29 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

27 EYLÜL 2020 7 Ateş olmayan yerden duman çıkmıyor Babam ve dedem ÜLKER İNCE T R T ’de tarihsel bir dizi tanıtılıyor, duyuruyu yapan spiker, “Tarihimiz savaşlar, fetihler ve zaferlerle doludur,” diye söze başladı. Birden düşündüm, Fransız televizyonunda Fransız tarihiyle ilgili olarak bu cümlenin söylendiğini duyabilir misiniz? Alman ya da Rus televizyonunda böyle bir cümle duyabilir misiniz? Duyamazsınız gibi geliyor bana. Kuru kuru tarihiyle övünmenin hiçbir işe yaramayacağını bildikleri için yapmazlar bunu öncelikle, ikinci olarak da bugün artık açık açık savaşlarla ve fetihlerle övünülmeyeceğini bildikleri için yapmazlar. Hiç değilse savaşları “ülkenin çıkarlarını korumak” gibi sözüm ona haklı ve saygın gerekçelerin arkasına gizlemeleri gerektiğini bilirler. Bir düşünün, doksan yaşında bir adam, “Ben gençliğimde bir vuruşta dokuz can alırdım” dese sizin üzerinizde bunun ne kadar etkisi olur ama bir vuruşta gözünüzün önünde dokuz kişiyi yere serse, bunun etkisi ne olur? Bir zamanlar Viyana kapılarına dayanmış olmanın bugün ne faydası var bize? Zaten bunun söylendiğini duyduğum zaman irkilirim. Ne olmuş yani Viyana kapılarına dayandıysan? Yine mi dayanmak istiyorsun? Büyük İskender de dünyanın sonunu bulmak için ta Hindistan kapılarına dayandı. Neden dayandı demiyoruz. Bunlar birer tarihsel olgudur. Bizim derdimiz, bugün aynı şeyin yapılabileceğini düşünme cehaleti ve akılsızlığıdır. HHH Geçmişle vğünmek istiyorsanız savaş ve fetihten başka övünecek bir şey bulmalısınız. Ne güzel, matbaayı yaklaşık 300 yıl geç aldık, diye övünmüyorum ben. Gutenberg matbaayı 1440’ta buldu, Fatih İstanbul’u 1453’te aldı, Gutenberg 145055 arası İncil’i bastı. “İlk İncil’in basımından birkaç yıl sonra 1465’te İtalya, 1470’te Fransa, 1472’de İspanya, 1475’te Hollanda ve İngiltere, 1489’da Danimarka matbaa sahibi oldu.” (Alberto Manguel, Okumanın Tarihi, çev. Füsun Elioğlu, YKY, İst. 2002, s.163) Fatih matbaayı niçin almadı diye de yerinmiyorum. Almamış işte. Alsaydı ne olurdu, bunu da kestiremiyorum. Tarihte bazı küçük olaylalarını, cahil birer çiftçi olmak dışında hiçbir seçeneklerinin bulunmadığını görmüş, birkaç arkadaşıyla birlikte özel bir ilkokul açmış, Batı Trakyalı Türklerin çocuklarına okuma yazma öğretmiş, Cumhuriyet değerlerini öğretmiş, o yüzden soruşturmalar geçirmiş, Yunan hükümeti tarafından cezalara çarptırılmış, sürgüne gönderilmiştir. Bugün Batı Trakyalı Türklerin doktor olmuş, mühendis olmuş, İngiltere’de okumuş, ekonomist olmuş, Amerika’da okumuş bilgisayar mühendisi olmuş çocukları var. Bu mucize nasıl oldu? Ülker İnce ve babası Ahmet Müdüroğlu, Batı Trakya’dan parasız Durup dururken olmadı. Ateş olyatılı olarak Türkiye’ye okumaya gelen öğrencilerle. mayan yerden duman çıkmıyor. rın uzun gölgelerinin bulunduğu söylenir. Bu da doğru mudur, onu da bilmiyorum. Onu da bilmiyorum demeyeyim. Aslında çok iyi biliyorum. Ağzımı köpürte köpürte savaş ve Ayrıca babam da dedemin oğlu, yani 31 Mart kalkışmasını bastırmak için devşirilen Hareket Ordusu’na Batı Trakya’da asker toplayan, bu yüzden Yunan yönetimi tarafından yakalanıp hapse atılan, dayaktan bütün etfetihlerle övünmem ama ağzımı köpürtmedenleri çürüyen, Batı Trakya Cumhuriyeti adında bababamla ve dedemle övünürüm. ğımsız bir cumhuriyetin kurucuları arasında yer HHH alan dedemin oğlu. Farkında mısınız? Dedem 31 Övündüğüm şey de şudur: Babam, Batı Mart ayaklanmasını bastırmak için asker toplaTrakya’da yabancı bir devletin her türlü baskısı yanlara destek verdiği için Yunan yönetimi tarana boyun eğmek zorunda olan Türk azınlığın, ço fından hapislerde çürütülüyor. “Keşke Yunan kacuklarının okuyamadığını, okuryazar olamadık zansaydı” diyen adam ne dediğinin çok farkında. Kaçırmayın EKMORLAUHKISA u ‘Kovan’ vizyonda M alatya Film Festivali’nde yönetmeni Eylem Kaftan’a YÖNBİR Ödülü’nü getiren “Kovan” bu hafta vizyona girdi. Filmin başrolünü Meryem Uzerli üstleniyor. u Oyun Atölyesi’nden David Hare’in yazdığı, başrolü Haluk Bilginer ile Esra Bezen Bilgin’in paylaştığı “Pencere” izleyiciyle buluşmaya devam ediyor. 30 Eylül’de Beylikdüzü’ndeki AKSM’de, saat 20.30’da. u Sertab Erener İzmir’de S ertab Erener’in yaz konserleri sonbahara da uzadı. 2 Ekim Cuma gecesi saat 21.15’ten itibaren sahne alacak sanatçı, İzmir Kültürpark Açıkhava Tiyatrosu’nda sevenlerini bekliyor. u Lale Müldür’ün ‘Milat’ı Beyoğlu’ndaki Yapı Kredi Kültür Sanat binasının üçüncü katında açılan Milat sergisi, şair Lale Müldür’ün son dönemde üzerinde çalıştığı resimlerini bir araya getiriyor. u Sheldon’ın yeni filmi “T he Big Bang Theory”daki Sheldon karakteriyle ünlenen Jim Parsons’ın başrolünde yer aldığı yeni Netflix filmi “The Boys In The Band” 30 Eylül’de izleyiciyle buluşuyor. u Evdeki Saat sahnede Alternatif müziğin sevilen yeni seslerinden Evdeki Saat, 2 Ekim Cuma gecesi bir konser verecek. Beşiktaş’taki IF Performance Hall’da yapılacak konser saat 20.30’da başlayacak. 22 Eylül 2001’de aramızdan ayrılan Kızılok’u dinlemek... Soldan doğdu, soldan uyandı, hep solcu kaldı Fikret Kızılok ile hiç karşılaşmadım, dolayısıyla hiç sohbetim olmadı; keşke olsaydı, çok isterdim. Oğlunu tausta müzisyenlerden birisiydi. Dönem dönem Türkçeye karışan yabancı sözcükleri bile bir alay malzemesi olarak ondan daha iyi kullanan bir müzisyen olmamıştı. Bu yönüyle yalnıznıdım ama babasını hiç sormaca müzisyen değil, çağdaş halk dım. Ancak hakkında çok düozanı, modern âşık mertebesine şündüm, şarkılarını, albümleri MURAT BEŞER en yakın ve sıfatın içini bileğini ezberlercesine dinledim, dinnin hakkıyla dolduran en önemleye dinleye kasetler paraladım. li örneklerden biriydi. Örneğin En çok da “Demirbaş” ve “Yana Ya şöhret ve şöhret budalalığı konusunda na” albümlerini, “Why High One Why”, söyledikleri, hiçbir müzisyenin bırakın “En Entellektüel” ile “Pişşt Barmen” elde ettiklerinden vazgeçmeyi, itiraf etşarkılarını ruhumu kabarta kabarta dinle meye bile yanaşamayacağı türden bir cedim, en çok da Fikret Kızılok’un bana ne saret sembolüydü. ifade ettiğini, arkadaşlarımla onun hak1946 yılında İstanbul’da doğmuş, dekında ne konuştuğumu düşündüm. likanlılığı düzeni değiştirmek isteyen Sonunda karar verdim Fikret Kızılok ba muhalif görüşlerin şaha kalktığı günlena ve çevreme iyi müziği, iyi müzik ile tep re denk gelmişti. Galatasaray Lisesi’nde kimizi nasıl alayla karışık ifade edeceğimi okurken müziğe başlamış, akordeondan zi gösteriyordu. Hak edene nasıl konuşa gitara geçince bir Kadıköy çocuğu olacağımızı, ayna tutacağımızı gösteriyordu. rak “Beatles tipi müzik yapan” topluluklarda çalmıştı. Üniversitede dişçilik eğiSAZINI KAPTI, ANADOLU’YAGİTTİ timi almış, ama tutkusu 32 dişe keman Fikret Kızılok, en basit haline inmiş çaldırıyordu. Artık aranjman değil, bespolitik ve kültürel rahatsızlıklarımızın te yapmak istemekteydi; sazını kaptığı gündelik hayatın kelimelerine dökülmüş gibi Anadolu’ya gitmiş, Âşık Veysel ile haliydi; en canımızın sıkıldığı anda pat tanışmıştı. latacağımız galiz küfrün sanata, edebiNe olduysa ondan sonra olmuş, Fikret yata, plastik estetiğe dönüşmüş haliydi. Kızılok folklorun değerini daha derinden Türk popunda politik taşlama sanatının kavramış, yaptığı besteleri yaşadığı molimuziniydi. dern zamanın halk türküleri olarak karşıPop müzik tarihimizde Türkçe şarlamaya başlamıştı. kı yazıp söyleme, Türkçeyi en ekonoAnadolu sevdasına her daim eşlik etmik ve rasyonel kullanma konusunda en mişti solculuğu. Bu solculuk vatanseverlikti, Anadolu sevdasıydı; köyün dağınık saçlı çıplak ayaklı çocuklarının, tarlanın ekin biçen kadınlarının, kahvehanenin türkü söyleyen dedesinin gözünde parlayan ışıltıydı. Bu solculuk, seçtiği sözcüklerin ucundaki iğneydi; Batı hayranlığına karşı savunduğu öz değerleriydi. İlginçtir; bu uğurda şarkılarından birisini radyo programında aranjman diye anons eden Sezen Cumhur Önal’a dava açmış ve kazanmıştı. İLERİCİYDİ, TUTKULUYDU Savunduğu değerlere saygısı sınırsızdı; 1973 yılında Âşık Veysel’in Sivrialan’daki cenazesine katılmış, sazını mezarın başında kırmış; bir daha da eline saz almamıştı. Ara sıra müziği bıraksa da her defasında dilini sivrilterek dönmüş; ardından Ajda Pekkan’ından Süleyman Demirel’ine herkes nasibini almıştı onun satırlarından. “Dünden Bugüne” albümünün içinde şöyle diyordu: “Soldan doğdum, soldan uyandım, solda oturdum, insan olmanın haysiyetini solda buldum, hep solcu oldum hep solcu kalacağım.” Cumhuriyet çocuğuydu, ilericiydi, tutkuluydu, denize âşıktı, kısaca insandı. Hülasa: Şimdi ölümünün 19 yıl ardından Yeni Türkiye’nin yükselen “değer”leri karşısında Fikret Kızılok’u yeni kuşaklara anlatmak ve dinletmek artık daha önemli. Fikret Kızılok, artık eskiye göre daha önemli... [email protected] Şöhret ve şöhret budalalığı konusunda söyledikleri, hiçbir müzisyenin bırakın elde ettiklerinden vazgeçmeyi, itiraf bile edemeği türden bir cesaret sembolüydü.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle