25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

20 NİSAN 2011 ÇARŞAMBA SAYFA SAĞLIK 5 KONUK YAZAR Prof. Dr. Selim Yalçınkaya Kalp krizi endişesi cinsel yaşamınızı etkilemesin insel aktivitenin kalp krizine yol açabileceği düşüncesi, özellikle kalp hastalarını ve eşlerini tedirgin etmektedir. Toplumda yer eden yaygın inanış; cinsel aktivitenin, kalp hastaları için bir tehdit oluşturabileceği ve bu konuda temkinli davranmaları gerektiği yönündedir. Ancak kalp krizini tetikleyen diğer faktörler araştırılıp altta yatan neden bulunmadan, yalnızca cinselliğin kalp krizi üzerinde bir etkisinden söz edilmemelidir. ki kat merdiven çıkmaya eşdeğer Bilimsel çalışmalar, cinsel aktivitenin sadece iki kat merdiven çıkmak ile aynı fizyolojik değeri taşıdığını göstermektedir. Cinsel aktivite sırasında nabızda ve tansiyonda gözlenen artış, oldukça düşük seviyelerdedir ve kalp krizi riskini artıran boyutta değildir. Kalp hastalarının cinsel aktivite sırasında kalp krizi geçirme riski; kalp hastası olmayanlarla eşittir. Sertleşme sorunun bir nedeni de kalp hastalıkları Kalp hastalıkları doğrudan olmasa da, dolaylı olarak cinsel yaşamı etkileyebilir. Erkeklerde, çoğunlukla psikolojik faktörlerle ortaya çıkan sertleşme sorununa, kalp hastalıkları tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar da neden olabilir. Bu durumda, hastanın tedavisi kesilmeden, şikayeti doğrultusunda ilaç kullanımında yeni bir düzenlemeye gidilmelidir. Diğer yandan, damar sertliği de cinsel organların damarlarını etkileyerek, sertleşme sorununa yol açabilir. Efor testi hastanın cinsel kapasitesini belirler Kişinin daha önceden bilinen bir kalp hastalığı varsa, kontrolsüz bir şekilde cinsel aktivitede bulunması sakıncalı olabilir. Çok yeni kalp krizi geçirenler, istirahat halinde kalp ağrıları olanlar, ileri derecede kalp yetmezliği olanlar sağlık durumlarını doktorla birlikte değerlendirmelidir. Egzersiz testleriyle fiziksel kapasiteleri ölçülerek, varsa kalp yetmezliği sorunu saptanmalıdır. Bu hastalar ancak gerekli tedavilere başlandıktan sonra cinsel aktiviteye dönmeleri konusunda cesaretlendirilebilir. Efor testini başarı ile tamamlayabilen bir hastanın cinsel aktivitesinde herhangi bir kısıtlamaya gerek yoktur. Bu tür rahatsızlıkları ve şikayetleri olmayanlar ise cinsel aktivitelerine dönebilir. Düzenli egzersiz kalbi korur! Sağlıklı ve sorunsuz bir cinsel yaşam için düzenli egzersiz yapmak çok önemlidir. Haftada üç veya daha sık yapılan fiziksel aktiviteler, cinsel aktivite sonrası kalp krizi geçirme riskini de azaltmaktadır. Cinsel aktiviteyi olumsuz etkileyebileceği düşüncesi ile kalp ilaçlarını doktora danışmadan bırakmak da tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle kalp ilaçları her koşulda düzenli olarak alınmaya devam edilmelidir. Bu arada kalp hastalarının eşleri de konuyla ilgili bilgilendirilmeleri ve cinsel aktivite sırasında eşlerine zarar gelebileceği endişesinden kurtulmaları sağlanmalıdır. Osteoporoza karşı kemik taraması 50 yaş üstündeki kadınların yüzde 30’unda görülen “osteoporoz” yani “kemik erimesi”, özellikle menopoz sonrası dönemde ortaya çıkan önemli bir sağlık sorunu. Kadınlarda erkeklere oranla daha fazla görülen hastalık için ileri yaş ve hareketsizlik risk oluştuyor Osteoporoz ise genelde altta yatan bir başka hastalık sonucu gelişebilir” dedi. C H ER ŞEYİ BAŞI SAĞLIK N Hareketsizlik tetikler Uz. Dr. Süslü, risk faktörlerine ilişkin de şunları söyledi; “Erken menopoz, D vitamini ve kalsiyum eksikliği, aşırı alkol, sigara ve kafein tüketimi, genetik yatkınlık, şeker hastalığı, tiroid bezinin fazla çalışması, midebağırsak operasyonları, hareketsizlik, felç ve bazı iltihabi romatizmalar, hastalığı tetikleyen etkenlerdendir. Ayrıca, uzun süre kortizon kullananlar, zayıf, açık tenli ve renkli gözlülerde sıklığı artar.” M emorial Antalya Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü’nden Uz. Dr. Feride Ekimler Süslü osteoporozun, ilerleyen yaşla birlikte, kemik kütlesi yoğunluğundaki azalmadan kaynaklandığını belirterek, “Kemik erimesi kemik kütlesinde ilerleyici azalma, kemik yapısında bozulma, kemik kırık riskinde artış gibi farklı şekillerde ortaya çıkan sistemik bir iskelet hastalığıdır” dedi. Kemik erimesinde yaş faktörünün önemine değinen Süslü; “Kemik miktarı 2030 yaşına kadar artmakta, 50’den sonra azalmaya başlamaktadır. Özellikle 5065 yaş arası kadınlarda, daha sık rastlanır. 65 yaş sonrası, erkekleri de en az kadınlar kadar etkileyebilir. Çocukluk döneminde görülen Yaşam kalitesini düşürüyor Kemik erimesinin, kırık olmadığı sürece, ağrısız ilerleyen sinsi bir hastalık olduğunu söyleyen Uz. Dr. Süslü “Hastalık, kemik yoğunluğu ölçüm işlemi ile teşhis edilmektedir. Hasta, aktivitelerinin zamanla azalması ve kronik ağrıları nedeniyle, çevresindekilere bağımlı hale gelebilir. Kemiklerde şekil bozuklukları oluşmakta, hastanın yaşam kalitesi ve psikolojisi olumsuz etkilenmektedir. Bu hastalarda omurga kırıkları, kalça ve ön kol kırıkları da sıkça görülebilmektedir” dedi. Uz. Dr. Süslü başarılı bir tedavi için erken tanının ve düzenli kemik yoğunluğu ölçümlerinin önemine değinerek, “Menopoz sonrası 5 yıl, kemik erimesinin en yoğun görüldüğü dönemdir. Bu dönemde taramaların sıklıkla yapılması gerekir. 5 yılın sonunda ise iki yılda bir kemik yoğunluğu ölçümü önlemdir. Doktor kontrolünde ilaç tedavisinin yanı sıra; doğal yollarla alınan kalsiyum ve D vitamini hastalığın tedavisinde önemlidir. Düzenli fiziksel aktivitenin de kemik sağlığı üzerinde olumlu etkisi vardır. Çocuklarda obezite kronik hastalıklara neden olabilir Ç ocuklarda görülen obezitenin temelinde genetik miras kadar, yeme alışkanlıkları da önemli. Memorial Antalya Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Uz. Dr. Denizay Yürürer, pek çok kronik hastalığa davetiye çıkaran şişmanlıktan korunmak için, sağlıklı beslenme alışkanlığının çocukluk çağında başlaması gerektiğini söyledi. Uz. Dr. Yürürer, “Yağ dokusu oranı sağlıksız biçimde arttığında ortaya çıkan şişmanlık, aşırı yağ depolanması ile ortaya çıkan, fiziksel ve ruhsal sorunlara neden olabilen enerji metabolizması bozukluğudur. Hastalık, zamanla yüksek tansiyondan, diyabete, kalp damar hastalıklarına kadar pek çok soruna neden olmaktadır. Yağ hücre sayısı artışı, ergenliğe kadar hızla devam eden bir süreçtir. Bu artışın hızı, yaş ilerledikçe azalır. Çocukluk çağındaki kilo, kişinin obezite riski ile doğrudan ilişkilidir” dedi. Yürürer, sözlerine şöyle devam etti: “Genetik miras ve hormonal denge risk faktörüdür. Doğumdan sonraki 6 ay, 45 yaşları ve ergenlik, en sık şişmanlığın görüldüğü yaşlardır. Şişmanlık bebeklerde geç yürümeye neden olabilir, ayrıca bacaklarda eğrilik ve düztabanlık gibi ortopedik rahatsızlıklara rastlanabilir. Ergenliğe de erken giren obez çocuklarda şişmanlığa bağlı psikolojik bozukluklar da görülebilir” diye konuştu. Obeziteyi hafife almayın! Uz. Dr. Yürürer, obeziteye karşı ailelere şu önerilerde bulundu: “Düzenli kontrollerle erken dönemde obezite riski belirlenebilir. Bebek her ağladığında beslenmemelidir. Çocuğun aldığı gıdalar, ailenin kontrolünde olmalıdır. Çocuk ya da bebek televizyon izlerken beslenmemelidir. Fast food, cips, çikolata ve şekerli gıdaların tüketiminden olabildiğince kaçınılmalı, mümkünse çocuk bu gıdalarla tanıştırılmamalıdır. Küçük yaşlardan itibaren, çocuk her türlü sportif aktivite için desteklenmeli. Obeziteye karşı vakit kaybetmeden uzman yardımı almalı. Ham e k e Hamiillelliiktte ciilltt sağllıığıına c sağ ğ na özen göstteriin özen gös er n çenede görülen lekelerin genellikle doğum sonrası kaybolduğunu ifade etti. Akne tedavisi Güneş ışınları ve hamilelikte salgılanan hormonlar yüzünden ortaya çıkan lekelerden korunmak için yüksek koruma faktörlü kremler tercih edilmesi gerektiğini anlatan Çoban şu bilgileri verdi: “Yağlı ve akneye yatkın cilde sahip olan hamilelerde, hormonal etkilere bağlı olarak sivilcelerde artış görülebilmektedir. Hamilelik döneminde akne tedavisi özelliklidir. Bazı akne ilaçları bebek üzerinde önemli yan etkilere sahip olduğu için bu dönemde cilt hastalıkları uzmanı önerisi dışında akne tedavisi kullanılmamalıdır. Kadınların, hamilelikte şikayet ettikleri cilt sorunlarından bir diğeri de çatlaklardır. Karın bölgesinde, kalçalarda ve göğüslerde yaşanan gerilmelerle oluşan çatlaklar kaşıntıya da neden olabilmektedir. Ciltte oluşan çatlaklar, kişinin genetik özellikleriyle de ilişkili olduğundan, her anne adayında görülmeyebilir. Nemlendirici yağ, krem veya losyon kullanımının çatlak oluşumunu engellediği ispatlanmamış olsa da, gerilme hissi ve kaşıntıyı azaltabilmesi nedeniyle kullanılması önerilir.'' Varisler artar Dr. Çoban, bebek bekleyen anne adayının hormonal dengelerinin değiştiğini anımsatarak, artan östrojen hormonu damarların da genişlemesine neden olduğunu belirtti. Çoban, ''Vücut ağırlığının da artmasıyla varislerin oluşumu tetiklenmektedir. Günlük hafif egzersizler kan dolaşımına yardımcı olur” dedi. emorial Antalya Hastanesi Dermatoloji Bölümü'nden Uz. Dr. Lütfiye Çoban hamilelik sürecinde cilt sağlığı ve bakımı hakkında yaptığı açıklamada dikkat edilmesi gerekli noktalar hakkında bilgi verdi. Hamilelik döneminde en çok karşılaşılan cilt sorunlarından birinin ciltte görülen renk değişiklikleri olduğunu belirten Çoban, alın, burun, yanaklar ve M C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle