22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 SAYFA 28 OCAK 2012 CUMARTESİ GÜNCEL NİHAT TOKLU GÜRSU KUNT PELİN GEL AĞAN Burdur Şeker ve tarım ranta kurban olacak “Ağa Takılanlar”da, Afyon, Uşak ve Alpullu ile birlikte blok olarak özelleştirilmeye çalışılan Burdur Şeker Fabrikası ile ilgili gelişmeleri takip etmeye çalışıyoruz. Son olarak fabrikada örgütlü Türk İş’e bağlı Şeker – İş sendikasının Ankara’da yaptığı toplantının sonuçlarını aktardık. Bu toplantıdan sonra Burdur Sivil Toplum Platformu, Şekerİş ile birlikte Ticaret ve Sanayi Odası, Ticaret Borsası, Köy Koop. gibi kuruluşlarla, CHP Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ı, özelleştirmeye karşı tutumlarını değiştirmeye başlamakla suçladı. Bu kesimlerden gelen, “Fabrikayı Burdurlular alsın” açıklamasına karşı çıkan Burdur Sivil Toplum Platformu, “Bu oyunu Burdur daha önce Süt ve EtBalık özelleştirmelerinde yaşadı. Sonuçlarını da çok iyi bilmektedir. Özelleştirilmeyi kabul etmek olan ‘Burdurlu alsın’ söylemi, kulağa hoş gelen ancak çok tehlikeli ve sakat bir söylemdir. Bunu söyledikten sonra siz Burdur Şeker Fabrikası’nı başka bir şirketin satın almasına ses çıkaramaz, karşı çıkamazsınız! Zira bu tesisi sütte olduğu gibi Burdurlulara da vermezler” demişti. Bu açıklamanın ardından konuyu biraz daha araştırınca, Burdur Sivil Toplum Platformu’nun endişelerinin hiç de yabana atılır olmadığını gördük. Suçlanan kesimlerden ses gelmemesi de bir anlamda, “Sükut ikrardan gelir” dedirtiyordu. Anlaşıldığı kadarı ile Burdur Şeker Fabrikası, gıda sektöründeki kimi firmaların fena halde ağızlarını sulandırıyor. Konu hakkında bize değerlendirmede bulunan Burdur Sivil Toplum Platformu Başkanı Kemal Arslan’ın saptamaları dikkat çekici. Arslan, fabrikayı alan firmanın bir taşla iki kuş vuracağını söylüyor. Öncelikle fabrikanın arazisinin büyüklüğüne dikkat çekiyor. “Burdur Şeker’in 635 dönüm arazisi var. Yapılan hesaplara göre 4 bin konut yapılabiliyor. Böylece elde edilen rant ile Burdur ile birlikte paketteki diğer fabrikalar bedavaya getirilmiş olacak” dedi. Kemal Arslan’ın, bölge tarımının geleceği ile ilgili saptamaları da düşündürücü. Burdur Şeker Fabrikası’nın hinterlandında bulunan şeker pancarının niteliğine de dikkat çeken Arslan, “ABD ve AB, tatlı ve çikolatalarda tatlandırıcı kullanımını yasakladı. Bunun yerine sıvı şeker kullanılıyor. Sıvı şeker için en uygun pancar ise Burdur’da yetişiyor. Birilerinin asıl niyeti bölgedeki pancara egemen olmak” diye uyardı. Bölgenin pancarı değerli ise özelleştirmeden sonra fabrikanın kapatılmayacağı, bölgedeki tarım üretiminin devam edeceği anlamını çıkarıyoruz. Kemal Arslan’a, “Durum böyle olursa fabrika kapatılmaz” diyoruz. Burdur Sivil Toplum Platformu Başkanı Kemal Arslan, bizimle aynı görüşte değil, “Burdur Şeker’i satın alan firma, buradaki pancarı alıp 100 kilometre ötedeki diğer illerin tesislerine götürüp işleyecektir. Bizim fabrikanın arazisini de rant için değerlendirecek. Böylece kendisi kazanırken, fabrika ile çalışan 10 bin nakliyeci, 40 bin pancar üreticisi 570 işçi ve 11 ilçedeki binlerce hayvan ve süt üreticisi büyük zarar görecek: Biz bu nedenlerden dolayı fabrikanın özelleştirilmesine karşı mücadele ediyoruz. Ama karşımızda kafa karıştıran güçlü bir lobi var” dedi. Sıra çitlembik ağaçlarında mı? pı ile kıyı arasında belli bir uzaklık bırakılması gerekmez mi? Yeni yapılar deniz ve dağların görünümünü biraz daha kapatmayacak mı?” Galip Büyükyıldırım endişelerini, “1940’ların Erken Cumhuriyet kent yönetimi Antalya halkı bu eşsiz güzellikleri doya doya gözetlesin diye yalıyarlar üzerinde “mirador” adı verilen çıkıntılar yapmış. Bunlar özgün ve Antalya kentine özgü yapılardır. 70 yıldır Antalya kıyılarına dördüncü bir mirador yapılmadığı gibi halkın deniz göreceği her yer adım adım kapatılmış, kapatılmaktadır. Kültür merkezi yapılacak alanın bitişiğinde büyük mirador yer alıyor. Buraya kondurulacak yapılar doğal görüntüyü kapatmanın ötesinde miradorların mimari, tarihsel yapılış; varlık amaçlarına aykırı düşüp parkın bütünlüğünü, denizden görünüşünü bozmayacak mıdır?” diye dile getiriyor. Ayrıca, bölgede Akdeniz’ın özgün bitkilerinden çitlembik ağaçları bulunduğuna dikkat çeken İnşaat Yüksek Mühendisi GaAkdeniz doğasında bolip Büyükyıldırım, “A dur makiler olarak bulunan bu bitkiler yalnızca burada çınar büyüklüğünde ağaçlar olarak karşımıza çıkar. Bunlardan biri de 2. ve 3. Miradorlar arasında; Tarık Akıltopu’nun şiirine konu olan ve üzerine plaket çakılmış bulunan çitlembik ağacıdır. Bu ulu çitlenbiklerin soyu tükenmiş olup Karaalioğlu Parkı ve Antalya eski kent mezarlığındaki son birkaç örnek dışında hiç kalmamıştır. Yeni kültür merkezinin maketinde bu ağaçlar görünmüyor. Belli ki; son asırlık çitlembikler de kültür merkezine kurban edilmiş olacak” diyor. Umarız ulu çitlenbik ağaçlarının başına bir şey gelmez. Nikah salonu gibi, “işlevini kaybetmişti” denmez. Çitlenbikleri yakından izlemek gerekecek. Ne yazık ki Galip Büyükyıldırım’ın da altını çizdiği gibi tarih, Antalya’nın tarihi surlarını, 1930’larda Hüsnü Karakaş’ın, Vatan Kahvesi ile Yenikapı Karakolu’nu 1990’larda Hasan Subaşı’nın, Kız Enstitüsü ile İnönü İlkokulu ve Doğumevi’ni 2000’lerde Menderes Türel, Nikah Salonu ise 2010’larda Mustafa Akaydın yıktığını yazacak. A ntalya Büyükşehir Belediyesi’nin yıkılan nikah salonu yerine yaptırdığı yeni nikah salonunun bugün açılışı yapılıyor. Hiçbir mimari yada estetik özelliği bulunmayan yeni salonun açılış duyurusundaki bazı ifadeler dikkat çekici. Duyuruya göre, Büyükşehir Belediyesi, on binlerce Antalyalının anılarını taşıyan nikah dairesini, “işlevini ve ömrünü doldurduğu” için yıkmış. Bunun yerine Atatürk Kültür Parkı’na yenisini yaptırmış. 180 kişilik yenisinde (eski salonda hemen hemen aynı kapasitedeydi) açılabilir cam sistemi varmış. Başkan Mustafa Akaydın, halkı açılışa davet ederken, yeni salonun yeri itibari ile çok Güzel olduğuna dikkat çekerek, “Yıkılan nikah salonu yerine Antalya’ya yakışacak çok güzel bir proje yapıyoruz. Proje kapsamında yıkılan nikah salonunun yerine yenisini Atatürk Kültür Parkı’nda yaptık. Bu mekan, yeni evlenecek çiftlerin çok hoşuna gidecek. Yeni nikah salonumuzu cumartesi günü açacağız. Antalya’mıza hayırlı olsun” diyor. Yeni salonu överken eskisine yönelik, “işlevsiz” idi, “ömrünü tamamladı” gibi ifadeler hiç hoş durmamış. Yıkılan nikah salonunun gayet işlevsel olduğunu, ömrünü tamamlamadığını bilen biliyor. Hatta biraz da ha yaşlılarla, kente duyarlı Antalyalılar, yıkılan nikah salonunun, 1940’lı yıllarda Öğretmenler Gazinosu olduğunu, Cumhuriyet’in burasını eğitimcilerine armağan ettiğini de biliyor. Yıkılan yapı, bu kentte Cumhuriyet’in erken dönemlerinden kalan az sayıdaki eserlerden birisiydi. Böylesi bir eserin ısrarla, “önemsiz, değersiz” gibi gösterilmeye çalışılması birçok insanın yüreğini acıtıyor. Bunlardan biri de İnşaat Yüksek Mühendisi Galip Büyükyıldırım, Galip Büyükyıldırım, uzun süreden beri nikah salonunun yıkılmaması için çaba harcayan bir Antalyalı. Salonun yıkılacağını duyunca Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na dilekçe vererek, neden yıkılmaması gerektiğini anlatıyor. Bu konuda birkaç kez yazışma yapıyor. Büyükyıldırım, Büyükşehir yetkililerine, “İlk dilekçemde Nikah Dairesi’nin Antalya’da erken Cumhuriyet dönemi kamu yapılarının son kalan birkaç örneğinden biri olması nedeniyle yıkılmaması, korunması gereğini vurgulamıştım. Projenin bütününe ilişkin ek soru, eleştiri ve kanıtlarım şunlardır. Büyükşehir Belediyesi internet sitesindeki makette falezlerin üzerinde denize sıfır yapılar görünüyor. Karaalioğlu Parkı korunması gereken bir SİT alanı değil midir? Kıyılarda yapılaşma yasağı yok mudur. En azından ya Yiyelim İçelim Eğlenelim (0 242) 248 00 57 İLAN SERVİSİ C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle