01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Sayfa 5 Aralık 2012 Çarşamba a2 Kültür sanat Kent GÖRÜNÜM A. Celal B NZET [email protected] Geçmişten günümüze ANKARA MEYHANELERİ… Feridun Büyükyıldız [email protected] eyhane kültürü, liman kültürünün bir parçası olarak süregelmiş ise de, limanı olmayan memleketlerde meyhaneler, “şehrin zulası”nda yerini almayı ihmal etmemiştir. Kelime anlamı Farsçada “şarap içilen yer” olsa da, 17. yüzyılda “misket” üzümünden yapılma rakı, fütursuzca meyhanede şarabın önüne çoktan geçmiştir. Saray kültürü olmayan, esir pazarlarında çıplak kadınların satılmadığı, dirayetli kalesi ile Ankara, çilingir sofralarına çok da yabancı bir şehir değildir. I. Meclis’in ajandasından çıkan Meni Müskirat (içki yasağı) Kanunu dahi (1920) “dilâver suyu” kod adı ile içilmesine mani olamamıştır. Falih Rıfkı’nın anlatımı ile “Yobaz diktası olduğu için herkesi kızdıran bu yasak zamanlarında en iyi içkiyi polis müdürü çıkarıyordu.” Dilâver polis müdürünün, dilâver suyu da rakının adı idi. Kanun 1924’te kaldırıldı. Oysa Ankara meyhanelerinin tarihi I. Meclis’in de ötesindedir. Anadolu tüccarının şehrin giriş kapısı olarak kullandığı Çankırı Caddesi, “Bir zamanlar Ankara”da eğlence mekânlarının bulunduğu cadde haline dönüşmüştür. En eski ve en ünlü meyhanelerden birisi ise tabelasında eski harfli Türkçe ile “Elhamra” yazan, Ankara’nın birer rengi olarak yaşayan Sefarat Yahudileri’nin açtığı “Elhamra Bar”dır. Aka Gündüz’ün sık gittiği Fresko’nun Barı, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın sıkça gittiği Tabarin Bar “münevverlerin uğrak yerleri” olarak anılmakta idi. Beyaz masa örtülü Karpiç Lokantası ve Beyaz Rus olan George Karpotaviç’in, Ulus’ta Taşhan’ın arka bahçesinde açtığı lokantanın isim babası, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür. Ankara’nın da ilk modern lokantasıdır. İkinci şubesini Merkez Bankası yakınında açan Karpiç, daha sonraki yıllarda aşçılar ve garsonlar yetiştirerek yeni mekânların açılmasına neden olmuştur. Atatürk, Karpiç’te kendisine hizmet eden garsonun Beyaz Rus olduğunu ve adının Serj olduğunu öğrenince, ona yeni bir isim önererek adının “Süreyya” olmasını istemiş, garson Süreyya, 1942 yılına gelindiğinde ise Kızılay’da ünlü “Süreyya Gazinosu”nu açmıştır. 1963 yılına kadar hizmet vermeye devam eden Süreyya Gazinosu, Sezen Aksu’yu solist olarak ağırlamış, ünlü sanatçının “Minik Serçe” isminin kadınlar matinesinde Ankaralı hanımefendiler tarafından verilmesine neden olmuştur. Mustafa Kemal’den Süreyya Gazinosu’na uzanan öyküsü ile Sezen Aksu, Ankara’da “Minik Serçe” olmuştur. 19441966 yıllarında hizmet veren Kürdün Meyhanesi, (Yeni M Hayat Lokantası) kendisini takip eden sivil polislere içki ısmarlayan aydınların uğrak yeridir. İçinden deniz geçmeyen bu şehrin, deryadeniz aydınları “Petrus Şarabı” içmezler ancak, Kürdün Meyhanesi’nde Orhan Veli’ye, Cahit Sıtkı Tarancı’ya, Cüneyt Arcayürek’e, Ceyhun Atuf Kansu’ya rastlamanız mümkündür. Orhan Veli, İmalatı Harbiye’de işçi Montör Sabri ile de içer. Ve hatta şiir dahi yazar: “Montör Sabri ile Daima geceleyin Ve daima sokakta Ve daima sarhoş konuşuruz O her seferinde “Eve geç kaldım” diyor Ve her seferinde Kolunda iki okka ekmek” Fikret Otyam da, Montör Sabri de aynı meyhanenin, aynı halkın çocuklarıdır. Ankara’nın meyhanelerini halkla birlikte paylaşan aydınlar, ne ışıltılı televizyon kanallarının, ne de patronların aydınlarıdır. Onlar bu şehrin hesapsız yetişmiş kalemleridir. 1940’lı yılların “Tercüme Bürosu” ile dünya klasiklerini Türkçeye kazandıran aydınların mesai sonu Şükran Lokantası’nda nefeslenilir. Elinde bir kadeh rakı, duvara yaslı Orhan Veli. Bazen Nurullah Ataç, bazen de “çağın en güzel maarif müfettişi” Hasan Ali Yücel dalar lokantaya. Meni Müskirat Kanunu’ndan, 1940’lı yıllara değişen ve üretilen çok şey vardır. Zamanın deyimiyle ecnebi sanatçılarında sıkça program yaptıkları Gar Gazinosu ise Ankara’nın eğlence hayatındaki yerini 60’lı yıllara kadar korumuştur. Cumhuriyetin genç başkentine işleri gereği gelen yabancı mühendislerin mekânı olduğu gibi, Ankara’nın yazarlarının, aydınlarının da uğradığı gazino durumundadır. Almancanın Fransızcanın sıkça konuşulduğu, şehir kültürünün yaşanmaya, dünyaca ünlü sanatçıların gelmeye başladığı ilk mekânlardandır. Tarihi Gar Gazinosu daha sonraki yıllarda THY hizmet binası olarak kullanılmış olsa da, Cumhuriyet döneminin bu güzel yapısı, günümüzde kaderine terk edilmiş durumdadır. Daha sonraki yıllarda Zeki Müren’in sahneye çıkacağı Gençlik Parkı Göl Gazinosu, tarihin içinden sessizce süzülüp günümüze gelen Ankara Merkez Lokantası, Uğrak Lokantası, Yenimahalle Belediyesi’nin düzenlediği sokakta varlığını sürdürmeye çalışan lokantalar, ismine film çekilen mekânlar, halen yazarların sohbetlerine ev sahipliği yapan Tavukçu, yazın terası ile Kumsal ve benim uğramaktan en çok keyif aldığım, gazetecilerin uğrak yeri Keremeyle, münever müşterilerinin vefalı mekânları olmaya devam etmektedirler. 71. Devlet Resim ve Heykel Sergisi evlet Resim ve Heykel Sergisi’nin 71.’si D geçtiğimiz hafta başında açıldı. Sergi, Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte sanata ve sanatçıya verilen önemin bir göstergesi gibidir. Yoksunluk ve yoksulluk günlerinde toplumu sanatla buluşturmanın, Anadolu aydınlanmasını sağlamanın bir yolu bu... Asıl amaç, imparatorluk artığı bir topluluktan uygarlaşma yolunda bilinçli yurttaşlar yaratma çabasından başka bir şey değil. Özellikle büyük merkezler dışında yaşayan yetenekli gençleri özendirmek, düşünce sınırlarını alabildiğince genişletmek için düşünülmüş bir girişimin adıdır bu sergi. Ülkenin başlangıçtan beri en zorlu dönemlerinde bile uygulanmasından vazgeçilmediği tek etkinlik saymakta sakınca yoktur. Yarışma resim, heykel, özgünbaskı ve seramik olmak üzere 4 dalda yapıldı. Resimde Handan Karasu, Deniz Aktaş, Özkan Arı, Fatma Kara, Riveyda Şekerli, Ersin Uysal; heykelde Turan Baş, Volkan Doğan, Burcu Erden, Derviş Ergün, Serdar Kaynak, Ebru Uğur; özgünbaskıda Esra Albayrak, Ümit Doğan, A.Gülçin Günaydın, Demir Kardaş, Deniz Köse, Hikmet Sever; seramikte ise Elif Aydoğdu Ağatekin, Kamuran Ak, Olgu Sümengen Berker, Mehmet Kutlu, Nizam Orçun Önal ve Serkan Tok başarı ödüllerini paylaştılar. Sergiye toplamda 761 sanatçının katıldığı düşünülürse, özellikle gençler için bir çıkış kapısı olma umudunu içinde barındırdığını söyleyebiliriz. Doğal ki, buradaki sınırlı yere, katılımcıların eğilimleri üzerine ayrıntılı bir çözümlemede bulunmak olanaksız. Ancak şu kadarı söylenebilir: Güncel eğilimlerin çoğunu sergide görmek olası. Konuştuğumuz seçici kurul üyeleri de değişik anlayışların olabildiğince temsili konusunda benzer düşünceyi paylaştıklarını vurguladılar. Sergi dışında dikkat edilmesi gereken bir başka önemli noktaya değinmekte yarar var. Resmi Gazete’nin 18 Kasım 1983 tarih ve 18225 sayısında yayımlanan yönetmelik değişikliğine göre “Devlet Resim ve Heykel Sergisi her yıl ekim ayının son haftası içinde açılır” deniyor. Son yıllarda yıllık düzenlemelerdeki ertelemeler yanına açılış tarihinin yönetmelikte belirlenen zaman sonrasına atılması akıllara bir dizi soruların gelmesine neden olmakta. Çoğunlukla 29 Ekim’de açılan bu serginin kasım ayına itelenmesi ile Cumhuriyet Bayramı törenlerinin yasaklanması arasında bir görünmez ilişki mi söz konusu yoksa? Son yıllardaki uygulamalar gösteriyor ki, Cumhuriyetin genleriyle oynama dönemine girmiş bulunuyoruz. Ulusal anlayışın yerine dıştan aktarmalı Arapdinci yaklaşımın dayatıldığı günlerden geçiyor Türkiye. Olanlara baktıkça, komşu ülkelerde okyanus ötesi uzmanların yönlendirmesiyle takvimlerindeki ulusal günlerin değiştirilmesi olgusu geliyor akla. Olacak şey değil ama komşuda pişer bize de düşer hesabı işte. Dileğimiz; Cumhuriyetin çağdaşlaşmaya dönük, kültür ve sanatla beslenen kuşakların yetiştiği bir ülke özlemi… Ankara Goethe Enstitüsü alışılmışın dışında bir sergi ile Ankaralıları buluşturuyor... ‘Ses’ sergisi SELDA GÜNEYSU “Hiç sesler de sergilenir mi?” demeyin, çünkü Ankara Goethe Enstitüsü, bu kez alışılmışın çok dışında bir sergiyi, “ses” sergisini Ankaralıların beğenisine sunuyor. Geçen yıl Berlin Teknik Üniversitesi Akustik İletişim Bölümü’nde konuk araştırmacı olarak görev yapan, çok hoparlörlü sistemler ve algı üzerine çalışan besteci ve akademisyen Mehmet Can Özer’in “Berlin Retrospektifi” adını verdiği sergisi, ses yerleştirmeleri, görsel işitsel yerleştirme, video ve fotoğraflardan oluşuyor. Özer, bestelerini bilgisayar üzerinden kendi ürettiği yazılımlar ile yapıyor. Özer’in bu çalışmalarında bazen kalabalık ortamlardaki insan sesleri, bazense trafikteki araçların sesleri gibi akla hiç “bir müzik eseri” olarak gelemeyecek sesler bile bilgisayar üzerinden besteleniyor. Özer, kendi müziğini “elektroakustik müzik” olarak tanımlıyor. Özer, sergisine ve geliştirdiği yazılım biçimlerine ilişkin şu bilgileri verdi: “Sergi denilince akla hemen bir plastik sanatlar sergisi, ya da resim, heykel gibi sergiler geliyor. Bir bestecinin sergi açması farklı algılanıyor. Benim yaptığım iş aslında ‘enstalasyon’ yani ‘yerleştirme’ diye bilinen bir disiplinin ürünleri. 1960’lardan itibaren ortaya çıkan yeni bir bağlam bu sistem. Alan özelliği ile bilinen bir sistem. Yani ben burada herhangi bir sesi, hem mimari bir bileşen olarak hem de sanatsal bir bileşen olarak kullanıyorum. Sesi sadece ses olarak değil, görsellerle de destekliyorum. Buna da genel olarak ‘görsel, işitsel yerleştirme’ adı veriliyor.” Son 6, 7 senedir kendi bu iş için kendi yazılımlarını geliştirdiğini ve bu alanda dünyanın çeşitli yerlerinde konserler verdiğini söyleyen Özer, şöyle konuştu: “Bu alanda Berlin Teknik Üniversitesi’nde doktora yaptım. Doktoranın konusu ise genel itibarıyla ‘algı’ idi. ‘Yani bizler sesleri nasıl algılıyoruz?’ sorusu üzerineydi. Bir de çok hoparlörlü sistemler üzerineydi. Bizler çok hoparlörle neler yapabiliriz? Ben en son 2700 hoparlörlü bir sistem üzerine çalışıyordum. Bu hoparlörlerdeki sesleri değerlendiriyordum. Yani hem teknolojik, hem bilimsel, hem de sanatsal bir bağlam. Bu sergimde de seslerle birlikte video görüntüler de sergileniyor. Bu şu şekilde oluyor. Ben nasıl kendi geliştirdiğim bilgisayar yazılımları ile sesleri farklı biçimde kayıt altına alıyorsam, aynı şeyi görseller üzerine de gerçekleştirdim. Yani yazılımda görsellere de aynı ‘algı’ sistemini yerleştirdim. Şöyle özetlemek gerekirse, bu sergide ses yerleştirmeleri, görselişitsel yerleştirme, videolar ve fotoğraftan oluşan bu seçkinin tüm çabası, müziksel olmayan malzemeyi müziksel bir algı doğrultusunda işleyerek, yeni sanat eserleri üretmek. Örneğin ‘Yaşam Döngüsü’ adlı video, fotoğraflarının ‘stop motion’ tekniğiyle sunumu ile dizisel müziğe ve zaman kavramına bir gönderme. Videonun fotoğraf orijinali ise yine başka bir çeşitlemeyle ve zaman boyutundaki kırılmasıyla (müzikteki eşzamanlılık ilkesinin tersine) olay döngüsünün nota olarak sunulması anlamında tasarlandı.” Sergi, 20 Aralık’a değin görülebilir. Pavey yalnız bırakmadı ABD Büyükelçiliği Kültür Ateşeliği ve Zihinsel Yetersiz Çocukları Yetiştirme ve Koruma Vakfı (ZİÇEV) işbirliğiyle “Benim Ankaram Projesi” adlı fotoğraf sergisi Panora Alışveriş Merkezi’nde açıldı. 7 Aralık’a kadar sürecek olan serginin açılışında konuşan CHP İstanbul milletvekili Şafak Pavey, fotoğraf sergisinin bir farkındalık projesi olduğunu belirterek, “Sanatın engellilikle buluşmasının harikulade sonuçlarını görüyoruz. Umarım farkındalık yaratma çabaları birikip bizi çok daha iyi yerlere götürür” dedi. ZİÇEV öğrencileri ve değişim programıyla Amerika’dan Türkiye’ye gelen öğrencilerin fotoğraflarından oluşan sergide, ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone, ZİÇEV öğrencileriyle yakından ilgilenerek, hepsiyle teker teker sohbet etti. DERS VERENLER FRANSIZCAYI konuşturuyorum ve mesleki hukuksal çeviri. 0506 300 30 75 KORSAN KİTAP KÖTÜ BASILIR. OKUMA ALIŞKANLIĞINI YOK EDER. BESAM ‘Ne senden vazgeçeriz...’ Ümitköy Musiki Derneği tarafından “Atatürk’ün Sevdiği Şarkı ve Türküler” konseri düzenlendi. Gecede konuşan Yenimahalle Belediye Başkanı Fethi Yaşar, “Bugün bu salonda Atatürk’e olan bağlılığımızı bir kez daha haykırmak için toplandık. Yüce Atam, kurduğun devleti de devrimlerini de yaşatacağız. Ne senden vazgeçeriz, ne de eserlerlerinden” dedi. Çayyolu Cüneyt Gökçer Sahnesi’nde düzenlenen konsere, Ankara Vali Yardımcısı Mustafa Tapsız, Devlet Tiyatroları Genel Müdür YardımSahibi cısı Cemal Çoşkun, Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı Tansel Çölaşan, Çayyolu Platformu Başkanı İlhan Tezel ve çok sayıda davetli katıldı. Şef Asım Tokel yönetimindeki koronun seslendirdiği birbirinden güzel şarkılar katılımcıların kulaklarının pasını silerken; şarkılara, türkülere eşlik eden dans ve zeybek oyunları da ayakta alkışlandı. Konser sonunda Çayyolu’nun Çankaya’ya bağlanmasını istemediklerini haykıran Çayyolu sakinleri, “Biz sizi bırakmıyoruz başkanım siz de bizi bırakmayın” diye slogan attı. Editör Sayfa Editörü Reklam Müdürü Satış Koordinasyon : Barkın ŞIK : Okan AKYÜREK : Kerim TAŞKAN : Osman ÖZER Yazışma Adresi : Cumhuriyet Gazetesi Ankara Yayımlayan : Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Bürosu, Ahmet Rasim Sok. No:14 Basıldığı Yer : DPC Doğan Medya Tesisleri 06550 Çankaya Dağıtım : YAYSAT Telefon : 0312 442 30 50 Yerel ve süreli yayın Eposta : [email protected] 5 Aralık 2012 Çarşamba : Cumhuriyet Vakfı adına Orhan ERİNÇ Genel Yayın Yönetmeni : İbrahim YILDIZ Ankara Temsilcisi : Utku ÇAKIRÖZER Sorumlu Müdür : Miyase İLKNUR C MY B Maleviçin kovuluşu
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle