22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SAYFA CUMHURİYET 22 MAYIS 2012 SALI A4 ANKARA Yaşam Ankaralının Atatürk ile son buluşması slında bu değişikliği imnastik şenliği hazmedemeyenlerin, kendilerine göre Cimnastik şenlikleri diye anıldığı dönemlerde, 19 yapmış oldukları kutlamaların hacmi Mayıs’ta resmi geçit törenlerinin yanı sıra; bisiklet, ortada. Bunları da izledik. Demek ki millet bayram yapmak istiyor ve dayatmalara pek iltifat kürek, futbol yarışmaları, halkevi konserleri düzenlenirdi. Genç kızlar etek boylarına etmiyor.” bakılmaksızın törenlerde kürsüye çıkar şiirler okur, 19 Mayıs’ı Osmanlı askeri spor oyunu Matrak, erkekler atletik vücutlarıyla Çin savunma sanatı Wushu, yarışmalara katılırlardı. Muay Thai, kick boks, Cumhuriyet, bu badminton, pasta kesme kutlamalardan birini, 1937 19 töreni gibi “ruhsuz” Mayıs gününü şöyle anlatır: etkinliklerle kutlayan “Havanın saat 12’ye iktidarın Başbakanı Recep Fırat KOZOK firatkozok@gmail.com doğru kapanması ve yağışın Tayyip Erdoğan’ın sözleri Twitter.com/firatkozok başlamasına rağmen idman bunlar. Gelin, birlikte geçmiş şenliklerinin yapılacağı stada 19 Mayıs programlarına giden yollarda kalabalık bir halk akını vardı. Her gidelim, zaman zaman yaptığımız eskiyeni yerde umumi çalışmanın devam etmekte karşılaştırmalarına bir yenisini ekleyelim... Ve olmasına rağmen bütün caddelerde göze çarpan Başbakan’ın hacmini sorguladığı kutlamalara halk kesafeti, en büyüğünden en küçüğüne kadar yakından bakalım. bütün Ankaranın bu mutlu güne verdiği önemin Önceleri cimnastik şenlikleri olarak kutlanan, 20 en güzel bir ifadesiydi.” Haziran 1938 tarihli yasayla “Gençlik ve Spor Bayramı” olan bu ulusal bayramın adı 12 Eylül lkü ile son bayram... darbesinden sonra “Atatürk’ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı” halini aldı. 1995 tarihindeki Tam 1 yıl sonra, 19 Mayıs 1938’de Ankara’da kararname ile “ve”lerden biri gitti “Atatürk’ü düzenlenen törenlerin farklı bir anlamı daha Anma, Gençlik ve Spor Bayramı” oldu. vardır. Atatürk kutlamaları 19 Mayıs “A C SARARMIŞ SAYFALAR Ü Tarhanası, havuç suyu, bürgüsü ve takılarıyla Beypazarı kadınlarının 4 hali Eskiden evden çıkamazlardı, şimdi eve giremiyorlar İKLİM ÖNGEL çıkaramazdınız, şimdi bizi eve sokamıyorlar” diye gülüyor. Beypazarı’nı gezerken ilk dikkat çeken, dar sokakların arasında sıra sıra dizili dükkânlardan başlarını uzatan kadınlar. Özellikle yiyecek satanlar, ellerindeki kâselerle yürüyenlere sattıklarından tadımlıklar sunuyor. Olur da tadına bakarsanız almadan geçmek çok zor. Oldu da almadınız canınız sağ olsun, onlar yine de güleryüzlü. Kendilerine güvenli, dimdik duran akıllı kadınlar. Makarna kesip, baklava açan elleriyle yani kelimenin tam mânâsıyla “ellerindeki hamurla” para kazanmayı, esnaflığı öğrenmişler. ‘Kızımı havucun suyuyla okuttum’ Meryem Ünal da Beypazarı’nın en ünlü sebzesi olan havucun suyunu sıkarak para kazanan kadınlardan. Önceden bankacı olduğunu söyleyen Ünal, “Bu işi yaparken, çevremdeki insanlarla o kadar mutluyum ki işimi dahi burdaki huzur nedeniyle bıraktım” diyor. Kültür turizminin Beypazarı’na gelmesiyle hiçbir ev kadınının boş kalmadığını, mutlaka bir şeyler yaparak çalıştığını dile getiren Ünal, “Ben eşimi 4 yıl önce kaybettim. Kazancımı havuçtan sağladım, kızımı havucun suyuyla okuttum. Buraların kadını zaten hep çalışkandı. Ama artık çalışkanlığın yanında bilinç de geldi. Çoğunun sosyal güvencesi var” diye Beypazarlı kadınların değişen yüzünü anlatıyor. ‘Anneleriniz evde boş durmasın’ Nesrin Aksoy ve Şenay Yılmaz 8 yıldır ortak. “Fsfurkan” adında, çarşının içinde küçük ve sevimli bir dükkânları var. Tezgâhta, makarna ve tarhananın yanında, kurutulmuş ürünler ve Beypazarı’nın vazgeçilmezleri; sarma ile baklava da yer alıyor. Aksoy’a, “Dükkânların içinde hep kadınları görüyorum, nasıl oldu bu?” diye soruyorum. Aksoy da bunu, şu cümlelerle özetliyor: “Burada işletmeciler hep hanımlardır. Bu (eski Belediye Başkanı) Mansur (Yavaş) Bey döneminde oldu. Önce belediyede çalışanlara ‘Anneleriniz, eşleriniz evde boş durmasınlar, evde yaptıklarını çıkıp satsınlar’ diye baskı yaptı. Sonra kadınları toplayıp, bizlerle konuştu. İlk dinlediğimizde ‘Aman hayal görüyor, herkes kendi yapar zaten, niye para verip alsın?’ diye düşündük. Gene de söylediğini yaptık. İlkinde ne götürdüysem sattım, eve parayla döndüm ilk kez. Önce 5 kişiydik, sonra 1015 olduk. Şimdi festivallerde falan 100, belki daha çok stand oluyor. Mansur Bey, bize anamızın babamızın vermediğini verdi. Bizlere balık tutmayı öğretti.” Bürgüsüyle bürgüyü anlatıyor Beypazarı’na gelenlerin ilk dikkat kesildiği şeylerden biri de, genç yaşlı neredeyse tüm kadınların üzerlerine aldığı “bürgü” adını taşıyan örtü. Bürgüyü gördüğünüz anda desenleri ve renkleri göze çarpıyor. “Çeyizde ipek bürgü olmadan evlenilmezdi” diyen Münevver Emeksizoğlu, yöresel kıyafetler sattığı dükkânının önünde, “başında bürgüsüyle, bürgüyü” anlatıyor: “Beypazarlı kadınlar yıllardır bununla örtünür. Bu olmadan kızlar gelin olmaz. Komşuya, pazara giderken ‘yakına gidiyorum’ anlamında 2 katlı sarılır. Yok uzak mesafeye gidilecekse tek kat örtülür. Yazlığı kışlığı ayrıdır. Sarısı, kırmızısı, yeşili Beypazarlı kadınlar tarafından pek sevilir. Mavisi de var ama biraz soluk olduğundan pek tercih edilmez. Buranın kadınları canlı renk olsun ister.” Beypazarı kadınlarının diğer bir geçim kaynağı ise elleriyle yaptıkları takılar. Taş ve camın üzerine özellikle ebru sanatı işleniyor. Renkler yine aynı bürgüdeki gibi canlı. Küpesi, kolyesi, bilekliği, yüzüğü kısaca kadınların dayanamayacağı her türlü takı ebru deseniyle turistleri bekliyor. Stadyumu’nda izler... O gün manevi kızı Ülkü ile Yugoslavya Harbiye ve Bahriye Nazırı Orgeneral Mariç de yanındadır. Bu onun aynı zamanda bu bayramı armağan ettiği gençlerle son buluşmasıdır. Gerisini Cumhuriyet’in 20 Mayıs tarihli sayısından okuyalım: “19 Mayıs Spor ve Gençlik Bayramı Ankara’da muazzam olduğu kadar da manalı tezahürler arasında tes’id edildi. Büyük Şef Atatürk’ün yüz bin kadar vatandaşın akın ettiği şehir stadına teşrifleri ise günün asil heyecanını en yüksek haddine çıkardı. ” O gün Ankara’da neler yapılmaz ki... Daha sabah saatlerinden itibaren Ankara’daki bütün kurumlar, apartmanlar, mağaza ve dükkânlar kırmızı beyaz kurdeleler, defne dalları ve bayraklarla donatılır, büyük caddelerle dev tabelalar asılır. Öğle saatlerinde Halkevi önünde toplanan gençler, Denizciler ve Anafartalar caddelerinden Ulus Meydanı’na akar. Gençler bando müziği eşliğinde girdikleri stadyuma Atatürk’ün de gelmesiyle büyük bir coşku yaşar. O gün, aynı zamanda stadyumu ve etrafını dolduran on binlerce Ankaralı’nın Atatürk ile son buluşmasıdır. Atatürk 19 Mayıs törenlerinden ayrılır, kendisini bekleyen trenle önce Mersin’e, ardından Adana’ya gider. Bu ziyaretlerinin ardından Ankara’ya döner ve ertesi gün İstanbul’a doğru yola çıkar. Gençleriyle buluşmasından 1 hafta sonra Ankara’ya veda eder, bir daha dönmemecesine... Cumhuriyet’in 19 Mayıs 1939’daki manşeti ise buruk, ama gururludur. Atatürk’ün kızı Ülkü ile 1 yıl önce 19 Mayıs Stadyumu’nda çektirdiği fotoğrafı taşır manşetine. Başyazısında ise okurlarının bayramını şu cümlelerle kutlar: “O, millete inanıyordu. Millet de ona inandı ve üç sene zarfında dünya tarihinin en ağır imtihanını vermek suretile zaferlerin en parlağına kavuştu. Bir gün bile esaret görmeyen Türk milleti, binlerce senelik istiklalini yeni baştan yepyeni şartlar altında kurmuştu. 19 Mayıs, bu harikulade Rönesansa gebe kalan bugün olmak itibarıyla, Atatürk Türkiyesi’nin hiçbir zaman unutamayacağı bir gündür. Bayramımız hepimize kutlu olsun!” ‘Dışarı zor çıktık, şimdi eve girmiyoruz’ Dükkânın diğer ortağı Şenay Hanım’a ise “Kadınlar ticarette alıp yürüdüğüne göre Beypazarı tutucu bir yer değil” diyorum. O da iç çekerek “20 yıl önce hiç böyle değildi. Havuç Heykeli’nin önünden geçene ‘kötü kadın’ derlerdi. Yolumuzu uzatır, gene geçmezdik” diye yakınıyor. (Havuç Heykeli ilçenin tam merkezi olduğu için, oradan geçen kadınlar kendilerini gösteriyor gibi algılanırmış. Oysa Beypazarı’nda bir yerden bir yere gitmenin en kestirme yolu o merkezden geçerek oluyor.) Önceden hiç geçemedikleri heykelin önünden şimdilerde “günde 40 kere geçtiğini” söyleyen Yılmaz, “Kendi işimizi yapıyoruz. Gerekirse gecelere kadar çalışıyoruz. Eşlerimiz de bize büyük destek oluyor. Eskiden kadınları evden Çocuğunu okutuyor, eşi destek Beypazarı’na gidip de hatırasız ya da hediyesiz dönmek istemeyenler için ekonomik bir seçenek sunan kadınlardan Neşe Ünal, takılarının gördüğü ilgiden memnun. İşlerin 6 aylık bahar ve yaz döneminde iyi, diğer 6 ayda ise kesat olduğunu söyleyen Ünal, “Tazgâhtaki tüm takılar kendi tasarımım. 8 yıldır bu işten ekmek yiyiyorum ve çocuklarımı okutuyorum. Eşim de yanımda bana büyük destek” diyor. C M Y B C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle