27 Aralık 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 TEMMUZ 2012 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA Kent ANKARA A3 Erdoğan, 4 ay sürecek trafik çilesi için akıl verdi: İlkokul mezunu ressam Günen’in hayatı gerçek bir başarı öyküsü Çinçin Bağları’ndan ‘Christie’s’e SİNAN TARTANOĞLU Dünyaca ünlü “Christie’s Müzayede Salonu”nda resmi satılan ilk Türk ressam, Mustafa Günen, Çinçin Bağları’nda büyümüş, ilkokul mezunu bir Ankaralı. Ressam Mustafa Günen, 1956 yılında, Ankara’da adı suçla özdeşleşen ve Çinçin Bağları olarak bilinen Yenidoğan’da doğdu. Çalışkanlar İlkokulu’nda okumaya başladı, bitirdi. Resmi eğitim yaşamı burada noktalandı. Okulda okuyamadı ama “Okuyamamış olmanın verdiği eksikliği, kitap okuyarak tamamlamaya çalıştı. Aklına gelen her konunun, duyduğu ama bilmediği her şeyin üstüne gitti.” Ressam Günen, 40 yıldır resim yapıyor. İlk olarak resimli öyküler yapmaya başlamış. Çinçin Bağları’nda büyüyen bir çocuk olarak, olanaksızlıklar resmini; resmi olanaksızlıklarını etkilemiş. Mesela; yağlıboya resim yapmak isteyen bir çocuğun o olanaksızlıklar içerisinde malzemelerini alabilmesi mümkün değil. “Bu yüzden sentetik boyalarla resim yaptım. Yani inşaatlarda kullanılan boyalar” diyor. Okul bitince, ufukta okumak da olmayınca, babası bir mobilya atölyesine göndermiş Günen’i. Orada çalışmaya başlamış, kazandığı parayla, alabildiği kadar boya almış. Ama sadece beş renk, parası bu kadarına yetmiş: “Siyah, sarı, lacivert, kırmızı ve beyaz. Bu kadar.” Olanaksızlıklar nedeniyle bu kadarını alabilen ressam Günen, kendi resim tekniğini oturtmaya başladığında, yani yıllar sonra profesyonelleştikçe, “bu 5 renkten vazgeçmemiş.” Bu durumu şöyle anlatıyor: “Hayatım boyunca, bu renklerden başka bir renk satın almadım. Çocukken alamazdım. Şimdi almıyorum. Bu 5 renkten 600 tane renk üretiyorum çünkü ben.” Sentetik boya konusu, ev içinde sorun çıkarmış: “Çünkü kokuyor. Eninde sonunda, inşaat boyası… Resim yapmak istiyorum. Annem, babam zaten resim yapmamı istemiyor, ev içindeki yoğun kokuyu da bahane ediyor. Mecburen resimlerimi balkonda yapmaya başladım. İşten döner dönmez, balkona çıktım. Yaz, kış, kar yağarken, güneşin altında resim yaptım.” İki kardeşi varmış Günen’in… “Biri, büyük ağabeyim, şimdi rahmetli oldu, sanki baba yarısı. Babam resim yapmama nasıl bakıyorbolduğunu hissediyor. Günen, bir fotoğraf mükemmelliğinde deniz resimleri yapıyor” sözleri ile değerlendiriyor. Yani, Günen’in resimleri 200 yıldır görülmeyen bir su tekniğine sahip. Günen’in tekniğinin yanı sıra geçmişi de eleştirmenleri şaşırtıyor. Günen, bu şaşkınlığı, “Aldığım eğitimi her zaman sorarlar. İlkokul mezunuyum. Bir kere bana bu sorduklarında ‘Ben ilkokul mezunuyum’ yanıtını vermeden önce, yanımdaki eleştirmenlerden birisi, ‘Dünyada bu resmi yapabilen var mı ki, Mustafa Bey gitsin ondan öğrensin’ yanıtını verdi. Yani sanatta alaylıyım. Kimseden tek bir çizgi öğrenmedim. Ama asla alaylı olmakla övünmem, kimseye de bunu önermem. Akademi sanatçıya çok şey katar” ifadeleri ile anlatıyor. İkinci bir merak konusu ise Mustafa Günen’in Ankaralı olması… Günen, eleştirmenlerin kendisi ile ilgili olarak “Ankaralı, açık denizi hiç görmeyen bir insan denizi nasıl bu kadar başarılı bir şekilde yansıtır” sorusunu sorduklarını aktarıyor. Öte yandan, bir Fransız eleştirmen ise Günen’in denizi tuvale bu kadar gerçek aktarmasına inanamıyor, “Bu yağlı boya olamaz, dijital baskı bu resimler. Bir boya, suyun üzerine yansıyan güneş ışığını bu kadar gerçek veremez” diyor. Ondan sonra, dünya sanat çevreleri, Günen’i araştırmaya başlamış, güvenilirliğini test etmek istemişler: “Bu yüzden ben de, resimlerimi yaparken, videoya kaydetmeye başladım. Resimlerin doğum anını, gelişimini ölümsüzleştirdim. Resimlerimi satın alanlara, bu görüntüleri de veriyordum. Bunu hala yapıyorum. 5 yılda bir 5 resmimi, altın seri olarak, bu şekilde sergiliyorum.” Deniz resimlerinden biriyle Günen, ABD’de düzenlenen bir yarışmaya katılıyor ve kazanıyor. Azgın dalgalarla boğuşan bir gemiyi tasvir eder bu resimle, dünyaca ünlü müzayede salonu, “Christie’s”e başvuruyor. Resim, orada 8 bin 750 dolara satılıyor: “Deniz resimleri müzayedesiydi. Müzayededeki resimlerin yüzde 75’i satılmadı. Açılış fiyatından bile alıcı bulamadılar. En çok fiyat artışı alan benim resmimdi” diyor, Günen. Böylece Günen, resmi “Christie’s Müzayede Salonu’nda” yer alan ve satılan ilk Türk unvanını kazanıyor. Günen son olarak, “Çok da uzun olmayan bir süre içinde, adım ‘en iyi deniz ressamı’ olarak anılacak” diyor. ‘Otobüse bin’ ? Başbakan Tayyip Erdoğan, metro inşaatları nedeniyle Ankara’da trafikte sıkıntılar yaşandığını belirterek, yurttaşlardan, “toplu ulaşım araçlarını kullanmalarını” istedi. Christie’s Müzayede Salonu, 1766 yılında ilk olarak Londra’da açıldı. ABD’den Dubai’yi kadar pek çok kentte şubeler açan “Christie’s”de belirli aralıklarla büyük müzayedeler düzenleniyor. Son olarak “Christie’s”in ABD’deki şubesinde düzenlenen açık arttırmada, Fransız ressam Paul Cezanne’ın “İskambil oyuncuları” adlı suluboya eseri 19 milyon dolara satıldı. sa, o da aynı tepkiyi veriyor. Diğeri, küçük ağabeyim, yaşıyor. Hiçbir zaman bana engel olmadı, inşaat boyalarını karıştırmama yardım etti. Birlikte renk ürettik kardeşimle…” Mustafa Günen, uzun yıllar mobilyacıda da çalışmış. Ama bir farkla… Mobilyaların, yani yatakların, sehpaların kenarlarına motifler çizmiş, resimler yapmış. Resimli olanlar beğenilmiş, onlar daha yüksek fiyata satılmaya başlamış, “işte o zaman anlamlı paralar kazanmış.” Yani Günen’in yeteneği mobilyalarda ortaya çıkmış. Bir süre, “eş, dost için, sipariş üzerine resimler yapmış.” Ama hep su ve deniz resimleri… Denizi, suyu yansıtmak konusunda ustalaşmaya başlamış: “Suyun hareketini yansıtmak, suyu hissettirmek, izleyeni o suda ıslatmak, izleyiciyi, açık denizde dalgaların arasında yalnız bırakmak, geometri ve simetri bilgisi gerektirir. Büyük bir okyanustaki tüm hareketleri yansıtmanız için, perspektifinizin bir mimardan daha kuvvetli olması gerekir. Eline fırçayı alan herkes, suyu dener. Ama olmaz.” Günen, adını, deniz resimleri ile duyurmaya başlıyor. Uluslararası yarışmalara katılıyor. Resim çevrelerinin tanıdığı, ünlü sanat eleştirmenlerinden tam not alıyor. Bunlardan sadece bir tanesi, New York’tan Zhanna Veyts, Günen’in resimlerini “Mustafa Günen’n deniz resimleri, izleyenlere, 19. yüzyıl sanatçısı Theodore Gericault’in tarihi ‘Medusa’nın Salı’ tablosundan bu yana hiçbir sanatçıda görülmeyen suya ilişkin büyük bir keyif yaşatıyor. Deniz, Günen’in eserlerinde kâh sakin, yatıştırıcı kâh hırçın fırtınalar eşliğinde yansıtılırken, ışığın ve gölgenin ustaca kullanımıyla izleyici denizin gizemi içinde adeta kay Bu projeler çok ilgi çekti: Uçan tren MERT TAŞÇILAR AKP, cumartesi günü başkentte, 4. Olağan İl Kongresi’ni gerçekleştirdi. 5 Mayıs’ta Resmi Gazete’de yayımlanan “Ulusal ve Resmi Bayramlar ile Mahalli Kurtuluş Günleri, Atatürk Günleri ve Tarihi Günlerde Yapılacak Tören ve Kutlamalar Yönetmeliği” ile 23 Nisan, 19 Mayıs, 30 Ağustos ve 29 Ekim ulusal bayramlar için düzenlenen törenlere kapanan 19 Mayıs Stadyumu’nda düzenlenen kongrede, “Büyük Usta! Sıra Çankaya’da!” pankartı asıldı. Erdoğan, 12 Haziran 2011 genel seçimi öncesinde açıkladığı “Çılgın Projeleri”ni burada da yineledi. Erdoğan, Ankara’yı savunma sanayinin merkezi yapacaklarını belirterek, “Radar Tasarım ve Üretim Merkezi’ni, inşallah Gölbaşı’nda kuruyoruz” dedi. Erdoğan, Ankara’da ayrıca 300 bin metrekare kapalı alana sahip Adalet Sarayı Projesi’yle ilgili somut adımlar attıklarını, Etlik’te 3 bin 500, Bilkent’te ise 3 bin 600 yataklı kent hastanesi yaptıklarını ve başkentin beşinci devlet üniversitesi olan Yıldırım Beyazıt Üniversitesi için de Esenboğa beldesinde 3 bin dönüm araziyi kampus alanı olarak tahsis ettiklerini bildirdi. Erdoğan, Ankara’da uluslararası standartlarda bir fuar merkezi inşa edeceklerini, hayvanat bahçesi ve “Tema Park” projesi için Atatürk Orman Çiftliği’nde 2 milyon 100 bin metrekare alanın Ankara Anakent Belediyesi’ne tahsis edildiğini vurguladı. “AnkaraNiğde, Ankaraİzmir, AnkaraSamsun arasında 3 tane otoyol inşa edeceğiz ve karayolları noktasında Ankara’yı merkezi konuma getireceğiz” diyen Erdoğan, söz verdiği otoyol projeleri ile ilgili somut adımların atıldığını belirtti. Erdoğan, “Ankara metrolarının yapım çalışmaları, Ulaştırma Bakanlığımız tarafından hızla devam ettiriliyor. KızılayÇayyolu metro hattını ve BatıkentSincanTörekent hattını 2013 yılı sonunda, TandoğanKeçiören metro hattını da 2014 yılında tamamlayıp hizmete açacağız. Şehir içinde demiryolu çalışmalarımız devam ediyor. Keçiören ile İstanbul Bulvarı arasında 3 geliş, 3 gidiş yönlü olarak projelendirilen tünelin altyapı çalışmaları devam ediyor. İnşallah 2 yıl içinde bitirmeyi hedefliyoruz” diye konuştu. Erdoğan, Ankara’da tüm bu inşaatlar nedeniyle trafikte bazı sıkıntılar yaşandığına da değinerek, yurttaşlardan mümkün olduğunca özel araçlarını değil toplu taşıma araçlarını kullanmalarını istedi. Erdoğan konuşmasının bu bölümünde, metro inşaatı nedeniyle Hava Kuvvetleri Komutanlığı önünde kaldırımın çökmesi ile yaşamını yitiren işçi Kadir Sevim’den söz etmemesi dikkat çekti. ‘Dikmen bu yıl başlayacak’ Kuzey Ankara Protokol Yolu Kentsel Dönüşüm Projesi çerçevesinde 8 bin hak sahibine bu yıl başında konutlarını teslim ettiklerini anımsatan Erdoğan, Ankara Anakent Belediyesi aracılığıyla yapılan Güneykent Kentsel Dönüşüm Projesi kapsamında konut inşaatlarına başladıklarını, Mamak Kentsel Dönüşüm Projesi