Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sayfa 2 Mayıs 2013 Perşembe a4 Yaşam Lizbon’da Tramvayla Gidemeyeceğiniz Yer Yok Ü mit Burnu’nu ilk kez dolaşan Vasco de Gama ve Pasifik Okyanusu’nu ilk kez geçerek dünya turu yapan Macellan gibi büyük kâşiflerin ülkesi Portekiz’in başkenti Lizbon ilk bakışta İstanbul’a benziyor. Tejo Nehri’nin Atlantik Okyanusu ile buluşmadan önce bir körfeze dönüşen ağzı kenarında kurulan Lizbon’un, bu körfezi geçen köprüleriyle Boğaziçi’ni andırdığını söylemek mümkün. Ayrıca Lizbon da İstanbul gibi tepeler üzerine kurulmuş. Lizbon’un kalbi Rossio Gezgin Gözüyle [email protected] Rossio, Lizbon’un Kızılay’ı; Pedro V ve Figueria meydanları kentin aynı zamanda tek düz kesimi olan Baixa’nun kalbi. Rossio’dan güzel mağazalar, kafe ve restoranlar arasından yürüyerek sahile gelindiğinde bir başka ünlü meydan Comercio’ya ve bir nehirden çok denize benzeyen Tejo Nehri’nin kıyısına varılıyor. Meydana açılan kemerli geçidin adı: Arco da Rua Augusta. Lizbon’un prestij caddesi Liberdade, Pombal Meydanı ile Restauradores arasında çok geniş bir bulvar. 15 bin kişinin öldüğü 1755 depreminden sonra kenti yeniden inşa eden Vali Pombal, Sao Sabastio Parkı’nın yeşil fonu önündeki heykelinden gururla seyrediyor Lizbon’u. Restauradores, Rossio’daki Pedro V ve otelimizin de bulunduğu Figuria meydanlarına komşu bir diğer meydan. 1911 yılında kentin yüksek mahallelerine ulaşımı sağlamak için yapılan, 32 metre yüksekliğindeki tarihi Santa Justa Asansörü (elevador) bugün daha çok turistik amaçlı kullanılıyor, üzerindeki kafe ve terastan manzara muhteşem. Tram 28’le tarihi Lizbon’a Lizbon’da ulaşım çok kolay, dört hatlı metro çok düzenli, metro olmayan yerlerde tram ve otobüs devreye giriyor. Lizbon’da tramvayla gidemeyeceğiniz yer yok. Bu tramvaylardan ikisi çok önemli, 28 numaralı olanı tarihi kenti baştan başa dolaşıyor. Sao Jorge Kalesi ve eteklerini teşkil eden Alfama Mahallesi Lizbon’un en turistik yerleri. Tramvayla en yukarıya, kaleye kadar çıktıktan sonra, eskiden denizcilerin, şimdilerde sanatçıların yaşadığı Alfama’nın dar ve merdivenli sokaklarında yürüyerek aşağı iniliyor. Bu arada Art Decorativas Müzesi önündeki terastan Tejo Irmağı seyredilmeli. 28 numaralı tram hattının devamı Bairro Alto, Alfama’nın karşı tarafındaki diğer bir eski yerleşim bölgesi, bu bölge Fado dinlenen küçük restoranların bulunduğu dar sokakları ile ünlü. Portekiz İşçi Birliği’nin fotoğraf sergisinin açılışına denk gelerek içtenlikle konuk edildiğimiz ve tarihi bir binadan restore edilen sanat galerisi gibi çeşitli sanat ve kültür yapıları da bu bölgede yer alıyor. Brezilyalı şair Pessao, her zaman oturduğu kafenin (Cafe Brasileria) bahçesindeki heykelinde turistlerle oturmaya devam ediyor. Gerek Alfama’da gerekse Bairro Alto’daki dar ve inişli çıkışlı sokaklar, İstanbul’un eski sokaklarını, pencerelerden sallanan çamaşırlar arasında karşılıklı sohbet eden mahalle sakinleri ise Anadolu’nun eski mahallelerini hatırlatıyor. Farklı olarak bu binaların birçoğunun cephelerini süsleyen; (Endülüs Araplarının mirası) çiniler dikkat çekici. Tram 15’le Yeni Lizbon’a 15 numaralı tramvay ise kentin yeni kesimlerini geçerek bir başka tarihi bölgesi olan Belem’e gidiyor. UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alan 500 Yıllık Belem Kulesi bizim Kız Kulesi gibi denizin ortasında iken bugün kıyı ile birleşmiş. İlk defa Atlantik’i geçen Portekizlilerin küçük uçağı, çok modern bir bina olan Kültür Merkezi ve 50 metre yüksekliğindeki Kaşifler Anıtı da burada bulunuyor. 15 numaralı hat bunlarla da kalmıyor, Deniz Müzesi, Jeronimos Manastırı, 150 yıllık Belem Sarayı ve 1837’den beri Belem Pastası üreten tarihi fırınpastane de hat boyunca görülebilecek diğer yerler... Diktatör Salazar’ın Portekiz’i 3 F ile yönettiği söylenir; Futbol, Fiesta ve Fado. Portekizce “kader” anlamına gelen ve eskiden sefere giden denizcilerin arkasından söylenen Fado’nun efsane ismi; Amalia Rodriguez öldüğünde ulusal yas ilan edilmiş. Portekiz’in futbol tutkusu öylesine büyük ki 2004’te Avrupa kupasına da ev sahipliği yapan bu küçük ülkede UEFA standartlarında 10 stadyum bulunuyor. Son olarak yerel tatlara ilgi duyanlar için not edelim; Portekiz’e özel lezzetler arasında: Bacalhau (365 değişik şekilde pişirilen tuzlanmış morina balığı), Vinho Verde (soğuk içilen hafif, yeşil şarap), Ginja (tanesi ile ikram edilen Vişne Likörü) ve Pastais de Natas (üstü kremalı milföy kek) en popüler olanlar... Yeni bir gezi kitabı: Trenler Kalkar Haydarpaşa’dan Derleyen Haydar Ergülen / Kırmızı Kedi Yayınları uavin olduk, otobüsü “Cümleten iyi yolculuklar” diyerek uğurladık. Şimdi de hareket memuru olduk, gar müdürü, kondüktör, istasyon şefi olacak halimiz yok ya, baktık Trenler Kalkar Haydarpaşa’dan geliyor, hemen bir cem kurduk. Almanya’dan, İtalya’dan, Suriye’den, Hindistan’dan, Moğolistan’dan, Erzurum’dan, Ankara’dan, Eskişehir’den, Haydarpaşa’dan, en çok da rüyalardan, anılardan, aşklardan, yalnızlıklardan, ayrılıklardan, kavuşmalardan gelir de geçermiş tren. İçimizdeki gurbete gider orada beklermiş bizim M TİMURÖZKAN gelmemizi. Biz de nedense oyalanırmışız, nasılsa tren Türkçenin en uzun kelimesi diye... Oysa tren birazdan Haydarpaşa’dan kalkacak, iskeleye bir vapur yanaşacakmış, kim bilir orada bizi hangi vazife bekliyormuş, miço olmak mı, çımacılık mı, Edip Bey’in mavi bir suyun duşunu uyutur dediği bir tayfa olmak mı, yoksa deniz olmak mı? Uzatmayalım, yol verelim tren kitabına, yolculuk başlasın 21 yazarın tren yazılarına ve düşlerimizde vardığımız her gar Haydarpaşa olsun diyelim bu sefer de, her seferde. (Tanıtım bülteninden) C MY B