01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SAYFA CUMHURİYET 8 AĞUSTOS 2012 ÇARŞAMBA A4 ANKARA Yaşam Japon yapmış abi “T eknoloji deyince Japonya, Japonya deyince teknoloji akla gelir.” İşte bu duygu ve düşünceyle çıktım Tokyo seyahatine… Japonya’ya gittiğimi duyanlar elbette siparişleri yağdırmaya başlamıştı. Ama dedikleri doğruymuş, Japonya’da alışveriş öyle her baba yiğidin harcı değilmiş. Teknoloji devi ülkede teknolojiden nasiplenebilmek için kabarık bir cüzdan gerekiyor. Adamların parası, görünüşte bizimkinden değersiz. 100 Japon Yeni 2,28 Türk Lirası’na karşılık geliyor. Ama iş alışveriş yapmaya gelince o ufacık tefecik Japon Yeni karşınızda dev kesiliveriyor. Ama hakkını verelim, Japonlar hakikaten yapmış yapacağını. Vaziyeti bir Tokyo turuyla özetleyelim: nükleer enerjinin de pay sahibi olduğunu söylüyorlar. Valla ben Japonların yalancısıyım! Hava o kadar temizdi ki, 5 gün boyunca her gece 3 saat uyudum, ama ne bir yorgunluk ne bir baş ağrısı. Tuvalet deyip geçme Japonya’ya gidenlerin unutamayacağı bir detay da akıllı tuvaletler olmalı. Batılı ülkelere gidenler, tuvaletlerde taharet musluğu olmamasından yakınır. Japonya’da ise durum tam tersi. Hatta tam tersinin karesi! Otelden lokantalara kadar her yerde akıllı tuvalet. Lokantada WC yazılı kapıyı açıyorsunuz, tuvaletin kapağı otomatik olarak havalanıp sizi selamlıyor. Oturuyorsunuz sıcacık. Sağınızda solunuzda bir sürü düğme. Biri su püskürtüyor, bir diğeri kurutuyor. Özetle hijyen 10 numara. Bu cihazlar son dönemde ülkemize de ithal edilmeye başlandı, ama Japon işi olduğundan şimdilik çok pahalı. Ama duyduğuma göre, Çukurambar’ın yeni inşa edilen bazı lüks apartmanlarına “standart donanım” olarak girmeye başlamış bile. Tuvalet deyip geçmemek lazım. Mesele, en önemli mesele! TEKNO DIRDIR TCDD Açık Hava Buharlı Lokomotif Müzesi girişi(!) Şehir içi otoban ama... Tokyo’nun nüfusu resmi olarak 17 milyon. Ama gelin görün ki, gündüz vakti nüfus 35 milyona çıkıyor. Çünkü Tokyo’da hayat ve de kiralar çok ama çok pahalı. Tokyo’da çalışanlar, banliyölerde değil, çevre kentlerde yaşıyor. Ne de olsa hızlı tren var. “Git gel Tokyo 3 saat” hesabı. Tokyo’nun kent merkezi bile otobanlarla geçiliyor. Ama sakın ola ki bu otoban fikri Ankara’nın yerel yöneticilerinin düşüncelerine hak vermesin. Tokyo’dan yola çıkıp “Bir de bizim Atatürk Bulvarı’nı otoban oldu diye beğenmiyorsunuz” demesinler. Çünkü Tokyo’nun otobanları, yayaların haklarını yok saymıyor. Tıpkı otobanlar, caddelerin üzerinde bir de yürüyüş yolları var. Japoncasını bilmem ama İngilizcede “sky walk” diyorlar. Yani “havada yürüyüş.” Kenti bu yolları kullanarak dilediğiniz gibi adımlayabiliyorsunuz. Esas enteresan olan, 35 milyonluk nüfusa, deli gibi akan trafiğe rağmen, kente müthiş bir sessizlik hâkim. Çünkü caddelerin etrafına ses bariyerleri yerleştirilmiş. Üzerleri de genellikle sarmaşıklarla dekore edilmiş. Bir de korna çalan olmayınca, kendinizi otobanın üzerinde değil, ıssız bir alanda yürüyormuş gibi hissediyorsunuz. Yöneticilerimizin ders alması gereken bir de asfalt var Tokyo’da. İnanılır gibi değil, ama otomobillerin lastikleri sanki fabrikadan yeni çıkmış, daha hiç dönmemiş gibi kuzguni siyah. Çünkü asfalt üzerinde ne toz var ne de çukur. Ciddi ciddi bir ana asfaltın üzerine yatıp dinlenmeyi düşündüm. Çünkü tartan koşu pistleri gibi yumuşak bir karışımla dökmüşler asfaltı. “Bal dök yala” sözünü sanki Tokyo için söylemişler. “Nükleer enerjiye” kategorik olarak karşı olsam da, Tokyo’nun havasının temiz olmasında, okyanus rüzgârları kadar ‘GPRS ve şarz’dan gına geldi Teknolojiyi uzaktan da takip ediyor olabiliriz. Ama keşke en azından dilimizi ve dilimize giren yabancı kelimeleri bir zahmet doğru kullanabilsek. Gazetelerde polisiye haberlere gözüm takılıyor. Örneğin bir kovalamaca öyküsü. Otomobil çalınmış ya da bir zanlı kiralık otomobille bir yöne kaçıyor. Haberlerde hep şu ifade yer alıyor: “GPRS ile takip edildi”. Arkadaş gına geldi bu haberlerden. GPRS kısaltmasının açılımı “General Packet Radio Service”. Yani cep telefonlarında 3G öncesinin data erişim yöntemi. “2G” olarak da adlandırılabilir. GPRS’nin bir hızlısı EDGE, ondan hızlısı da 3G. Bize henüz varmadı, ama Japonlar ve ABD’liler artık 4G aşamasına geldi. Haberlerde söylenmek istenen sistem ise GPS, yani General Positioning System. GPRS ile arasında dağlar kadar fark var. GPS cihazı uydudan sinyal arayıp dünya üzerindeki koordinatları belirliyor. Eğer otomobil üzerine takılı bir GPS varsa, o otomobili nereye kaçarsa kaçsın izleyebilirsiniz. Bir de “şarz” meselesi var, “Dilini eşek arısı soksun” dedirten. Bu sokak ağzı artık en cahilinden en okumuşuna kadar herkesi esir aldı. Doğrusu elbette ki “şarj”… Ama bu yanlış bir süre daha devam ederse, gelecek nesiller korkarım hep “şarz” diye bilip söyleyecek. Demiryollarının Ankara Müzeleri Direksiyon Binası ve Atatürk Vagonu: Bugün Milli Mücadele’de Atatürk Konutu ve Demiryolları Müzesi olarak bilinen yapının temeli Bağdat Demiryolu’nun yapımı sırasında, 1890’da atılıp, 1892 yılında inşa edilmiş. Direksiyon Binası olarak da anılan bu bina, eski Ankara (fotoğraflardaki adıyla Angora) İstasyonu’nun 1935’teki yıkımı sırasında muhafaza edilmiş. Atatürk’ün 27.12.1919’da Ankara’ya gelişinden başlayarak 19201922 yılları arasında Başkomutanlık Karargâhı ve Konutu olarak kullanılmış. 21 Ekim 1921’de Fransa ile Ankara İtilafnamesi bu binada imzalanmış. 24 Aralık 1964’ten itibaren müze olarak düzenlenen binanın müze olan giriş katı 5 bölümlü. Müzede demiryollarına ilişkin birçok malzeme, belge, araçgereç, fotoğraf sergileniyor. İbrahim Çallı’nın 200x300 boyutlarındaki ünlü “Kurtuluş Savaşı’nda Kağnı Çeken Kadınlar” tablosu ile 1937’de açılan “Ankara Garı Resim Yarışması”na katıldıktan sonra depoda unutulup, müze ile sanat galerisinin emekli müdiresi Servet Sarıaslan tarafından 1990’da yeniden bulunan, dönemin ünlü ressamlarının yarışma tabloları da bu katta sergileniyor. Binanın üst katı, bir odasında da Fikriye Hanım’ın kaldığı, kabul ve çalışma odası ile yatak odası ve banyodan oluşan, Atatürk Konutu. Atatürk’ün 19351938 arasındaki yurtiçi gezilerinde kullandığı 9 vagonlu Beyaz Tren’den geriye kalan 1935 Alman yapımı tek vagon, müzekonutun yanıbaşında raylar üzerinde. Vagonda yatak odası ve banyo, konuk odası, muhafız kompartmanı, salon ve oturma bölümleri yer alıyor. Tavla ve satranç takımları ile o dönem için hayli ileri sayılabilecek elektrikli gramofon ve Atatürk’ün dinlediği taş plaklar, oturma bölümünün aksesuarlarından. Bu plaklar arasından derlenmiş 21 eser, Kasım 2005’te STR firmasınca “Yaver, Şu Sevdiğim Şarkıyı Çal” adıyla CD olarak basılıyor. Atatürk 19 Kasım Cumartesi günü İzmit’ten Ankara’ya son yolculuğunu bu vagonda yapıyor. DÜŞ YOLCUSU [email protected] Savaş SÖNMEZ sağlık hizmeti götüren “etkileyici” sağlık araçgereçlerinin sergilendiği Sağlık Odası başta olmak üzere tüm odalarda, demiryollarında kullanılan ve yine Servet Sarıaslan’ın çabalarıyla toparlanıp envantere geçirildikten sonra, tarihi gelişimi içinde “ziyaretçilerin ilgisine sunulan” her türlü teknik ve etnoğrafik malzeme bulunuyor (Sahi, şu sıralar onarılmakta olan müzelerin odalarından hiç değilse birine onun adının verilmesi, kapısına da müzelerin bu hale getirilmesi için yaptıklarını anımsatan bir plaketin iliştirilmesi, hayli gecikmeli de olsa bir kadirbilirlik olmaz mı?) TCDD Açık Hava Buharlı Lokomotif Müzesi Ankara Garı arazisi içinde, Celal Bayar Bulvarı’na paralel uzanan kesimde bir de Lokomotif Müzesi (benzeri İzmirSelçuk İstasyonu’nda) var. Burada 19121990 yılları arasında demiryollarımızda hizmet veren 11 lokomotif ile 1909 Alman yapımı bir yolcu vagonu açık havada sergileniyor. Girişindeki tabelasına göre adı müze olmakla birlikte, çimleri sulayan bahçıvanın dışında hiçbir görevlinin bulunmadığı bu güvenliksiz ve korumasız alandaki lokomotiflere ulaşmak ve herhangi bir zarar vermek için bizim de yaptığımız gibi delinmiş tel örgülerden içeriye aşmanız yeterli. Günümüzde “geçmiş”ten kurtulmanın yolu önce başıboş bırakıp kullanılamaz hale getirmekten ve sonra da fütursuzca “imha” etmekten geçiyor. Her türlü kötü hava koşullarına ve kötü kullanımlara maruz, çürümeye terk edilmiş bir zamanların bu “demir atlar”ını görmek ve resimlemek için acele edin. Zira bu gözden çıkarılmışlığı, birçok benzerinde görüldüğü üzere, hayra yormak pek mümkün değil. TCDD Demiryolları Müzesi ve Sanat Galerisi. Milli Mücadele’de Atatürk Konutu ve Demiryolları Müzesi. Müze duvarlarındaki “Ankara Garı Resim Yarışması – 1937” resimleri Abdülaziz’in özel treninde kullandığı kendi yapımı çalışma masası ve koltukları. TCDD Demiryolları Müzesi ve Sanat Galerisi Gar çatısının “Gar Çeşmesi” tarafına doğru dışına taşan tarafında yer alıp TCDD Demiryolları Müzesi ve Sanat Galerisi olarak adlandırılan yapı, kurumun mimarlarından Kemal Suha Esen’in tasarımı olup 1924 tarihli. Ankara Oteli olarak düşünülmekle birlikte, uzun yıllar bu amacın dışında değişik hizmetlerde kullanılıp, 1990 restorasyonu sonrasında bugünkü haline dönüştürülmüş. Giriş katı sanat galerisi olarak türlü etkinliklerde kullanılıyor. Üst katı ise “Bilgilendirme Cer Etnoğrafik Bilet Sağlık” odalarından oluşan müze olarak hizmet veriyor. Taşradaki personelin ayağına Atatürk Vagonu. C M Y B C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle