25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Sayfa 10 Aralık 2012 Pazartesi a4 Yaşam Greenpeace Bize de El Atsana! O çok güvendiğimiz markalar var ya, zehir saçıyormuş... Greenpeace açıkladı: Mango, Zara, Celvin Clein, Levi’s... Ama işin ilginç yanı, Mango ile Zara’nın Türkiye’deki ürünlerinde kanserojen madde çıkmış. Oysa uzunca süredir şöyle düşünüyorduk; Türkiye tekstilde bir numara! O yüzden “pahalı olsun, yerli olsun” diye bir kanı tam yerleşiyordu ki, hoop Greenpeace her şeyi yerle yeknesan etti. Şöyle denebilir, “canım, sonuçta yabancı firmalar adına üretilen ürünlerde kanserojen madde çıkmış, bizim yerli markalar için böyle bir şey yok.” Saydığım markaların ipliğini pazara çıkaran, TSE; ya da artık kalite kontrolden hangi “resmi” zevat sorumluysa, onlar değil ki, uluslarararası bir sivil toplum örgütü. Daha çok uluslararası markaları teşhir eden Greenpeace’in işleri yoğun, “Türkiye ölçeğine” inmesi hayli zor. Kaldı ki, zaten o uluslararası çok güvenilir markaların bile Türkiye’de üretilen ürünleri için “alarmı” vermiş. Şimdi Zara ve Mango, “detoks” çağrılarına uyacağını açıkladı, Levi’s da buna uyar mı göreceğiz. Peki, Türkiye’de üretilen hangi ürünün gerçekten de standartlara uyduğunu nereden bileceğiz? Yıllardır “Çin malı”na yakalanmamak için fellik fellik “Türkiye’de üretilmiştir” yazılı ürünleri arıyorduk ya, bu Greenpaece tekere çomak soktu işte. Sadece “Çin” değil, Hindistan, Bangladeş, aysesayin1967@gmail.com http://aysesayin06.blogspot.com gözde giysisi “kot pantolon” değil mi? Türkiye’de onlarca jean markası var. Üretimler ne kadar sağlıklı biliyor muyuz? Elbette yanıtı kocaman bir hayır! Demokrasi Uğruna... Ama benim asıl kafamı kurcalayan, “Ne olacak bu çocukların hali?” üzerine. Hani, Milli Eğitim Bakanlığı, “4+4+4” dayatmasından sonra güzide demorasimizin tek eksiği olan okullarımızda “serbest kıyafet” uygulamasına geçti ya... Aileler AVM’lere, çocuk mağazalarına hücum etti. Ben şanslıyım, şimdilik “serbest” işinden yırttık, bizim oğlanın sınıfı “formaya devam” kararı aldı. En azından gelecek yıla kadar rahatım. Ama arkadaşımın oğlunun sınıfı öyle değil, bir günde “demokrasiye” ayak uydurdular, giysiler serbest oldu. Öyle olunca, çocuğa malum her gün ayrı giysi lazım, şık ve temiz olmalı ki arkadaşları karşısında “ezik” olmasın değil mi? Peki maaşlara zam var mı, yok, giysiler serbest olunca hükümetimiz bize “giysi ödeneği” mi tahsis etti, neredeee. Eee o halde bütçesi kısıtlı yurttaş ne yapacak? “Demokrasi uğruna” ekstra ekstra külfetlere katlanacak. Eee bütçe kısıtlı olunca da artık, kaliteye filan bakmayacak, maksat demokrasi olsun... Artık o ucuz giysiler “zehir saçıyormuş”, 3 gün içinde yıpranıp gidiyormuş, kimin umurunda. Bir de hiç alamayacaklar var ki, onların vebali MEB’in boynuna! Giysilerin “sağlıklı olup olmadığı” bilinmiyor, yapılacak tek şey var: “Greenpeace, bize de el atsana!” Bütçeme Göre AYŞESAYIN Vietman gibi “ucuz işgücü” olan ülkelerde üretilen ürünler dünya piyasalarını dolaşıyor. Örneğin Zara’nın “İspanya’da üretilmiştir” yazan ürünleri hep “en pahalıdır” da “Bangladeş” üretimleri daha ucuz olur. Demek ki sahiden de “ucuz etin yahnisi” yenmezmiş... Ama ürün kalitesini belirlemede tek başına “ucuzlukpahalılık” da kriter değil. Örneğin Levi’s’ın bir ürününe bir tomar para ödüyorsun ama indirim dönemlerinde bile “aman acayip indirim var, birkaç parça ürün kapayım” diyemiyorsun, hep pahalı. Hem pahalı, hem zehirli işte. Uluslararası bu kadar ünlü markalar bile kalite kontrolde “sınıfta çaktıysa”, düşünün, markalı markasız ortalıkta dolaşan binlerce ürünü. Şimdiye kadar yerli markalarla ilgili “zehir saçıyor” diye bir haber okumadık, ya da kamuoyuna bir açıklama yapılmadı. Tarım Bakanlığı arada sırada, gıda denetimleri sonucunda, sağlığa zararlı üretim yapanları “teşhir” ediyor da, tekstil alanında ben yakın zamanda böyle bir şey anımsamıyorum. Kot taşlama işçilerini bilirsiniz, gencecik insanlar, “slikozis” hastalığına yakalanıyorlar. “Taşlama” işlemi sırasındaki toz ve zehirli maddeler insanların yaşamını mahvediyor. Peki üretilen ürünleri giyenler açısından risk yok mu? Sağlık uzmanları özellikle küçük çocuklara “kot pantolon” giydirilmemesi konusunda uyarıda bulunuyorlar. Kaçımız buna uyuyoruz ki? Bütün çocukların en Dört Mevsim Bisiklet arkında mısınız bilmem, sanki bu yıl mevsimler adlarının hakkını vererek gelip geçiyor. Meteoroloji uzmanları ne der bilmiyorum ama geçen kış uzun yılların ardından gerçek bir kış gibi soğuğu ve karıyla geçmiş, peşinden ilkbahar gibi bir ilkbahar, yaz gibi bir yaz yaşamıştık. Şimdiyse uzun ve doyumsuz bir sonbaharın ardından aralık ayıyla birlikte kış mevsimini yaşamaya başladık. Mevsimin ilk karı Ankara’nın yüksek kesimlerine düştü, yağışların aralıklarla sürmesi bekleniyor. İyi de bizim konumuz bisiklet olduğuna göre bu mevsimsel girizgâhı neden yaptık? Hepimizin bildiği üzere, bisiklet çoğunlukla açık havada kullanılan bir alet. Her ne kadar spor salonlarında ya da evlerde pedal çevirmek için çeşitli ÖZKANÇAKIRLAR düzenekler varsa da aozkanc@gmail.com (bakınız 26 Kasım 2012 tarihli Cumhuriyet) bisiklet kullananların büyük çoğunluğu ki buna bu satırların yazarı da dahil pedala bastığında caddede, sokakta, dağda, bayırda gitmeyi seviyor. Dünyanın diğer ülkelerindeki bisiklet severler de böyledir herhalde. Gerçi bisikletin spor olarak geliştiği bir çok ülkede velodromlar (Türkçede ‘veledrom’ diye de geçiyor ve bu haliyle ‘hız alanı’ anlamından sıyrılıp ‘veletlerin cirit attığı mekân’ anlamına bürünüyor) bu kültürün önemli bir Bisiklet Tarihinden azır fosil ağaçlardan falan söz H etmişken biraz eskiye gidelim ve bisiklet tarihinden bir sayfa çevirelim. Daha önceki bir yazımızda, Avrupa’daki ilk bisiklet türlerinden biri olan ve 1817 yılında Alman Baron Karl von Drais tarafından yapılarak “Draisienne” diye adlandırılan, her şeyiyle ahşap bir modelden bahsetmiştik. Bunu izleyen yıllarda benzeri araçlar tasarlama ve kullanım aşamasına getirme çabaları sürdüyse de bacakların gücünü tekerleklere iletebilecek mekanik sistemler ancak 1860’ların başında ortaya çıkmaya başladı. Çapı biraz daha büyütülmüş ön tekere eklemlenen bir krank ve pedal yardımıyla hareketin sağlandığı bu modeller, güzel Türkçemizde zaman zaman hâlâ duyduğumuz “velespit” sözcüğünün özgün haliyle anılmaya başlandılar: “Velocipede”, yani “hızlı ayak”! Ağırlıklı olarak ahşabın, bir süre sonra tekerleklerde metal malzemelerin kullanıldığı velespitler, o günün yol koşulları da gözönüne alındığında, yürüyüş hızını belki ikiye katlamışlardı ama yarattıkları rahatsız ve “sarsıcı” sürüş deneyimiyle “kemikkıran” lakabını hak ediyorlardı. İşte bir ‘velespit’ örneği: F Yaşasın Bisiklet parçası ama “harbi” bisikletçiyi velodrom melodrom pek kesmez. 250 metre içinde dön dön nereye kadar? Bu yüzden bir önceki paragrafın bisikletle ve bisikletçilerle çok yakından ilişkisi var. Bisikletçi sürüşe çıkmadan önce hava durumuyla ilgili bilgiyi mutlaka almak ister. Yağmur ya da kar yağma olasılığını görünce “boşver bugün de binmeyeyim” demek için değil tabi. Bisikletini, kendi üstünü başını ve malzemelerini uygun biçimde hazırlayabilmek için. Soğuksu Pedalların Altında İşte geçtiğimiz hafta sonu “Başkent Bisiklet” grubunun bazı üyeleri de aynen böyle yaptı. Amaç, meteorolojinin yağmurlu gösteriyor olmasına karşın hafta sonunu bisiklete binerek değerlendirmek, hedefse Kızılcahamam Soğuksu Milli Parkı içindeki yollar ve patikalardı. Bazı grup üyeleri cumartesiden yola çıkıp her iki günü de bisiklete binerek ve cumartesi akşamını Kızılcahamam’ın şifalı kaplıca sularıyla geçirerek değerlendirirken, bazıları da pazar sabahı yola çıkıp programı günübirlik tamamlamayı tercih etti. Hafta sonunun hafif yağmurlu, yer yer bol güneşli, serin ama çok da soğuk olmayan havası, bisikletçilerin hem asfalt hem de toprak yollarda rahatlıkla pedal çevirmelerine olanak tanıdı. Soğuksu Milli Parkı içinde yer alan birbirinden güzel orman içi rotalar, Ankara’ya 80 kilometre gibi yakın sayılabilecek bir mesafede hem bisikletçiler hem de yürüyüş vb. yapmak isteyen doğa ve spor severler için mükemmel olanaklar sunuyor. Özellikle tırmanış ve adrenalin yüklü inişlerden hoşlanan bisikletçiler, asfalttan çıkarken yaklaşık 1500 metre irtifada sağa giren ve ahşap ok işaretleriyle “Fosil Ağaç” yönünü gösteren yola saparlarsa, hem oradaki görevlilerin verdiği bilgiye göre 10 milyon yıl önceki volkanik bir püskürme sonucu taşlaşmış ağaçları görme fırsatını hem de muhteşem bir orman içi yolda bisiklet sürme keyfini yaşayabilirler. İşte fosilleşmiş ağaçlardan birkaç görüntü: 5N 1K Bisiklet A nkara’da bireysel olarak ya da çeşitli gruplar içinde bisiklete binenlere 5N 1K dedik. Gelen yanıtları yerimiz lmak elverdiği ölçüde yayımlıyoruz. Katı isteyenler aşağıdaki soruları kısaca yanıtlayıp mümkünse bisikletli bir ler. fotoğraflarıyla birlikte bize göndersin Kim; Ne zaman; Nerede; Nasıl; Ne Tür; Neden? Bir sonraki yazıda buluşmak üzere pedalların her daim dönmesi dileğiyle. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle