Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
?
13 ŞUBAT 2022
3
İnsanlığın en büyük mutluluğu ve kederi...
Hızlı tüketim duygularınızı da sömürür
Sahi nedir
Neden
bu sürdürülebilir
p . ofr d . r
n t ae k aya
icat edildi
Cinselliğin yemek içmek gibi sıradan bir kavram olduğu ve henüz aşktan kimsenin bahsetmediği,
antik dönemlerden, roman kahramanlarının, aşkları için intiharı seçtiği, aşkın cinsel dürtülerden
aşk?
sıyrılarak platonik bir hal aldığı modernleşme çağına... Kültürel olarak bugün karşımızda olan
her şey gibi aşk da dönüşen kitlelerin ihtiyaçlarıyla ortaya çıktı.
ültürel evrime paralel olarak “aşkın” da lere teslim edilirken, bu geleneğin doğruluğu Eski Ahit’teki
arf
toplumsal bir zaruret olarak ortaya çıktığı- “Yaradılış” bölümünde Âdem ile Havva’nın ilk günahın ce-
nı görmek mümkün. Başka bir deyişle uy- zası olarak açıklanır. Orada Havva’nın yasak meyveyi ko-
gar bir insan nasıl yemeğini çatal bıçak- parıp yedikten sonra Âdem’e de ikram etmesi - ki bu birçok
K la yiyorsa, cinsellik dürtüsünü de rasyona- psikanalitik veya feminist okumaya göre de kadının erke-
lize etme ve de toplumsallaştırma açısından “âşık” olmak zo- ğe cinselliği teklif etmesi anlamına geliyor - cennetten ko-
rundadır. Tokluk ve cinsel tatmin, yani iki en büyük içgüdü- vulma ile sonuçlanıyor. Burada Yahve’nin Havva’ya dedik-
klim krizinin yı- yan, kıran bir aşk halini de-
sel mekanizmanın -yerleşik düzende- ve de yasalarla düzen- leri çok ilginç: “Acılarla dolu hamilelik geçireceksin; acı-
kıcı etkilerini her neyimlerler. Evet, artık sizin
lenmiş kalabalıkların dar alanlarda -kentlerde- nasıl disipli- lar içerisinde doğuracaksın ve kocanı arzulayacaksın, o se-
geçen gün daha de kendi iç dünyalarınızdaki
ne ve ritüalize edildiğini görebiliriz. İnsanlık MÖ binler civa- nin efendin olacak.”
Ça
da ağır bir şekil- buzdağları erimeye başlamış-
rında cinsel ilişki ile doğum arasındaki bağlantıyı kavrayası- Görüldüğü üzere Âdem ile Havva cennetten kovulurken
alnc
İde deneyimler- tır. Acil önlem paketleri “he-
ya kadar “cinsellik” tabularla ve yasaklarla belli düzene otur- aralarında eşit bir ilişki olmadığı gibi cinsel ilişki ve doğum
ken, sürdürülebilirlik kav- men şimdi” diye pankartları-
tulmamıştı. Zira doğum, kadınların tek başına üstesinden gel- döngüsü kadın için bir “ceza” olarak karşımıza çıkıyor. Bu-
ramı gündelik hayatta sıkça nı kaldırır. İçinizdeki aktivist-
diği en büyük sır olarak görülmekteydi. rada da ilginç biçimde kadın erkek arasında iki eşit insan iliş-
karşımıza çıkar oldu. Gezegenimizin ler ne kadar bağırıp seslerini duyurma-
Neolitik devrim ve sonrasındaki yerleşme ile birlikte kadın- kisi olmadığı, efendi - köle ilişkisi olduğu gibi, “aşk”tan da
kaynaklarını bilinçsizce tüketmememiz ya çalışsa da bazen bilincin üst katman-
lar toprak sahiplerinin veliahtlarını doğurmakla yükümlü ol- bahsedilmesi mümkün değil.
gerektiğini yönündeki açıklamalar, uy- ları o sesleri ötelemek ister. Birkaç se-
duklarından yemek içmek gibi son derece sıradan bir “insa-
gulamalar, planlamalar derken küresel ne beklemek, 2030’u beklemek, 2053’ü
t yğu uaculolboiyrdeeşalıyb
ni eylem” olan cinsellik (henüz “aşktan” bahsetmek mümkün
ölçekte kolektif bir hareketin parçası ol- beklemek derken buzdağları eriyip ok-
Binlerce yıl sonra, ancak ortaçağın yavaş yavaş
değil) çeşitli düzenlemelere maruz kalır. Bu “düzenlemele-
mak kaçınılmaz. Ve aynı zamanda ya- yanus akıntıları tersyüz olup, çevresel
Rönesans’a evrilmesi ile gelişen öznelliğin beraberinde
rin” hepsi “doğal” olarak kadına ve cinselliğine fatura edildi.
şanabilir bir Dünya arzusu olan herkes felaketlerle karşılaşıp, iç dünyalarınız
“aşk” edebiyat vasıtası ile karşı-
Mitolojik olarak bu “evrimin” izlerine
için de bireysel bir sorumluluk. Yaşam neredeyse yerle bir olur. İçsel kıyame-
mıza çıkıyor. İlahi Komedya’da-
Afrodit isimli tanrıçanın “mi-
denge ister. Bu nedenle önce kendini- tinizi durdurmak istiyorsanız temelde
ki Beatrice’den Don Kişot’ta-
tobiyografisinde” rastlamak
zi bir dinleyin. “Ne arzuluyorum” so- yapmanız gereken ve “çok klişe değil
ki Dulcinea del Toboso’ya
mümkün. Başlangıç-
rusunu sorduğunuzda duyduğunuz ce- mi!” diye iç geçireceğiniz şu cümlele-
kadar kahramanların haya-
ta yer ve gök tanrıçası
vaplar bazı bazı hoşunuza gitmese de ri aklınıza getirmenizi isterim.
li sevgililerine olan ilahi aş-
ve gücünün temsili ola-
dönüşüm kendiliğinden başlar. Kendini
kı “Eros”tan çok “Aga-
rak “sakallı” da resme-
b mun he noatzdrifaha
sevme, farkındalık, gölgelerinle yüzleş-
pe” ile açıklanabilir, ay-
dilen (Aphrodite Oura-
u Aşk anlık bir şey değildir tıpkı de-
me, doğayla uyumlanma derken nicesi
nen bahsi geçen ortaçağ
nia) tanrıça kendinden
nize attığımız plastik şişe gibi.
bir anda yaşamınızda görünür kılınır.
destanlarında olduğu gi-
menkul bir biçimde,
u Aşk kolay bir şey değildir tıpkı
Üretim-tüketim aksımız üretim yönü
bi. Ancak burada artık
kendisine has “Logos”
toprağın verimi yeniden arttırmak gibi.
ağır basacak şekilde konumlanır. Der-
aşk da modernleşir, aşık
karşıtı olan “Eros”
u Kendimizi mutlu etmek bizim öz
ken aşk derinlerden bize seslenir. Na-
olanın hedefine nasıl
ile evreni yönetirken,
sorumluluğumuzdur tıpkı bir tohu-
sıl ki yaşam evimiz dünya için yaşasın
dört elle sarıldığı da görü-
doğrudan Gaia’yı an-
mun baharda filizlenmesi gibi.
sürdürülebilirlik diyorsak, aşkımız için
lebilir: Sanatçının mükem-
dıran ilksel bir tanrıçay-
u Aşk akışkan bir haldir tıpkı fırtı-
de yaşasın sürdürülebilirlik diyebiliriz.
meli “yakalayabilmesinin”
ken, sonradan Uranos’un
naya maruz kalan ağaçların muazzam
Peki, nedir bu sürdürülebilir aşk? Bir-
göstergesine dönüşür aşk ve aş-
Kronos tarafından hadım edil-
esneklikleri gibi.
çok insan ilişki içerisindeyken denge-
kının derinliği de kendi derin-
mesi esnasında okyanusa dü-
u Aşk olaylar düğüm olmadan din-
leri karıştırabilir. Sınırsız bir verme ve/
liğinin yansımasıdır. Böylelik-
şen cinsel uzuvlarından do-
lemek, düşünmek ve empati yapabil-
veya sınırsız bir alma eğilimi içerisin-
le aşk da dünya edebiyatı tari-
ğuyor: Artık Afrodit’in ne-
mektedir tıpkı gezegen B’nin olma-
de kendi enerjilerinin nasıl da azaldı-
hinde uzun kariyerine başlar:
ye ihtiyacı var? Bu “ero-
dığı gibi.
ğını fark edemeyerek sıkıştıran, ufala-
Shakespeare’in Romeo ve Juliet
tik” döngüyü devam ettirebil-
adlı tragedyasında kahramanların iki-
mesi için erkeğe ihtiyacı var: Afrodit
Günümüzün hızlı ve fazla tüketim alışkanlıkları, doğayı
si ölümü seçerken, Goethe’nin “Genç
Adonis ile beraber anılır oluyor.
Werther’in Acıları” adlı mektup roma-
ve çevremizi olduğu kadar duygularımıza da zarar
İlginç bir biçimde savaş tanrısı olan
nında dünya edebiyatı tarihinde ilk kez er-
Ares, Adonis’i “kıskandığı” için yabani domuz şekli-
veriyor. Aşk ve sevgi duygularımızı sürdürülebilir
kek taraf -Werther- kadının neredeyse habe-
ne dönüşerek öldürüyor. Görüldüğü üzere savaş tanrısı, es-
kılmak içinse doğa bize yardımcı olabilir.
ri olmaksızın aşkı yüzünden intihar eder. Romandaki bu bü-
ki ve kültürbilimlerinde heterik (“fahişesel”) diye adlandırı-
yük “skandal” 19. yüzyıl boyunca mutsuz aşklardan musta-
lan “hür” cinselliğe ket vuruyor: Kadınların ezelden beri ço-
rip olan kahramanlarla doludur. Madame Bovary, Effi Bri-
cuklarını bilmesi mitos döngüselliğine tekabül ederken, ço-
est, Anna Karenina, hepsi toplumun “aşk” ve de özellikle
ü Ç gahaftük ünl tutun
cukların “babalarının” bilinmesi, mitos döngüselliğinin tarih-
cinsellikle ilintili olan taraflarında topluma adeta ders verir-
sel çizgiselliğe geçtiğini görebiliriz.
ürdürülebilir bir aşk yaratabilmek için teğiyle doğada tek başınıza bir yürüyüşe çı-
ler, toplumun bu konulardaki ikiyüzlülüğünü yüzüne çarpar-
ciğnslliien pontşmlesiielak kendimizin potansiyelini hatırlamakta kın. Bazen sessizlik, yürüyüş ve yanınıza al-
lar. Bu yüze çarpma öylesine ileri boyutlara varır ki 19. yüz-
Syarar var. Tüketim çılgınlığının haya- dıklarınız eve dönüş yolunuzda sizin rehberi-
Carel van Schaik’ın, “ikinci doğa” olarak adlandırdığı bu yıl sonunda -yani “erkek” putların alacakaranlığında- femme
tın her bir zerresine temas etme gibi bir ama- niz olur. Kendi kendinizin rehberi olup, aşk di-
yeni tarihi-çizgisel semiyotik evreninde en önemli konu, ço- fatale erkekleri cinsel açıdan kendine bağımlı kılar ve onları
cı varken, gelin birlik olalım. Bizi fiziksel, zi - yarlarında yolculuklar yaparken, umuyorum
cukların babalara ait olması ve “nesiller” düzeninin oturma- birer Ödipus misali tutsak eder.
hinsel ve ruhsal olarak iyi hissettirebilecek ki sizin gibi kendine özen gösteren bir partne-
sıdır. Bu, o kadar ileriye taşındı ki Hıristiyanlıkta ve özellikle Salome, Lulu, Pandora gibi kahramanlar neredeyse 3 bin yıl-
neler var, diye düşünelim. Düşündüklerimi- riniz olur. Kendini severken her bir varlığı da
Katolisizmde çok büyük öneme sahip olan Meryem Ana, hiç- lık -yazınsal- bastırılmışlıklarını, kâbus olarak dönerek nötra-
zin ne kadarı gerçekten bizim istediklerimiz sevebilenler aşkın mucizevi kentinin kapısın-
bir surette eli erkek eline değmeksizin “bakire doğumu” deni- lize etmeye çalışırlar. Onların imdadına felsefi olarak Arthur
ne kadarı algı yönetimin çeşitli araçları ile bi- dan giriş biletini edinmişlerdir bile.
len mucize ile Hz. İsa’yı doğuruyor. Aşk böylelikle inanılmaz Schopenhauer yetişir, “Tasarım ve İstenç olarak Dünya” adlı
ze ulaşanlar? Bunu test edebilmeniz için size Unutmadan Sevgililer Günü’nde sürdü-
şizofrenik bir biçimde “cinsellikten” ayrılıyor. “Aşkın” vur- eserin altbölümü olan “Cinsel Aşkın Metafiziği” başlıklı yazı-
üç haftalık bir günlük tutma önerim var. Her rülebilir hediye seçenekleri de mevcut. Sem-
gulandığı yerde cinselliğe yer kalmıyor, bilinçdışına itiliyor sında “aşk” denilen duygu durumunun aslında insanın çoğal-
gece rüyalar âlemine geçiş yapmadan önce, bolik bir biçimde vahşi bir hayvan evlat edi-
ve tabularla örülmüş biçimde patoloji olarak karşımıza çıkı- ma “istencinin” dışavurumu olduğunu belirtir; bütün ritüelle-
ne istiyorum, ne istemiyorum, aşk başlıkla- nebilir, ağaç bağışında bulunabilir, orman
yor. Ortaçağ destanlarında ise şövalyeler hiçbir surette cinsel rin, geleneklerin, ayıplamaların bu gerçeği değiştiremeyen bi-
rı altına üç kelime yazın. Üç haftanın sonun- banyosu yapabilir ya da kendinizle özünüzü
dürtü ile değil, platonik bir aşk ile bağlı oldukları soylu ka- rer tasarım olarak adlandırarak bu konuyu da felsefe tarihinin
da her bir bölüm için en çok tekrar eden üç besleyecek güzel bir gün geçirebilirsiniz.
dınlar için ölümü göze alırlar. Cinselliğin platonikleşmiş, et- çöplüğüne atar. İlginç olan Schopenhauer’un bu bağlamda “is-
kelimenizi belirleyin. Kelimelerinizi yanını-
ten, kemikten, arzudan ayrıldığı unsur haline geliyor “aşk.” tenç” tarifi Darwin’in Evrim Teorisi’nden 40 sene önce yayım-
za alıp baharın da yenileyici enerjisinin des-
ayca_ceylan
Baba hukukuna göre genç kızlar “uygun” bulunan erkek- lanmasına rağmen “evrimsel” tınılara sahip olması...
Kurgular olmadan toplum da olmaz
duğu her yere resim yapı- maya gelsin? Ondan hâlâ evi çekip çevirmesini
yor ve çok mutlu. Adamın bekleseydi hiç gelmezdi çünkü kadının, sağlık so-
söylenmelerine hiç aldır- runları yüzünden bunu yapamayacağını biliyor-
dığı yok. (Zaten filmin bir du. Demek ki başka bir şey için geldi. O “şey” ne,
yerinde de resim yaparken bilmiyoruz ancak bu deneyimden sonra adamın
Bir tuhaf şey her şeyi -bu her şeyin içi- bir değişiklik geçirdiğini görebiliyoruz. Sanki ar-
ne hayatın haksızlıklarının tık önemliyi önemsizden ayırmayı, en önemlisi de
girdiğini de öğreniyorsu- vazgeçilmezliklerinin ne olduğunu öğrenmiş gibi.
r eülk
şk tuhaf bir şey. Tanımlanabilir nuz- unuttuğunu, mutlu ol- HHH
ie
bir şeymiş gibi görünmüyor bana. duğunu söylüyor.) Öte yandan kadına, “Senin bensiz daha iyi bir ha-
Ancak varlığı ve yokluğu biline- HHH yatın olabilir” deyince kadın da bunun ne anlama
inceulker@
biliyor sanki. Varsa var olduğunu Kadının resimleri fark geldiğini anlıyor. Bunun, “Sen bana mecbur değil-
gmail.com
A yoksa yok olduğunu biliyorsunuz ediliyor, hatta bir televiz- sin, resim satarak bey gibi yaşayabilirsin” anlamı-
Ama nedir? Hiç öyle, “Sevgilim, aşkım, tatlım” yon onu haber yapıyor, in- na geldiğini anlıyor. Ayrıca adamın bunları söyle-
demekle var olmadığından, çiçeklerle, çikolatalar- sanlar resimlerini satın al- mesinin anlamı nedir, kadın onun da farkında. Bu
la, değerli armağanlarla, kalp resimleriyle ilişkisi- mak, para ödemek istiyor. Adamın bir ara bu pa- sözler kadının vazgeçilmezini yani “ressamlığını”
nin bulunmadığından eminim. ra kazanma düşüncesi hoşuna gidiyor ama son- adamın kabul ettiğini itiraf etmesi değil de nedir?
Belki bu konuda kafam boş olduğu için geçen- ra birden ayılıyor ve “Bu evin patronu benim, bu Yanlış beklentilerin yükünden kurtulduktan sonra
“Maudie:
lerde seyrettiğim, “Maudie: Hayatın Renkleri” eve parayı ben getiririm” diyor. Öyle böyle der- artık oyunu doğru oynayabildiklerini filmin daha
Hayatın
adlı filmden etkilendim. Gerçek bir hayat öykü- ken aralarındaki bir anlaşmazlığın iyice çıkmaza sonraki mutluluk sahnelerinde görüyoruz.
Renkleri”
sü anlatılıyordu filmde. Seyrederken aşkın ya da girdiği bir an Maud evi terk edip kasabadaki bir HHH
sevgililik ilişkisinin ne olmadığını anladığım duy- kız arkadaşının yanına gidiyor. Adam birkaç gün
Güney Afrikalı yazar J. M. Coetzee,
gusuna kapıldım. Ya da hiç değilse “bir ihtimal nacak bir yer arayan Maud da bu duyurudaki ad- sonra süklüm püklüm çıkıp gelerek eve dönme- Erasmus’un 1500’lerde yazılmış Deliliğe Öv-
daha var” gibi geldi bana. sini rica ediyor. Kadın hiç nazlanmadan dönerim
rese gidip işe giriyor ancak eklem iltihabı soru- gü kitabından aktardığı bir pasajı şöyle yorum-
HHH nu var, sırtı kambur, bacakları zayıf, elleri çarpık, elbette diyor gülümseyerek, eve dönmek için hiç- lamış: “Toplumsal kurgular olmadan toplum ol-
Nova Scotia’lı (Kanada) Maud Lewis’in gerçek bir önkoşul ileri sürmüyor.
kendisinden beklenen işleri yapamıyor. Adam si- maz.” Bu söz size doğru geliyorsa aşkın da bu
hayatıyla ilgili olduğu söylenen bu filmde, kasa- nirleniyor, patatesleri kendisi soyarken kadına HHH kurgulardan biri olması gerekir, bazı insanların
ba dışında, biraz kırlık bir yerde, küçük bir evde Ancak burada artık aralarındaki ilişkinin rengi- katılmakta ve katkıda bulunmakta başarılı oldu-
söylenip duruyor, işleri ben yapacaksam sen ne
yalnız başına yaşayan, bekâr bir erkek, ev işleri- işe yarayacaksın falan anlamında. İş yapamayan nin de değiştiği, iş ilişkisi olmaktan çıkıp sevgi- ğu, bazılarının olamadığı bir kurgu. Tabii işin
ne bakacak bir kadın aradığını bildiren bir duyuru lilik ilişkisine dönüştüğü izlenimine kapılmadan içinde yanlış oyuna katılmak da olabilir, oyunu
bu kadın günün birinde resim yapmaya başlıyor,
asıyor kasaba bakkalındaki tahtaya. Kendine sığı- tuval bulursa tuvale, bulamayınca evde boş bul- edemiyoruz. Yoksa adam niçin kadını geri çağır- doğru oynayamamak da.
nc
lile
ey
ay
lo
vz