02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SAYFA 2 12 KASIM 2010 CUMA N e d o rel e ğ r re u İSK ile Kilikya’ya Dağlı Kalesi’ne gezi İçel Sanat Kulübü, geziseverleri 14 Kasım Pazar günkü yürüyüş etkinliği ve çevre, kültür gezisinde Kilikya bölgesinin en görkemli ve ilginç kalelerinden Dağlı Kalesi’ne götürüyor. Erdemli’nin kuzeyine, dağlık kesimine düşün kesiminde yapılacak gezinin sorumluları Nurgün Antmen ve Kutlu Çelik, Kilikya gibi tarihe adını yazdırmış, doğanın tüm güzelliklerini barındıran bölgeye yapılacak gezi ve yürüyüşe katılacaklara iyi bir gezi ayakkabısı giymeleri ve yanlarına yeterli kumanya almaları önerisinde bulundu. (0324 2381088) Bozlak, barak havaları, türküleri bir başka söyler, dinletir... Ozanlardan bir ozan “Nasıl istersen…” dedik. Gerçekten de “Ben yorulmam” diyen Sarı Memmed, neredeyse dinlenmeden çaldı, söyledi, oynadı ve oynattı konuklarını… Saatlerce… Belirtmiştim; bir Karacoğlan’la başladı keGüzelliği satın m’aldın Mevla’dan / Ölürüm ahdımı koymam yâr sende / Sevdiğim / Sürmelim / Kendi gelin yürüyüşü kız gibi / Ağgelin… Döne Gelin, Merik, Menevşe derken yöremizin çok ünlü, çok sevilen bir başka türküsü Bu arada birkaç kez Antep illerine, Barak diyarına gittik geldik. Bizi oralara götüren türkülerden biri, Bey Mayıl: Bir ay doğdu ilk akşamdan geceden / Şavkı vurur pencereden bacadan / Uykusuz mu kaldın (da Bey Mayılım) dünkü geceden / Tarsus’un, Akdeniz’e Açıldığı Yer Kleopatra Kapısı Kenti çeviren surların limana açılan kapısında karşıladı Antonius, sevgilisi Kleopatra’yı. Erguvan renkli atlas yelkenli, gümüş kakmalı kürekli ve altın yaldızlı gövdeli, en az sahibi kadar alımlı bir gemi ile geldi, Mısır Kraliçesi... Yıl 44... Milattan Önce.. Roma tarihinin en güçlü kişisi, Cessar (Sezar)’ın ölümünün üzerinden, 4 yıl bile geçmemiş, ama imparatorluk büyük çalkantılar yaşıyor. İhtiras, hırs ve iktidar mücadelesinin birliğe galebe çalarak, koca imparatorluğun bölünmeye yüz tuttuğu yıllar.. Ve Sezar’ın güçlü komutanı Marcus Antonius, bu iktidar mücadelesi içinde, Roma’nın doğu eyaletlerini kontrol etmeye çalışıyor. Roma kadar güçlü olmasa bile, Mısır o günlerin önemli bir gücü. Antonius’un da bu güce ihtiyacı var... ** Yıl 4... Milattan Önce... Antonius, Cydnus (Sidnus) Nehri’nin Akdeniz’e döküldüğü yerdeki limanda karşıladı, Kleopatra’yı... Davulların vurulduğu, borazanların çaldığı, askerlerin dönemin ağır silahlarıyla resmi geçit yaptığı, muhteşem bir törenle.. Kleopatra, ihtişamda Antonius’tan geri kalmadan gemiden indi ve limana açılan bir kapıdan, Tarsus’a girdi. O güne dek basit bir kale kapısı olan bu kapı, artık yıkılmaya yüz tutmuş, Roma’nın doğu eyaletlerinin, yeniden şekillenmesinde önemli bir rol oynayarak, tarihteki yerini alıyordu. Ve bir de ismi vardı artık; Kleopatra Kapısı.. ** Gün oldu, devran döndü. Cydnus Nehri, Toroslar’ın taşıdığı toprağı, limanın kenarına bıraka bıraka, Tarsus’u denizden 14 kilometre daha içerde bir kent haline getirdi. Kendi ismi de Cydnus’dan, Berdan Çayı’na dönüştü. Ama Kleopatra’nın Tarsus’a ayak bastığı yer olan kapı, bugün bile ayakta durarak, tarihin derin tecrübelerini, geleceğimizin önüne örnek olarak koymaya devam ediyor. Her ne kadar tarih içinde yapılan restorasyonlar, ilk halini günümüzde pek taşımıyorsa da, kapı bu haliyle bile ziyaret edenleri alıp, Tarsus’un ihtişamlı tarihinin içinde gezdirebiliyor. SOĞUKOLUK YAYLASI Antakya karayolu üzerinde İskenderun’a 20 kilometre uzaklıkta bir orman içi dinlenme yeridir. Yayla niteliği taşıyan ve günübirlik ziyaretlere açık olan dinlenme yerinde, manzaranın seyredilebileceği bir teras, büfe, masabank, ocak yerleri, otopark gibi hizmetler getirilmiştir. Dinlenme yerinin yararlanıma en uygun dönemi MayısEkim ayları arasıdır. Günde bin kişinin kullanımına olanak verebilecek şekilde düzenleme yapılmış olan Soğukoluk’a bayram süresince günübirlik ziyaret yapılabilir. Kimliğinde adı, Mehmet Akıl diye yazılı. Ama onun bilinen adı, Kemancı Sarı Memmed. Adana’nın Kozan ilçesine bağlı Kıbrıslar köyünde, 1944’te doğmuş. Bu köy, kendisinin söyleyişiyle “silme / katıksız bir Farsak köyü”dür. İki kez evlenmiş Kemancı Sarı Memmed; iki ayrı Ayşe’yle. İki Ayşe de, birer erkek ikişer kız vermiş ona... İlk Ayşe ölümle terk etmiş onu. İkinci Ayşe’yle boşanmışlar... Yaşamını, “yüz seksen yıllık” olduğunu söylediği kemanıyla türküler söyleyerek sürdürmeye çalışıyor. Onu Bursa’da, geçen Temmuz’da düzenlediği, Âşıklar Şairler Şöleni’nde tanıdım. Henüz 66’sını yaşıyor, ama gören onu 7580’inde sanıyor. Ama yorgun değil. Hiç nazlanmadan Çukurova, Çukurova’yı kucaklayan Toroslar yöresi, özellikle Gavurdağı bozlaklarını, Antepli Barak havalarını çalıp söylüyor. Bizi de kırmadı, Adana’da bir grup edebiyatçı, edebiyat severin konuğu oldu geçen hafta sonu... Ağgelin, Döne Gelin, Ceren, Menekşe, Sarıkamış Ağıdı, Hacin Ağıdı, Garip… derken “İstersen, dedi, Yetti’mola Şam elinin hurması’yla başlayayım”. Kemancı Sarı Memed Edebiyatçı dostlarını kırmayıp geldiği Adana’daki dostsofrasında çalıp söyledi. manını inletmeye: Yetti m’ola Şam elinin hurması / Gitti m’ola ela gözün sürmesi / Bağdat’ın Basra’nın telli turnası / Dostun sana salamı var Kınalı…Sonra, Ağgelin…Bu ünlü türküyü bir de Kemancı Sarı Memmed’den dinlemek gerek. Onun söyleyişi başka hiç kimsenin söyleyişine benzemiyor: Ağgelin de indi m’ola yayladan / Kaşın değil gözün beni ağladan / Ceren’le birkaç kez yıkadık ruhlarımızı: Ceren çıkmış bir kayanın başına / Güneş vurmuş kemerinin kaşına / Yeni değmiş onüç ondört yaşına / Seherde uğruma indi bu Ceren / Aklımı başımdan aldı bu Ceren… Uyan Bey Mayıl’ım (uyan) gadan ben alam / Kurbanın olam… Bu toprakların yürek ezen bir başka türküsü, Garip: Halep derler koçyiğitler vatanı / Aramazlar gurbet elde yiteni / Vurup öldürürler yeni yeteni / Kadan’ alam Garip kal bizim ellerde… Bir ara Saimbeyli Gürleşen köyünden Melek Karı’nın Hacin Ağıdı diye bilinen ağıt geldi oturdu yürekleri mize. Hele onun ardından dinlediğimiz Sarıkamış Ağıdı’yla gözlerimiz yaşardı: Pınarbaşı baba yurdum / Kafkaslara cephe kurdum / Ben düşmana yenilmezdim / Karakışa kurban verdim… // Kele Eşe kele Eşe / Tekerim dayandı taşa / Seferiberliği durdur / Elin’ öpem Enver Paşa… Hepsi hüzünlü değildi türkülerimizin. Bizi oynatanlar da vardı, duygulandırırken gülümsetenler de. Bunlardan biri, kemanın tellerinde meleyişini de duyduğumuz Karabaş Koyun: Sen yayıl Karabaş ben de bakayım / Boğazına çanlarını takayım / Ablan sağsın ben helkeni tutayım / Sağan ablasına kurban olduğum (Karabaş Koyun, ooy oy!) Ayrıca; Pir Sultan’dan, Veysel’den, Mahsuni’den, Neşet’ten ve daha nicelerinden türküler, türküler… Oynak, kırık havalardan oyun havalarına.... günümüzü gün, gecemizi gece ettik o akşam Sevgili Sarı Memmet’le, onun eski, kırık kemanıyla… Ona nice uzun ve sağlıklı yıllar diledik o güzel konserin ardından... “Kemanınla bin yaşa halk kültürü pınarının güzü, “Kemancı Sarı Memmed” dedik... Ali OZANEMRE Kleopatra, hep tartışıldı! Kleopatra tarihin her döneminde tartışılmıştır. En çok da güzel olup olmadığı. Kleopatra’nın aslında çirkin bir kadın olduğunu, Antonius’un güzelliği dolayısıyla değil, Mısır’ın gücüne ihtiyacı olduğu için, Kleopatra ile gönül macerası yaşadığını söyleyenler hep olmuştur. Ancak, M.Ö. 40 yıllarında Antonius, Roma’nın doğu eyaletlerine hakim olduğunda, Efes’te, insan kılığına girmiş Helenistik Tanrı Dianysos gibi karşılanırken, metresi Kleopatra’nın da, güzellik tanrıçası Afrodit kılığına girmesi, kraliçenin güzel bir kadın olduğu konusunda bir bilgidir. Bunun yanında, M.Ö. 32. yılda basılan Markus Antonius Dinarı’nın arka yüzündeki Kleopatra kabartması, kraliçenin çok da alımlı olmadığının bir belgesi.. Peki, Kleopatra için, niye iki zıt fikir ortaya çıkmış? Aslında tarihte tam 13 Kraliçe Kleopatra var. Biri Yunan Mitolojisi’nde, 2’si Makedonyalı, 10’u da Mısır Kraliçesi.. Haliyle bunların bir kısmı güzel, bir kısmı da çirkin olmalı.. Bizim konumuz olan Antonius’un metresi, Mısır Kraliçesi VII. Kleopatra’nın güzel olup olmadığı ise pek belli değil. Ama biz yine de, zihnimizde oluşan güzel imajı bozmadan, VII. Kleopatra’yı güzel bir kadın olarak anmaya devam edelim. Siz ne dersiniz? Haluk UYGUR URFA KALESİ Kent merkezine yakın olan Dambak Tepesi’ndedir. M.Ö. 2000 yılında yapıldığı, Haçlı seferleri sırasında önemli rol oynadığı söylenegelmektedir. Osmanlılar döneminde onarılan kale, iç ve dış olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. Dış kale dört kapılıdır. İç kale 25 burçlu ve tek kapılıdır. Kale üstünde bulunan iki taş sütunun Hz. İbrâhim’in ateşe atılmasında kullanılan mancınık ayakları olduğu anlatılır. Kalenin arkasındaki mahalleye ise Kırk Mağara ismi verilir. Her evin bir mağarası vardır. Günümüze dek ayakta kalan ve eski kenti çevreleyen surlardaki Harran Kapısı, Bey Kapısı ile Mahmudoğlu Kulesi’nin yanı sıra bazı duvar ve burç kalıntıları görülmeye değer tarihi yapılardır. ANIT AĞAÇLARIMIZI TANIYALIM... KOCA KATRAN Ağacın Yerel Adı: Katran Ağacın Latince Adı: Cedrus libani A. Rich Yaşı: 650 Boyu: 40 m Taç Genişliği: 16 m Gövde Çevresi: 7.5 m Gövde Çapı: 2.45 m Taban Çevresi: 7.5 m Taban Çapı: 2.45 m Yaşadığı Yer: Mersin: Tarsus, Çamlıyayla, Arslanköy, Cocakdere Vadisi, Kebapoluğu, Şahanlık yolu, Karayelke. Habitatı: Doğal sedir ormanı içi, 45–55 derece eğimli, hareketli, molozlu yamaç üzerinde. Rakımı:1970 m Umut’tan ‘grafiksel resim’ sergisi MEHMET KOCAOĞLU OSMANİYE KARAÇAY ŞELALESİ Kent merkezine 4 kilometre uzaklıkta bulunan Karaçay 7 kilometre uzunluğunda, çam ve çınar ormanlarının bulunduğu vadi içerisine dek uzanmıştır. Karaçay deresi dik yamaçlardan aşağıya inerken 30 metre yükseklikten aşağı dökülürken şelalasi eşsiz bir görüntü verir. Karaçay Şelalesi’ne belli bir yolu arabayla, biraz da patika yollardan yürüyerek ulaşabilirsiniz. Bakir, bir doğa harikası olan şelale ve çevresi hafta içi veya hafta sonları Osmaniyeliler ve çevre halkının en çok ilgi gösterdiği piknik alanıdır. Çukurova’ya has doğal bitkilerin yetiştiği bir bölge olmasıyla da ilgi çeken şelale ve çevresinde küçük çaplı lokantalar bulunmaktadır. Ne zaman, hangi mevsimde giderseniz gidin, Koca Katran, gün batarken Toroslar’ın 2 bin metre yükseklikteki doruğunda dik ve o ölçüde sarp bir yamaçta bambaşka güzelliklerle karşılar sizi. Koca Katran’ın heybetli görüntüsüne karşın, tepe kısımlarındaki kurumalar az da olsa hüzünlendirir sizi. Ama ağlayamazsınız... Gözyaşı denli neme b ile izin yoktur o yükseklikte... Havanın öylesine nemsiz, ama o ölçüde yumuşak olması o coğrafyanın sedir egemenliğinde olduğunun farklı bir göstergesidir...Sanırız, o özgün havanın etkisiyle kendinizi çok farklı bir dinginlikte hissedersiniz... Orada sedir dallarının verdiği konçertoyla esrirken yaban hayatına özgü minik tıpırtıları duyarak başka bir frekansta yaşamaya başlarsınız. Bu duygulanımlarla geceyi sedir ormanında geçirmek, annenizin kollarına bırakırcasına kendinizi bırakarak uyumak istersiniz. ADANA Çukurova Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik bölümü mezunu olan ve grafiksel resimleri ile sanatseverlerden büyük beğeni toplayan ressam Uğur Umut, ilk kişisel sergisini Taş Mekan Sanat Galerisi’nde açtı. Sanatseverlerin yoğun ilgi gösterdiği sergide Umut’un kadın temalı grafiksel resim sergisi büyük ilgi çekti. Sanat etkinliklerinin merkezi haline gelen Taş Mekan’da gerçekleşen açılışla sanatseverlerle buluşan ilk sergisinde Umut’u dostları ve sevenleri yalnız bırakmadı. Daha önce Güzel Sanatlar Fakültesi ile karma sergilere katıldığını anımsatan Umut, “İlk kişisel sergisimi açmanın heyecanını dostlarımla ve sanatseverlerle paylaşamanın heyacan ve mutluluğunu yaşıyorum. Benim için çok önemli olan bu günde yalnız bırakmayan dostlarıma ve sergimi ziyaret eden tüm sanatseverlere teşekkür ediyorum.” dedi. Uğur Umut’un, Taş Makan’daki grafiksel resim sergisi yarın sona erecek. Tarsus’taki Kleopatra yolu C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle