22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 SAYFA 6 MART 2011 PAZAR YAŞAM Kalp hastalıkları ve psikiyatrik bozukluk Kalp hastalarının yüzde 50’sinde psikiyatrik bozukluk görüldüğünü söyleyen Psikiyatrist, Psikoterapist Uzman Dr. Sevilay Zorlu, bunların başında da depresyonun geldiğini anlatıyor ünlük yaşamda kalple, duygular arasındaki bağlantı hep ilgi odağı olmuş ve günlük konuşma dilimize pek çok deyiş girmiştir. “Yüreği ağzına gelmek, kalpsiz, yüreği daralmak, yüreği kabarmak…” gibi. Psikiyatrik hastalıkların kalp üzerinde oluşturdukları etkiler tarih boyunca çeşitli adlarla anıl Travma sonrası stres bozukluğu lüm ve ölümü çağrıştıran koşullar altında ortaya çıkan ve kişinin rüyalarında ya da belleğinde olayı hoş olmayan biçimde tekrar tekrar yaşaması, bundan kaçınma çabaları ile karakterize yoğun anksiyetenin eşlik ettiği bir tablodur. Hasta kalp hastalıkları ile ilgili her uyaranda yeniden başa döner; aynı yoğunlukta anksiyete yaşar. Travma sonrası stres bozukluğu kalp krizi ile hastanın başa çıkmasını bozduğu gibi, fizyolojik olarak kanın pıhtısının çözülmesini geciktirebilir. Kalp hastalıklarını andıran psikiyatrik tablolar : Kalp hastalıklarının öldürücü doğası, insanlar için başta kalp krizi olmak üzere tüm kalp hastalıklarını korkulu rüya haline getirmektedir. Psikiyatrik tablolarda üç kardiyak belirti öne çıkmaktadır: Göğüs ağrısı, çarpıntı ve nefes darlığı. Bu belirtiler kalp hastalıklarını doğrudan anımsatan belirtilerdir. Ancak bu hastaların yüzde 11’inde organik bir etyolojik etken ayırt edilebilmekte, geri kalanı psikososyal kökenli olarak gelişmektedir. “Kalbin yerinden çıkacak gibi olması, göğsün yanması, kalbin pırpır atması, nefesi kesecek denli göğüste baskı olması ve ölecek gibi olma” hastaların yaygın kullandığı tanımlardan bazılarıdır. Herhangi bir stres eşliğinde ya da, olmaksızın aniden ortaya çıkan kardiyak yakınmalar bir anda hastayı rahatsız etmektedir. Göğüs ağrısı yerleşimi, şiddeti ve yayılımı itibariyle daha anlamlı, çare arama davranışı daha tutarlı ve öncesinden stres etkeni bulunmamasıyla daha tipik olarak bildirilmiştir. Bu nedenle klinisyenin karıştırma olasılığı azımsanmayacak düzeydedir. Sonuç; Kalp hastalığı seyrinde ortaya çıkan psikiyatik tablolar hastalığın seyrini kötüleştirmesi nedeniyle mutlaka tedavi edilmelidir. Tedavi hastaya uygun yaklaşım ile başlamaktadır. İlaç tedavisinde ise kalp üzerine etkileri ve ilaçilaç etkileşimleri dikkate alınmalıdır. G Ö mıştır. Sinirsel çarpıntı, irritabl kalp, efor sendromu, kardiyak nevroz gibi. Özellikle hırslı, çalışkan kişilik yapısı başta kalp krizi olmak üzere pek çok kalp hastalığına yatkınlık yaratan psikolojik bir durumdur. Günümüzde kalp hastalıklarının stresle ortaya çıktığı ve bunu önlemek için stresten uzak yaşam kurmanın zo runluluğu herkesin bilgisi dahilindedir. Kalp hastalarını ya da bu türden yakınmaları bulunan hastaları ele almada psikiyatrik bileşen kaçınılmaz biçimde önemlidir. Hastaları anlamak, doğru tanı koymak ne kadar önemliyse, var olan psikiyatrik hastalığı doğru ve uygun biçimde tedavi etmek de o denli gereklidir. Depresyon epresyon, kalp hastalıklarında ölüm riskini arttıran nedenlerin başındadır. Kalp hastalıklarında en yüksek oranda görülen psikiyatrik tablo depresyondur. Bedensel belirtilerin ön planda olduğu, eski deyimle maskeli depresyon, psikiyatri dışı kliniklere başvuran hastaların yaklaşık yarısını kapsamaktadır. Kalp hastalığı bulunanlarda majör depresif bozukluk görülme riski normalin 1,54,5 katı arasında değişmektedir. Kalp krizi geçiren hastalarda öncesinde depresyon görülme oranı ise yüzde 27,5 olarak saptanmıştır, hastanede yatarken bu oran yüzde 31. 5’e çıkmaktadır. Yeterli biçimde tedavi edimeyen Sevilay ZORLU, Uzman Dr. D Kalp krizi alp krizi sonrası anksiyete (kaygı, gerilim) ilk 24 saat içinde ortaya çıkan tablodur. Koroner yoğun bakım birimine kabulle birlikte hastada endişeli beklenti söz konusudur. Tema olarak hastada ani ölüm korkusu, bağımlılık, statü ve yeterlilik yitimi, cinsel işlev ilişkilerinde rol değişiklikleri ya da kayıpları bulunmaktadırlar. Diğer yandan kalp operasyonu, yeni bir enfarktüsü geçirme riski, cinsel işlevlerde kayıp ve ağrı hastanın temel korkuları olarak rahatsızlık vermektedir. Öte yandan yadsıma (inkar) klinik ortamda önemli bir sorundur. Hasta, tedavinin seyrini bozmayan bir yadsıma sergiliyorsa, yani yalnızca hastalığın çağrıştırdığı korku, kaygı ya da sıkıntı gibi duyguları kendisinden uzak tutuyor, diğer yandan klinik önerilere uyuyorsa, bu tam da istenen bir durumdur. Ama hasta klinik ortamda uykusuzluk sergiliyorsa, serumu söküp tuvalete kalkıyorsa, gizli gizli sigara içiyorsa ya da hastane yemeği yerine yasaklanmış yemekleri yiyorsa, o zaman baş edilmesi gereken bir durum vardır. Bu durumda hastayla iddialaşmak yerine saygı göstererek yaklaşmak uygundur. Oysa bilinen yaygın davranış yadsımayı kırmak için hastayı daha da korkutmaktır. Hastaneye yatışın 3 günü geçtikten sonra, yadsıma yavaş yavaş kırılmaya başlar. K depresif hastalarda kalp krizi geçirme oranı normalin 6 katına kadar çıkabilmektedir. Riski artıran etkenler arasında yalnızlık, kişiler arası ilişkilerde sorunlar ve iş stresi bulunmaktadır. Depresyonda gelişen değişken kalp hızı, duygudurum bozukluklarında ortaya çıkan kalp hastalıklarının ve kardiyak ölümlerin önde gelen sorumlusu olarak ileri sürülmektedir. Ayrıca depresyon kanın pıhtılaşmasını da bozar. Psikososyal olarak da kalp hastalığının seyrini kötüleştirebilir. Kalp hastalarında ortaya çıkan depresyon; seyri kötüleştirmekte, komplikasyonları artırmakta ve ölüm riskini yükseltmektedir. Panik bozukluğu linik uygulamada panik bozukluğu ile kalp krizi aynı belirti örtüsününe sahip olabilir. Koroner arter hastalığından kuşkulanılan hastaların yüzde 15’inde panik bozukluğu saptanmıştır. Klinik uygulamada hastada panik bozukluğu varmış gibi en uygun tedavi yapmak ancak koroner kalp hastalığın hiçbir zaman dışlamamak gereklidir. K Ayırıcı tanıda birbirleriye karışabilecekleri gibi, birlikte de bulunabilecekleri akıldan çıkarılmamalıdır. Bir çalışma panik bozukluğu olan hastaların yüzde 89’unda çarpıntı ve diğer kardiyak belirtiler saptandığını göstermiştir. Panik bozukluğu hastalarının kalp hastalıklarına olan duyarlılıkları ve korkuları bir tanı karmaşasına yol açmaktadır. Dışarıdaki Dünya Cuma günü saat 14.3015.30 arası Radyo Box 92.5’te, konuyla ilgili canlı yayında sorularınızı yanıtlayacak. Şili’de agresif erkekler için rehabilitasyon merkezi açıldı AYŞEGÜL SAYMAN Ş ili’nin, Vina del Mar kentindeki rehabilitasyon merkezi aile içi şiddetle savaşmayı amaçlıyor. Şili Ulusal Kadın Servisi ve Santo Tomás Üniversitesi’nin ortaklığı ile açılan merkezde erkeklere kızgınlıklarıyla şiddet içermeyecek bir şekilde baş edebilmeleri öğretiliyor. Santiago Times adlı internet gazetesindeki habere göre Şili Ulusal Kadın Servisi yılda yaklaşık 22 bin kadına yardım ediyor ve bunların çoğu aile içi şiddet mağduru. İstatistiklere göre aile içi şiddet kurbanı kadınların yüzde 64’ü sığınma evlerinden sonra, şiddet gördükleri yere, evlerine geri dönüyor. Ulusal Kadın Servisinden Carolina Schmidt, ‘şiddeti engellemek istiyorsanız kurbanları tedavi etmek yeterli değil’ diyor. Erkekle re kendi uyguladıkları şiddet gösterildiğinde bir çok erkeğin değişme isteğinde olduğunu söylüyor. Rehabilitasyon merkezine gelen erkeklerden biri, ismini vermek istemiyor, şöyle anlatıyor: “Bana sorunlarımı ifade etmemin başka yollarını gösteriyorlar. Buraya gelmeseydim her şeyimi kaybedecektim. Eşimi kaybedecektim. Bana kızgınlığıma meydan okumasını öğretiyorlar .” Ulusal Kadın Servisi Yöneticisi Schmidt’e göre rehabilitasyona gelen erkeklerden yüzde 60’ı evlerine geri döndüklerinde şiddet uygulamıyor. Merkezdeki tedavi 9 ay sürüyor. 9 aydan sonra terapi bir yıl daha aralıklarla devam ediyor. Domestic Violence Statistics adlı internet sayfasında yer alan aile içi şiddetle ilgili bazı genel bilgiler ise şöyle; Amerika’da yaklaşık her 9 saniyede bir Amerikalı kadın ya saldırıya uğruyor ya da dövülüyor. Dünyada her üç kadından en az biri cinsel ilişkiye zorlanıyor ve dövülüyor. Aile içi şiddette yaralanan kadınların sayısı kazaya uğrayan, soyulan ya da tecavüze uğrayan kadınların sayısından fazla. Araştırmalar bir yılda yaklaşık 10 milyon çocuğun aile içi şiddete tanıklık ettiğini ileri sürüyor. Amerika’da her gün, 3’den fazla kadın ya kocası yada erkek arkadaşı tarafından öldürülüyor. 10 ülkede yapılan araştırmaya göre partnerleri tarafından saldırıya uğrayan kadınların büyük bir çoğunluğu polisten yardım istemedi ya da her hangi bir kurumdan koruma talep etmedi. Çocukluklarında aile içi şiddete tanık olan erkeklerin eşlerine kötü muamele etme oranı daha yüksek. C M Y B C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle