Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 19 MART 2012 PAZARTESİ A4 ANKARA Yaşam Huzurevlerindeki ilginç yaşamlar: Semiha Gökçe İki Kıtaya Yayılan Bir Tarih Hazinesi Gezgin Gözüyle Timur ÖZKAN ozkantimur@yahoo.com ‘Benim ruhum genç’ SEVİL ARINAN Çanakkale’nin müzeleri Çanakkale’de kent müzesinin haricinde iki önemli müze daha bulunuyor. Sahilde yer alan ve Donanma Komutanlığı’na bağlı askeri deniz müzesinde efsanevi Nusret Mayın Gemisi’nin bir benzeriyle birlikte savaştan kalan gemi, top, gülle gibi askeri mühimmat sergileniyor. Sarıçay’ın kenarındaki Arkeoloji Müzesi’nde ise bölgedeki antik kentlerden çıkarılan çok değerli bazı heykeller ve yöresel seramikler görülebilir. B irisi UNESCO tescilli olmak üzere birbirinden değerli üç milli park, 1. Dünya Savaşı’ndan başlayarak binlerce yıl öncesine uzanan bir tarihe yolculuk ve iki kıtaya yayılan tarih hazinesi. Bunların hepsi ve daha fazlası, “Çanakkale geçilmez” dedirten 18 Mart 1915 deniz savaşının yıldönümünde Çanakkale denince akla ardarda geliyor. Avrupa’nın güneydoğusundaki Gelibolu Yarımadası ile Asya’nın kuzeybatısındaki Biga Yarımadası, hem yakın tarihimizin hem de Anadolu’nun uzak tarihinin unutulmaz izlerini bugüne taşıyan çok özel bir coğrafya. Bu iki yarımadanın sınırlarını çizdiği Çanakkale Boğazı tarihin en zor deniz savaşlarına sahne olurken, binlerce yıllık tarih mirası Troya Antik Kenti’nin kalıntıları bugün bile ziyaretçileri etkilemeye devam ediyor. Deniz zaferi bugün Zaten Çanakkale’de gezerken tarih bizi hiç yalnız bırakmıyor. Cumhuriyet Meydanı’nda savaştan kalan topun önündeki tabelada “18 Mart 1915 savaşlarında Çanakkale’nin geçilmezliğini Mehmetçik bu toplarla sağladı” yazıyor. 18 Mart 1915 yazısı limanın arkasındaki yamaçlarda da karşımıza çıkıyor ama bu tarafa geçince tarih bizi çok daha eskilere götürüyor. Çanakkale’nin antik tarihi... Valilik binası önündeki Morabbin Park’ta antik Troya Kenti’nin büyük bir maketiyle onun yanında ahşaptan yapılmış dev bir at heykeli dikkat çekiyor. Bir benzeri Troya Antik Kenti’nde imal edilen sembolik ahşap at İzmirli şair Homeros’un İliada Destanı’nda anlatılan ve on yıl süren savaşın finaline konu olmuş. Gerçi, 2004 yılında İliada Destanı’nı sinemaya uyarlayan Alman yönetmen Petersen’in yaptığı ve başrolünü Brad Pitt’in oynadığı Troya filminin çekimleri burada değil de İngiltere, Malta ve Meksika gibi ilgisiz ülkelerde yapılmış. Ama kuşkusuz filmin Çanakkale’nin tanınmasına büyük katkısı olmuş. Valilik önündeki gizemli ahşap at işte bu filmin çekimlerinde kullanıldıktan sonra Çanakkale’ye hediye edilmiş. Bölgenin milli parkları Çanakkale’de bulunan Gelibolu ve Troya tarihi milli parkları Türkiye’nin toplam 41 milli parkı arasında yer alıyor. Troya aynı zamanda Türkiye’nin UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan on varlığından birisi. Balıkesir’le birlikte Çanakkale sınırları içindeki