olmaktan korkar hale geldi. Bu korkuyu artık neredeyse her yeni güne başka bir taciz, tecavüz, şiddet ve intihar olaylarıyla uyanmamız besliyor... Anamur’dan Hakkari’ye dek Doğu, Güney ve Güneydoğu Anadolu’da yaşanan olaylar Türkiye gündemini sarsıyor. Korkunun egemenliği yayılırken konunun uzmanları toplumun ekonomik, sosyal ve kültürel alanda yaşadıkları sorunların şiddet, intihar ve taciz olaylarıyla dışa vurduğuna dikkat çekiyor. Uzmanlar, okullarda yaşanan şiddet olaylarının önüne geçilmezse daha büyük sorunların yaşanabileceğine dikkat çekiyor. Okul önlerindeki öğrenci kavgaları nedeniyle, bazı velilerin okul basmaları, öğretmen ve öğrencilere şiddet uygulanması gibi olayların artık olağan hale geldiğine işaret eden EğitimSen Adana Şube Başkanı Güven Boğa, “ Toplumdaki gelir adaletsizliğine koşut yoksullaşma oranının artması, başta büyük kentlerdeki kontrolsüz yapılaşma, yerel düzeyde kendi yönetim düzeneklerini oluşturan mafya benzeri grupların sayısındaki artış, gelecek kaygısı, kültürel yozlaşma, ya bancılaşma, kalabalık sınıflar, yazılı basının ve görsel medyanın şiddet unsurları içeren programlarındaki artış buna neden olan etkenlerdir” dedi. Bu konuda başta Milli Eğitim Bakanlığı ve herkesin sorumlu olduğuna dikkat çeken Boğa, “Toplum olarak hayatımızın her aşamasında yer alan şid det olgusu, sonunda eğitim yuvaları olan okullarımızı da kuşatmış ve ölümle sonuçlanan üzücü olayların yaşanmasına neden olmuştur. Bilinçli olarak bilimsel, demokratik, çağdaş ve laik eğitimin gerekleri yerine getirilmemektedir” diye konuştu. Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.Dr. Mehmet Ünal, toplumda sıklıkla öfke ve şiddet olaylarının yaşandığını söyledi. Olumlu ya da olumsuz her gelişmeye insanların farklı tepkiler verebildiğini anlatan Ünal, engellenmenin öfke ve saldırganlığı tetiklediğini kaydetti, küçük bir çocuğun bile istediği gerçekleşmeyince öfkelendiğine vurgu yaparak şöyle konuştu: “Gerek kedi köpek gibi evcil, gerekse ayı aslan, fil gibi vahşi hayvanlar da saldırganlaşbilir. Öfke ve şddet kalıtsal olduğ gibi, öğrenilen bir davranıştır. Eşni döven bir babanın oğlu da eşini döver... Söz konusu olan etkilenmedir... Bu nedenle, şddet içeren televizyon film ve dizilerinin çocuklarla gençleri olumsuz etkilediğ unutulmamalıdır. Öfkeye kapılmak, şiddete başvurmak erdem değil, ilkellik, yetersizlik, güvensizlik belirtisidir. Eşine karşı güvensiz kalan erkek, çocuğuna sözünü geçiremeyen anne, gücünü dayakla gösterebilir. Her cinayet, bir intihar, her intihar bir cinayettir. Hiçbir din, hiçbir uygar insan şiddeti, cinayeti, intiharı onaylamaz” Şiddet artıyor, öğretmen yok! Danışma ve Rehberlik (PDR) öğretmenlerinin sayısı yetersiz kalıyor. Şiddet olaylarıyla sık sık gündeme gelen Adana’da Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı 916 okul bulunuyor. Yaklaşık 450 bin öğrencinin eğitimöğretim gördüğü bu okullarda 18 bin öğretmen görev yapıyor. Ancak sıklıkla şiddet olaylarının yaşandığı okullarda yeterli sayıda branş öğretmeni olmadığı gibi PDR öğretmeni de bulunmuyor. 10 bin 192 derslikte öğretmen başına 40 öğrenci düşerken, 450 bin öğrenciye yaklaşık 350 PDR öğretmeni hizmet veriyor. Bir çok okulda PDR öğretmeni bulunmadığı gibi görev yapanlar da ortalama bin 300 öğrenciyle ilgilenmek zorunda bırakılıyor. ğrencilerin karıştığı Ö şiddet olayları artarken okullarda Psikolojik “Etkilenme önemli” Çukurova Üniversitesi Tıp Şiddet, aile içinde başlıyor limleri Ana Bilim Dalı görevlilerinin, Prof. Dr. Songül Sonay Gürçay danışmanlığında hazırladığı, “Şiddet Davranışı Gösteren ve Göstermeyen Ergenlerin Ailelerinin Aile İşlevleri, Öfke ve Öfke İfade Tarzları Açısından İncelenmesi” başlıklı çalışma çarpıcı bilgilerle dolu. 54 aile ile yapılan çalışmalarda elde edilen verilere göre, şiddet gösteren ergenlerin annelerinin yüzde 50’si, babalarının 10’u, karşılaştırma grubundaki ergenlerin annelerinin yüzde 13.2’si, babalarının 5,6’sı okuryazar değil. Şiddet davranışı gösteren Şiddetin ilköğretime dek inmesi aileleri tedirgin ediyor dana’da son dönemde okullarda yaşanan şiddet ve intihar olaylarına karşı önlem alınması için, İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nce düzenlenen, “Eğitim ortamında şiddet, intiharın nedenleri ve önlenmesi” konulu konferans yapıldı. Kaymakamlar, okul müdürleri ve rehber öğretmenlerin katılımıyla yapılan toplantıda konuşan Vali İlhan Atış, “Uyuşturucu, fuhuş ve istismarı önlemek sizin elinizde. Ders bittikten sonra okuldan hemen çıkmayın, mahallelere girin ailelerle buluşun, kahvehanelerde oturun sohbet edin” dedi. Okul müdürlerine seslenen Atış, “Daha önce saygılı ve sevgili davranıyorduk ama artık hata yapana, ihmali olana göz yummayacağız. Sizin hata yapma şansınız yok. Öğretmenler ders bitiminden sonra hemen okuldan çıkmasın. Uyuşturucu, fuhuş ve istismarı önlemek sizin elinizde. Mahallelere gidin, aielerle buluşun. Kahvehalerde halkla sohbet edin” diye konuştu. Valilik okullara el attı A ukurova ÜniÇ versitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Bi Adana’da okullarda rehber öğretmen ihtiyacının olduğunu belirten İl Milli Eğitim Müdürü Abdulgafur Büyükfırat, “250300 civarında rehber öğretmene ihtiyaç var. Sınıf öğretmenlerimiz var ama yeterli olmuyor. Okullarımızda bir takım intihar vakaları oldu. Bu dönemde özellikle bahar aylarında buna benzer olaylar yaşanabiliyor. Sınav stresi var, baharın etkisi var. İster istemez disiplin olaylarında bir artış oluyor. Öğrencileri biraz daha sosyalkültürel etkinliklerin içine almaya çalışıyoruz” açıklamasında bulundu. ergenlerin ailelerinin yüzde 90.7’sinin, karşılaştırma grubundaki ailelerin 66.7’sinin aylık geliri 400 600 YTL arasında. Örneklem grubundaki aile üyelerinin yüzde 46.3’ü psikolojik sorunu olduğunu, 38.9’u alkol kullandığını, 35.2’si bıçakla yaralama, gasp ve kavga, 1.8’i cinayet, 3.7’si hırsızlık, 3.7’si de diğer suçlar nedeniyle ceza aldığını bildirdi. Karşılaştırma grubundaki ailelerde ise herhangi bir suç nedeniyle ceza alan kişi olmazken, psikolojik sorunu olduğunu bildirenlerin oranı yüzde 5.6, alkol kullandığını bildirenlerin oranı da 9.3’te kaldı. SAVAŞ KÜRKLÜ ADANA Çocukların karıştığı şiddet olaylarının gözle görülür biçimde arttığı, son yıllarda 1217 yaş aralığındaki çocukların karıştığı olaylardaki ölüm ve yaralama olaylarında ise büyük artış olduğu belirtildi. Çukurova Üniversitesi’nde (ÇÜ) bir araştırmaya da konu olan ve Eğitim Fakültesi’nce 6 ilköğretim okulunda yapılan, “İlköğretim Okullarında Zorbalık” başlıklı anket, erkeklerin kızlara oranla zorba davranışları daha çok uyguladığı ve her 10 çocuktan 6’sının bu tür davranışla karşı karşıya kaldığını ortaya koydu. ÇÜ Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Sınıf Öğretmenliği Ana Bilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Filiz Yurtal ile Dr. Fulya Cenkseven’in iki yıl önce birlikte yürüttüğü çalışma, aile içindeki şiddetin çocuklar tarafından model alındığı ve aynı davranışların okul içinde ve dışında uygulandığı sonucu Şiddet şimdi ilköğretimde nu ortaya çıkardı. 1014 yaş gruplarında 212’si kız, 221’i erkek olan 433 öğrenciyle yapılan ankette, okulda şiddet içeren davranışlarla karşılaşanlar yüzde 64,9, hiç karşılaşmayanlar ise yüzde 35,1 olarak belirlenirken, okul içinde şiddet uyguladığını ifade edenlerin oranı yüzde 22,6, uygulamadığını ifade edenlerinki ise yüzde 77,3 oldu. Şiddet uyguladığını ifade edenlerin cinsiyete göre dağılımında erkekler yüzde 26,10 iken, kızların 19,20’de kaldığı gözlenen ankette, erkek öğrencilerin daha çok fiziksel içerikli, kız öğrencilerin ise sözel (küfür, alay etme vb.) biçimdeki zorba davranışlarda bulunduğu belirlendi. Öğrencilerin okulda karşılaştıkları zorbalık türleriyle ilgili verdikleri yanıtlarda ilk beşi, “İtildim 63,74” “bana küfür edildi – 57,51”, “sevmediğim isimlerle çağrıldım – 56,35”, “benimle alay edildi – 49,42”, “elbiseme veya eşyalarıma zarar verildi – 45,27” aldı. Öğrencilere birden çok seçeneği işaretleme hakkı tanınan, şiddetin en yoğun yaşandığı yerler arasında, “okul bahçesi 78,75” ile ilk sırayı alırken, ikinciliği 69,28 ile “okul çevresi”, üçünrcülüğü ise 68,82 ile “sınıflar” yer aldı. Aynı hakkın tanındığı, “Bu davranışların yaşandığı zamanlar?” sorusuna, “eve dönerken 54,27, “ders aralarında 51,04”, “okula giderken – 45,96” ve “öğle arasında – 45,5’lik pay aldı.. Son dönemlerde 124 öğrencinin (yüzde 28) zorba davranışlarla karşı karşıya kaldığının anlaşıldığı araştırmada, bu tür davranışla karşılaşan öğrencilerin yüzde 75’i, “yakın arkadaşıma söyleyerek”, yüzde 62,1’i “birisinden durdurması için yardım isteyerek”, yüzde 61,29’u “öğretmenime söyleyerek” diyerek soruna çözüm yolunu seçtiklerini belirtirken, yüzde 45,97’si de hiçbir şey yapmadığını ifade etti. Araştırmanın, şiddetin, zorbalığın daha ileri düzeyi olduğuna da vurgu yapılan sonuç bölümünde ise şu görüşlere yer veriliyor: “Zorbalık diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de sosyal bir sorun haline gelen, üzerinde önemle durulması gereken bir konu. 1014 yaş aralığı, çocukluktan gençliğe geçiş süreci olduğu için çok kritik bir dönemdir. Bu yaşlardaki çocuklar gözleyerek öğrendiği için özellikle aile içinde yaşanan her şeyi model olarak alırlar. Bunun için ebeveynlerin daha hassas olması gerekiyor.” C MY B C MY B