02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

7 NİSAN 2013 / SAYI 1411 3 Bir okur olarak şiirin size sağladığı, yarattığı etki nedir? Şiirin iyi okurları, şiirin bir bilinç biçimi olduğunu sezerler. Belki bu bilinç biçimini tanımlayamazlar ama sezerler. Sürekli okunan şiir felsefeye aracılık eder. Kelimelerin, dilin, bir ideolojik bütünlüğü olduğunu, en iyi şiir anlatır. Şiir faydalıdır. Ama Türkiye’deki maarif sistemi bunu bilmez. Çünkü onlar hamaset dışındaki şiirleri okumazlar, modern Türk şiirini bilmezler. Şiir konusunda serapa cahildirler. Üç yıllık mimarlık eğitiminden sonra hukuk bölümüne geçtiniz ve mezun oldunuz. Ancak 80’lerdeki siyasi nedenler dolayısıyla yurtdışına çıkmak zorunda kaldınız ve Hollanda’da da kurduğunuz Hezarfen’le, geniş dinleyiciye ulaşmaya başladınız, evde yapılmış kayıtlarınızın yeri bundan farklı olduğu için onu saymıyorum tabi. Eğer şartlar sizi yurtdışına yollamasaydı, yine de müzik hayatınızda bu şekilde olur muydu? İnsanı çevre koşulları oluşturuyor. Rastlantıları bir çeşit zorunluluk olarak algılıyorum. Herkesin hayatı, şöyle olmasaydı böyle olurdu denebilecek kayıtlarla dolu. İnsan asıl ne zaman kendisi olmaya başlar? Hayat gençlere böyle bir olanak sunuyor mu? Bunlar yaşadığımız çağın çok zor soruları. Bizi krizler ve savaşlar şekillendiriyor. Rus Çarı’nı kurtarmak için yüz bin çocuğu cepheye sürmekle övünen bir ırkın ahfadıyız. Yaşadığımız sistem, birey için dinamikler değil antidinamikler sunuyor. Bunları düşününce, müzik hayatımın nasıl şekillendiği, açıkçası çok umurumda olmuyor. Şarkılarınızda, aşk, yalnızlık, deniz, yolculuk, vazgeçmediğiniz kavramlar... Bu albümde de öyle. Bunların sizin için ne ifade ettiğini birer kelimeyle açıklamanızı istesem? Bunlar edebiyatın, sözlüsözsüz müziğin temalarından birkaçı… Birer kelimeyle açıklayabilecek olsaydım herhalde müzik yapmayı da, yazmayı da sürdüremezdim. Bu temalar birlerce defa işlendi. Sanıyorum önemli olan kendi bakış açınızın olup olmadığıdır. Ve tabii ki yaşadığınız çevrenin etkileridir. Sözünü ettiğiniz kelimelerin anlamı yaşadığımız çağa, döneme göre değişiyor. Aşk dediğinizde, dünyanın dörtte üçünde ev hapsinde tutulan kadınları; Yalnızlık dediğinizde Mahatma Gandi’yi ve Tolstoy’u görüyorum. Deniz dediğinizde Deniz Gezmiş’i hatırlıyorum. Yolculuk dediğinizde Guevara’yı. Ama motosikletle çıktığını filan değil. Kazık yediği Afrika yolculuğunu. l Yalnız Değiliz, çünkü... ESRA AÇIKGÖZ N eşeli ya da hüzünlü, fark etmez, ama ille de insanın içine dokunan bir sesi var Hüsnü Arkan’ın. Sadece sesi de değil elbet, bize kendimizi, yalnızlığımızı, umutlarımızı hatırlatan sözleri de. Üçüncü solo albümünde bize, “Yalnız Değiliz” diyor Arkan. Adına yakışır şekilde, sanatçı dostları da onu yalnız bırakmamış albümde. 10 Nisan’da Garajistanbul’da yapılacak albüm tanıtım gecesine de konuk olacak albüme katkı sunan Rojin ve Luxus. Ve tabii Birsen Tezer de olacak. Gelin önce Hüsnü Arkan'a kulak verelim... Yalnız Değiliz, çünkü?.. Albümün kendisinden başlayayım; yine pek çok arkadaşım desteklerini esirgemediler. Rojin ve Feyza Eren birer şarkımı seslendirdiler. Luxus bir şarkıyı düzenledi ve birlikte söyledik. Gürol Ağırbaş bir şarkıya bas gitar çaldı. Grup Gündoğarken üç şarkıda vokal yaptı; ayrıca gitar ve buzuki çalarak katkıda bulundular. Ali Saran bir ninnisini verdi. Velhasıl, arkadaşlar bu albümde de beni yalnız bırakmadılar… Öte yandan albümde yer alan şarkı sözleri ve şiirler, bugünkü siyasi ortamda yalnızlaştırılmaya çalışılan insanların dertlerini anlatıyor. İtilenlerin, dışlananların, muhalefet edenlerin gözünden bakınca böyle bir başlık benim için bir ihtiyaçtı. Fukaralara, gariplere gaz olsun diye dedim; yalnız değiliz. Bu albüm için nasıl bir hazırlık sürecine girdiniz? Parçaları neye göre belirlediniz? Hazırlık süreçleri, kendi iç heyecanları dışında çok büyük farklılıklar taşımıyor. Biriken, elden geçen ve yeni yapılan şarkılardan oluşan bir havuz var. Bunları değerlendiriyorum. Ama Yalnız Değiliz’de, genel hattı belirleyen beşaltı şarkılık bir blok oluştu. Bunlar itirazı olan şarkılar. Hüsnü Arkan, bize son albümüyle “Yalnız Değiliz” diyor. İtirazı olan şarkılardan oluşuyor albüm. Bu sefer misafir ettiği şairler; Cahit Sıtkı Tarancı, Kaygusuz Abdal ve tabii ki ille Can Yücel. 10 Nisan’daki albüm tanıtımında sürprizler de var. Can Yücel, Cahit Sıtkı Tarancı ve Kaygusuz Abdal, albümün şair konukları… Neden onlar; neden bu şiirleri? İlerde yayımlanacak albümlerde de şairler olacak. Ama vazgeçemediğim tek şair Can Yücel’dir. Onun Türk şiirine, dile etkisi, henüz başlamayan bir şeymiş gibime geliyor. Buluşmak Üzre şiiri on yıldır masadaydı; kısmet bu albümeymiş. Tarancı, söz düşürmesini bilen bir şair, fazla sayıda mısraı bercestesi vardır. Kaygusuz Abdal’sa beş altı yüzyıl öncesinin halk şairi. Bugün, özel yetkili mahkemelerin yargıçlarının kart kazlar satıp halkı dolandırdıklarını söylerseniz belki suçlu duruma düşersiniz. Adam beş yüzyıl önce söylemiş. İlerleme diye buna diyorlar herhalde. Şiir sizin müziğinizde önemli bir yer tutuyor, kendi yazdıklarınızı da şiir olarak niteliyor, fakat şair olmadığınızı da imtinayla belirtiyorsunuz. Neden; bir şair olmak için ne gerekiyor? Şarkı sözlerimi şiir olarak görmüyorum ama bir şeyler anlatmak derdindeyim. Şiire yakın durmak, şiirle alışverişe girmekten hoşlanıyorum. O kadar şairi okuyup, o kadar dizeyle hemhal olduktan sonra, şarkılarda bin defa yazılan şeyleri bir kez daha aynı tarzla tekrarlamak içimden gelmiyor. Ama ben şair filan değilim. Birçok şair arkadaşım var ve şiirin onların hayatındaki yerini yakından tanıyorum; onlara haksızlık etmek istemem. Ayrıca pek çok şair var ki, onlar şairse ben hakikaten şair değilim. Benim şiire ilgim daha çok okurluk düzeyinde; şiir, yaşamımın bütününe yön vermiyor. Bir şiir kitabım var ve hayatımın kalanında ancak birkaç dosya daha hazırlayabilirim. SELÇUK EREZ “Akilsiz” Adamlar Birtakım seçkin köşe yazarlarına durmadan “yalaka, yalaka!” diyenler var. Herhalde anlatmak istedikleri, bu kimselerin bir kişiyi, salt çıkar sağlamak amacıyla övmekte, göklere çıkarmakta olduklarıdır. İnsanları bu şekilde eleştirmek yanlıştır. Hatırlayın: Nazi işgalindeki Fransa’da Hitler’in askerleriyle, subaylarıyla yatıp kalkanlara “yalaka” filan demişler miydi? Asla! Başka şeyler söylemişler ve ancak Almanlar gittikten sonra bunları, saçlarını sıfır numara tıraş edip, yüzlerini badana boyasıyla boyayıp arabalara bindirmiş ve kentlerde dolaştırmışlardı. Öyleyse bu devrede hâlâ birilerine “yalaka” denilebiliyorsa, buralarda demokrasi var demektir! Bu gerçeklerin ışığında, bazı yazarlara böyle seslenenlere şimdi biz ne diyelim? Herhalde “akil adamlar” diyemeyeceğiz. Sonra, bu kimselerin illaki bir çıkar karşılığında yalakalık ettiklerini nereden çıkarıyorsunuz? Karşılıksız yalakalık denen bir şey yok mudur? İnsanlar sadece kirpikleri uzun, saçları lüle, burnu en estetik kadınlara mı içten yalakalık ederler? Burnu çökkün, gözleri torbalı, bıyığı çipil, meymeneti az birine de âşık olunamaz mı? Size Vahdettin’i mi anımsatıyor? Vahdettin’i bile yakışıklı bulan yok muydu sanıyorsunuz? İnanmazsanız Bardakçı’ya sorun. “Yalaka”lar aslında “Vandallar” gibidirler. Onlar da önceleri anlaşılmamış, vahşi sürüler halinde dolaşan bireyler sanılmış, tiksinç ev böcekleriyle bir tutulmuş ama zamanla çok sanatkâr oldukları, ince gerdanlıklar, amuletler, fibulalar üretebildikleri anlaşılmıştır (Bkz. Vandal süsleri: İÖ 4. yy. Viyana Kunsthistorisches Museum) “Yalaka”lar biraz da Neandertal’lere de benzerler: Neandertal’ler de eskiden hor görülür, homo sapiens ecdadımızla başa çıkamayacak kadar geri zekâlı olduklarından zamanla yok olduklarına inanılırdı. Onlara da artık kötü gözle bakılmamaktadır; bacak kemiğinden kaval yapıp çalacak kadar zeki oldukları anlaşılmıştır. Aslında ortadan kaybolmamış, aramıza karışıp izlerini kaybettirmişlerdir. Dikkatle bakılırsa bazı futbol kulübü başkanlarının, karizmatik demagogların bunlardan oldukları anlaşılır. Neandertal’lere, “yalaka”lara lokantada rastlarsanız yemek yediklerinde bakın, dillerinin yağ çeke çeke büyümüş olduğunu ve çoğunun mantar kapmış bulunduğunu görebilir, onlara acır, belki de sever, bundan böyle aynı seks evlilikleri yapmalarına da karşı çıkmazsınız. l www.selcukerez.com İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Miyase İlknur Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Aykut Küçükkaya Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli / İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Körükçü Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya Reklam Müdürü: Beste Paydaş Ertan Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 74/75 (0212) 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt / İstanbul Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir Yerel süreli yayın / [email protected] C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle