05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ÖYKÜDENLİK... Yazının el uzattığı hasarlı yurt, dünya Sanat, edebiyat kuşkusuz sorunlulukta boy atar. Sorunsuzluk edebiyatı güdükleştirir. İzlekler sınırlı olsa da yazar bunların arasından herhangi birini işler ille yapıtında. Çelişki gibi Ygörünse de her zaman sorunu deşip işlemeye dönük çünkü yazının işi. urt da dünya da besleyip büyüttüğü, uzatıp tattırdığı umutla var canlının yaşamında. İnsan da aralarında. Sürdürü Tam da böyle bir zamanda okudum diyebilirim Umut Can Çeppioğlu’nun romanını: Müjgan’la Gülüşmeler (Gece Kitaplığı, 2018). Romanın anlatıcı karakteri Adem, “İstanbul Üniversitesi RadyoTelevizyon ve Sinema bölümü”nde okumuş, üniversite hayatı boyunca “siyasi bir tavır takınmamış olsa(.) da (...) insan hak lebilir bir yaşamın teme YURDUNDAN UZAKTA, ları ve demokrasiyi savunan muha linde bu yatıyor. YURDUN TAM ORTASINDA... lif bir kimlik” (10; 37, 38) taşır hep. Ge Bunların yerine kötücül duygular ya Umut Can Çeppioğlu, yazarlık geç rek Türkiye’de deneylediği, sonrasında yan, umutsuzluğu âdeta köşe taşına mişi şiirden öyküye romana uzanan, büyük umutlarla Londra’da çektiği kısa dönüştürmüş bir yurt, dünya tüm can bu yanıyla azımsanmayacak deneyi filmlerinde de tutumunu korumuştur. lılar kadar insanın da yaşama hevesini me sahip bir yazar. Ne ki ben onu yine Ne var ki Neşe, Adem’in ardı sıra za kursağında bırakıyor kuşkusuz. de andığım bu kitabıyla tanımış oldum: ten gönülsüz geldiği Londra’da ken 2020’ye girdik. Bilimde, teknikte ne Müjgan’la Gülüşmeler. di coğrafyalarından alışık oldukları “ko relere geldik ama adına “uygarlık” de Yazar, anlatıcısı ağzından özöyküsel mün yaşam”a (53) göre düşünür, bir diğimiz kültürel bütünlüğün hangi aşa aktarımla kurduğu yapıtında bize, ya süre sonra aralarındaki nice tartışmanın masındayız biliyor muyuz? Nerelerden şanılan ülkeyle yaşanılmak istenen ülke ardından noktayı koyar: “Ben seni tanı gelip nerelere savrulduğumuz ortada çelişkisi temelinde, evlilik hayalleri ku dığım yere dönmek istiyorum...” (55) ama. Yurt, dünya böyle karamsar duy ran, ancak ülkede yaşadıkları çözüm Adem, çaresizdir Neşe’nin çıkışı gular mı salmalıydı üstümüze, şu koca süzlük sonrasında gittikleri Londra’da karşısında: “...[B]urada bir hayat ku insanlık tarihinin bugünlerinde? bu kez kapitalizmin çarkları arasında rabilmek için onca çabaladıktan son İşte yeni bir yılın eşiğindeyiz, alabil ezilen genç çift odağında bir hikâye ge ra. (...) Yavaş yavaş koyacağız hayatı diğine ağırlaşan sorunlar, hızını da artı tiriyor. mızı yoluna. Şimdi her şeyi bırakıp git rarak büyümeye devam ediyor. Biz de Anlatıcı Adem’le (“Âdem” demediği mek...” (56) dünyanın bir mikrokozmos örneği halin için, yazarın yazımına uyuyorum) sev “Yıllardır güneş doğmadan uyanıyor de yaşıyoruz yurdumuzda bu durumu. gilisi Neşe’nin bu dünyada kendilerine ve işe koşuyordu(r)” (68) Adem, ama Doğa, çevre sorunlarına, silahlanmayla bir “başarı hikâyesi” yazabilmek için ül buna karşın düşünmeden edemez yi savaşa, susuzlukla açlığa, çocuk kadın kelerinde bulamadıklarını, ne de: “Hem Türkiye’ye tacizlerinden işkenceye bir dizi soruna Londra’da kurdukları iğre dönüp ne yapacaktık ki? geçmeden daha ekonomik göstergele ti düzen aracılığıyla elde et Aynı politik tıkanmışlık, rin hiç iyi olmadığından tutun gelir dü meye uğraşırlar ama, nere muhafazakâr bir toplum zeyleri arasındaki uçuruma, eşitsizlikten ye kadar gidebilir bu? Doğ ve devlet egemen bir ya işsizliğe, ötekileştirmeye, yabancı düş rusu ya, Umut Can çok sı pı içinde sinir hastası ol manlığına uzuyor da uzuyor bunlar. cak bir anlatımla, ötelerden mak için mi dönecek Dünyayı bir yana bırakalım, desek biraz da Ferhan Şensoy su tik Türkiye’ye? Bunlar memlekette olup bitenler de insanı numlarıyla örtüşür havada dan uzaklaşmak için çe dehşete düşürmeye yetiyor. Çünkü bu sanki hikâyeyi oynarcası kip gelmemiş miydik za saydıklarımdan “daha elim ve daha va na kaleme alıyor. Alabildiği ten?” (58, 59) him olmak üzere” gençlerde umut bek ne içten oluşu, romana yük Kararı nettir Adem’in: lentisinin git gide düştüğü, umudun ne sek bir gerçektenlik duygu “Ben Türkiye’ye dön redeyse ortadan kalktığı gibi baş edile su kazandırıyor. Yer yer afo müyorum Neşe...” (79) mez bir gerçekliğin önümüze yuvarlan rizma havası yayan sözdi Anlatıcı, rüyalarındaki dığı, yolumuzu tıkadığı görülüyor. zimlerine karşın içten sıcak Müjgan’dan destek al Neredeyse intiharların bile kitlesel lığını, romanın sonuna dek sa da o yakıcı soruyla da leşme eğilimi sergilediği düşünülürse sürdürüyor yazar. yüzleşir aralıklarla: “Neye yetenekliydim durumun umut kırıcı olduğu söylene Gelin şimdi Müjgan’la Gülüşmeler ad ki ben peki bu hayatta.” (112) bilir pekâlâ. Resimden müziğe, tiyat lı romana kaba da olsa daha yakından Umut Can, okunurluğu kışkırtan sı rodan sinemaya bütün sanat dalla bakmaya çalışalım. cak, içtenlikli anlatımına, yakıcı konusu rı için bir fırsat bu aynı zamanda. He na karşın bunu yazınsal dilden çok ile le edebiyat için, verim anlamında iş ‘MÜJGAN’LA GÜLÜŞMELER’ tişim diliyle yapılandırmak, yığma ayrın tah kabartan bir olgu. Öyle ya, bütün Umut Can’ın romanı Müjgan’la Gü tılara gereğinden fazla yer açmak, so bu konu başlıkları başlı başına birer lüşmeler adını taşıyor ama bu “Müjgan” nuçta hep anlatımcı kalmak biçimin yazınsal gereç değil mi? Peki yazın, ne oluyor, kim? Rüyasında, Adem’in de ortaya çıkan zaafları nedeniyle ge hasarlı yurdun, dünyanın sorunlarına kendisini ölümden kurtardığını gördü rekli yüksekliğe, doygunluk eşiğine çı karşı ne ölçüde ilgili? Hayır, yok de ğü, kendini gerçekleştirmenin yolu bağ karamıyor belki Müjgan’la Gülüşmeler’i, ğil ilgi, yeterli mi, doyurucu mu, böyle lamında alıp rüya dizilerinde rol verdiği, ama etkileyici bir atmosfer kurmayı ba bakılmalı soruya. ötesinde ilgi duyduğu rüya kişisi. şarıyor doğrusu. n 14 23 Ocak 2020 Meral Saklıyan; “Uzağa Gidemem”... D ergilerde yayımladığı öykülerden sonra ilk kitabıyla okur önüne geldi Meral Salkıyan: Uzağa Gidemem (Everest, 2019). Öykülerini, ev içlerinden bakışımla kayarcasına kuran bir yazar Meral. Kişilerini farklı açılara yerleştirip okurun bu karşılıklı bakışıma dayalı bütünsel yaklaşımla öykü evrenine girmesini sağlıyor. Bu arada kişilerini şaşırtıcı durumlarla karşılaştırırken bunu okura da taşıyor enikonu. (Ama “Ateş Böcekleri” adlı öyküde “anne ah...” [58] dedirtmeye gerek var mı?) Eksiltili anlatımını sıçramalarla destekleyip öyküyü alabildiğine kıvraklaştırırken ilerigeri sarışlar eşliğinde bunlara dinamik ivme kazandırıyor. Öykü kişilerinin iç dünyalarından kalkarak kendilerine bakışlarındaki alaysama, uzak çağrışımla da olsa Haldun Taner’in dıştan bakışla yerleştirdiği alaysamayla örtüşüyor bir çalım. Hep halktan kişilerle karşılaşıyoruz zaten. Ama Meral’in öykülemesinde asıl üzerinde durulması gereken yan, öykülerini gündelik konuşma diliyle kuruyormuş izlenimi bırakması. Ancak bu, onun yazınsal dilden koptuğu ya da buna yaslanmakta zorlandığı anlamına gelmiyor. Öykülerde kişilerin umutumutsuzluk parametreleri arasında gidiş gelişlerine yüklenen sıcak etki dikkati çekmiyor değil. Bu kişilerden yayılan gerçektenlik duygusu da etkiyi yoğunlaştırıyor elbette. Ayrıca diyalojik satırlara dek sindirdiği diyalektik işleyişle sağladığı artalan yoğunluğunun, öykülerin önemli bir artısı olduğu da söylenmeli. www.sadikaslankara.com , her perşembe öyküroman, tiyatro, belgesel alanlarında güncellenerek sürüyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle