22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Sayfa 9 Kasım 2012 Cuma a4 Yaşam ‘Baykal Saran Yılın Tiyatro Ödülü’ne değer görülen oyuncu Gülin Ersoy’un tiyatrocu olmak isteyen arkadaşlarına bir çağrısı var: Zafer Takı Rotonda İzmir’in ikiz kardeşi! B üyük Önder Atatürk’ün dünyaya geldiği, Makedonya Kralı Büyük İskender’in bir süre yaşadığı Selanik, 2500 yıllık tarihi bir kent. Roma, Bizans ve Osmanlı’dan sonra şimdi de Yunanistan’a yurt olan Selanik bugün tarihi bir görünüm yerine çağdaş bir kent izlenimi verse de binlerce yıllık geçmişinin izlerini meydanlarında, sokak aralarında bulmak mümkün. Ege Denizi’nin en kuzeyinde, Termaikos Körfezi’nin kenarında yer alan Selanik şaşırtıcı benzerliğiyle İzmir’in adeta ikiz kardeşi. Selanik’i gezmeye, kente gelişinize bağlı olarak otobüs terminallerinin ve tren garının bulunduğu Liman tarafından da başlamak mümkün ama bizim tercihimiz Atatürk’ün evinin ve Selanik Kalesi’nin de bulunduğu tarihi bölgeden başlamak oluyor. Atatürk’ün hayatını öğrenirken sıkça tekrar ettiğimiz ve hepimizin ezberlediği “Atatürk 1881 yılında Selanik’te, pembe iki katlı bir evde doğdu” cümlesinde sözü edilen bu ev, halen Selanik Başkonsolosluğu’nun bahçesinde bulunuyor ve konsolosluk görevlilerinin verdiği bilgiye göre yaz aylarında hafta 3 bin kişi tarafından ziyaret ediliyor. Üzerindeki tarihi tabelada Türkçe, Yunanca ve Fransızca olarak “Türk milletinin büyük müceddidi ve Balkan ittihadının müzahiri Gazi Mustafa Kemal burada dünyaya gelmiştir. İş bu levha Türkiye Cumhuriyet’inin onuncu yıldönümü münasebetiyle konulmuştur. Selanik, 29 Birinci teşrin 1933” yazan ev, 1912’de, dönemin koşullarlı nedeniyle Atatürk’ün ailesi tarafından terk edilmiş. Daha sonra ise; önce Yunanistan tarafından bir Selanikliye satılmış, bir süre sonra da tekrar geri satın alınarak Türkiye’ye hediye dilmiş ve 1937’den itibaren de Türkiye tarafından eski haline getirilerek müze olarak düzenlenmiş. Orijinal eşyalar Türkiye’ye götürüldüğü için olsa gerek, Ankara’daki benzerinde uygulanan fotoğraf çekme yasağı burada uygulanmıyor ve üç katlı tarihi mekânın her yerinde fotoğraf çekilebiliyor. Konsolosluktan ayrılmadan, Selanik’teki Osmanlı eserlerinin bulunduğu yerleri gösteren bir harita ‘Parıltılı görüntüye değil sanata aşık olunmalı’ SELDA GÜNEYSU Gezgin Gözüyle ozkantimur@yahoo.com                        10 Kasım 2012 Cumartesi, Saat: 15.00 Hacettepe Mah. Sarıkadı Sok. No: 47 Hamamönü, Altında /ANKARA alıyoruz. Buraları gezmeye başlamadan önce, biraz daha yukarı tırmanarak, bazı evleri restore edilen eski Türk Mahallesi’ni gezmekte fayda var. En yukarda Selanik Kalesi (Yedi Kule) yer alıyor. Buradan, bir kısmı ayakta duran surların çevrelediği kenti kuşbakışı gördükten ve Termaikos Körfezi’nin güzel manzarasını fotoğrafladıktan sonra, sur boyunca yürüyerek tekrar merkeze dönebilir ve Selanik’in diğer tarihi ve turistik yerlerini gezmeye başlayabiliriz. Kentin, hepsi de yürüyerek gezilebilecek uzaklıklarda bulunan tarihi mekânlardan Osmanlı dönemine ait olanlar, çoğunlukla Başkonsolosluğumuzun bulunduğu Ayios Dimitrios Caddesi ile buna paralel ve kentin ana caddesi konumundaki Egnatia Caddesi (Vardar Caddesi, bir zamanların İstanbulRoma yolu) arasında yer alıyor. Selanik’te, bugün görülebilecek başlıca Osmanlı dönemi (14301912) eserleri arasında iki cami ve iki hamam ön plana çıkıyor. Tarihi kaynaklar, Osmanlı  ! İmparatorluğu’nun İstanbul ve Edirne’den sonra üçüncü büyük kenti olan Selanik’te, 19. yüzyılda 34 cami ve 49 mescidin bulunduğunu yazıyor. Çoğunluğu eski Bizans kiliseleri olan bu cami ve mescitler, Osmanlı’nın kenti terk etmesinden sonra yeniden kiliseye dönüştürülürken, Osmanlı’nın yaptırdığı Alaca İmaret Camisi sergi salonu, Hamza Bey Camisi ise müze yapılmış bulunuyor. Alaca İmaret Camisi’nin yanındaki Yeni Hamam metruk durumda olup Hamza Bey Camisi’nin yanındaki Bey Hamamı ise müze olarak düzenlenmiş. Selanik’teki bir diğer Osmanlı mirası ise halen Makedonya Bakanlığı olarak kullanılan Osmanlı Vilayet Binası. Selanik’teki diğer tarihi eserler daha güneyde, Egnatia Caddesi ile deniz arasında yoğunlaşıyor. Selanik’teki en önemli Roma eseri MÖ 306 yılında eski bir Pagan tapınağı Nikis Caddesi ! " !#  $ %  üzerinde yapılan ve önce kilise, sonra cami, sonra tekrar kiliseye çevrilen Rotonda’ya (Hortacı Süleyman Efendi Camisi) cami olduğu dönemde eklenen minare hâlâ ayakta… Rotondo’nun hemen yakınında, Egnatia ve D. Gounari caddelerinin kesiştiği köşede bulunan ve kentteki bir diğer önemli Roma eseri olan Zafer Takı (Galerius Kemeri) ise sanatkârane rölyefleriyle dikkat çekiyor. Bizans döneminde Selanik’teki kiliselerin sayısının bir yıldaki gün sayısı kadar olduğu rivayet edilen Selanik’te, o dönemden kalan başlıca kiliseler; aynı adla anılan bir meydana açılan büyük bir avlunun ortasındaki Ayasofya ile 1917 yılında Selanik’in geçirdiği büyük yangından sonra kendi adını taşıyan cadde üzerindeki yerinde, yeniden inşa edilen Ayios Dimetrios Kilisesi. Felsefe bilimin atası Aristo’nun bir büstünün de bulunduğu güzel bir yaya bölgesinin başlangıcında yer alan Aristo Meydanı, Selanik’in deyim yerindeyse piyasa yeri. Egnatia Caddesi’nde, Venezilos’un heykelinin karşısından başlayan bu yaya caddesini takiben sahile çıktığımızda, bir anda İzmir’in Kordon’una ışınlanmış gibi oluyoruz. Nikis olarak adlandırılan bu caddenin bir başında kentin simge mekânlarından Beyaz Kule, diğer başında Liman bulunuyor. Osmanlıların 15. yüzyılda yaptırdığı ve garnizon ve hapishane olarak kullandığı, şimdilerde ise etrafı sokak satıcılarının işgali altında bulunan tarihi Beyaz Kule (Lefkos Pirgos) halen Selanik Tarih ve Sanat Müzesi olarak kullanılıyor. Kentin diğer önemli kültür ve sanat kurumlarından; Ulusal Tiyatro, Arkeoloji Müzesi ve Bizans Kültürü Müzesi, Beyaz Kule’nin arkasındaki geniş yeşil alanda yer alıyor. Beyaz Kule’den başlayan bir saatlik bir yürüyüş sonunda ulaştığımız, Selanik Limanı’nın (Vardar Limanı) eski antrepoları, aralarında Fotoğraf Müzesi’nin de bulunduğu modern sanat galerilerine dönüştürülmüş. Selanik gezimizi, limandan iç sokaklara doğru yürüdüğümüzde karşımıza çıkan Ladadika’da (Yağcılar Meydanı) tamamlıyoruz. Selanik’in bu kesimi kentin en bohem yeri, çeşitli kafe ve barlarla birlikte yöresel “buzuka”lar (buziki çalınan lokantalar), “uzeri”ler (uzo içinle yer) ve “taverna”lar (müzikli lokanta) çoğunlukla bu bölgede yer alıyor. Adını, MÖ 315 yılında Makedonya Hükümdarı Kassandros’un kurduğu, bu kenti armağan ettiği eşi ve aynı zamanda Büyük İskender’in kız kardeşi Selonika’nun adından alan Selanik, tarih boyunca ev sahipliği yaptığı Roma, Bizans, Osmanlı ve Helen uygarlıklarının hepsinden de izler taşıyor. Selanik, İstanbul’a karayoluyla sadece 10 saat uzaklıkta olup Dedeağaç (Aleksandropoli), İskeçe (Xanthi) ve Kavala üzerinden düzenlenen otobüs seferleriyle kolayca ulaşmak mümkün. 2000’den beri Schengen ülkeleri arasında yer alan Yunanistan, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına vize uyguluyor. Tiyatroseverlerin “Altona Mahpusları”, “Deli Emine”, “Son Aylar” gibi tiyatro oyunları ile “Kırık Kanatlar”, “Kurtlar Vadisi”, “Ferhunde Hanımlar” gibi televizyon dizilerinden yakından tanığıdı, Türk tiyatrosunun önemli isimleri arasında yer alan Baykal Saran’ın anısına düzenlenen “Baykal Saran Yılın Tiyatro Sanatçısı Ödülü”nü bu yıl “Sırça Kümes” adlı oyundaki başarılı oyunculuğu nedeniyle Ankara Devlet Tiyatrosu (ADT) oyuncusu Gülin Ersoy aldı. Gülin Ersoy genç bir oyuncu; henüz 32 yaşında. Tiyatro sanatına 15 yaşındayken, Devlet Tiyatroları Opera ve Balesi Çalışanları Yardımlaşma Vakfı’nın (TOBAV) oyunculuk kurslarıyla başladı. Sivas DT’de 9 yıl görev yaptı. ADT’ye geçen yıl tayin oldu. Ersoy, tiyatro sanatına ilgi duyan genç arkadaşlarına bir çağrıda bulunuyor: “Bir oyuncunun geri planda çok okuması ve opera, bale, resim, heykel, müzik gibi sanatın diğer alanlarıyla da ilgilenmesi gerek. İşin ‘gösterişli’ kısmına tav olmak insanı daha sonra hayal kırıklığına uğratabilir.” Gülin Ersoy ile konuştuk: ‘Işığı yolumuzu aydınlatıyor’ Baykal Saran büyük bir usta; hem özel yaşamıyla hem de sanat yaşamıyla örnek alabileceğimiz, yolumuza ışık tutan, ışığı ile bizi aydınlatan bir isim. Her şeyden önce mükemmel bir aile yapısına sahip. Ailesi onun adını yaşatmak için bu ödülü her yıl gençlere veriyor. Bize destek olsun diye... Bu ödül bana tarifi imkânsız bir gurur yaşattı. Onun adı adıma onur kattı. Çok ama çok mutluyum. Hele de Sivas’tan dönüşümün ilk yılında, bir büyükşehirde, oyunculuğa yeni başlamışken böyle bir ödül almak, onur verici. ‘Sivas’taki öğrencileri unutamam’ DT’de görevli oyuncu arkadaşla rım Anadolu’nun her yerine sanat götürebilmek için çok çalışıyor. DT’nin çok özel yerlerde sahneleri var. Sivas da bunlardan bir tanesi. Hatta bu bakımdan en şanslı kentlerden biri. 9 yılımı geçirdim Sivas’ta. 9 yıl öncesini düşünün... Sivas o zamanlar bir caddesi, birkaç küçük dükkânı olan bir şehirdi. Bir üniversitesi vardı. O üniversitedeki öğrencileri unutamam. Oradaki öğrenciler inanılmaz bir biçimde sanata duyarlılardı. Sürekli talepte bulunuyorlardı. Bu bizi çok mutlu ediyordu. Sivas’ta çoğunluğu gençlerden oluşan izleyici kitlesinden alkış almak mesleki anlamda beni en mutlu eden yandı. ‘Yaşamsal aksaklıklara parmak basan bir oyun...’ Bana ödül kazandıran “Sırça Kümes”, aile yapısına, aile yaşamındaki birçok aksaklığa, çatışmalara parmak basan bir oyun. Benim canlandırdığım “Laura” karakterinin ayağındaki aksaklık aslında onun beyninde yaşadığı aksaklıklara gönderme yapıyor. “Sorunları beyninde büyütmesini ve içekapanıklığı” simgeliyor. Oyunun benim dışımda da bir ödülü var. Oyunda “anne” karakterini canlandıran Meltem Kesin Bayur da Sanat Kurumu’ndan ödül almıştı. ‘Sahnenin çetin yönleri de var’ Ne mutlu ki gençler tiyatro sanatına ilgi duyuyorlar. Ancak bu işi yapabilmeleri için çok sevmeleri gerekiyor. Çünkü bu sanatın bugün ne yazık ki parlak ve güzel kısımları görünüyor. Oysa tiyatronun arka tarafı zorlu ve çetin bir süreç gerektiyor. Oyuncuların sahnenin ardında resim, heykel, müzik, opera ve bale gibi sanatları da yakından takip etmesi gerek ki sahnede daha başarılı olabilsin. Yoksa işin “gösterişli” kısmına tav olmanın onları daha sonra hayal kırıklığına uğratmasını istemem. Tiyatro emek yoğun bir sanat. TİMURÖZKAN Erdoğan amca yine koşacak Türkiye’nin en yaşlı atleti 85 yaşındaki Erdoğan Dulda, Avrasya Maratonu’nda Çankaya’yı temsil edecek. Dulda, 11 Kasım Pazar günü 34’üncüsü düzenlenecek olan Kıtalararası İstanbul Avrasya Maratonu hazırlıklarının son aşamasına geldi. Ulus’ta bulunan Naili Moran Atletizm Pisti’nde maratona hazırlanan Dulda; 8 kilometre halk yürüyüşü, 15 kilometre maraton ve 42.195 kilometre maraton kategorileri bulunan Avrasya Maratonu’nda 15 kilometre maraton klasmanında en yaşlı atlet unvanıyla iki kıta arasında koşacak. Dulda, iyi bir derece ile Ankara’ya dönüp, 27 Aralık Atatürk Koşusu’na hazırlanmayı planladığını söyledi. Beyaz Kule C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle