01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

22 TEMMUZ 2012 / SAYI 1374 3 AYŞE YILDIRIM Yedi yılda devri âlem Boğulmasın dediler, o olimpiyatlara gidiyor ALİ DENİZ USLU Baştarafı 1. sayfada Şimdi ne düşünüyorlar? Hep yanımdalar, en büyük destekçim annem. Nasıl keşfedildiniz, işin ciddiyetini nasıl anladınız? Böyle bir hayalim yoktu. Yüzmeye başladıktan kısa süre sonra okulun takımına seçildim. Haftada üç gün yüzüyordum sonra tempo arttı. Her gün antrenman başladı. Bazı dönemlerde hafif, bazı dönemlerde zor geçiyordu. Mesela çift antrenman olduğunda sabah 6.00’da karada kuvvet antrenmanlarını yapıyordum. Sonra okula gidip, 15.30 çıkıp, iki buçuk saat de yüzüyordum. Zaten 13 yaşıma geldiğimde milli takıma seçildim. Şu an bile bir tek pazar günü tamamen bana ait. Bu tempoda okula nasıl zaman ayırıyorsunuz? Okulda ciddi bir devamsızlığım var! Bu yüzden dersleri toparlamak, sınavlara çalışmak çok zor oluyor. Zaten sürekli kamplara ve yarışlara gidiyorum. Sanırım alıştım, bir şekilde ikisine de yetişmeyi beceriyorum Onlarca hatta yüzlerce Türkiye rekorun, birinciliğin ve ödülün var. Küçük yaşta bu kadar başarı kazanmak sizde neleri değiştirdi? Elbette başarı geldikçe yaptığımı daha çok sevdim. En güzeli emeğinizin karşılığını almak. Düşünsenize yarışta 200 metre yüzmek için binlerce kilometre yüzüyorsunuz. Üniversite için başka planlarınız var mı? Reklamcı olmak istiyorum, belki de iç mimar. Yaratma gücüm olduğunu düşünüyorum. Hem matematik de ailemden geliyor. Tabii hayatı yüzerek yaşıyorum ama bir mesleğim olsun da istiyorum. Başka ilgi alanlarına zaman kalıyor mu? Antrenmana göre yaşamanız gerekiyor. Hem yüzme hem de kondisyon epey zaman alıyor. Ama hiçbir şeyden de eksik kalmıyorum. Hatta bir dönem TRT Çocuk Korosu’ndaydım, sonra iyi de piyano çalıyordum. Resim de yapıyordum. Hatta onda da ödül aldım ama şimdi her şeyi bıraktım yüzmek için. Yüzerken ya da yarışlara hazırlanırken nasıl bir ruh haline giriyorsunuz, konsantrasyonunuz nasıl tamamlanıyor? Yarışta ve öncesinde zihnim kapanıyor, tek ben ve havuz oluyor. Çok düşünürsem de hassaslaşıp fazla heyecanlanıyorum. İşte en tehlikelisi de bu. Zaten yüzerken dertleri suyun dışında bırakırsın, başka yolu da yok. Beklenti baskı yaratıyor mu? Baskı ve beklenti kasları kilitliyor, zihni de yoruyor. Stresle yüzülmez, iddialı olmak gerekli ama beklenti kuyunuzu kazıyor. Sanırım önemli olan kendine inanmak ve güvenmek. Nasıl bir ekiple çalışıyorsunuz? Asistan koç, kuvvet antrenörü, pilates, yoga, özel esnetme hocası ve mentör var hayatımda. Beni benden iyi tanıyorlar. Tabii beslenme de çok BİR hayal Hazal Sarıkaya 27 Ağustos12 Temmuz’da Londra Olimpiyatları’nda yarışacak Gürkan Genç B ir ülkede yanlış yere kamp kurduğu için gözaltına alındı. Başka bir yerde askerler göğsüne silah dayayıp soymak istedi; Birleşmiş Milletler aracı geldi de kurtuldu. Bir ülkede bıçakla kovaladılar; hiç durmadan taşıdığı yüklerle 60 km. pedallayıp gece bir mısır tarlasının tam ortasında kamp yaptı. Başka bir ülkede dayak yedi. Çölde suyu bitti; idrarını arıtıp normal suyla karıştırıp içti. Çin’de Arjantinli bir kadına âşık oldu. “Bunları anlatınca vay be adamın başından neler geçmiş deniyor. Fakat böyle bir yolculuğa çıkmaya karar veren biri olarak bunlar zaten benim beklediğim durumlardı” diyor Gürkan Genç. Kurduğu hayallerin peşinden giden ve onları gerçekleştiren bir isim Gürkan Genç. Çocukken hep dünyayı bisikletle gezeceğini söylermiş. 30 yaşına kadar beklemiş bunun için. O zamana kadar normal! Bir kariyer peşindeymiş. Önce üniversite; iletişim fakültesi. Ama iletişim alanında iş bulamayınca farklı sektörlerde iş deneyimi. Ardından üç arkadaşla bir restoran. Hep daha iyi bir araba, ev ve yaşam tarzı için... Ne olduysa işe bisikletle gidip gelmeye başladığında olmuş. “O zaman çocukluk hayalimi hatırladım” diyor. Kararını çabuk vermiş, işini ve hisselerini devredip hayalini gerçekleştirmek için hazırlıklara başlamış. Sponsor bulmakta zorlansa da kendisi gibi hayalinden vazgeçmeyen isimlerle karşılaşmış. Atılım Üniversitesi “Doğa için pedalla” projesinin yüzde 45’ine finansal destek vermiş. 3 Nisan 2010’da bisikletiyle Samsun’dan yola çıktı Genç. 12 bin 500 km. pedallayıp 950 şehir ve kasabayı geçti. Fotoğraflar: UĞUR DEMİR önemli. Bedenimi hiç yıpratmamam gerekli, onun için de özel programlar uyguluyorum. Yüzme olmasaydı ne olurdu hayatınızda? Böyle dostlarım ve milli takımlardaki eğlence olmazdı. Eksikliğini en çok hissettiğim bu olurdu sanırım. Anlattığım ya da anlatamadığım heyecanları yaşayamazdım. Düdük çaldığı anki heyecanımı ve ismimi söyleyen insanları duyamamak beni çok yorardı. Peki, Londra’daki olimpiyatlar için nasıl hazırlanıyorsun? Şu an tempo yoğun, heyecanlanacak kadar zamanım yok. Olimpiyatlardan sonra, Türkiye'de Kısa Kulvar Dünya Şampiyonası yapılacak. Ülkende bu tadı yaşamak daha başka. Tek sıkıntı “üç tarafı denizlerle çevrili” bu ülkede insanların bu spora daha çok ilgi göstermesi gerektiği. Sanki bu ülkede yalnızca futbol var gibi davranıyorlar. Dünyanın en büyük 8. çölü Karakum’u ve dünyanın en büyük 3. çölü olan Gobi’yi bisikletle geçmeyi başaran ilk Türk oldu. Tacikistan’da toplamda bisikletle 37 bin metre pedallayarak tırmanış gerçekleştirdi. En yüksek araç geçiş noktalarından birine 4 bin 650 metreye Pamir Dağları’na pedallayarak çıktı. İpek yolunun tamamını geçti. Bisikletin arkasında dalgalanan Türk bayrağını Japonya’da bir müzeye armağan ettikten sonra 7 Mart 2011 tarihinde Türkiye’ye döndü. Bisikleti bir müzeye “ipek yolunu geçen bisiklet” olarak armağan etti. Yolculuk boyunca yol anılarını www.gurkangenc.com üzerinden paylaştı. Geziye ait 1200 fotoğraf, 45 dakika video ve 155 sayfa yazı şu anda sitede. Ülkelerdeki, şehirlerdeki insanları anlattı. Başından geçen iyi ve kötü olayları aktardı. Döndükten sonra da boş durmadı, bu zamana dek yolculuğuyla ilgili 102 seminer verip 25 bin gence ulaştı. Başarı, amaç, hedef ve hayallerin peşinden koşmayı anlattı. Bisikleti ulaşım aracı olarak yeniden birçok kişinin hayatına geri kazandırdı. Bu yaz sonunda ise dünya turuna çıkıyor Gürkan Genç. 7 sene, 7 kıta, 82 ülke ve 115 bin km. yol yapıp dünyanın en büyük 5 çölünü ve en yüksek 5 araç geçiş noktasını bisikletiyle geçmeye çalışacak. Şu anda 33 yaşında, 40 yaşında Türkiye’ye geri dönmeyi hedefliyor. “Gelecek için pedalla”nın hayal ortakları ise bu kez fazla; Atılım Üniversitesi, Kron Bisiklet, Globalstar Avrasya, The North Face, Ankara Patent, Tur Asisst, Güngörler Bisiklet, Edition Guard ve Bisiklet Haber. Hâlâ yeni ortaklar aramaya devam ediyor Genç. “Hayata bir kere geliyoruz” diyor, “Bundan 100 sene sonra bile böyle bir adam vardı; bisikletin ulaşım aracı olarak hatırlanması için böyle bir çalışma yaptı. Türkiye’de bisikletli yaşama katkısı çok büyüktür denilirse ne mutlu bana. Sabah 9 akşam 6 arası çalış, emeklilik hayatının sonuna kadar risksiz ve güvenli bir şekilde yaşa. 60 yaşına geldiğimde geri dönüp ne yaptım ben şu dünyada dediğim zaman iş ve ev arasında 100 kilometre kare içinde yaşamışım demek istemiyorum. Kocaman bir dünya var. Kendi keşfettiğim yerleri de paylaşıyor, herkesin çevresini gezmesini söylüyor, teşvik ediyorum.” Hepimiz çocukken hayaller kurduk ama Gürkan Genç’in dediği gibi çok azımız onları gerçekleştirmek için adım attık. H ADNAN BİNYAZAR Kurmaca kişiler [email protected] C M Y B C MY B aruki Murakami, haftalardır elimden bırakamadığım 1Q84 adlı romanının son sayfasında “Nasıl bir dünya? Henüz belli değil. Fakat nasıl bir kurguya sahip bir dünya olursa olsun burada kalacağım,” (s. 1256) diyor. Murakami, bu romanda kişilerini insanın kendini kurgularla kalıplara soktuğu fantastik bir dünyada yaşatıyor. O ortamdan kurtulan insanlar, yine de bir kurgusu olduğuna inandıkları dünyalarında yaşamak istiyorlar. Emin Özdemir’in, kurmaca bir ütopya dünyasında roman kişileriyle bir araya geldiğini konu edinen Kurmaca Kişiler Kenti adlı deneme kitabı (Bilgi Yayınevi), Murakami’yi okuduğum günlerde yayımlandı. Murakami’nin, yaşadıkları dünyanın kurgusundan söz eden Aomame, Tengo adlı kişileriyle, Özdemir’in kurmaca kişiler kentini merak ederek, onun kurgusal ve öyküsel bir anlatımla canlandırdığı kişilerin dünyasını okura tanıtma isteği duydum. Yazar, kurgusal bir dünyanın yurttaşıdır; gerçeği anlattığında bile, kurgusal, yani düş gücüyle algılanan bir sanatsal ortamın kurucusu olma çabası içindedir. Öyle ki, başta Cervantes, Dostoyevski, Balzac, Stendhal gibi yüzyılları aşıp bugünlere ulaşan hiçbir yazar, düş dünyalarında oluşup biçimlenmemiş konuları işlememiştir. Sanırım bu, insanın, yaratıda göz önünde olanla yetinemeyişiyle ilgili bir olgudur. Yazarı sanatsal eyleme yetinemeyiş itiyor. Doğada renk de var, çizgi de var, biçim de var. Ama yeryüzünde olan her şey, sanatçının parmak uçlarında, beyninde, görselişitsel algılamalarında birer başyapıta dönüşebiliyor. Sanat, gerçekte, doğada var olanı yaratıcı arayışlarla yeniden var etme eylemi değil midir? Sanırım, insanı dar kalıplara sokan alışkanlıklara, yaşam biçimi sandığı tekdüzeliklere karşı başkaldırı yazarın yapısında var. Uygarlık denen ileri kültür düzeyine uzun savaşımlarla, başkaldırılarla varılmıştır. Vincent van Gogh’un, “Dünya, Tanrı’nın başarısız bir taslağı, sanatçı tamamlar onu,” sözünü ilk kez, Albert Camus’nün Başkaldıran İnsan adlı kitabında okumuştum. Özdemir’in; okuma kültürüyle oluşan düş dünyasında yarattığı kurmaca kentte, Cervantes’in Don Kişot’una, Flaubert’in Bovary’sine, Tolstoy’un Anna Karenina’sına, Yusuf Atılgan’ın Zebercet’ine, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Mümtaz’ına, Elias Canetti’nin Kien’ine, Elsa Morante’nin Ida’sına, Oğuz Atay’ın Selim Işık’ına, Gonçarov’un Oblomov’una, Arthur Miller’ın Willy Loman’ına, Yaşar Kemal’in İnce Memed’ine, Dostoyevski’nin Raskolnikov’una; kişiler bir yandan iç dünyalarına, onun etkisiyle ya düzene, düzeni kirleten despotlara başkaldırıyorlar... Emin Özdemir, denemelerinde onları konuşturup iç dünyalarına girerek, başkaldırılarının, direngenliklerinin ana nedenlerini bulup iç dünyalarını açığa çıkarmayı amaçlıyor. Bunu gerçekleştirmek için, çocukluğunun kurgusal düşüncelerinden başlayarak, yazınsallığın eylemsel alanlarına yöneliyor, yüzyılları geride bırakan nice romanın dünyasına sokuyor okuru. Düşleminde bir utopia kenti yaratarak, orada birbirinden kopuk yaşayan roman kahramanlarıyla tanıştırıyor; onların sevinçlerinin, tutkularının, mutluluklarının, düş kırıklıklarının dehlizlerinde dolaştırıyor. Özdemir’in kitabını okuyunca, kurmacanın, içimizde kendimizi yeniden yaratma edimi, kurmaca kişilerin her gün karşılaştığımız kişilerin evrensel bir bireşimi olduğunu daha iyi anlıyoruz. Yine anlıyoruz ki, sanat, kupkuru görünen insanları, nesneleri ölümsüzlüğe eriştirme duygusunun yansımalarıdır. Yazar, alışılmışın ötesindeki gerçeği görüp tekdüzeliğin, yaratıcılığı kıskıvrak eden tekdüzeliğin kalıplarını kırarak yapıyor bunu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle