01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SAYFA CUMHURİYET 27 TEMMUZ 2012 CUMA A4 ANKARA Yaşam Kent ve Meydanları SERDAR ŞAHİNKAYA A slında ister doğuya, ister batıya, ister kuzeye, ister güney ülkelerine gidin, adam gibi her kent, adam gibi meydan ya da meydanlarını muhafaza eder. Her ne kadar şehir plancısı ve mimar değilsem de, meydanı olmak, meydanlarını gözleri gibi korumak, yurttaş olmak, kentli yurttaş olmak demektir diye düşünüyorum. Bu arada, Cumhuriyetimizin başkenti Ankara’da da meydanlar vardı. Şimdi nerelerde ise sadece eskimiş fotoğraflarda kalmış meydanlar; Ulus, Tandoğan, Zafer ve en simgeseli de Kızılay meydanları. Bugün üniversiteli olan kızım Asya, ilkokulda iken bir gün Kızılay’da geziyorduk ki bir soru sordu: Baba, buraya niçin Kızılay Meydanı diyoruz? diye. Ne söyleyeceğimi bilemedim. Anlatacaklarım vardı. Ancak göstereceğim hiçbir şey kalmamıştı. Önüme bakıp susarak, geçiştirdiydim. 1979 yılında yıkılan Kızılay Binası ile ölmüştü aslında Kızılay Meydanı.Yani 1929’da başlamış 1979’da bitmişti. Aslında, meydanların bitişi, kentlerin ve yurttaşlarının bitişi idi. Yaklaşık elli yıl sürdü meydan. Hâlbuki Cumhuriyetin düşleri arasında idi. Şimdi ise kâbusa dönüştü. Bu düşten kâbusa dönüşün ayrıntılarını meraklıları Mülkiye dergisinin Kış 2008 / 261. sayısından okuyabilirler. Yukarıda değinmiştim ya, pek çok ülkenin pek çok kentinde meydanlar mühimdir. Çünkü GORDİON’un efsaneleri Gezgin A Gözüyle 1979 yılında yıkılan Kızılay Binası ile ölmüştü aslında Kızılay Meydanı. kentlerin tarihlerinde, meydanlar kamusal mekânlardır. Ama Osmanlı kent kültüründe bu tür kamusal mekânlar yer almaz. XIX. yüzyıldan önce Osmanlı kentinin geleneksel dokusunda ve toplumsal yapısında kalabalıkların bir araya gelmesi için kullanılmakta olan kamusal alanlar, cami avluları, mesire yerleri, çeşme etrafları ve pazar yerleridir. O nedenle girişte bahsettiğim Ankara için meydan, yeni bir kentsel deneyimdir ve yeni bir kamusal kültürün gelişmesine işaret eder. Bakın, Başkent Ankara’daki imar faaliyetlerinin düzenli bir şekilde yapılmasını temin amacıyla 25 Mayıs 1928 gün ve 1351 sayılı kanunlar özel yetkiler verilen Ankara Şehri İmar Müdürlüğü kuruluyor. Ve bu kuruluş sürecinden itibaren Ankara yeniden ve her şeyden önemlisi planlı ve estetik bir biçimde yeniden yaratılıyor. Cumhuriyet ve Başkent Ankara. Ankara Büyükşehir Belediyesi. Ankara Tarihi ve Kültürü Dizisi. 2007. C.4. s. 117’den alınmıştır. Kızılay Meydanı’nın süreç içerisinde dönüşümünden kareler. Fakat 1950’lili yıllar sonrasından günümüze kadar ne plan kalıyor ne de kent estetiği. Başta da söylemiştim ya, Cumhuriyetin başkenti “düşten kâbusa dönüşüyor”. Yeri gelmişken, Koleksiyoncular Derneği’nce çıkartılan, H. Çağatay Keskinok’un yayına hazırladığı Cumhuriyet Devrimi’nin Yolu Atatürk Bulvarı isimli muhteşem kitabın arka kapağında yer alan notlara birlikte bir göz atalım: “Atatürk Bulvarı, Kurtuluş Savaşı’nın örgütlendiği ve dönemin en hareketli gösterilerinin yapıldığı Hakimiyeti Milliye Meydanı’ndan başlayıp Çankaya Köşkü’ne uzanan yolun adıdır. Atatürk Bulvarı’nın tarihi Cumhuriyet Devrimi’nin tarihidir. Cumhuriyet Devrimi gerçekleştirilirken, bulvar, halka kazandırılmaya çalışılan çağdaş yaşamın önemli bir sahnesi olarak şekillenmekte, Cumhuriyetin yeni kurumları cadde üzerinde bir bir yerlerini almaktadır. O günlerin şehirciliğinde, çağdaş yaşama özgü olarak görülen ölçü ve düzen içinde biçimlendirilen bulvar, İstanbul’a karşı Anadolu’nun geliştirilmesinin bir simgesi olarak Başkent Ankara’nın planlanması ve tasarımının en önemli göstergesidir”. Sadece Ankara’da değil, nerede ise tüm kentlerimizdeki bu dönüşümün müsebbibi sadece kamu yöneticileri ve belediyeler mi? Cumhuriyet ya da hükümet meydanlarımız, anıtsal yapılarımız, Atatürk Bulvarları ya da caddelerimiz, özgün parklarımız, az da olsa heykellerimiz, havuzlarımız birer birer gözlerimizin önünde yok olurken biz yurttaşlar olarak ne yaptık? Hele estik mi mangalda kül bırakmayan biz “kentli” yurttaşlar!.. Yurtdışına gidip, gelince çektiğimiz fotoğrafları dostlarımızla paylaşırken “Adamlar korumuş, sahip çıkmış azizim” tıraşları dışında. Kocaman bir HİÇ değil mi? Oysa özellikle biz Ankara’da yaşayan yurttaşlar olarak; Cumhuriyet yurttaşının toplumsallaşmasının en önemli yolu olan Atatürk Bulvarı ve meydanlarının önümüzdeki dönemde daha yoğunlaşacak olan değersizleştirilme ve simgesel önemini ortadan kaldırmaya çalışan ideolojik ve siyasal tutumlara karşı daha dirençli ve daha kararlı olmalıyız. Noktalarken Doğan Kuban Hoca’nın Kentleşememenin Bedeli başlıklı yazısından bir cümleyi aktarmak istiyorum; “Türkiye’de şehirler kötü meyve veren bahçelerdir. Bu, halkın ve belediyenin ortak bahçıvanlığıdır.” dını “Kral Gordios’un Kenti” anlamındaki Gordieion’dan alan Frigya başkentinin bilinen tarihi, Erken Tunç Çağı’nda başlıyor. Gordion kenti Hatti, Asur ve Hitit dönemlerinde de önemli bir yerleşim yeri olmuşsa da en parlak dönemini Frigler ve özellikle de Kral Midas döneminde yaşamış. Daha sonra Kimmer, Lidya, Pers, Sparta, Makedon, Galat, Roma, Bizans egemenliklerine de tanık olan kentin önemi Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde azalmış. Gordion böylesine zengin geçmişiyle olduğu gibi hatta bundan daha çok yarattığı ilginç efsanelerle de tarihe geçmiş… MÖ 12. yüzyılda Boğazlar’ı geçerek Anadolu’ya yerleşen ve Avrupa kökenli bir kavim olan Frigler, MÖ 8. yüzyılda başkenti Gordion olan büyük bir uygarlık kurmuşlar. Frigler, kurdukları uygarlık ve bıraktıkları eserlerle olduğu kadar, kralları üzerine anlatılagelen efsanelerle de tarihe geçmişler… Bu efsanelerin en bilinenleri; kente en erken gelen kişi oluğu için tahta çıkan Kral Gordios ile her tuttuğu altın olan Kral Midas hakkında anlatılanlardır. Bunlara kimsenin çözemediği meşhur düğümü kılıcıyla keserek çözen ve Gordion’da bir kış geçiren Büyük İskender’in efsanesi de eklenebilir. Efsaneler, Gordion’un kurulmasıyla başlar. İlk efsaneye göre; kâhinler, yeni bir kral arayan Friglere, kente sabanıyla (*) beraber giren ilk kişinin kral ilan edilmesini öğütlerler. Böylece kral olan Gordios, sıradan bir çiftçi iken erken kalktığı için koltuğa oturan bir kral olarak efsaneler tarihine geçer. Daha sonra başa geçen Gordios’un oğu Midas hakkındaki efsaneler, babası için yakıştırılan bu mütevazı efsaneyi gölgede bırakır. Midas hakkındaki ilk efsanenin devamı Büyük İskender’e kadar uzanır. Midas, babasının erkenden kente gelerek kral olduğu zaman kullandığı ve kral olduktan sonra bir tapınağa emanet ettiği sabanına çözülmesi zor bir düğüm atar. Zamanla bu düğümü çözenin Asya’nın hâkimi olacağına Timur ÖZKAN [email protected] inanılır. Hiç kimsenin çözemediği bu düğümü Gordion’a gelen Büyük İskender de çözemez ama o, sıradan bir kişi değildir ve çözemediği düğümü kılıcıyla keserek ortadan kaldırır ve de kendisine bir anlamda Asya’nın yolunu açmış olur… Midas’la özdeşleşen en önemli efsane bugün hâlâ çok hırslı insanlara verilen anlamlı bir öğüttür. Bu efsaneye göre Şarap Tanrısı Dionisos, kaybettiği arkadaşını bulan ve bir süre sarayında misafir ettikten sonra kendisine getiren Midas’a bir ödül vermek ister ve dileğini sorar. Hiç düşünmeden dokunduğu her şeyin altın olmasını isteyen Midas, daha sonra çok pişman olacaktır ama iş işten geçmiştir. Dokunduğu her şey gibi yemekler de altın olduğu için aç kalmaya başlayarak hayatının dersini alan Midas, tekrar Dionisos’a giderek büyünün bozulmasını talep eder ve Tanrı’nın talimatıyla ırmakta yıkanarak büyüden kurtulur. Midas, önce tiyatro yazarı Güngör Dilmen’in “Midas’ın Kulakları” adlı müzikli oyununa ve daha sonra bu oyundan besteci Ferit Tüzün tarafından yaratılan ve Türk operasının en önemli eserlerinden biri sayılan aynı adlı opera eserine de esin kaynağı olmuş. Söz konusu opera eserinin konusu Midas hakkında anlatılan bir başka efsaneye dayanır. Güneş Tanrısı Apollon, Doğa Tanrısı Pan’la yarıştığı ve Frig Kralı Midas’ın hakem olduğu yarışmada, lir çalan Apollon yerine flüt çalan Pan’ı seçen Midas’ın kararını beğenmez. Midas yanlış bir karar vermiştir, çünkü “sadece anlayan kulakların” duyabileceği lir yerine, herkesin anlayabileceği kavalı seçmiştir. Bu duruma çok kızan Apollon ceza olarak Midas’ın kulaklarını büyütür. Önceleri sadece berberinin bildiği bu sır zamanla yayılır ve kralın Eşek Kulaklı Midas olarak anılmasına neden olur… Midas’ın kulakları hakkındaki bir başka rivayet ise bu ilginç şöhretinin, ülkesinde kurduğu istihbarat sisteminin büyüklüğünden kaynaklandığı şeklindedir… MÖ 725675 yılları arasında yaşayan Frig Kralı Midas’ın ölümünden sonra zamanın geleneklerine göre yaptırılan Tümülüs, bölgede yer alan çok sayıdaki tümülüsün en büyüğüdür. Ankara’ya 100, Polatlı’ya 30 km kadar uzaklıktaki Gordion’a, AnkaraEskişehir yolunu takiben ulaşılabilir. Burada, Yassıhöyük köyündeki Gordion Antik Kenti’nin kalıntılarından başka, çoğunlukla Gordion’a ait buluntuların sergilendiği Gordon Müzesi’ni ve tam karşısındaki Kral Midas’ın tümülüsünü de gezebilirsiniz. Gordion ile birlikte Ankara’nın tarihi hakkında ayrıntılı bilgiyi, fotoğraf sanatçısı ve Ankara araştırmacısı Haluk Sargın’ın, Arkadaş Yayınları’ndan çıkan “Antik Ankara” adlı kitabında okuyabilirsiniz. (*) Bugünkü pullukların ilkel bir şekli olan ve çiftçiler tarafından toprağı sürmek için kullanılan madeni bir alet. İlk zamanlar insanlar tarafından çekilerek kullanılırken daha sonraları at, eşek, öküz vb. hayvanlar tarafından çekilmeye başlanmış olup halen ilkel tarım yapılan yörelerde kullanılmaktadır… C M Y B C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle