Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sayfa 24 Şubat 2013 Pazar a4 Yaşam ^ Saraçoglu’nda El Ele Yürümeyenler... Hamam (1937) A OÇ’de Onuncuyıl İlkokulu öğrencisi olduğum 195052 yıllarında, Gazi Tren İstasyonu’nun (ranta feda edilerek kebapçıya dönüştürülen bir tarihi yapı) hemen arkasında olması nedeniyle TCDD’ye ait bir konut olduğunu sandığım binanın Ankara’daki ilk Alman Büyükelçiliği olduğunu, Ankara Goethe Institut tarafından 2010 yılında yayımlanan “Ankara’nın Kültür Mirası, Genel Harita”dan öğreniyorum. Alman Dışişleri Bakanlığı’nca Christoph &Unmack firmasına, “ahşap hazır konut” olarak yaptırılan üç katlı bina, 25 Temmuz 1924 tarihinde Hamburg’dan Stralsund gemisiyle yola çıkarılıp 19 gün sonra İstanbul’a, oradan da demiryoluyla Ankara’ya taşınıyor. Demonte olarak getirilen binanın duvarcılık, kanalizasyon ve su şebekesi işlerini Philip Holzmann firması üstleniyor. Cumhuriyetin ilanını izleyen ilk yıllarda zamanın küçüklübüyüklü birçok devletinin İstanbul’daki büyükelçiliklerini Ankara’ya taşımamakta direndiklerini biliyoruz. Bu nedenle Almanya’yı, bu tarih itibarıyla bu işin öncülerinden biri olarak sayabiliriz. Bu bina büyükelçiliğin, projesini Berlinli mimar Dr. Carl Christoph Lörcher (192425 yıllarında Ankara’nın ilk imar planını da hazırlayacaktır) ile Gross&Listmann’ın tasarladıkları ve 192528 yılları arasında Atatürk Bulvarı’nda inşa edilen yeni binasına taşınmasıyla terk ediliyor. Binanın bundan sonraki yıllarda, arazi sahibi AOÇ tarafından bir süre bekâr pansiyonu ve lojman olarak kullanıldığını (tanıklığımız da var) biliyoruz. Binanın hangi yıllarda ve hangi nedenle zamanın acımasızlığına terk edildiği meçhul. Ancak ilgililerden, yapımcı firmaların artık var olmamaları nedeniyle proje aslına ulaşılamamakla birlikte, Almanya’dan gelen uzmanlara “ahşabın eskimişliğinin saptanması” çalışmalarının yaptırıldığını, bu saptamalar doğrultusunda binanın kullanılabilir hale getirilerek konukevi olarak yararlanılmasının düşünüldüğünü öğreniyoruz. Dileğimiz, bu binanın en kısa zamanda özgün yapısına uygun biçimde onarılarak kamusal kullanıma sunulması ve “Evi nefes tutar” özdeyişine işlerlik kazandırılması. firatkozok@gmail.com Twitter.com/firatkozok Atatürk Orman Çiftliği’nde İki Yapı Hamam Goethe InstitutAnkara’nın 2010 yılında yayımladığı “Bir Başkentin Oluşumu” adlı kitabın 180’inci sayfasında yer alan ve “Bira Hamamı” olarak da bilinen hamam, Ernst Arnold Egli’nin Ankara ve AOÇ’deki son eserlerinden. Egli, 1937’de yapılan hamamda o zamanın modern yapım tekniği olan “betonarme”yi, “geleneksel işlev” üstlenmede ustalıkla kullanmış. Bira Fabrikası konutlarına ve yönetim binalarına çok yakın olan hamam, Mehmet Kemal’in bir yazısında vurguladığı üzere, ancak fabrika çalışanlarının gidebildiği bir mekân olarak düşünülmüş. Yarım bodrum üzerine iki katlı “soğukluk” ve “ılıklık” bölümleri ile tek katlı “sıcaklık” bölümlerinden oluşan hamam, Egli’nin kendi tarzının yanında, kubbeleriyle de Osmanlı Hamamı’ndan izler taşıyan bir biçimde inşa edilmiş. Andığımız yıllarda, Gazi Tren İstasyonu ile okulumuz arasındaki gidişgelişlerimiz sırasında hamamın faal olmadığını (1937’de açılan hamamın 1952’de kullanılmaması bilmem