çerçevesinde inşa edilen konutların ilk kısmını teslim ettiklerini belirtti. Erdoğan, yapılan 4 yeni ihaleyle hak sahiplerine teslim edilecek daire sayısının 2014 yılına kadar 5 bini bulacağını belirterek, “Dikmen Vadisi dördüncü ve beşinci etaplarına da bu yıl içinde başlıyoruz. Daha birçok yatırımlarla Ankara değişiyor, değişmeye devam ediyor” diye konuştu. Erdoğan, Ankara’ya ayrıca çok daha büyük ve modern bir şekilde stat yapılacağını, bununla ilgili gerekli talimatı Gençlik ve Spor Bakanlığı’na verdiğini bildirdi. Kongre sonrasında Gençlerbirliği Kulübü Başkanı İlhan Cavcav, Başbakan Erdoğan’a üzerinde ismi yazılı Gençlerbirliği forması hediye etti. Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) ve Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) ortaklığıyla Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde (ÇSM) düzenlenen “Bitirme Projeleri Sergisi” dün sona erdi. Birbirinden ilginç projelerin gösterildiği sergide en dikkat çekenleri şöyleydi: ¦ Kablosuz nabız ölçer: Ahmet Yavuz’un tasarladığı projede tek bir parmağınızı düzeneğin üzerine koymanız yeterli. Birkaç saniyede nabız sayısını üzerinde bulunan ekrana yansıtan bu tasarım küçüklüğüyle sağlık sektöründe birçok tıbbi cihazın vazgeçilmezi olabilir. ¦ Konuşma seslerinden duygu analizi: Selver Ezgi Yalnız’ın ortaya çıkardığı sistem, sesi bilgisayar ortamında analiz ederek, duygu durumunu açığa çıkırıyor. Bilgisayar üzerindeki yazılıma yazılıma giriş yapılan ses anında duyguları tespit ediyor. Sistem endişeli ve gergin iseniz “kırmızı”, mutluysanız “beyaz” sinyal veriyor. Yalnız, bu sistemin halkla ilişkiler alanında ve iletişim merkezlerinde “Müşteri memnuniyeti” için ölçüm aracı olabildiğini belirtti. ¦ Cep telefonları için kablosuz şarj cihazı: Sergide en ilgi çeken tasarımlardan bir tanesi de kablosuz şarj cihazı oldu. Alper Yoğurt, Koray Ertan, Berkay Akyapı, Hazar Orhon ve Mehmet Mithat Çınar tarafından tasarlanan cihaz herhangi bir masanın altına monte edilen bir verici ile çalışıyor. Masanın altına yerleştirilen verici, alanında bulunan telefonu yeniden düzenlenmiş ince uçlu kablosuz şarj aletiyle şarj ediyor. ¦ Maglev tren modeli: Bitirme Projeleri Sergisi’nin ilgi çeken projelerinden olan bu tasarımda tren objesi, havada, hiçbir destek almadan gidebilirken projenin temelinde mıknatısların çalışma prensiplerinden yararlanılmış. Ayşe Elif Öztürk’ün tasarımında, obje, azotla yıkandıktan sonra mıknatıslardan oluşan tren yoluna bırakılıyor. Bu işlem ile birlikte mıknatıs yönlerinin ters kuvvetine maruz kalan obje, havada asılı kalıp tek bir müdahale ile hareket edebiliyor. Öztürk, bu çalışma prensibinin trenler üzerinde kullanılması halinde büyük bir enerji tasarrufu olacağını söyledi. OKUR GÖRÜŞÜ ‘Cebeci stadı AVM değil yurt olsun’ “Cebeci Stadı yıkılacak” haberiniz üzerine şu bilgileri paylaşmak istedim. Bu stat yıkılır yerine AVM yapılırsa, arsanın hak sahibi kişiler ve mirasçıları, “Burası stat yapılması için kamulaştırıldı, başka amaçla kullanılırsa hak kaybımız olur, yeni değerleme üzerinden biz de hakkımızı talep ederiz” dedi. Ayrıca Milli Emlak Yasası’na göre yıkımın zorunluluk yoksa yapılamayacağı söylenmektedir. Bir ara, Çankaya Belediyesi burayı yükseköğrenim yurdu yapmak amacıyla talep etti. Karşılığında stat yapılacak başka bir alanla takas etmek istedi. Önerim, stat yıkılacaksa, yerine öğrenci yurtları yapılmasıdır. Bölge üniversite ve yüksekokullarla doludur. Ayrıca diğer üniversitelere ulaşımda kolaydır. Statın bulunduğu Dumlupınar Caddesi, Ankara’nın doğusu ve kuzeyini daha kısa yolla merkez ve güneyle birleştiriyor. Yılda milyar TL benzin tasarrufu olmaktadır. Bu caddenin genişleme kapasitesi yoktur, tek yönlü yapılması bile ülke ekenomisine zarar verir. Bunu da göz önüne alırsak, doğru seçenek yurt yapılmasıdır. HALUK YALVAÇ TRT Genel Müdürlüğü: Mogan kenarındaki Göl Restoran, Ege’de yemek yeme zevkini aratmıyor ‘Sendikaya yeni oda verdik’ Yeşil ve mavi bir arada Cumhuriyet Ankara’nın, “Müdür yayıncılığı bıraktı, KESK’e savaş açtı” başlıklı haberine TRT Genel Müdürlüğü yanıt verdi. Açıklamada, kurum içindeki sendikaya ait odanın hukuki çerçevede değiştirildiği belirtilirken, sendika üyesi Zeynep Geçer’in görev yeri değişikliğinden söz edilmedi. KESK üyeleri Ankara Radyosu önünde gerçekleştirdikleri eylemde yaptıkları basın açıklamasında, TRT Ankara Radyosu Müdürü Arif Koyuncu’nun kurumdaki sendika odasını boşalttığı, ardından KESK HaberSen Ankara 1 nolu Şube Yönetim Kurulu üyesi Geçer’in görev yerinin de 13 günde 2’inci kez değiştirildiği kaydedilmişti. Müdürlükten yapılan açıklamada, “Radyo personelimize daha iyi fiziki şartlar sağlamak adına, halihazırda mevcut olan sanatçı odasının yetersizliği nedeniyle, Z19 nolu odanın stüdyoların yakınında bulunması göz önüne alınarak, bu odada bulunan KESK HaberSen’e ait işyeri temsilciliğinin Z11 numaralı odaya taşınması 22.06.2012 tarihli yazıyla sendikadan istenmiştir” denildi. Sendikaya ait odanın taşınması sırasında Geçer’in fotoğraf ve cep telefonu kaydı aldığının belirtildiği yazıda, odaya ilişkin gerçekleştirilen tüm işlemlerin hukuki olduğu ve sendikaya yeni bir oda verildiği savunuldu. Müdürlükten gelen yazıda, Geçer’in görev yerinin değiştirilmesine ilişkin ise herhangi bir bilgi yer almadı. Ankara Üniversitesi Sosyal Tesisleri bünyesinde, Mogan Gölü kıyısında bulunan Göl Kafe Restoran, deniz kenarında yemek yeme zevkini aratmıyor. Mogan’ın mavisiyle tamamlanan yeşillikler içindeki mekân, yazın da gelmesiyle başkentlilerin gözdesi oldu. Mogan Gölü’nün kıyısındaki Ankara Üniversitesi Sosyal Tesisleri içerisinde yer alan Göl Kafe Restoran, adım attığınız anda huzuru hissettiğiniz bir mekân. Hafta sonları dostlarınızla sobet ederken uzun kahvaltılar yapa bileceğiniz, iş çıkışlarında ise eşsiz günbatımı eşliğiyle leziz yemekler tadabileceğiniz mekânda, Mogan üzerinden uçan yüzlerce kırlangıç manzarayı kusursuzlaştırıyor. Şehrin temposundan uzaklaşmak isteyenler için zengin mönüsü ve güleryüzlü hizmetiyle Ankaralıları ağırlayan restoranın aşçısı ise İspanya’da mutfak eğitimi almış sanat tarihçi Orhan Tuğrul. Onun elinden çıkan leziz yemekler, tam da başkentlilerin damak tadına hitap ediyor. Kapalı ve açık alanı olan mekânda kır düğünü, iş yemekleri ve kutlamalar da yapılabiliyor. C M Y B C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle