Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sayfa 30 Kasım 2012 Cuma a2 Kültür sanat Ve Perde... Eren AYSAN ‘Maliye’den sinemaya ödenek yok’ SELDA GÜNEYSU aysaneren@hotmail.com ‘Huzur Çıkmazı’ Seyirciye Nasıl Huzursuzluk Verir? eçtiğimiz günlerde İzmir Devlet Tiyatrosu’nun oyunu, “Huzur Çıkmazı” Ankara turnesindeydi. Haldun Taner’in ilk dönem oyunlarından olan “Huzur Çıkmazı”, dar bir aile çevresinde, özellikle karı koca arasındaki ilişkiyi sahneye yansıtır. Çok sevilen Memnun, psikolojik sıkıntılarla boğuşan eşine yardımcı olmak için bir ruh doktoru bulur. Kocasının aşırı ilgisinden sıkılan Zennube ile ruh doktoru Hazik arasında bir ilişki başlar. Bu süreçte Hazik hekimliğini kullanarak Zennube’yle buluşma yollarını kolaylaştırırken, Memnun da evinin kapısını sonuna kadar Hazik’e açar. Ancak olaylar iki aşığın istediği gibi gelişmez. Buluştukları evin kapıcısı onlardan para sızdırmaya kalkar. Süreçte Zennube kocası Memnun’un her şeyi bildiğine inanır. Sonunda onun kendisinden ve Hazik’ten intikam alacağını düşünmeye başlar. Her şeyi açıkladıklarında ise Hazik, söylenenlere inanmak istemez. Her şeyi bir şaka olarak yorumlar. Ne yapacaklarını şaşıran iki sevgili Memnun’u ortadan kaldırmaya karar verir. Zennube kocasının sütüne zehir koymaya karar verir. Ama yere dökülen sütü Memnun değil bir kedi içer. Bir sonraki gün ise, sütü yanlışlıkla Zennube içer. Kocasının sayesinde hastaneye kaldırılır. Her şeyin farkına varan Memnun ise günlük hayatına devam eder. Süreçte cezasını bulan Zennube olmuştur. Ayşegül Yüksel’in değerli çalışması “Haldun Taner Tiyatrosu” kitabında, “geleneksel aşk üçgeni örgesinden yola çıkan, olaylar dizisinin baştan sona, ‘karı koca sevgili’ ilişkisinin bilinen aşamaları üstüne kurulmuş bir oyun” olduğundan söz açar ve oyunun deviniminin baştan sona aynı çelişkiye dayandırıldığına dikkat çeker: “Huzurun insanı çıkmaza sürükleyebileceği olgusuna...” Haldun Taner’in benzetmeci oyunlarından biri olarak nitelendirebileceğimiz “Huzur Çıkmazı”, İzmir Devlet Tiyatrosu’ndan Rüçhan Gürel’in yorumuyla bir anlamda oyunun yazıldığı dönemden çıkarılmış, bugüne uygun hale getirilmiş. (Bu yorumu neden yapıyorum: Oyunun geçtiği dönemi imleyen herhangi bir şey yok!) Bununla birlikte bir biyoloji öğretmeninin eşi çalışmadan, evde hizmetçileriyle rahat bir yaşam sürdüğünü görüyoruz. Ayrıca oyun metninde yapılan kısaltma da yerinde değil. Özellikle oyunun finali net bir biçimde anlaşılamıyor. Dahası tiyatro sahnesinden seyirciye bir tiyatro tadı geçmiyor. Karşımızda adeta bir müsamere canlanıyor. Belli ki rejisör oyunculara sürekli mizansen vererek sahne devimini sağlamaya çalışmış. Ancak seyirci koltuğundan görünen her birinin rejisörün isteği uğruna, adeta içi boş tipler çıkarttığı. Oyun kişilerinin hiçbir derinliği yok. Yine de oyuncular oyunu kurtarmak için ellerinden geleni yapıyorlar. (Sahnede çok iyi oyuncular var: Levent Ulukut, Alptekin Ertürk, Mete Ayhan, Gülay Toprak) Ama yazık diyorsunuz, sadece yazık! Tiyatro oyunlarına toz kondurmayan Ankara Müdavimleri sayfasında bile oyuna dair seyircilerin isyanını okuyunca söz bitiyor. Hele bir seyirci, “Yirmi yıldır ilk kez bir oyunun ikinci perdesini izlemeden çıktım” yorumunda bulunuyor. Bunu seyirciye yapmaya kimsenin hakkı yok! Dahası ilk perde bittikten sonra ben de çıkmak istedim, kendimi zor tuttum. Şimdi sorulması gereken sorular şunlar: Bu kadar başarısız bir çalışma neden turne yapar? Ya da turne için neden bu oyun seçilir? Bu yıl genel olarak Ankara Devlet Tiyarosu’nun oyun seçimi ve sahneye konumundaki başarısızlığı nedir? Bu başarısızlıktan ders çıkarılmış mıdır? Sahnelerde iyi oyun ne zaman seyredebileceğiz? Umarım bu özeleştiriyi yöneticiler de yapıyordur... Ankara Sinema Derneği Başkanı Ahmet Boyacıoğlu ile konuştuk: ‘Festivaller para kazandırmıyor’ Türkiye’de festival düzenlemek hiçbir zaman kolay olmadı. Festival, adı üzerinde, kültürel bir etkinlik ve para kazandırmıyor. Bu nedenle de destek veren kuruluşlara ihtiyaç var. Özel sektör genel olarak kültürel etkinliklerle pek ilgilenmiyor. İlgilendiği zaman da İstanbul’da yapılan etkinliklere destek veriyor. Yerel yönetimler genellikle kültürsanat etkinliklerine sıcak bakmıyorlar. Sonuçta kültürelsanatsal etkinliklere destek veren tek kuruluş olarak Kültür ve Turizm Bakanlığı kalıyor. Durum böyleyken son bütçe görüşmeleri sırasında neden Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bütçesinde kısıntıya gidildiğini anlamak mümkün değil. Son yıllarda kültürel etkinliklerin karşılaştığı sorunlardan biri de Maliye Bakanlığı’nın Sinema Genel Müdürlüğü’ne ödenek çıkartmaması. Sinema biletlerinden kesilen vergilerinin yine G sinema için kullanılmak üzere Maliye Bakanlığı tarafından Sinema Genel Müdürlüğü’ne iade edilmesi gerekirken, Maliye Bakanlığı’nın ayak sürümesi nedeniyle sinemamız bu ödenekten yoksun kalıyor. Sonuçta Sinema Genel Müdürlüğü elindeki parayla yetinmek ve destekleri kısmak zorunda kalıyor. Kültür herkes için gerekli. Maliye Bakanlığı’na da. Maliye Bakanlığı’nın ödenek çıkartmaması nedeniyle bu yıl birçok etkinlik daha az destek ile yetinmek zorunda kaldı. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay da bu sıkıntıyı birkaç hafta evvel dile getirdi. Özel sektörden ve Ankara’daki belediyelerden de herhangi bir destek gelmiyor. Doğrusunu söylemek gerekirse biz de artık onların kapısına gidip bir şey istemiyoruz. Çünkü alacağımız cevabı biliyoruz. Bu yıl Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü’nden 100 bin lira destek aldık. Bu tutar geçen yıl 200 bin idi. Sinema son on yıldır ülkemizde giderek daha popüler olmaya başladı. Uluslararası festivallerde kazanılan ödüller ve Türk filmlerinin gişede elde ettiği başarı, birçok gencin sinemaya ilgi duymasına neden oldu. Dolayısıyla sadece iletişim fakültesi öğrencileri değil, başta mimari ve tıp olmak üzere farklı okullarda eğitim gören öğrenciler festivali izliyor. c ANKARALI KİTAPLAR SAVAŞ SÖNMEZ ANKARA SAVAŞI Halil Çetin, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, Eylül 2012, 239 sayfa Öykü Yarışması’ndan... RADYODA ZEKİ MÜREN ÇALIYORDU urhaniye’ye yaz geldiğinde insan da gelirdi. Ve yaz aynı zamanda iş demekti. Ama ben ve Hüseyin hiçbir bir yaz bir işe girip çalışmadık. Biz çalışmaya karşıydık. Cebimizde beş kuruş para kalmasa da, çalışmayacaktık, o kadar inatçıydık. Hüseyin yazar olma hayalleri kurardı. Henüz bir şey yazmamıştı ama hayalini kurardı yazacaklarının. “İlk kitabımı sana ithaf ederim” derdi. “Sonuna da üç nokta koyarım, havandan geçilmez.” Ben gülerdim Hüseyin’e, onu çok severdim. Ortaokul ikideydik. Ören’e, denize gitmiştik. Dubaları geçip, dalmıştık suyun dibine. Nefeslerimizi tutup, ilk yarışı başlatmıştık. Hüseyin iyi nefes tutuyordu, kazandı. Sonra ikinci yarış başladı. Dubalardan kıyıya kim daha çabuk varacaktı? Yüzmede Hüseyin’den daha iyiydim. Ama kaybettim. Ne bileyim bir kez de Hüseyin kazansın istedim. Şimdi hatırlıyorum da nasıl da sevinmişti kazandığına. Herkese tek tek anlatmıştı beni nasıl alt ettiğini. Sonra bir gece vakti Ören’den eve yürüyorduk. Kimi zaman durup, ardı sıra yürüdüğümüz denizi seyre dalıyorduk. Sanki içine girmekten daha güzeldi onu seyre dalmak. Dalgaların ritmiyle raks ediyordu gece. Ritim öfkeye çalıyordu. Rüzgârın derin uğultusu ağır ağır öksüren geceye karışıyordu. Denizkızı heykeli bize gülümsüyordu. Yosun kokusu ciğerlerimize işliyordu. Ören’den eve yürümek nereden baksan bir saate yakın sürerdi. Ve bizim daha epey bir yolumuz vardı. Birkaç arabaya işaret etmiştik bizi alması için ama oralı bile olmamıştı hiçbiri. Halbuki geçende bir taksi durmuştu. Elbette taksiye otostop çekilmeyeceğini bilirdik. Ama kendisi gelip durmuştu işte önümüzde. “Para yok” demiştik. “Atlayın” demişti. “Işıklara kadar B götüreyim sizi.” Sonrası pek bir şey sayılmazdı zaten evlerimize, binmiştik. O gece de öyle yürüyorduk eve ve hiç kimse bizi almaya yanaşmamıştı bile. Sonra bir fayton duruverdi yanımızda. İhtiyar adamın bıkkın ve bedbaht yüzüne bakakalmıştık. Başıyla, konuşmadan “Binin” dedi bize. Bindik. Yine olmadık bir şekilde yapıyorduk yolculuğumuzu eve. Radyoda Zeki Müren çalıyordu. Hüseyin de ben de çok severdik Zeki Müren’i. İçimize dokunurdu sesi. Bir yanda yıldızlar vardı geceden süzülüp gelen bir yanda da atların nal sesleri… İhtiyar adam usulca homurdanıyor sanki atlarla konuşuyordu. Onlara Zeki Müren’den bahsediyor gibiydi. Biz öyle olduğuna inanmak istemiştik. Hüseyin gülümsemiş, “İşte tam bir roman kahramanı” demişti. “Benim romanımda olacak türden bir kahraman.” Dünyanın geri kalanının unuttuğu bir sokakta oturuyordu ihtiyar. Burhaniye’nin bütün faytoncuları orada otururdu çünkü. Kapı önlerinde atsız arabalar, sepetler, çıplak ayaklı, sümüklü kara çocuklar olan, derinlerinden klarnet sesleri yükselen o sokaklardan birinde. İhtiyarın bizi faytonuna aldığı yazdan bu yana tam dört yaz geçti Burhaniye’de. O dört yazın son ikisinde yoktu Hüseyin. Düzenle barışamadığından içerideydi. Cezaevi koşullarını protesto etmek için açlık grevine başlamışlar tüm koğuş. Ölüm haberi geldi bir gün Hüseyin’in. Ölmeden önce “Görülmüştür” mühürlü bir mektup yazmış bana. “Bizim hikâyemizi yaz” diyordu. “Bana ithaf et, sonuna da üç nokta koymayı unutma çok havalı oluyor… ” SERHAT KORKMAZ Ankara Üniversitesi SBF Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü ankırı Karatekin Üniversitesi Ortaçağ Anabilim Dalı Öğretim Ç üyesi Halil Çetin’in aynı zamanda doktora tezi çalışması olan kitabın ilk bölümlerinde; Moğol Dünyası Timur ile Bayezid Arasında Yaşanan Meşruiyet Mücadelesi Timur’un Batıya İlk Seferleri ve Timur Karşıtı Savunma İttifakı başlıklı konular işleniyor. Timur’un Anadolu Seferi bölümünden sonra Ankara Savaşı anlatılıyor. Son bölümlerde ise Savaştan Sonra Timur’un Anadolu’daki Faaliyetleri’ne ve Savaş’ın Timur ve Osmanlı Devletleri ile Bizans ve Avrupa Açısından Sonuçları’na yer veriliyor. Fotoğraf yarışmasından... Çok Sıcak Yusuf Emini Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü : Cumhuriyet Vakfı adına Orhan ERİNÇ Genel Yayın Yönetmeni : İbrahim YILDIZ Ankara Temsilcisi : Utku ÇAKIRÖZER Sorumlu Müdür : Miyase İLKNUR 30 Kasım 2012 Cuma Sahibi Editör Sayfa Editörü Reklam Müdürü Satış Koordinasyon : Barkın ŞIK : Okan AKYÜREK : Kerim TAŞKAN : Osman ÖZER Yazışma Adresi : Cumhuriyet Gazetesi Ankara Yayımlayan : Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Bürosu, Ahmet Rasim Sok. No:14 Basıldığı Yer : DPC Doğan Medya Tesisleri 06550 Çankaya Dağıtım : YAYSAT Telefon : 0312 442 30 50 Yerel ve süreli yayın Eposta : ankcum@cumhuriyet.com.tr C MY B