Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
27 Temmuz 2013 Cumartesi Sayfa YAŞAM a3 Paris’te Özel Bir Restoran: Le Taivellent B u hafta sizlere Paris’ten yazıyorum. Kuşkusuz, gastronomi sanatının en önemli merkezlerinden birindeyim ve sizlerle bunu paylaşmalıyım. Paris’te kaliteli yemek yenilebilecek en önemli mekânlardan biri de “Restaurant le Taivellent”. 1946 yılında André Vrinat tarafından açılan, “Place Charles de Gaule” yakınlarındaki “George V” metro durağına bakan, 15. Lamennais Sokağı’ndaki bu özel restoran kısa sürede Paris’te büyük bir sükse yapmış. 1962’de oğlu JeanClaude, sonrasında da torunu Valerie restoranı devralmış. Yani, sonunda kadın eli değmiş. Le Taivellent, kendini 1948 yılında ilk Michelin yıldızını, 1950 yılında ikinci Michelin yıldızını ve 1973’te de üçüncü Michelin yıldızını alarak Tadım Notları Prof. Dr. ERTAN ANLI kanıtlamış ve üç yıldızını 2007 yılına kadar sürdürmüş. Son dönemde, Fransızların yeniden gözde restoran olarak ön plana çıkardıkları “Le Taivellent”nın şefi Alain Solivérès. Girişler, balık, et ve tatlılardan oluşan, çok kaliteli bir mönüsü var. Servis mükemmel. Çok geniş bir içki ve şarap yelpazesi var. Paris’in en geniş mahzenlerinden birine sahip. Felsefeleri: sabır. “İyi bir gastronomik sunum ve yemek sabır işidir”. Bu felsefe; hem yemeğe, hem de sunuma yansımış. Kuşkusuz fiyatı da pahalı, kuver 120 euro. Rezervasyon yapmak için en az 48 saat önce aramalısınız. Özellikle hafta sonları tıklım tıklım dolu. Mekân, geniş ve ferah. Ne yemeli? derseniz, mutlaka “buharda pişmiş ördek pate” tatmalısınız. Ayrıca, ana yemek olarak http://tadimnotları.blogspot.com email anliertan@yahoo.com tartar sosta hazırlanmış, havyar ile süslenmiş dana eti de çok lezzetli. Paris’te paraya kıyıp, iyi yemek isteyenler için öneririm. Fransız usulü soğan çorbası F ransız mutfağı kuşkusuz çok geniş. Ancak, soğan çorbasının bende ayrı bir yeri var. Aslında, biz Türkler soğanı çok severiz. Türkiye’de bu çorbanın yaygınlaşmamış olması beni daima düşündürmüştür. Paris’te çok sevdiğim soğan çorbama yeniden kavuşmanın mutluluğunu yaşıyorum doğrusu. Aslında, Romalılara kadar uzanan çok eski geleneği olan Fransız usulü soğan çorbasını dünyaya tanıtanlar Amerikalılar. Başlangıçta daha basit olarak hazırlanan çorba 18. yüzyılda evrim geçiriyor ve bugünkü lezzetli halini alıyor. Karamelize soğan, Gruyere peyniri ile fırında kızartılmış ekmek ve tabii ki taze karabiber çorbaya büyük bir lezzet katıyor. Çorbanın yanında bazen tereyağ ve zeytin servisi de yapılıyor. Nasıl hazırlanır? 45 adet kuru soğan, 12 diş sarımsak, 1 yemek kaşığı tereyağ, 1 yemek kaşığı zeytin yağı, yarım litre et suyu ve yarım litre tavuk suyu, tuz, dağ kekiği ve karabiberle hazırlanıyor. Bu çorbanın içine mutlaka fırında üzerine sunulan Gruyere peyniri (bulamazsanız parmesan ya da kaşar) ile pişmiş ekmek parçaları atmalısınız. Tabii, soğan ve sarımsağı ince dilimleyip, rengi altına dönünceye kadar karamelize ettikten sonra, 3 yemek kaşığı unla kavurup, yavaş yavaş et suyu ve baharatlarını katmalısınız. Çorba sevenler için önemli bir lezzet. Fransızlar, bizim kültürümüze pek uymasa da yanına “Cognac” ya da “Sherry”de yakıştırıyorlar. Paris’te denenmesi gereken lezzetlerden. Paris’te bir Türk oteli K ısa bir Paris kaçamağında kalınacak temiz ve fiyatkalite ilişkisi otellerden birisi de Saint Lazare’daki “Hotel L’Anglois”. Paris’in merkezindeki 1870’lerden kalma, önce bir Musevi bankası olan bina önce bir Fransız çift tarafından restore ederek “Belle Epoque” tarzında dekore ediliyor. Sonrasında, Ahmet Abut’un tarzı değiştirmeden yeniden dekore ettiği bu sevimli otel, Opera, Galeri La Fayette gibi önemli yerlere 5 dakikalık yürüme mesafesinde. Abut’un meraklı ve yaşama düşkün felsefesi otele bir zevk katmış. Her şeyden önce resepsiyonda, tümü Paris’te doktoralarını yapan güler yüzlü Türk personele sahip. Kendinizi evinizde hissediyorsunuz. Paris’in büyüleyici atmosferinde böyle bir otelin de hakkını vermek lazım. C MY B