01 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Sayfa 14 Kasım 2012 Çarşamba a2 yaşam GÖRÜNÜM A. Celal B NZET [email protected] 1 Atatürk’ü Doğru Okumak opu topu 57 yıl sürmüş bir yaşama sığdırılanlara baT kar mısınız? Çoğu cephelerde savaşla geçmiş yılların ardından kurulan genç devletin yapılandırılması için gösterilen çabalar. Yeni baştan yaratılan bir ülke ve toplum. Osmanlı’nın kulundan Cumhuriyetin yurttaşlığına geçiş. Dahası, Başkent Ankara’nın örnek bir kent olabilmesi için yapılanlar. Bu anlamda kültür ve sanatı egemen kılmak için eğitim programlarına sanat derslerinin konulması dışında sanatı yaygınlaştırmak amacıyla çalışmalar başlattı. Güzel Sanatlar Akademisi Müdürü ressam Namık İsmail, hazırladığı raporunda sanatın Anadolu’ya yaygınlaştırılması sorununu gündeme getirmişti. Böylelikle yılların ihmal edilmiş yurdundan çıkacak sanatçılar için uygun ortamlar hazırlandı. Okullardaki resim derslerinin ilk temeli böylelikle atılmış oldu. O güne değin günah olduğu gerekçesiyle yasaklanan bir sanat dalının eğitime girmesi devrimden başka bir şey değildir. Sanatçıların Anadolu’ya gönderilmesi projesi ile Devlet Resim ve Heykel Yarışması ve Sergisi’nin düşünsel temelleri O’nun zamanında atıldı. Böylelikle sanatçı fildişi kulesinden çıkarak yeni kurulan Cumhuriyetin insanıyla, O’nun yaşam koşullarıyla tanışacaktı. İstanbul’da yaşayan sanatçılar için uzak bir düştü Anadolu. Düşten uyanışın acı öyküsünü VâNu “Bu Dünyadan NÓAzım Geçti”de ne güzel anlatır. Kitaplardan öğrenilen yemyeşil Anadolu söylencesi İnebolu’dan sonra geçtikleri yerlerdeki gerçekle yıkılacaktır. Kerpiçten evlerinde yoksulluk içindeki köylülerin yaşamı yüzlerinde kırbaç etkisi yapar. İşte böyle bir yurt toprağını kalkındırmak, uyandırmak için yapılan çalışmalar eğitimle can bulur. Sanat dersleri bu nedenle önemlidir. O’nun aracılığıyla dünyanın algılanması, çelişkilerin kavranması daha da kolaylaşır. İçlerindeki yaratıcılığı yönlendirecek yer bulamayan gençler için her yıl düzenlenen Devlet Resim ve Heykel Yarışması ve Sergisi’nin konuluş gerekçesi bundan başkası değil. Şöyle bir anımsayalım, günümüzde büyük kabul edilen birçok sanatçı o günlerin içinden çıkmıştır. Yalnızca resim sanatı değil elbette. Müzik, roman, şiir ve öykü ile öteki bilim alanları için de geçerli bu yargı. Sanatla ilgili her etkinlikte yer almaya çalışmak Atatürk için olmazsa olmaz bir kural gibidir. Resim ve heykel sergilerini gezerek devletin yapıt satın almasını öneren O’dur. Müzik konserlerinde, opera ve balede yine O’nu görmek olası. Onca çalışması arasında okuduğu kitaplara şöyle bir bakmak bile kimliğini tanıma yönünden düşündürücü. Takvimdeki 10 Kasım günü geride kaldı. Ama O’nun kişiliğinin önde durmasının nedeni aşılamamış olmasında kanımca. O’nun, kendinden sonrası için kalıt olarak yalnızca akıl ile bilimi bırakması günümüzdekilerin en büyük sorunu. Yok edilmek istenmesinin tek nedeni, akıl ve bilim yerine kalıpların içine sıkıştırılmış dogmalarla toplumu uyutmaktan başka bir şey değil. 9521957 yılları arasında İltekin İlkokulu ve Cebeci Ortaokulu, 1961 sonrasında da Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencisi olmaklığımdan ötürü Cebeci ve çayırı üzerine bir hayli anı ve gözlemim var. O zamanların Cebecisi’ni kabaca, bir düzlemde “Dikimevi – Kurtuluş” , diğerinde de “75.Yıl Parkı etekleri Cebeci Çayırı’nı aşarak Dörtyol” alanlarının sınırladığını söyleyebiliriz. Kanımızca Cebeci o yıllardan bu yana, bürokrat ve doktor semti olmaktan öğrenci ve orta halli semtine, bahçeli en çok 34 katlı evlerden yüksek blok apartmanlara, dar ve ağaçlı yollardan çıplak ve geniş bulvarlara, “boynuzlu” troleybüsten metroya, sıcak komşu ilişkilerinden birbirini tanımazlığa doğru savrulan olumsuz bir dönüşüm geçirmiştir. Cebeci ve Çayırı 22.9.1953 günlü banliyö treni ile İnci ve Melek sinemaları biletleri. Çayır bizim bisiklet parkurumuz Ankara var olduğundan beri çayır olan bu çok büyük alan, çoğumuzun bisiklet sahibi olmadığımız ilk ve ortaöğrenim yıllarımızın bisikletmotosiklet öğrenme ve turlama parkurudur. Üç tekerleklilerin de olduğu çayırda bisiklet ya tur başına ya da saat hesabıyla kiralanır. Bisiklet parkurunun dışında, hatta ortalıkta dönen bisikletlerin arasında kalan dahil her alan, yüzlerce çocuğun futbol sahasıdır. İri taşlardan kaleler kurulup iki takım oluşturulduğunda, hele bir de futbol topu varsa (top pahalı olduğundan, bezden ve kağıttan sıkıştırılmış toplar da vardır) iddialı bir maç için her şey hazırdır. Yanılmıyorsam 1960’lara doğru, çayırın şimdi EGO Cebeci Hareket Memurluğu binasının olduğu Dörtyol tarafındaki ucuna çok büyük bir açık hava sineması yapılıyor. THM sanatçısı Hacer Buluş’un Dışkapı’daki ilkine bir “Buluş Sineması” daha ekleniyor. Bu sinemanın, altları mıcır döşeli ve birbirine çakılı klasik tahta sinema iskemlelerinde semaver çayı da içilebiliyor. Sinemanın tren yolu tarafına “Hacıbaba” denilen bir kumar aleti de bulunduran, bir yandan da sigara paketlerine “halka” attıran gecekondu bir kulübe yerleşiyor, içimizden bazıları müptelası olup harçlıklarını orada yitiriyorlar. Çayırın Kurtuluş köşesine doğru Ankara’nın ünlü Perşembe Pazarı kuruluyor (şimdi üstü kapalı, hafta sonlarında eskicihurdacı pazarı oluyor). Pazar müşterilerinin çoğu, şimdi işletilmeyen banliyö treni ile gelip gidiyorlar. Seçim arifelerinde siyasi partilerin miting alanı görevini üstleniyor pazar. 1965 seçimleri öncesinde okuldan topluca TİP mitingine gidiyoruz. Cahit Külebi’nin “Cebeci Köprüsü” şiirinde “karınca yuvası”na benzettiği, “korkulukları kara boyalı” köprüde, kaybolan o güzel korkulukların yerini tel kafesler almış. Köprünün altındaki Cebeci Banliyö İstasyonu binasının “mihrabı” yerinde durmakla birlikte, kapı ve pencereleri örülü ya da tahta çakılı, treni yok, yolcusu yok, çalışanı yok, peronu yükseltildiğinden kambur gibi durmakta. Kimbilir belki gözden çıkarıldı, çürüyüp yıkılması, onun da yok edilmesi bekleniyor. İstasyonun diğer ucunda, üstten geçen sokağa çıkan köprü var bir de. Okula giderken trenden inişlerimizde aceleyle tırmanıp, hareket eden lokomotifi altımıza alarak kendimizi püskürttüğü buharlara terk ettiğimiz. Ama Cebeci İstasyonu artık ıssız, trensiz, kimsesiz. Demem o ki bu istasyon o istasyon değil. Düş Yolcusu SAVAŞSÖNMEZ Bir zamanlar Cebeci İlkin Tıp Fakültesi ile tanışan Cebeci’de, 19351936’da Ernst Arnold Egli yapımı Siyasal Bilgiler Fakültesi, 19381940’da mimar A. Ziya Kozanoğlu’nun Hukuk Fakültesi, 1960’larda Hukuk’un binalarında bir süre için İlahiyat (daha sonra Beşevler’deki kendi binasına taşınacaktır) ve Tıp binalarında geçici olarak Diş Hekimliği fakülteleri öğretime başlamışlardır. Sonraki yıllarda bunlara Eğitim ve İletişim (önce SBF BYYO olarak) fakültelerinin eklenmesiyle, yörede birçok resmi ve özel öğrenci yurdu açılmış, eski sakinlerinin terk ettiği evler daha çok öğrencilere kiralanır olmuştur. TV’nin yaşamımıza girmediği ve Türk filmlerinin altın çağını yaşadığı yıllarda Cebeci’de pek çok sinema salonu açılmıştır. Bölgenin en eskisi şimdi yerinde Lukoil Benzincisi ile çok büyük bir inşaatın yükselmekte olduğu Cebeci Sineması’dır. Dörtyol’da, 195455 yıllarında Hint filmi “Avare” ile açılıp bu filmi 1 yıldan fazla süreyle oynatan Melek Sineması, bugün dış görünüşünü korumakla birlikte Grand Koç Düğün Salonu’na dönüşmüştür. İki Dörtyol’da 1958 kuruluşu Kukla Kebap Salonu. [email protected] sinemalılık dönemini önce İçcebeci’deki İnci bozmuş, onu kısa aralıklarla ve Cebeci sınırlarını biraz genişleterek Site, Saray, Uzay, Sun, Dünya sinemaları izlemişler, sonra da hep birlikte yok olmuşlardır. Kurtuluş Tren İstasyonu’nun alt yanında Çiçek, Cebeci Tren İstasyonu’nun üstünde Lale, onun karşısında Doğan Bahçe, Mamak yolunda Tıp Fakültesi’nin karşısında hafif tepelik bir yerde Yıldız (şimdiki Kalp Merkezi) yaz gecelerinin çekirdek ve gazoz eşliğindeki eğlence yerleridir. Bunlara Cebeci’nin kültürel farklılığını göstermesi açısından, değişik bir kulvarda da olsa, şimdi Mamak Belediyesi Kültür Merkezi ve Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu haline çevrilen ve o yıllarda zaman zaman bazı etkinliklere sahne açan Devlet Konservatuvarı (Ernst Arnold Egli, 19271929) da eklenebilir. Dikimevi Meydanı’ndaki Meral (şimdi Özkaya Pasta ve Börek), Dörtyol’daki Armağan (şimdi Petek Pasta Simit), İçcebeci’deki Ece ve İnci pastaneleri, kuklacı Hadi Poyrazoğlu’nun Dörtyol’daki Kukla Kebapçısı (halen duruyor), COO yanındaki Bebek Muhallebicisi, İçcebeci’deki Piknik ve Konak lokantaları ile Necip Baba Kebapçısı (aynı adla baklava ve dondurma satıyor), o zamanlar Armağan’ın yanında iken şimdi Yeni Ankara Sokağı’na taşınmış Bizim Köfteci, biz yaştakilerin öğrencilik yıllarımızdaki unutulmaz lezzet duraklarıdır. Bu arada, Dörtyol’daki Boduroğlu Kuruyemiş’in (bugün aynı yerde Aşkın ve Gökok kuruyemişçileri var) leblebi başta olmak üzere kuruyemişleri ile Bizim Köfteci’nin hemen yanındaki Başaran Fırını’nın hep taze ekmeklerinin altını da ayrıca çizmek gerekir. İlkgençlik yıllarımızda özellikle bilardo salonları ile ünlenen Şah ve Kaynak kıraathaneleri ile SBF’nin karşısındaki sıcacık Lazın Kahvesi, o zamanlarda da var olan Cumhuriyet Fırını’nın yanındaki Mantar Ahmet ve Dikimevi’ne doğru Kör Salih’in meyhaneleri yeni uğrak yerlerimiz olmuşlardır. Cebeci Banliyö Tren İstasyonu’nun günümüzdeki terkedilmişliği. Tren yolları bomboş, köprü ve korkulukları tel örgülerle örtülenmiş. Eski Cebeci Çayırı’nın büyük bir kısmını kaplayan, bakımsız İnönü Stadyumu. Sahibi : Cumhuriyet Vakfı adına Orhan ERİNÇ Genel Yayın Yönetmeni : İbrahim YILDIZ Ankara Temsilcisi : Utku ÇAKIRÖZER Sorumlu Müdür : Miyase İLKNUR 14 Kasım 2012 Çarşamba Editör Sayfa Editörü Reklam Müdürü Satış Koordinasyon : Barkın ŞIK : Okan AKYÜREK : Kerim TAŞKAN : Osman ÖZER Yazışma Adresi : Cumhuriyet Gazetesi Ankara Yayımlayan : Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Bürosu, Ahmet Rasim Sok. No:14 Basıldığı Yer : DPC Doğan Medya Tesisleri 06550 Çankaya Dağıtım : YAYSAT Telefon : 0312 442 30 50 Yerel ve süreli yayın Eposta : [email protected] C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle