Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sayfa 10 Mayıs 2013 Cuma a4 C Okurları Yazıyor – 7 Yaşam Wah! Wah! Wah! HALİL ÜNSAL aruna Gezgin olarak düzenlediğimiz keşif gezilerimizin sonuncusu olan ve İz TV tarafından belgesel çekimleri yapılan Endonezya ve Malezya keşfinin hiç şüphesiz en etkileyici ve sıradışı anları Papua Adası’nın Endonezya’ya bağlı kısmında yer alan Wamena şehrinin yakınlarındaki Baliem Vadisi’nde yaptığımız iki günlük doğa yürüyüşü ve Dani kabilelerinin ziyaretleri oldu. Yakın dönem tarihinin sömürü devletleri tarafından her daim işgal ve kimliksizleştirme politikalarıyla yoğun bir şekilde baskı altına alınmasıyla Papu’ya çok karışık bir kültürel yapı hâkim olmuş. Gerçek kimliklerinden uzaklaşmış bir yerli halk ve Endonezya hükümeti tarafından adaya yerleştirilmiş göçmen Endonezyalılar karşılıyor bizi. Mücadeleden ve bayrakları “sabahyıldızından” vazgeçmeyen adanın gerçek sahipleri Endonezya hükümetinin baskılarına rağmen duvarlara “free papua” yazmaya devam ediyorlar. Yolculuğun mimarı ve Varuna Gezgi’nin kurucusu Murat Fıçıcı ile eşi Yekta Fıçıcı’nın geçen sene bölgeye yaptıkları yolculukta tanıştıkları rehber Wendy’nin bize göre mucizevi bir şekilde henüz uçaktan inmişken yanımıza gelmesi, bu iletişim teknolojisinin henüz eline geçiremediği topraklarda yaşadığımız ilk sürpriz oluyor. İlk günümüzü Wamena sokaklarında ve pazarlarında geçirdikten sonra ertesi V gün başlayacak olan Baliem Vadisi yürüyüşü öncesi akşam yemeği için Endonezyalı bir aile tarafından işletilen restorana geçiyoruz. Profesyonel işimiz olduğundan, tüm restoranlarda rahatça mutfağa girebilmemizin özgüveniyle Yunus Emre ve ben mutfağa dalıyoruz. Biz mutfakta anne aşçıya yardım ederken Özge içecek siparişlerine Ezgi de servise el atıyor. Aksi takdirde tek bir garsonun servis yaptığı bu küçük işletme on altı kişinin karnını doyurmakta zorlanacak. Bir çeşit sebzeli tavuk çorbası olan “sup ayam” ve tropikal iklimin mucize meyvelerinden mango, papaya ananas karışımı muhteşem meyve suları uzun yolculuğun yorgunluğunu alıp hepimize şifa veriyor. Sabah tüm ekip bir jiple bir saatten uzun süren yolculuğun ardından yürüyüşün başlayacağı noktaya varıyoruz. Yakıcı Ekvator güneşi altında yürüyüşümüz başlıyor. Tarlalarında çalışan “kotekalı” köylüler bizlere el sallıyorlar, yanımıza gelenlere karanfilli sigara ikram ediyoruz. Mola verdiğimiz bir köyde ekibimizin ağabeyi ve çocuk doktoru olan Armağan Başlı annesinin kucağında bir çocuğun sol bacağındaki ilerlemiş enfeksiyonu fark ediyor. Durumun ciddiyetini önce bize aktardıktan sonra rehberimiz aracılığıyla anneyi ve dedeyi masrafları karşılama sözüyle ikna ediyoruz. Ertesi sabah Dani kabilesi üyelerinin yaşadığı Obiah köyüne ziyaret için yola koyuluyoruz. Bizi geleneksel savaş danslarıyla karşılayan bu kabile misafirperverlikleriyle gönlümüzü fethediyor. Köyün avlusunda kadınların katılımıyla devam ediyor danslar ve şarkılar. Çakmak ya da kibrit kullanmadan, sürtünme kuvvetiyle avluda yaktıkları ateşi büyük odunlar ve taşlardan oluşturdukları ocak benzeri kısma götürüyorlar. Fırına tatlı patatesler, ıspanak benzeri sebzeler ve muz yaprağına sarılmış domuz etleri sırayla koyulup üzerlerine taş ve yaş otlar atılıyor. Etrafı kapatılan fırın kendi halinde bırakılıyor. Ekipte tüm yemeklere ayrı bir ilgi gösteren Wilco yaşadığı bu deneyim karşısında şaşkınlığını gizleyemiyor. Hediye olarak rehberimiz Wendy aracılığıyla götürdüğümüz domuzu yüzyıllardır değişmeyen ritüelleriyle öldürdükten sonra köyün reisi “Wah!Wah!Wah!” diye bağırarak avluda kısa bir teşekkür koşusu yapıyor. “Wah!” yerli dilinde birçok anlam taşıyor. Tek bir “Wah!” teşekkür ederim anlamına gelirken birden çok tekrarlarda memnuniyetin derecesi belirtiliyor. Kimi zaman günaydın ve iyi akşamlar anlamlarında da kullanılan bu kelime tüm ekibin diline dolanıyor. Onlar ellerini uzatıp “Wah!” dedikçe biz de onlara “Wah!Wah!Wah!” diye bitmeyen bir seremoniyle eşlik ediyoruz. Sıcakkanlılıkları ve biraz utangaç halleriyle avluda bizim için küçük bir hediyelik eşya pazarı kuruluyor. Kendi el yapımları olan domuz dişlerinden kolyeler, kadınların file eşarpları, savaş aletleri ve kullanılmamış kotekalar dolduruyor küçük tezgâhları. Ufak pazarlıklarla herkes bir anı edinebilmenin peşinde. Köyün genç kızlarının Derya’ya bir şey anlatmaya çalıştıklarını görüyorum. Yanlarına gittiğimde kızların Derya’nın saçlarını örmek istediklerini anlıyorum. Kaç para istediklerini sorduğumda utanarak para istemediklerini anlatmaya çalışıyorlar. Bu sefer utanma sırası bende. Köyün sakinleriyle dört saati aşkın bu güzel tanışıklığımızı Ekvator ikliminin gök gürültüleri ve yağmur damlaları bozuyor. Avludaki herkes saçak altlarına saklanırken köyün reisi yine avluya çıkıyor ve gökyüzüne doğru bağırmaya başlıyor: “Lütfen şimdi yağma! Misafirlerimiz var. Wah! Wah! Wah!” Akdeniz’in İncisi Girit ANASTASİOS ZİMBİRİKAKİS unanistan’ın en büyük adası olan Girit’i gezmek için birkaç gün ayırmak gerekir. Temiz sahilleri, dağları ve kanyonları olan ada, mutfağı ile de ünlü. Girit ayrıca tarihin ve mimari güzelliğin korunduğu, eski ile yeninin aynı anda yaşanabildiği ilginç bir ada. Girit, İ.Ö. hüküm süren Minos uygarlığının merkezi olmuş. Heraklion kentinde bulunan Knossos Sarayı, Minos uygarlığının saray kentini oluşturmakta. Canlı duvar renkleri ve freskleri ile halen ayakta bulunan saray ve kral yolu günümüze kadar gelmekte. Kentte bulunan Arkeoloji Müzesi’nde ise Faistos Diski olarak adlandırılan disk, Avrupa’da bulunan ilk yazılı metni teşkil etmekte. Metin yazısı tümü ile halen çözülememiş olan lineer B yazısı ile yazılmış. Yılanlı Tanrıça ise bu müzede görülmesi gereken önemli sembollerden biri. Heraklion’da Girit Ortaçağ resim sanatının temsilcilerinden biri olan Dominikos Theotokopoulos doğmuştur. Ancak daha sonra İspanya’ya yerleştiğinden El Greco olarak tanınır. Tarih Müzesi’ndeki Theotokopoulos’un üç önemli tablosu, El Greco Meydanı’nda bulunan Aslanlı Çeşme ile Bizans döneminden kalan Agios Titos Kilisesi Heraklion’un görülmeye değer yerlerinden... Girit’in diğer illerinden Chania ve Rethimno’da, eski kentin dar sokaklarındaki evleri ve çeşmeleri, iyi korunmuş eski limanı görebilir, çevrede bulunan restoranlarda Girit mutfağını tadabilirsiniz. Chania’da ayrıca Osmanlı döneminden kalan Küçük Hasan Camisi ile Venedik döneminden kalan eski bir Katolik manastırında kurulan Arkeoloji Müzesi ziyaret edilebilir. Limandan kalkan tekne turları ile Chania açıklarında yüzmek de mümkündür. Doğaseverleri ise Girit’in en büyük, Avrupa’nınsa en etkileyici kanyonlarından biri olan Samaria Kanyonu bekliyor. Gerek Chania’dan gerekse Rethimno’dan organize turlarla kanyon gezilmekle birlikte, turlara bağlı olmadan da bu yürüyüş yapılabilir. 1200 metre yükseklikteki bir dağdan başlayan yürüyüş, yavaş yavaş inilerek 16 kilometre boyunca devam eden ve değişik fauna ve bitki çeşitliliğini sergileyen Y etkileyici bir doğa yürüyüşünden sonra sahile, Libya Denizi’ndeki Agia Roumeli’ye varılır. Takriben yedi saat süren yürüyüş esnasında kanyonun ortalarındaki terk edilmiş Samaria köyünde karşınıza çıkacak olan kri kri yabankeçileri yalnız bu kanyonda rastlanan bir türdür. Kanyon çıkışında sahilde yüzebilir ya da restoranlarda yemek yiyebilirsiniz ancak geri dönmek için Chora Sfakion’a giden feribota binmeniz gerekmektedir. Kanyon gezisi yalnız yaz mevsiminde yapılabilmekte, ekimde yağışların başlamasıyla kanyon ziyaretçilere kapanmaktadır. Öte yandan Rethimno kenti, eski limanı ve koruduğu Ortaçağ mimarisi ile Girit’in ziyaret edilmesi gereken yerlerinden bir diğeridir. Eski liman şehrine giriş, Venediklilerin eseri olan Büyük Kapı’dan sağlanır. Yine Venedik eseri olan Rimondi Çeşmesi, üst tabakanın 16. yüzyılda toplantı merkezi olarak kullandığı Loca ve Venedik limanına yakın olan Fortezza kalesi görülebilecek yerler arasındadır. Rethimno’dan kalkan otobüsle güneyde bulunan Preveli Sahili’ne gidilebilir. Sahili önemli kılan, sahile dökülen çayın etrafında uzanan, tür olarak yalnız bu bölgede bulunan palmiye ağaçlarıdır. Çayın soğuk suyu kumsaldan geçerek denize dökülür. Girit’e has yemekler arasında, kızarmış ekmek üzerine domates konulup zeytinyağı süzülen ve yemeklerde başlangıç olarak yenilen takos, içecek olarak da, tatlı tadı olan, su eklenmeden yemekten sonra içilen tsikoudia ya da rakiya olarak adlandırılan içki yer alır. Aynı zamanda, Girit liri ile çok hızlı oynanan Pentozali adlı folklorik dans Girit’e özeldir. Cumhuriyet okurlarının gezi izlenimlerini, (sayfa olanakları çerçevesinde) bundan sonra da paylaşmaya devam edeceğiz. Bu sayfada yer almasını istediğiniz ve boşluklu 3 bin vuruşu geçmeyen gezi yazılarınızı ozkantimur@yahoo.com adresine gönderebilirsiniz. ACİL İŞ İMKANI AYLIK 50.000,00TL İLE 80.000,00TL ARASI NET KARLI 5 YILDIZLI MARKA FİRMAMIZI 0543 881 92 44 ANKARA KIZILAY’ DA DEVREDİYORUZ ANTİKA EŞYALAR ANTİKALARINIZ, Tablolarınız, El Yazmalarınız, KURANLARINIZ, Eski Plaklarınız, NAKİT alınır sahinerciyas@yahoo.com 0312 310 64 800532 370 93 70 ADEM BABA C MY B 3.göz