bir diğer milli parkımız olan Kazdağı Milli Parkı, tarihe, dünyanın ilk güzellik yarışmasının yapıldığı yer olarak geçmiş. Ege Denizi kıyısındaki İlkçağ’ın liman ve eğitim merkezlerinden Assos Antik Kenti ile deniz sınırları içindeki tarihi ve doğal güzellikleriyle ünlü Bozcaada ve Gökçeada da ayrı ayrı gezmeye değer. Çanakkale’nin kent merkezi de öyle. Beyaz saçlarını el örgüsü bandana ile toplamış. Bandanın üzerinde küçük bir uğur böceği. Yüzünde 94 yıl sonunda oluşan derin çizgiler. Boynunda da inciden bir kolye. Çok kibar, çok nazik davranıyor yanına gelenlere. Hemen içecek bir şeyler ikram etmeye çalışıyor. 94 yaşındaki Semiha Gökçe’yi Gönül Köşkü Huzur ve Yaşlı Bakımevi’ndeki odasında ziyaret ediyorum. Odası da kendisi gibi renkli. Üzeri şık örtüyle kapatılmış bir masa var. Küçük oyuncaklar ve sararmış eski fotoğrafların bulunduğu bir de dolap. Dikkatimi valker adı verilen dört ayaklı baston da çekiyor. Semiha Gökçe valker olmadan yürüyemiyor. Valker onun yaşamının en önemli aktörü aslında. İki yıl önce geçirdiği felcin ardından yürüme zorluğu çeken Gökçe, huzurevinin en sevilen isimlerinden. Çocuklarına yük olmamak için kızının onayıyla huzurevine yerleşen Gökçe’yi tanımak için öncelikle yaşını sordum. “20” dedi. Güldüm. “20 değilsiniz. Olsa olsa 15’siniz” dedim. Hoşuna gitti. “Evet 15” dedi. Gökçe, çevresi tarafından da çok seviliyor. Yaşını söyledikten sonra, kendini bir çırpıda anlattı: “Öğretmen okulunda eğitimimi tamamladım. Bursa Öğretmen Okulu’ndan mezun oldum ama aslen İstanbulluyum. Tam 36 yıl öğretmenlik yaptım. Bir sürü öğrenci yetiştirdim. Bir kızım bir oğlum var. Bir yıldır burada kalıyorum. Onun öncesinde İstanbul’da tek başıma yaşıyordum. Kendi ihtiyaçlarımı çok rahat karşılıyordum. Yemeğimi de yapıyordum, işlerimi de. Taa ki bir gece evde sol tarafım felç inene kadar. Bir süre hastanede tedavi gördüm. Sonra kızım burayı buldu. Yerleştirdi. İyi ki de yerleştirmiş. Çok memnunum.” Çocuklarının yanında “Yaşlılar kaprisli olur” düşüncesiyle kalmak istemediğini söylüyor Gökçe. Ve ekliyor: “Belki çocukların yanında surat yapabilirdim.” ama ‘Ben gelmem’ dedim. Gerçi beni kimin çağırdığını da bilmiyorum. Bu arada benim için gelen cankurtarandaki adamın çok gevezelik ettiğini anımsıyorum birden. Bu yaşadığım gidişgeliş daha önce de yaşandı. İstanbul’da yaşadığım dönemlerde de tansiyonum yükseldi, kalp atışlarım durdu.” O sıra söze huzurevinin hemşiresi giriyor. Yaşananları bir de o anlatıyor: “Biz sabahları nöbet teslim alıyoruz. O sabah da yerde dişini gördük, uyudu sandık. Yanına gittim, dokundum. Gözleri normal değildi. Hemen yatağa aldık, 112’yi aradık. Sağlıkçılar geldi. Beyin kanaması geçiriyor zannettik, ağlamaya başladık. Ama ne olduysa oldu toparladı.” Öğretmenlik aşkı Sonra Gökçe’nin dolabındaki kitaplar dikkatimi çekiyor birden. Fısıltılar, Ölüm Noktası, Yaban Kazları... “Defalarca okudum” diyor kitaplığına sıkıştırdığı eserleri. Sohbet sırasında kendini anlatmaya devam ederken, “Benim ruhum genç” de diyor. Sonra başlıyor yıllardır hasret çektiği şeyi anlatmaya. Valkerı işarete edip, “Ruhum şu an içinde bulunduğum durumu kabul etmiyor. Ruhumla bedenim adeta çarpışıyor. Bıraksalar en büyük hasretim yerine getireceğim. Sokaklarda serbestçe gezeceğim, denizde yüzeceğim. Ve bana fırsat verseler yine öğrenci yetiştiririm. Özledim yavrularımı” diyor. ‘Öteki dünyadan çağırdılar, gitmedim’ Semiha Gökçe’nin yaşamında ilginç olaylar da yaşamış tabii. Bir tanesini gülerek şöyle paylaşıyor: “Tansiyonum 27. Nabız alınamıyor. Hemşireler başımda nabız alamıyor. Karşımdaki şu sandalyede olmuş. Aslında beni öteki dünyadan çağırıyorlar ...ve daha yeni dönemler Gelibolu Milli Parkı’nda Kilitbahir’deki Çanakkale Şehitleri Abidesi ve Conkbayırı’ndaki Atatürk heykeli başta olmak üzere pek çok anıtla birlikte Seddülbahir Kalesi ve ayrıca Türk, Fransız, İngiliz, Avusturya, Yeni Zelanda şehitlikleri ziyaret edilebilir. Her yıl 25 Nisan’da anma törenlerinin düzenlendiği Anzak Koyu ise yarımadanın Ege Denizi tarafında bulunuyor. başladık. Bugün olduğu gibi tarihte de kente adını Çanakkale Boğazı veriyordu. Boğaz’ın ilk adı “Helle’nin Denizi” anlamındaki Hellepontos iken yakın tarihte burasını Avrupalıların Dardanelles, Osmanlıların Akdeniz Boğazı olarak adlandırdıklarını biliyoruz. Fatih Sultan döneminde ise Anadolu tarafına Çanak Kalesi adıyla bilinen bir kale yaptırıldığını ve boğazın adının Kalai Sultaniye Boğazı olduğunu öğreniyoruz. Daha sonra kale adını kente verirken Çanakkale de adını boğaza vermiş ve bugünkü Çanakkale adı kullanılmaya başlamış. 1897’de İtalyan tüccar Vitali tarafından yaptırılan çanlı saat kulesi de kent merkezinin dikkat çeken yerlerinden. Aynı yıllarda kentin Musevi vatandaşlarından Halyo tarafından yaptırılan ve şimdi restore edilerek turistik bir alışveriş merkezi haline getirilen Aynalı Çarşı gezimizin son durağı olacak. Ünlü Çanakkale türküsünde de adı geçen bu çarşıda geleneksel ve modern yöntemlerle üretilen seramik ve çömlek parçalar, el dokuması halı ve kilimler ve Troya atı bibloları en çok tercih edilen Çanakkale hatıraları oluyor. Bunlara Ezine’nin ünlü peyniri ile Gökçeada ve Bozcaada’nın şarapları eklenebilir. Çanakkale’de ulaşım feribotla Çanakkale’nin iki yakası arasında sürekli vapur seferleri yapılıyor. Gelibolu Milli Parkı’nı teşkil eden Avrupa yakasına Çanakkale’nin merkezinden ve Lapseki ilçesinden kalkan feribotlarla ulaşılıyor. Gelenleri yüksek yamaçlara yazılmış “Dur Yolcu, Bilmeden Gelip Bastığın Bu Toprak Bir Devrin Battığı Yerdir” yazısının karşıladığı milli park, 1. Dünya Savaşı’nda buradaki çarpışmalarda hayatını kaybeden 500 bin askerin anısına yapılmış. İsminin hikayesi Çanakkale’yi gezmeye ülkemizde az sayıda bulunan örneklerden birisi olan Çanakkale Kent Müzesi ve arşivinden C M Y B C M Y B