nasıl açıklanabilir?), biz çocuklar arasında adının “perili”ye çıktığını, çitlerini aşıp bahçesine girdikten sonra “Periler geliyor!” çığlıkları ile birbirimizi ürkütüp çil yavrusu gibi dağıldığımızı hayal meyal hatırlıyorum. Bu güzel binanın terk edildikten sonra yarım yüzyıl boyunca hangi nedenlerle yıkılmaya bırakıldığını bilemiyoruz. Ekim 2012 tarihli gazetelerden öğrendiğimize göre AOÇ Müdürlüğü, mülkiyetindeki hamamdan, geçireceği onarım sonrasında çeşitli amaçlara yönelik bir sanat galerisi olarak yararlanmayı tasarlıyor. Eski Alman Büyükelçiliği ve hamamın “asıllarına uygun kalınmasına gösterilecek özenle onarımkorumabakımlarının sağlanması” ve kamusal yararlanmaya açılması, Ankara’nın sorumsuzca yok edilen tarihi yapılarına yeniden atfedilecek önem yönünden “yeni bir milat” olabilir. Bu cümleden olarak, restorasyon (koruma) ve restitüsyon (yeniden tasarımlama) çalışmaları tamamlanarak Ankara Kültür ve Tabiat Varlıkları Kurulu’ndan yapım izni alındığı bildirilen Alman Büyükelçiliği’nin ivedilikle bitirilmesini; keza aynı projeleri tamamlanarak anılan kuruldan yapım izni alınmasına çalışıldığı söylenen hamamda da aynı sonuca bir an önce ulaşılmasını diliyoruz. DÜŞ YOLCUSU SAVAŞSÖNMEZ savassonmez@yahoo.com akanlar Kurulu kararıyla “afet riski altındaki bölge” ilan edildiğini duyduk önce. Ardından, ne dediğini pek anlamasak da ilgili bakanın “Devlet Mahallesi’nde kültürel kimlik projesi hedefliyoruz” sözlerini... Uzun lafın kısası, başkentin merkezinde yer alan, çoğu kişinin bilmediği, sevimli ve simge bir mahalle olan Saraçoğlu (Devlet) Mahallesi’ni zor günler bekliyor. Kültürel kimlik projesinden siz ne anlıyorsunuz bilmem ama benim için Saraçoğlu Mahallesi, Kumrular Sokak’ın hemen yanı başındaki nostaljidir. Saraçoğlu Mahallesi, 34 katlı, eski, ahşap kapılı, günümüz apartmanlarından çok uzak apartmanların olduğu, bahçelerine hâlâ çamaşırların asıldığı, mangalların yakıldığı bir memur mahallesidir. O mahalle ki; sevgilimin elini ilk kez tuttuğum, kalbim yerinden çıkacakken, bir çınarın altında ona sımsıkı sarıldığım, uzun yolculukların öncesinde ona veda ettiğim, zaman zaman tek başıma bir aşağı, bir yukarı sırf kentin gürültüsünden uzakta bir akşamüstü yürüyüşü için seçtiğim mahalledir... Saraçoğlu Mahallesi; o eski halk kütüphanesinde sıcacık oturup ders çalışmak, ders çalışmaktan sıkılınca da dışarıyı izleyip düş kurmaktır. Bir zamanlar başkenti kuranların; Bahçelievler’i, Saraçoğlu Mahallesi’ni, Yenişehir’i kurarlarken nasıl bir başkent düşlediklerini düşlemektir. Devletimizin, mahallesine nasıl bir sürpriz yapacağına hep birlikte tanıklık edeceğiz ama gelin biz bu köşede o mahallenin nasıl doğduğunu anımsayalım... B Sararmış Sayfalar FIRATKOZOK Hükümet hem bu konut sıkıntısını hafifletmek, hem de memuru biraz olsun rahatlatmak için harekete geçer. O zamanki adıyla “Memurlar Mahallesi” için çalışmalar 1938 yılında başlar. Gazete haberi duyurur: “Binaların, apartıman şeklinde olması kuvvetle muhtemeldir. Daireler 2, 3, 4 odalı olacak, odalar mümkün olduğu kadar geniş tutulacak ve şüphesiz bütün konforu haiz olacaktır. İnşaların imar planını ve Devlet Mahallesi’nin ahengini bozmamasına dikkat edilecektir. Apartmanların kaçar daireli olacağı henüz tespit edilememiştir.” Proje Cumhuriyet döneminin ilk “toplu konut projesi” olmasının yanı sıra, “yöresel mimarinin çağdaş yorumu” olarak da dönemin “ulusal değerlere saygılı” anlayışını simgeleyen bir kültür varlığı niteliğini taşır. Projenin başlaması biraz sarksa da, başladıktan sonra bitirilmesi uzun sürmez. 30 Ekim 1945’te düzenlenen anahtar teslim töreniyle binalarda yaşam başlar. Emlakbank tarafından ünlü Jansen Planı’nda öngörülerek, o dönem Nazi Almanyası’ndan kaçan ünlü mimar Paul Bonatz başkanlığındaki Türk mimarlarca gerçekleştirilen mahalle daha sonra 1. derecede SİT alanı ilan edilirken; içindeki konutlar ile anıt ağaçlar da tescil edildi. Cumba gibi tasarlanmış kapalı çıkmaları, geniş ve gösterişli saçakları, kafesli balkon parmaklıkları, pencerelerindeki oranlar ve yerleşme düzeniyle Saraçoğlu Evleri’nin eski Ankara evlerini çağrıştıran mimarisi SİT kararının bilimsel ve kültürel dayanaklarını oluşturur. Konforlu yaşam için emaye küvetler banyo küvetleri de bu konforun bir parçasıdır. Emlak ve Kredi Bankası, gazetelere verdiği ilanlarda, mahalledeki memur evleri için 170 adet çelik emaye banyo küveti alınacağını duyurur. Bu yüksek harcama Meclis’teki bütçe görüşmelerinde de zaman zaman kavga çıkartır. 16 Mart 1947 tarihli Cumhuriyet gazetesine yansıyan fotoğraf, mahalle sokaklarında sağlı sollu uzanan yarım asırlık çınarların, o ahşap kapılı, şirin bahçeli evlerin ilk karelerinden biridir. Fotoğrafın altında mahalle şöyle anlatılır: “Ankara da yeniden kurulmakta olan Saraçoğlu Mahallesi, devlet merkezimizin imarında yeni bir merhale olmuştur. Memurların ikâmetine tahsis edilen bu mahalle ile devlet merkezimiz ilk memur mahallesine sahip olmaktadır. Bakanlıkların arkasında inşa edilen Saraçoğlu Mahallesi, Ankara’nın ev sıkıntısını biraz olsun hafifletecektir. Resmimiz, Saraçoğlu Mahallesi’nin heyeti umumiyesile, mahalleden bir sokağı göstermektedir.” Saraçoğlu Mahallesi’nde bir kez olsun akşamüstü sevgilisinin elini tutup yürümeyenler, Bahçelievler’in, Saraçoğlu Mahallesi’nin, Yenişehir’in hangi hayallerle, heyecanlarla yapıldığını düşlemeyenler nasıl bir projeyle karşımıza çıkacaklar hep birlikte göreceğiz. Memurun cebini yakan kiralara karşı üretildi Yıl 1938. Cumhuriyetin o genç başkentinde ciddi bir konut sıkıntısı yaşanmaktadır. Sınırlı sayıdaki apartman daireleri için kiralar, Cumhuriyetin ilk memurlarının da cebini yakar. Eski Alman Büyükelçiliği (1924) İnşaat süresince ve kaba inşaatların tamamlanmasının ardından mahalleye büyük paralar akıtılır. Devlet, memuruna verdiği “konforlu yaşam” sözünü tutmak için elinden geleni ardına koymaz. Çelik emaye CKM’de şiir ve müzik şöleni de şiir şöleni ve “Memleket Türküleri” isimli taş plak dinletisi gerçekleştirildi. Ankara ekimizin yazarı Adnan Azar ile birlikte şair ve sanatçılar Hüseyin Atabaş, Çiğdem Sezer ve Serdar Koç, piyanist Alper Örsdöven’in ezgileri eşliğinde “şiir şöleni” sundu. Ardından düzenlenen “Memleket Türküleri” isimli taş plak dinletisinde, başta Ankara türküleri olmak üzere çeşitli eserler seslendirildi. umhuriyet Kültür C Merkezi’nde (CKM) bu hafta piyano eşliğin KORSAN KİTAP KÖTÜ BASILIR. OKUMA ALIŞKANLIĞINI YOK EDER. BESAM C MY B