22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

1 AĞUSTOS 2012 ÇARŞAMBA SAYFA SAĞLIK 5 a d ’ n a z a Ram ı ğ ı l ğ a s p l a k H ŞEYİ N ER BAŞI SAĞLIK Op. Dr. FIRAT ORUÇ Medical Park Antalya Hastane Kompleksi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Medical Park Antalya Hastane Kompleksi Kardiyoloji Bölüm Başkanı Uzman Dr. İsmail Ateş, oruç tutarken ''acıkırım'' korkusu ile iftar ve sahurda tıka basa yemek yemenin, ağır ve yağlı yemekleri tercih etmenin, mide ve bağırsak sistemi kadar kalbe de olumsuz etkisi olduğunu belirtti B u yıl ramazan ayı sıcak ve uzun günlere rastladığını belirten Uzman Dr. İsmail Ateş, ''Önümüzdeki birkaç yılda ramazan ayı sıcak havalara denk gelmektedir.Bu nedenle oruç tutacak kişinin Ramazan ayını dinlenerek mi, az çalışarak mı geçireceği, nerede, ne şartlarda çalıştığı, sıvı ve elektrolit kayıpları için önemli bir etkendir. Artık pek çok ilaç günümüzde günde tek doz almakla etkili olabilmektedir. Yinede sıcak havalarda 1516 saati bulan oruç süresinde ilaç alınmaması, bazı hastalar için sakıncalı olabilir. Kişilerin çalışma ortamları da çok önemlidir. Klimalı bir ortamda ve masa başı çalışan bir kimseye veya Ramazan ayını yayla tatili ile serin bir ortamda geçirmeyi planlayan bir koroner kalp hastası oruç tutabilirken, yaz aylarında güneş altında efor sarf ederek çalışan sağlıklı bir genç oruç tutamayabilir. Bunun için oruç tutmak isteyen hastaların kendi durumları hakkında doktorlarını bilgilendirerek, görüş ve öneriler doğrultusunda hareket etmeleri, ilaç düzenlemelerini de doktorlarıyla birlikte yapmaları çok önemlidir” diye konuştu. Oruç, kalp hastalarını nasıl etkilemektedir? K alp hastalığı riski olan kişilerin oruç tutmak istiyorlarsa mutlaka sağlık kontrolünden geçmeleri gerektiğini belirten Ateş ''Ramazanda özellikle iftardan sonra sınırda veya gizli olan koroner hastalığı, bir kalp krizi ile ortaya çıkabilir. Bu da kişi için çok büyük riskleri beraberinde getirebilir. Koroner kalp hastalarının bazı kurallara uydukları takdirde oruç tutmalarında bir sakınca yoktur. Ancak iftarda aşırı miktarda, yağlı kalorili yemek tüketimi, gündüz içilmeyen sigaraların iftar sonrası ardı ardına içilmesi hastalar için risk faktörleridir. Ramazan ayında hastanelerin acil servislerine, iftar ile sahur arasındaki tokluk süresinde yoğun başvuru olmaktadır. Eğer, iftarda kısa sürede aşırı yemek alışkanlığı olmazsa, Ramazan'da kalp krizleri büyük ölçüde azalacaktır'' dedi. ışınlarına dikkat edicalpark Antalya Hastane Kompleksi Dermatoloji Uzmanı Dr. Sadık Yılmaz, güneşin cilt üzerindeki zararlı etkilerine dikkat çekerek bazı uyarılarda bulundu. Yılmaz, “Güneşin vücudumuz için çok sayıda yararı var. Ancak uzun süre güneşe maruz kalmak en başta deride kahverengi lekelenmeler, kırışıklıklar, incelmeler ile derinin erken yaşlanmasına neden olur. Deri kanserinin gelişebileceği de unutulmamalıdır. Bir de aralıklı ancak yüksek dozlarda ani güneş yanıklarının oluşacağı şekilde güneş hasarı olması, başka bir deri kanserine zemin hazırlar. O nedenle özellikle güneş ışınlarının dik geldiği 10:00 – 16:00 arasında güneşlenmemek gerekir. Hatta, bu saatlerde mayo ile şemsiye altında durmanın da hiçbir koruyucu etkisi Güneşin M Kalp hastalarının hepsi oruç tutabilir mi ? oroner kalp hastalığı tedavi edilmemiş kişilerin oruç tutmasının riski olduğunu söyleyen Ateş, ''Yağlı, kalorili ve hızlı yenilen iftar yemeklerinden sonra bu hastaların kalp krizi geçirme riski yüksektir. Koroner damarların tıkanmasına bağlı enfarktüs, yıllarca iyi tedavi edilmemiş yüksek tansiyonun kalp kasını yorması sonucu kalp büyümesi, tedavisi zamanında yapılmamış kalp kapağı hastalıkları veya kalp kasının hastalığı gibi nedenlerin yol açtığı kalp yetersizliği varsa, hastalar ilaç kullansalar bile oruç tutamazlar. Kalp yetersizliği olan kişiler, vücutlarından artan tuz ve suyu azaltmak için idrar söktürücü ilaçlar kullanır. İlaçların etkisiyle oruç zamanı aşırı tuz ve su kayıpları olur. Bu durum, bayılmalara hatta şoklara neden olabilir. Aşırı tuz ve su kalbi aşırı çalışmaya zorlar'' dedi. öğüs kafesi içindeki kalp, akciğerler, karaciğer, dalak, büyük damarlar gibi hayati organlar, iki taraftan on ikişer kaburganın ve üzerindeki kas ve dokuların oluşturduğu sert ama esneyebilir sağlam bir yapı tarafından korunmaktadır. Kaburgaların yaklaşık ¾ ü kemik, ön taraftaki ¼ lük kısmı kıkırdaktan oluşmuştur. Omurgalara yarı oynayabilir bir eklemle bağlıdır. Ön taraftaki kıkırdak yapılar, daha esnek olup, ortada sternum (iman tahtası kemiği) ile iki yandan birleşirler. Bu durum, hem iç organları korumak için gerekliği sertliği ve sağlamlılığı, hem de nefes alıp verirken ve hareket ederken gerekli olan esnekliği sağlar. Göğüs bölgesine olan travmaların yaklaşık % 40’ında kaburga kırıkları görülür. Kaburga kırığı olması travmanın şiddetinin ve ciddiyetinin bir göstergesidir. Göğüs bölgesini etkileyen çarpma, düşme, sıkışma, darp gibi bir durumdan sonra, hareketle ve nefes almakla artan ağrı, o bölgede dokunmakla hassasiyet ve çıtırdama sesi varlığında kaburga kırığından şüphelenilir. Özellikle kemiklerin daha kırılgan olduğu yaşlılarda, ufak çarpmalar hatta zorlu öksürük ve hapşırıklardan sonra bile görülebilir. Göğüs bölgesi röntgeni büyük oranda tanı koydurucudur. Ancak kaburga kırıklarının bir kısmı röntgende görülmeyebilir. Gene de alttaki hayati organlara verebileceği hasarın tayini için röntgen çekilmesi elzemdir. Kaburga kırığı teşhisi konduktan sonra, eğer iç organlara ayrıca bir zarar vermemişse tedavide şu yol izlenir: Birden fazla veya iki taraflı kaburga kırığı varsa, hasta yaşlı, kronik sigara içicisi veya kalp hastalığı gibi ek bir durum varsa hastaneye G KABURGA KIRIKLARI yatırılarak gözlemi gereklidir. Genç hasta, tek kaburga kırığı olan ve ek hastalığı olmayanlara ayaktan tedavi verilerek takip edilebilir. Bazı hastalarda travmanın hemen ardından sıcağı sıcağına şikâyetler görülmeyebilir. Ağrılar, birkaç gün sonra şiddetlenebilir. Bazen de ilk çekilen röntgenlerde kırık görülmezken, hasta hareketleri ile birkaç gün sonra akciğer hasarı ortaya çıkabilir. Bu durumların önüne geçmek için, hastayı travmayı takiben 34 gün sonra tekrar kontrol etmek gerekir. Tedavide ağrının kesilmesi ilk amaçtır. Kaburgaların hareketlerinin bandaj veya sargı gibi şeylerle kısıtlanması, nefes almayı önlediği için istenmez. Kırık olan kesimde ağrı artacağı için kaslar kasılarak hareketleri kısıtlar. Bu da kas spazmına bağlı ağrıya yol açar. Böylelikle kısır döngü gelişir. Bunu engellemek için kas gevşeticiler kullanılmalıdır. Ayrıca ağrı sebebiyle hasta öksürmek istemez ve rahat balgam çıkaramaz. Bu da akciğerde “atelektazi” denilen açılamama genişleyememeye ve zatürreeye yol açabilir. Bunu engellemek için de, solunum egzersizleri ve balgam çözücü ilaçlar tedaviye eklenmelidir. Ağrı kesicilerle yeterli iyileşme olmaz, hastanın günlük hayatını etkileyen şiddette ağrılar devam ederse, kaburgalar arası sinirin bölgesel blokajı yapılmalıdır. Deneyimli göğüs cerrahlarının yapacağı bu tedavi ile yalnızca ağrıyan bölgeye ilaç verilmiş, diğer yan etkilerden korunulmuş olur. Ayrıca karın travması şüphesi veya mide kanaması hikâyesi gibi ağrı kesicilerin kullanılması sakıncalı durumlarda da sinir blokajı birinci plana çıkmaktadır. Sonuç olarak, içerisinde koruduğu hayati organlar sebebiyle, kaburga kırıkları önemlidir, ciddiye alınmalı ve uygun bir şekilde tedavi edilmelidir. K yoktur. Zira kum ve çakıllardan yansıyan güneş ışınlarının aynı oranda hasarlara yok açtığı kanıtlanmıştır” dedi. Ozon tabakasında oluşan hasarlar ve küresel ısınmanın güneş ışınlarının zararlı etkisini artırdığını anlatan Yılmaz, özellikle açık tenlilerin deri kanseri açısından riskli grupta yer aldığına dikkat çekti. Yılmaz, en az 30 koruma faktörlü (SPF 30) koruyucu krem gibi ürünlerin, güneşe çıkmadan en az 2030 dakika önce sürülmesi ve en az 3 saatte bir yenilenmesi gerektiğini vurguladı. Kayınpederi, gelinine umut oldu M edical Park Antalya Hastane Kompleksi Organ Nakli Bölüm Başkanı Prof. Alper Demirbaş ve Opr. Sabri Tekin tarafından gerçekleştirilen başarılı bir operasyonla, 62 yaşındaki Şaban Çınar'ın böbreği, 35 yaşındaki gelini Şenay Çınar'a nakledildi. Eskişehir'de yaşayan 35 yaşındaki 3 çocuk annesi Şenay Çınar, bir yıldır böbrek hastası olduğunu ve bu süre boyunca diyalize girdiğini söyledi. Diyalizde yaşamın çok zor olduğunu ve insanın bunalıma girdiğini belirten Çınar, yaptıkları araştırmalar ve çev relerindeki nakil olanların tavsiyeleriyle Antalya'ya geldiklerini belirtti. Çınar, anne, baba ve ablasının tansiyon hastası olması sebebiyle verici olarak uygun bulunmadıklarını, bunun üzerinede kayınpederi Şaban Çınar'ın verici olmak istediğini belirtti. Gelinine böbreğini bağışlayarak diyalizden kurtaran 62 yaşındaki Çınar ise “Gelinim sağlıklı yaşasın istedim” dedi. Prof. Demirbaş ise Şaban Çınar'ın gelini Şenay Çınar'a böbreğini bağışlayarak örnek bir davranış sergilediğini belirterek organ bağışının öneminin altını çizdi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle