Katalog
                    Yayınlar
                
                - Anneler Günü
 - Atatürk Kitapları
 - Babalar Günü
 - Bilgisayar
 - Bilim Teknik
 - Cumhuriyet
 - Cumhuriyet 19 Mayıs
 - Cumhuriyet 23 Nisan
 - Cumhuriyet Akademi
 - Cumhuriyet Akdeniz
 - Cumhuriyet Alışveriş
 - Cumhuriyet Almanya
 - Cumhuriyet Anadolu
 - Cumhuriyet Ankara
 - Cumhuriyet Büyük Taaruz
 - Cumhuriyet Cumartesi
 - Cumhuriyet Çevre
 - Cumhuriyet Ege
 - Cumhuriyet Eğitim
 - Cumhuriyet Emlak
 - Cumhuriyet Enerji
 - Cumhuriyet Festival
 - Cumhuriyet Gezi
 - Cumhuriyet Gurme
 - Cumhuriyet Haftasonu
 - Cumhuriyet İzmir
 - Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
 - Cumhuriyet Marmara
 - Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
 - Cumhuriyet Oto
 - Cumhuriyet Özel Ekler
 - Cumhuriyet Pazar
 - Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
 - Cumhuriyet Sokak
 - Cumhuriyet Spor
 - Cumhuriyet Strateji
 - Cumhuriyet Tarım
 - Cumhuriyet Yılbaşı
 - Çerçeve Eki
 - Çocuk Kitap
 - Dergi Eki
 - Ekonomi Eki
 - Eskişehir
 - Evleniyoruz
 - Güney Dogu
 - Kitap Eki
 - Özel Ekler
 - Özel Okullar
 - Sevgililer Günü
 - Siyaset Eki
 - Sürdürülebilir yaşam
 - Turizm Eki
 - Yerel Yönetimler
 
                        Yıllar
                    
                    
                
                        Günler
                    
                    
                
                    Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
                    Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
                    Sayfayı Satın Almak İstiyorum
                
            
                4  8 MAYIS 2020  SELEN UÇER Gerçek taşıması yüzleşmesi zor bir yük, tehlikeli bir ilaç çoğu zaman, etkisi ölümcül olabilen. Tarih taşıyor, taşıyabiliyor belki onu sadece. Bugün insanların, dünyayı saran sarsan mı desem hastalıkla her şeyi elinden alınınca, dönüşenin bilinmezliği ile sadece nefes alıp vermek adlı temel gerçeği hatırlaması gibi belki de… Ben ise bugün sevdiğim birini uğurlamış biri olarak yazıyorum, küçük bir çocuk gibi. Bir şeyleri değiştirmek mümkünmüş gibi…  Selen Uçer, mart ayında kaybettiği annesini yazdı  Manada bugün  Bugün öyle bir şey yazsam ki bir anda herkes anlasa istiyorum. Hani küçük çocuklar tam ne olduğunu anlayamadıkları ama kötü olduğunu hissettikleri durumlarda, o an ellerinde ne varsamisal oyuncak kamyonet, plas  farklı olsa da ‘annen giderse, dünya durur’ bu böyle. Ve dün biri bana ‘seni tanıdığım günden beri bir anne olayın vardı, zor olmalı tahmin bile edemiyorum nasıl hissettiğini’ dedi, ben de kocaman güldüm. Evet çünkü ben anneme hayrandım. Fikir ayrılıkları ve çatışmalar da boldu... Ama  tik dinozor, sarı küçük top onlarla bir formül ya işte ben anneme en ters köşede durduğumuz za  ratıp, ‘onu oraya koyarım, onu da ona atarım, on manlarda bile, bırakın annem olmasını, bir kadın,  lara da şöyle söylerim bütün her şey düzelir’ gibi bir insan olarak hayran oldum. Çünkü bazı insan  hissederler ya öyle bir hal sanırım benim ki...San lar vardır etkilerler, sadece başarıları, günümüz  ki birilerine bir şey anlatmak, bir yerlerde bir fark sistemindeki güç ve statülerine göre değil, sadece  yaratmak ve yaşanan gerçeği değiştirmek müm varoluşlarıyla, düşünceleriyle etkilerler. Önce ken  künmüş gibi...Sanki herkesin gerçekleri isteyece di çevrelerini, sonra dış kabukları, sonra enerjile  ğini, bilgi ve akıl ile ikna olacağını varsayan, bel ri ile kendi çaplarında dünyayı belki de. O insan  ki de en acıklısı herkesin bunu seviyor olduğu lar bugün bizim küresel salgın dolayısıyla zorunlu  na inanan saf bir çocuk gibi...  olarak tekrar sorguladığımız mesafeleri, doğal ola  Bugün, önümüzdeki TV’lerde kamu spotun  rak koymuşlardır, kendilerine, sevdiklerine, ailele  da küçük çocuklar ‘sağlığımız için evde kal Tür rine ve hatta çocuklarına bile.  kiye, bizi bu virüsten kurtar’  Dinlediğimiz, okuduğumuz,  diyor. Oysa bundan 2 ay ön  izlediğimiz, hatta hikâyeleri el  ce belki kişisel varoluş san  verirse tarihe geçen insanlar...  cılarından, siyasetten, ay ba  Onlar, çoğu zaman genç yaş  şı ödemesinden, çocukla  larında edindikleri farkında  rın okul masrafından, ev ki  lık, düşünsel inanış ve karar  rasından, bizi ezmeye çalı  lılıkla zaten mesafeli olurlar,  şan iş arkadaşından, aldatan  son nefeslerine kadar da hiçbir  kocadan, alınamayan o yeni  riyakârlık istemez bir tarafları...  model telefondan konuşulu  Hiç yaşlanmamış, hiç ezilme  yordu. Hayatın gündelik ma  miş, yumuşamamış ve bozul  na arayışında koşturuyorduk,  mamış kalır bir tarafları...Zira  bazen günlük melankoliler  onlar gerçeğe, akla, bilgiye, dü  basıyordu, bazen zehirli hırs  şünceye sevdalıdırlar.  lar sarıyordu, sistemin içinde  Anladığım yaşam süresinin  yaşıyorduk herkes gibi. Ama  sonuna gelindiğinde buna yaş  bugün, çağımızın öğretilmiş  lanmak diyoruz bilinmek, an  sistemsel şuursuz algısı iflas Güven Göktan Uçer, 15 Mart 2020’de laşılmak daha önemli oluyor.  etti. Kendi güvenli sandığı 2.5 senedir gördüğü kanser tedavisi Hatta yas hakkımın bile elim  mız yapay yaşam alanı ya da  sonrasında vefat etti.  den alındığı bu modern seferber  seçilmiş hapishanelerimizde  lik günlerinde; insanın tek mu  tatlı güçler peşindeydik.  cizesinin anlamak olduğunu düşünüyorum naçiza  BAZI INSANLAR ETKILER  ne. Önce kendini ve sonra bugünün gerçeğini anlamak. Direnmek yerine bu daha neye olduğunu bile  ‘Çaresiz’ bir varlık insan... Ve duyguları göster anlamadığımız vedaya, global yasa bıraktım ken  menin güçsüzlük olarak algılandığı bağımlılık üze dimi. Ben bugünden, yeniyi kabullenip inanma  rine kurulmuş bir sistemde, gerçeği ötelemek çok yı, yaşadığımız hayatların yaşayacağımız hayatlar  kolay. Ama yaşam eninde sonunda onu diretiyor iş için yeni bir düşünce yapısı ile yarını oluşturması  te. Ölüm ise gündelik ve sıradan değil ve bugün tüm gerçeğini anlıyorum.  dünyada herkes kendi, ailesi, çevresi için ölüm ger çeğiyle yüzleşiyor. Çocukça oyuncak savaşlarıyla SONSUZA DEK BENIMLE  ya da basit gündelik yalanlarla üstesinden gelinebi Yaşamın ölümün hep önünde olduğunu, korku  lecek bir durum mu bu? Ne zaman olgunlaşır insan, ya, acıya ve bilinmezliğe karşı, yanıtın bu olduğu  başka çaresi kalmadığında mı acaba?  nu biliyorum. Ya da ben hayatın kendisinden böy  Ben bu soruların cevabını şu an dünya üzerinde le öğrendim. Her çocuk gibi, ben de ilk ve en çok  herhangi bir insan kadar bilmiyorum, tek bildiğim annemden öğrendim. Özünde bir annekız ilişkisi,  her şeyin durduğu sosyal mesafede nefes alınma bir sevgi bu anlattığım, hep benimle kalacak olan...  ya uğraşılan bugünden sonra benim için artık hiçbir Evet, o artık burada değil. Sokakta her daim ka  şey eskisi gibi olmayacak. Çünkü şöyle oldu: ‘Be fası dolu yerlere bakarak dalgın yürüyen ben, onu  nim annem öldü, dünya durdu!’ Hani çocukların on göremeyeceğim bir daha. Ama kafamı kaldırıp onu  ları kucakladığında ‘o yukardaki en büyük güç’ gibi göklerde aramıyorum. Hayır... Yok öyle bir şey! O  hissettikleri, beni bu dünyaya getirmiş, can vermiş artık bir düşünce ve sonsuza dek benimle... Ve bu  olanla tek aşılamayacak mesafedeyim artık...Ve is nu okuyorsanız sizinle... Kim bilir mana arayanınız  ter çocuk ister 40’larında ol, o his aynı, uygulaması varsa bugünde, yardımcı olur belki...  Yazının  Düşüncelerin önüne geçilemez  tamamı PAZAR GÜNÜ  “Bugün Atatürk dediğimiz zaman istibdata karşı koymuş bir hürriyet aşığı, egemenlik savaşı  tı. Halbuki artık bugün O’nu zorla yal cumhuriyet nız o tarih kitaplarının arasında sakla com.tr’de  nı başarı ile idare etmiş bir komutan veya genç Türki mak, örtmek, kapatmak istesek bile ba  ye Cumhuriyeti’ni ileri hamlelere götürmüş olan bir dev şaramayız. Çünkü, artık Atatürk bir şahıs ol  let adamı mıdır aklımıza gelen? Evet Atatürk bunla  maktan çıkmış, bir düşünce olmuştur. Düşüncelerin ise  rın hepsidir. Fakat bunlar onun fani hayatının safhaları önüne geçilemez. Atatürk bugün artık bir özlemdir. Hatta  dır ki, Atatürk’ü bir şahıs olmaktan ileri götürmezler. Ya O’nu artık kendimize bile mal edemeyiz. ‘Düşünce Ata  şamış başarı kazanmış bir şahıs. Tarihte eşine rastlan türk’onu benimseyen herkesin içinde yaşayacaktır.”  ması mümkün olan, çevresinin üstüne çıkabilmiş insan  HGüven Göktan’ın İstanbul Alman Lisesi 12B sını  lardan biri. Evet, Atatürk sadece bu olsaydı, O’nun bir fındayken, Liselerarası Kompozisyon Yarışması’nda  Napolyon’dan, bir Atilla’dan farkı kalmayacak, sade birincilik kazandığı Manada Atatürk başlıklı yazısın  ce tarih kitaplarının sahifelerinde arasında yaşayacak dan bir bölüm...  Fotoğraf: Vedat Arık  Güçlü kadın derken babaannem aklıma düşer  Kadınlar  cennetin ayakları  altındadır  TÜRKAN ELÇI  bakasına gider, bir sigara sarardı. Dumanıyla be  Geçen zaman ne aylardan ne günlerden ne dünlerden ibarettir. İbaret olan belki de kafamızın içinde atlıkarıncanın dolapları gibi dönen, gidip de gelmeyenlerin bıraktığı izlerdir. Bugün her nedense dönüp dolaşan dönme dolabın içinde babaannemi hatırladım. Belki de Anneler Günü’nün hatırınadır dönüp dolaşması, gelip bir daha gitmemesi. Gidenler hiçbir yere gitmez, ya seslerde ya söz  raber içinde biriktirdiklerini odanın boşluğuna üflerdi. Bir kankası vardı adı Minto. Minto bir Diyarbakırlı Ermeni kadın. Evimize kışla beraber o da gelirdi. Odun sobasının başında bir çember oluşturur, ısıtmaya çalıştığımız ellerimizi uzatır, ateşi ortamıza alırdık. Harlanan ateşin sıcaklığında Minto’nun mırıltılı sesiyle hikâyeler dinlerdik. Hikâye anlatmadığı zamanlarda da sesi mırıltılı, kesik ve kısıktı Minto’nun.  cüklerde ya kokularda saklanır, ölüp bir yerlere gitmemek ve unutulmamak ve ölerek yaşamaya devam etmek biraz da öyle bir şeydir. Ölerek yaşamaya devam edenler suskundurlar hepsi o kadar. Mesela bazen sabahın erken saatlerinde mırıltılar içinde birileri bir şeyler okur, açarım gözlerimi, üzerine sigara kokusu sinmiş fistanıyla karşımda babaannem oturur. Olduğu yerde hafif hafif sallanır, hafıza denen kuyunun dışına, hep dışına doğru, işte o anda sözcüklerim odama tırmanır. Kadınlar derken, hele güçlü bir kadın derken,  NEFESININ KOKUSU FISTANINDA Sobanın başında geçirdiğimiz zamanlarda doğup büyüdüğümüz Sur semtinin üzerinden zulmün dozeri geçmemişti, dar sokaklarda geniş dünyalar kendi yağında kavrularak dönmeye devam ediyordu. Bu geniş dünyada Nanay vardı mesela. Nanay Avrupa’ya kaçmak zorunda kalmamıştı hâlâ. Bir gün altın yaldızlı kitabını kapatınca “Nanay da kaçmak zorunda kalmış” demiş, dudaklarından dökülen sigara kokulu nefesi fistanına sinmişti.  babaannem hep aklıma  düşer. Acıdan düşüp dü  şüp de kalkmaya çalış  tığım zor zamanlarımda  onu hatırlardım çoğu za  man. Ona göre tüm ka  pılar kapanmazdı. Birisi  kapanınca bir diğerinin  açıldığını görmek için  açmamız gereken gönül  kapımızdı. Ben tüm ka  pıların kapanmış sıkılı  ğında onun anlattıkla  rını, bana öğrettiklerini  karşımda duran kapıla  rın açılmasını, ışık huz  mesi anahtar deliğinden  diledim.  Biz Tahir’i kaybettik  ten sonraki bir gecede,  kızımla telefonda uzun  uzun sohbet ederken kar  şımdaki ses uzak yerler  de, haliyle acılı. İçim  den geçen “Allah bir ka  pıyı kapatınca başka ka  pılar açar, hepsini birden  kapatmaz” cümlesini kı  zıma tekrarladım. As  lında sayıkladıklarımla  içimdeki umutsuzluğu  farkında olmadan bu  gün size anlatacağım kadının sesi sayesinde ayık  Babaannem, etnik köken, din ayırımı yapmadı  ladım. Dedim ya gidenlerin kimi sözleriyle, kimi ğı gibi şimdiki modernlik kavramının karşılama  sesleriyle, kimi kokularıyla kalır.  yacağı düzeyde erkek kadın arasında her türlü art  Bazı kadınlar vardır dut ağacı  niyetten ve taassuptan arınmış bir rahatlıkla “Ben  na benzerler.Kökleri yerin derinliklerine indikçe iner. Yaşlandıkça kuvvetli kökleri peyda olur toprağın di  Kadınlar vardır hayatımızda  bugün radyocu Eşref’in bir çayını içmeye gittim” diyecek kadar da rahattı. Bu zamanda kaç kadın hiç çekin  binde.Yaprakları ince incedir yürekle izler bırakan, bir meden mahallesinden bir esnafın ça  ri gibi, gürleyen rüzgârlara karşı derinlerdeki köklerinin sayesindedir güçleri. İşte benim babaannem de bir dut ağacıydı,benim hayatıma kök salan.  de kadınların hayatında izler bırakan hayatlar  yını içmeye cüret eder, eteği üstü başı namüsait diye tekmelenmeye izin verilirken. Babaannem diyorsam o zaman  vardır. Ben ikinci lar ancak kırkında falan. Arkadaşla  PILLI RADYOSUNU DINLERDI Sabahların serinliğinde erken uyanır, Kuranıkerim’in altın yaldızlı ka  satırın manasında debelenirken onun  rıyla toplaşıp Dilan sinemasına pikniğe gider gibi çocuklarıyla film izlemeye giderlermiş. Giderlerken yan  pağını açar, mırıltılar içinde okur, kita güçlü duruşunu hep larında bir erkeğin bulunmasına ihti  bın kutsallığını başının üzerinde taşır, duvara monteli rafa koyardı, koyma  hatırlarım...  yaç duymadan. O zamanlar Sur semtinin sokaklarını zulmün dozeri düz  dan önce üç kez öpmeyi ihmal etmezdi. Mırıltılar içinde okumaya başladığı Kuranıkerim’in altın yaldızlı kapağını kapatır kapatmaz bana anlatmaya  Yazının tamamı PAZAR GÜNÜ  lememişti. Babaannemin sokaklarında kadın lar vardı, Ermeni, Süryani, Keldani kadınlar. Daracık sokaklara açılan ge  başladıklarının silinmez etkisi daha da cumhuriyet niş pencerelerden birbirlerine seslenirler  üzerimde. Çünkü, büyük bir inançla an com.tr’de di, hepsinin tek ortak noktası kadın olmak  lattı Tanrı’nın bağışlayıcılığını, Tanrı’nın  tı. Bu tek ortak nokta belki de her şeydi, be  yarattığı kullarına asla öfkeyle bir muame  raber yaşamak için çok şeydi.  le içinde olamayacağını, onun müşfik sesinde Tanrı’yı sevmeye başladım. Babaannem, zulmün dozer gibi ezip geçtiği  CENNETE O ANLATINCA INANMIŞTIM Bir gün ben de her vatandaş gibi hep söylendik,  Diyarbakır’ın Sur semtinde çocukluğunu ve ilk  hep ezberlendik tedrisatın tornasından geçerken  gençlik yıllarını geçirmişti. Kısa süreliğine de ol ortaokul öğretmenim kara tahtaya “Cennet anne  sa köye gelin gitmiş, köylülük zihniyetinin ken  lerin ayakları altındadır” diye yazdı incecik par  dine benzemeyenin dışlayıcılığında bir dünya ku maklarıyla, hatta bir ders boyu yazdıklarını silme  ramamış. Kendisine giydirilmek istenen bir be  di. İnsanlar ne de olsa inandıklarının kolay kolay  den küçük elbisenin darlığında köyü terk edip  silinmesini istemezdi. Onun tahtaya yazıp da si  Diyarbakır’a geri dönmüş. Babamı şehirdeki bir lemediklerine ben de içten içe inanmıştım, çün  ilkokula vermiş, eğitim enstitüsüne göndermiş  kü anlatılan Cenneti babaannemden duymuş onun  Fransızca öğretmeni olmasına vesile olmuş. Emi da oraya gideceğini hatta bir kadın olarak bu ye  nim benim gibi sayısız çocuğun hayatından sessiz rin, benim ayaklarımın altında olabileceğine se  kahramanlar gelip geçmiş, isimlerini bir yerlere  vinmiştim.  yazdıramayan sessiz kahramanlar. Bizde biraz da  Yıllar sonra, galiz küfürlerle birbirlerine saldı  yakını görememe hastalığından mı ne? Gözümüz ranların, soygun ve haracı itibarlılaştıran külhan  hep uzaklardaki kahramanları arar durur.  beylerin, racon kesen dünyalarının zihniyetin  Sözünü ettiğim kadın üç dil bilirdi mese  den mütevellit şiddete maruz kalan kadınlara, be  la. Kürtçe, Türkçe, Arapça. Akşamın karanlı  nim hayalini kurduğum cennetin vad edilmediğini  ğı iner inmez gözlerini kısarak saatine bakar “Ço anladım. Evet bir Cennet vardı hem de çok uzak  cuklar sessiz olun ajans vakti” der pilli radyo  larda olmayan yanı başımızda olan bir Cennet.  sunu kucağına alır, BBC’den, Amerika’nın Sesi  O Cennetler ki babaanneme benzeyen kadınların  Radyosu’ndan haberleri dinlemeye başlar, “Kürt ayakları altında değildi. Maalesef kadınlar şidde  lerle ilgili haberleri her radyo vermiyor”der, bir te uğrayarak, tecavüz edilerek, çocukları, kocaları  müddet sonra Erivan Radyosu’na geçerdi. Rad  öldürülerek, yok sayılarak cennetlerin ayakları al  yoda kaval eşliğinde türküler başlar, eli tütün ta tında yaşamaya mahkum edilmişti.   
            
    
