Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
14 ELEŞTİRİ Eren AYSAN 10 Aralık 2010 Cuma 336 Soğuk Bir Berlin Gecesi arış Eren’in yazıp, yönettiği “Soğuk Bir Berlin Gecesi” Almanya’da yabancı olmanın çelişkisini aşk döngüsü etrafında ele alıyor. Fotoğraf sanatçısı Tarık’ın yaşadığı yalnızlık, süreç içinde güvendiği kadına, Katrin’e marazi bir tavır geliştirmesine neden oluyor. Almanların yabancı sorununu derinleştiren sosyal yaşamdaki adaletsiz tutumu oyun boyunca, Tarık’ın komşusu ve Katrin’in ailesi üzerinden veriliyor. Almanya’da yaşayan Türklerin sıkıntılarını konu alan oyunlar tiyatromuzda yeni değil. Bilgesu Erenus’un Misafir, Vasıf Öngören’in Almanya Defteri, Yüksel Pazarkaya’nın Ferhat’ın Yeni Acıları, 60’lı ve 70’li yıllarda Türklerin yaşadıkları trajediyi aktarıyor. Ancak üçüncü kuşak Türklerin sıkıntılarına nedense yazarlarımız ilgi göstermiyor. Bu anlamda Barış Eren’in oyunu çok ellenmemiş bir alana dokunuyor. Hemen belirtelim Eren, oyunu daha evrensel kılma adına Tarık’ın milliyetine değinmiyor. Bir de Tarık işçi değil, eğitimli bir fotoğraf sanatçısı… Bu da baş kahramanın alt sınıftan olmamasına karşın ötelendiğine dair önemli bir detay. Böylece yabancıların yaşadığı kimlik ve aidiyet sorunu çelişkiler yumağı olarak karşımıza çıkıyor. B oplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf (TAKSAV) tarafından düzenlenen “15. Uluslararası Ankara Tiyatro Festivali”, büyük bir coşkuya sahne oldu. 7’den 77’ye herkes, tiyatro salonlarını doldurdu. Cumhuriyet Ankara olarak biz de festival kapsamında sahnelenen bazı oyunları sizler için izledik. İstanbul’daki özel tiyatrolardan Semaver Kumpanya, Işıl Kasapoğlu’nun yönettiği “Titus Andronicus” oyunuyla konuk oldu Sahnede aşkveintikam T SELDA GÜNEYSU festivale. Aslında oyun, İngiliz yazar William Shakespeare’in pek tanınmayan bir trajedi eseri. Romalı general Titus Andronicus, Gotlarla savaşından büyük bir zaferle geri dönüyor. Ancak dönüşünde onu imparatorluk seçimi bekliyor. Esir Gotlardan Tamara’nın büyük oğlu Alarbus kurban ediliyor ve imparator olarak Saturninus seçiliyor. Saturninus da imparator olur olmaz, Titus’un kızı Lavinia’yla evlenmek istediğini açıklıyor ama kardeşi Bassanyus Lavinia’yı kaçırıyor. Daha sonra Saturninus esir Gotların başı Tamara’yla ev lenmeye karar veriyor. Oyun da Saturninus’un bu evlilik kararı ile birlikte “intikam” ve “şiddet” görüntülerine sahne oluyor. Oyunun temas ettiği en Ayışığı Tarifesi Festivale İstanbul’dan konuk olan bir başka özel tiyatro da Tiyatro Ti. Katya Wolf’tan esinlenerek Friedrich Dudy tarafından sahneye uyarlanan oyunu Ildiko Von Kuerthy yazdı. Turgay Doğan’ın çevirisini yaptığı oyunda Şenay Gürler, Faik Ergin ve Deniz Arcak rol alıyor. Oyun, kadınerkek ilişkilerini masaya yatırıyor. İlişkilerde, “Kaçan kovalanır mı”, “İlişkiler neden kalıcı olamamaktadır” sorularına yanıt arıyor. Oyun as lında bir güldürü. Bu nedenle oyuncuların da oyunu sahnelerken hayli keyif aldığı gözleniyor. Oyuncuların sahnede yarattığı bu enerji doğal olarak izleyicilere yansıyor. Şenay Gürler oyuna yer yer izleyicileri de dahil ediyor. Ancak tüm bu olumlu yansımalara karşın oyunda, sahnede oluşan boşluklar oyuncular tarafından tam olarak doldurulamıyor. Yani oyunda sabit kabul edilen bir iki yer dışında sahne kullanılmıyor. önemli nokta, intikam duygusunun bir bulaşıcı hastalık gibi yayılması. Bu yüzden de oyunun yönetmeni Işıl Kasapoğlu sahnede “gerçekçi” bir yaklaşımı tercih etmiş. Oyunda intikam almak için kullanılan araçlar bu duruma en iyi örneği oluşturuyor. Ayrıca oyunun metni de oldukça değiştirilmiş; “bol küfür” kullanılmış. Hatta yer yer “göstermeci” bir şekle büründürülmüş. Sahnede dekor olarak kullanılan pis su boruları ve zincirler de hayli dikkat çekici. Oyun, ışık ve sahne düzeni, dekoru, oyuncuların kostümleri gibi gerekçelerle reji anlamında “hayli başarılı” olarak nitelendiriliyor. Ancak Ankaralı izleyiciler oyunun “bol küfür” ve “şiddet görüntüleri” içermesinden ötürü tepki gösterdi. İlk perdede tıklım tıklım dolu olan DT Şinasi Sahnesi, ikinci perdede yarı yarıya boşaldı. Oyunda, Asil Büyüközçelik, Nadir Sarıbacak, Sabahattin Yakut, Emre Kılıçoğlu, Ümit İlban, Uğur Senkeri, Mustafa Kırantepe, Mehmet Şeker, Fatih Dönmez, Volkan Sarıöz, Sarp Aydınoğlu, Sezin Bozacı, Şebnem Hassanisoughi ve Merve Dağlı rol alıyor. Oyun tutarlı bir sahneleme trafiğini barındırıyor. Bu anlamda Barış Eren’i kutlamak gerek. Hem yazan hem de sahneleyen olmanın sıkıntılarını aşmayı başarmış, “metnine hayran” bir rejisör yerine, metnini sahneye başarıyla aktaran bir sanatçı, yorumcu olmayı tercih etmiş. Seyircinin soluksuz izlediği, merak ögesinin yerinde kullanıldığı bir yapım çıkmış ortaya. Ölçülü dekor tasarımı gerçekleştiren Sinan Yardımedici’nin Eren’le iyi ilişki kurduğu açık. Rejisör aynı zamanda ressam olmanın avantajını sahne plastiğine hakim duruşuyla belli ediyor. Kukla Sigi’nin olaylara dışardan bakan kimliğiyle dekor tasarımının bir parçası haline dönüştürülmesi sahne geçişlerini kolaylaştırıyor. Fantezilerini performansıyla bütünleştirerek sunan Olcay Kavuzlu’nun başarısına diyecek yok. Ayrıca Ferahnur Barut ve Eray Eserol yabancı düşmanlığını, faşizme varan bakış açısıyla birleştirip, yeteneklerini doyasıya sergiliyor. Adnan Erbaş’ın sinik Alman yarı – aydınını ele alışı da başarılı. Oyun, Wilde’nin “Herkes sevdiğini öldürür” dizesinden yola çıkarak erkeğin paranoyalarının ardında öteki olma halini sağlam bir biçimde yerleştirmiş. Alman olmasına karşın Katrin’in öldürülmesiyle kadın olmanın ötekiliği de sorgulanıyor. Soğuk Bir Berlin Gecesi bu yılın en iyi yapımlarından biri.