Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 SAYFA 29 OCAK 2011 CUMARTESİ GÜNCEL Eğitim Gönüllüsü MUZAFFER GÜRBOĞA G NİHAT TOKLU G GÜRSU KUNT G PELİN GEL AĞAN muzaffergurboga@hotmail.com enel seçim sürecine girilirken ana muhalefet partisi CHP’nin Antalya örgütünde yeniden bir iç mücadele başladı. Seçim ve dışa dönük siyaset bir keİ nara bırakıldı. “İl yönetimi ve başkan düştü mü düşmedi mi?” sorularına yanıt aranmaya başladı. Özer Ülken ve yakın çevresine göre yönetim görevde. Yönetim içindeki muhaliflerine göre istifa edenlerin listesi örgütlerden sorumlu genel başkan yardımcısı Gürsel Tekin’e verildiği için iş bitti. Yönetim içindeki muhalifleri bu saatten sonra Özer Ülken’in bazı istifaları geri çektirmek için yaptığı girişimlerin boşuna uğraş olduğunu söylüyorlar. Belki tüzükteki süreç tamamlanmadı G CHP’de iç çekişme ama Özer Ülken yönetiminin düştüğü parti kamuoyunda kabul edilmiş görünüyor. Tabanda ve kamuoyunda kimin il başkanı olacağı tartışılıyor. Yönetimdeki Ülken karşıtlarının Muzafer Ayhan’ı istediği konuşuluyor. Bu arada Menderes Dal, Canip Can ve Yıldıray Sapan’ın ismi üzerinde il başkanlığı tartışması yürütülüyor. Görünen o ki Özer Üln ken’in koltuğunu korumak için çalışması, “nafile çaba” anlamından başka bir şey değil. Çekişmeli bir kongre sürecinden sonra 11 ay önce göreve gelen Özer Ülken’in bu kadar hızlı yıpranacağına, işlerin bu hale geleceğine kimse ihtimal vermezdi. 2010 mart ayında Ülken ve ekibi göreve geldiğinde herkes umutluydu. Öncelikle ilk kez genel seçimde kendisi ve ekibi aday olmayacak bir başkan göreve gelmişti. Böylece seçim arefesinde, parti yönetimi boşalmayacaktı. CHP’de hegemonya kurmak isteyen bazı belediye başkanları ile güç odaklarına rağmen kongreyi kazanan Özer Ülken ve ekibine herkes umut bağlamıştı. Ama olmadı... Özer Ülken, kendisine tanınan bu krediyi çok kısa sürede tüketti. Yakın çalışma arkadaşlarından oluşan yönetimi bile ikiye bölündü. CHP Genel Merkezi’nin bir an önce Antalya’daki bu sıkıntıyı gidermesi gerekiyor. Sürecin uzaması CHP’nin aleyhine olacak. İTAAT=ZEHİRLİ EĞİTİM Kaçak geçişler tam gaz eçtiğimiz günlerde A “Ağa Takılanlar” da, ağır yük araçlarının Kepez’den kent merkezine denetime takılmadan girmek için kullandıkları yeni bir yoldan söz ettik. Başta Karayolları ve belediyeler olmak üzere yetkilileri göreve çağırdık. Onlara, Kepezaltı’ndaki kantarda denetim başladığı anda, ağır yük araçlarının Duacı Kütükçü güzergahından giriş yaptıklarını anlattık. Buradan giren araçların üzerindeki yük, yönetmeliklerde belirlenenlerin birkaç kat üzerindeydi. 20 25 ton taşıma sınırı olan ağır tonajlı araçlar, 45 50 ton yükle seyrediyor. Asfalt zarar gördüğü gibi bu araçların her an sonu ölümle bitecek kazalara neden olması söz konusu. Şu anda değişen bir şey yok. Özellikle sabahın erken saatlerinde taş ocaklarından malzeme getiren ağır yük araçları Duacı Kütükçü üzerinden kent merkezine giriş yapmayı sürdürüyorlar. Bu araçlar okul servisi araçları arasında trafikte cirit atıyor. Kütükçü Yokuşu’ndan inerken frenleri tutmasa olabilecek felaketi hayal etmek bile istemiyoruz. Yetkililer, sömestr tatili bitmeden ağır yük araçlarının kaçak girişine engel olmalı. Konu, ihmal edilemeyecek kadar önemli. G üne kadar hiçbir siyasal çalışmanın içinde yer almamış, ülkenin ve kentin sorunlarını uzaktan izleyenler, siyasi partilerin kapısını çalıp milletvekili adayı olmaya kalkışıyorlar. Bu sadece bugüne özgü bir durum değil. Yakın geçmişte örnekleri hep vardı. Örneğin, 2007 genel seçimleri öncesinde merkez sağ boşalmıştı. ANAP, DYP, MHP barajı geçememişti. CHP, mecliste ama sayıca çok yetersizdi. AKP, iki partili sistemde aldığı oy oranının çok üstünde milletvekili çıkarıp tek başına güçlü bir iktidar kurmuştu. Böylesi dönemde muhalefet yapmak kolay değildi. Geçmişte iktidarın olanaklarına alışmış ANAP ve DYP’lilerin bililen, tanınan isimlerin çoğu AKP’ye kapağı atmıştı. İşte bu ortamda özellikle DYP ve MHP 2004 2007 döneminde güçlü muhalefet yap D Politikada emeğe saygı tı. O dönemde DYP İl Başkanı Ahmet Kiştin, Merkez İlçe Başkanı Nail Çelebioğlu, MHP İl Başkanı Nizamettin Sağır, Merkez İlçe Başkanı Aydın Yeşilyurt, CHP Merkez İlçe Başkanı Yıldıray Sapan iktidara karşı etkili muhalefet yaptılar. Bu anlamda birçok kez mahkemelik oldular, hayli bedel ödediler. Seçim dönemi geldiğinde zor dönemde siyaset yapanlar milletvekili adayı olmak istediler. Ama o da ne ? Düne kadar bu partilerin kapılarından geçmeyenler, bazı ilişkilerini kullanarak öne geçmeye başladı.. DYP’de cemaat ilişkileri öne çıktı. Bugün AKP ile flört ettiği iddia edilen bir cemaat lideri, DYP’nin Antalya listesinin birinci sırasına kuruluverdi. Emek verenler, ter dökenler, sıkıntı çekenler ya listede yer bulamadı. Ya da seçilemeyecek noktalara konuldu. Benzeri durumları bugünde yaşıyoruz. Baraj sorunu olmayacağı tahmin edilen CHP ve MHP’den milletvekili adayı olmak isteyen B bazı isimilere bakıldığında, “Bunlar nereden çıktı?” deniliyor. Partilerin kapılarından geçmeyenler, siyasetle doğru dürüst ilgileri olmayanlar, aday adayı olduklarını açıklıyorlar. Bazıları da aday adaylığını kendine yeni bir ünvar olarak görüyor. Bakalım sadece seçim dönemlerinde ortaya çıkan türedi aday adayları listede yer bulabilecek mi? Politikada vefa, emeğe saygı olmadığı için bazıları listeye girebilir. Bu anlamda görev partililere düşüyor. Dışarıdan kaynak yapmak isteyenlere, “Sizin emeğiniz ne kadar oldu?” diye sormalılar. aşam ilişkiden başka bir şey değil. İlişki ise kaba rollerin ötesinde paylaşımlardır. Paylaşım yoksa ilişki de yoktur. Paylaşılan şey ise yetki, bilgi, eşya, zaman, mekan vs dir. Örneğin okulda daha çok zihinsel paylaşım vardır. Evde sorumluluk, iş yerinde ise yetki paylaşılır çoğu kez. Her ilişki aynı zamanda güç ve otorite savaşımıdır da. İlişkilerde otorite konumundakiler belirleyici rol üstlenirler. Otoriteden korkma ve ona boyun eğme ilişkide itaatın varlığına işaret eder. İtaat insan için gereksiz bir yüktür. Kültürümüzde uyum ve itaata aşırı vurgu yapılır. Oysa uyum ve itaat ilişkiye bölen etkisi yaparak ötekileştirmeye neden olur. İtaat olduğu sürece otoritenin kullandığı şiddet de (dayak, not ve disiplin, işten çıkarma) var oluşunu sürdürür. Aslında bizim idare edilmeye duyduğumuz ihtiyaç otoritenin en çok beslendiği bir kaynaktır. İdare edilmek bize bir konfor sağladığı için işimize de gelir. İtaatın yerine koyacak şeyimiz yoktur. Kendimizle ne yapacağımızı da bilemeyiz. ”Benden ne olur?”,”Ben ne işe yararım?” gibi sorularımız yanıtsız kalınca otoritelere bel bağlarız. Uyum ve itaatla kaybettiğimiz yaratıcılığımızdır. Sorun çözme yeteneğimizdir. Uyumlu kişilik sahte benlik oluşturduğu için hiçbir zaman kendini yaşayamaz. Yıllar sonra sorar kendine ”Olmak istediğim kendim bu muydum?” diye. Biat kültürünün taşıyıcısı olmuştur artık. O da kendi çocuklarını hizaya getirmek için uğraşır. Sistem bu ilkel eğitimi her defasında üretir ve geleceğe taşır. Bu yüzden saygıyı, uyumu, itaatı sorgulamak yaşamsal önemdedir. Bu kültür yükünden özgürleşmeden kendimiz olamayacağımız kesin. Belli bir insan modeline uydurmak için uygulanan bu koşullayıcı eğitim köleleştiren bir bağımlılık da oluşturmaktadır. Bağımlılık diyorum, çünkü otoriteyi kaldırırsan boşluk doğacağı aşikar. Yerine ne koyacağımızı bilemeyiz. Biat kültürünün yerine yazılarımda, kitaplarımda hep sözünü ettiğim özgürleştirici eğitimi yaşama geçirebiliriz. Kendimizi yönlendirmeyi, kendimizi değerlendirmeyi fazlasıyla başkalarına bırakmanın sonucu bunlar. Özgünlüğümüzü, biricikliğimizi kaybedip sıradanlaşmamızın sonuçları yaşadıklarımız. Özgürleştirici eğitim herkesin farklı olduğuna vurgu yapan eğitimdir. Farklılığını kullanan insan daha çok kendisi olur. Üstelik benzerlikten ürker insan. Aynılık, bir örnek olma tahakküme de zemin hazırlar. İtaat kültürü bireyi anlamaktan kaçmanın sonucu oluşur. Bundan kurtulmanın yolu birbirimizi anlamayı denemekten geçmektedir. Y Yiyelim İçelim Eğlenelim (0 242) 248 00 57 LAN SERV S C MY B C MY B