20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

HABERLER 3 20 Mart 2020 Cuma İtalya hayalet ülke... Milano’dan kaçıp küçük bir köye yerleşen Mimar Kaan Şenolsun ile konuşuyorum: “İtalya’da kimse virüsün bu hızda yayılacağına inanmadı. Tatil havası ile insanlar virüsün patladığı kuzeyden güneye akın ettiler. Ben mart başında Milano’dan ayrılıp bir köyde kendimi izole ettim. Her gün ölüm haberleri... Burada hayatın normale dönmesi çok zor.” İtalya’da yaşananlar, Türkiye açısından çarpıcı bir örnek. İstanbul ve Ankara başta olmak üzere “karantina” sözünü duyanlar tıpkı İtalya’da olduğu gibi Bodrum, Çeşme, Kuşadası gibi tatil beldelerine akın ediyor. Koronavirüs, Roma, Milano, Floransa, Venedik, Napoli gibi kentleri de bu “tatil kafası” ile sarmıştı... Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras’ın, “Lütfen Bodrum’a gelmeyin, olası salgında yeterli sağlık altyapımız yok” demesi tartışma konusu oldu. Bazı yazlıkçılar bu açıklamaya alınganlık gösterdi. Oysa Aras, bir gerçeği ifade etti. Muğla’da yaşayanların yüzde 12.4’ü yaşlılardan oluşuyor. İzmir ise en yoğun yaşlı nüfusu ile Ege’nin birincisi... Yani salgın, yaygın genç nüfusa sahip olan doğu illerine nazaran, tatil bölgelerinde çok daha ölümcül sonuçlara neden olacaktır. Çünkü bildiğiniz gibi virüsün hedefinde yaşlılar var. HHH Türkiye’de yeterli test yapılmadığı için virüs taşıyan insan sayısı bilinmiyor. TUNCAY MOLLAVEİSOĞLU Bodrum ve Çeşme Milano gibi olmasın!.. Virüs bulaşan kişi kendini çok sağlıklı hissedebilir... Bundan dolayı çok rahat da hareket edebilir. Bir insanın virüs taşıdığı yalnızca test ile anlaşılabiliyor. Bu nedenle kendini çok iyi hisseden ve “seyahat edeceğim” diyen insanlarda da virüs tehlikesi var. Yapılması gereken, test yaptırana kadar herkesin bu virüsü taşıyor gibi dikkatle, özenle yaşaması. Bulunduğumuz bölgede kendimizi tecrit etmeli, seyahat etmemeliyiz. Sonu ölümle sonuçlanabilen ve büyük hızla yayılan pandemide, yani yaşadığımız kıtalararası salgında yanı başımızdaki örneklerden ders çıkarmalıyız. Gazetemizin Ege ekindeki manşetimiz olması gerekeni özetliyor, “Evinde kal EGE” dedik... Bir altbaşlık olarak da şunu ilave edelim, “Evinde kal, seyahat etme Türkiye.” Paketten yoksullar için ne çıktı? Sosyal medyada bir okurum yazmış: “İki ayrı toplu taşıma aracı ile işe gidiyorum. Günde toplam 4 araca biniyorum. Evde 2 çocuk 2 yaşlı insan var, kendimi nasıl izole edeyim? Paketten bize bir şey çıkmadı...” Ne haklı bir eleştiri... Memlekette maaş ile çalışanlar bile açlık sınırında! Dükkân açmazsa eve ekmek götüremeyecek, yani günlük ticaretle yaşayan küçük esnaflar var... Erdoğan’ın açıkladığı ekonomik pakette onlar için bir şey yok. Virüsle mücadele paketine, konut satışını artırmak için teşvik koyan bir anlayış... Bizi çok zor günler bekliyor... Ekonomi zaten, azınlık bir Saray efradının şatafatlı yaşamı dışında perişandı... Daha kötü olacak. Kriz derinleşince, çalıştığı halde açlıkyoksulluk çeken milyonlar ne yapacak? Pakette bu insanlar için ne vardı? Neredeyse kira fiyatına yükselen aylık elektrik, doğalgaz ödemeleri dondurulabilir ya da belli oranda indirim yapılabilirdi. Kira mahkumlarının kiraları ertelenirken (İzmir Büyükşehir Belediyesi kendi kiracılarına uyguluyor) sadece kira geliri ile yaşayan ev sahipleri için bir destek konulabilirdi... Ya işsizler? Onlar zaten yoktular!.. Depremzedeler mağdur CHP Denizli Milletvekili Teoman Sancar: 270 ailenin barınma sorunu verilen sözlere rağmen bir yıldır çözülemedi Acıpayam’da geçen yıl mart ayında meydana gelen depremde evleri yıkılan 270 aile, halen valiliğin dağıttığı konteynırlarda yaşamaya çalışıyor. Deprem mağdurlarına verilen konut sözü tutulmadı c Denizli’nin Acıpayam ilçesinde 20 Mart’ta yaşanan 5.5 büyüklüğündeki depremden 6 bin 406 hane etkilendi. 44 yıkık, 303 ağır hasarlı, 275 az hasarlı bina tespit edildi. İlçede Oğuz, Ucarı, Kırca, Ovayurt ve MUHAMMED Apa köylerinde depremzedelerden kimi evini ÖZMEN kendi olanaklarıyla yaparken bir kısmı köylerini terk etti. Tehlikeli olmasına rağmen çaresizlik nedeniyle hasar görmüş evlerine dönenler de var. 270 aile ise halen valiliğin dağıttığı konteynırlarda kalıyor. 21 metrekarelik bir odalı konteynırlarda 567 kişilik aileler yaşıyor. Yurttaşlar konteynırlarda hijyen eksikliği ve soğuk hava koşullarıyla mücadele ediyor. Isınma problemi, yardımseverlerin dağıttığı elektrikli soba aşılmaya çalışılıyor. Depremzedeler, yerel seçim öncesi yaşanan depremin ardından kendilerini ziyaret ederek evlerinin yapılacağı sözünü veren hükümet yetkililerinden ümidini kesmiş durumda. Depremzedeler, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın verdiği “konut yapacağız” sözünü hatırlatarak, “Bir yıldan beri kullanılan konteynırların çoğu eski. Delikleri nedeniyle içlerine yağmur suyu ve soğuk hava giriyor. Komşularımızdan kimi kendi imkanlarıyla yaptıkları barakalara sığınmış. Acilen eve, hayvanlarımızı barındıracak ahırlara, mahsullerimizi saklayacak depoya ihtiyacımız var” diye konuştu. Depremzedelerden Yaşar Tan, bir yıllık süreci, “Verilen sözlerin hiçbiri tutulmadı, biz bir yıldır vaat dinliyoruz. Evim vardı, depremde yıkıldı. Ben, eşim oğlum, gelinim ve 2 torunum konteynırda yaşamaya başladık. Buraya gelip söz verdiler, ‘evini yapacağız’ dediler, yapmadılar. Afet alanı ilan edeceklerdi onu da yapmadılar. Seçim bitti, her şey bitti. Kendim ev yapayım desem durumum yok. Tarlamı satılığa çıkardım, alan yok. Hayvanlarımı bırakıp bir yere de gidemiyorum. Burada yaşamak mümkün değil” sözleriyle anlattı. Eşi Ümmü Tan ise “Yazın sıcakta kışın soğukta burada yaşamaya çalışıyoruz. Soba kurmak yasak diye konteynerın önünü brandayla çevirdik, burada soba yakıyoruz. Sabah torunlarım okula gitmeden önce ellerini ısıtsınlar hiç değilse” sözleriyle anlatıyor. Depremzedelerin yaşadığı dramı daha önce defalarca TBMM’de gündeme getiren CHP Denizli Milletvekili Teoman Sancar, yetkililerin görevini yapmadığını söyleyerek “20 Mart 2019’da meydana gelen Acıpayam depremi üzerinden tam bir yıl geçti ama yaralar sarılamadı. Sadece imar barışı için Denizli’den 325 milyon TL toplayan devlet, 270 ailenin barınma sorununu çözemedi. Acıpayam depremzedeleri küçücük konteynırlarda kışı atlatmak üzere. Sadece ve sadece yazıklar olsun diyorum” ifadelerini kullandı. 23 yaşındaki Devrim gün ışığına hasret... İzmir’de ‘Sistinozis’ hastalığı nedeniyle gözlerinde ışığa karşı hassasiyet, ağrı oluşan ve yaşamını son 12 yıldır evinde karanlık bir odada geçiren 23 yaşındaki Devrim Serhat Eylenti, tedavi olup yeniden güneşe çıkmak istiyor. Yaşadığı görme sorunu nedeniyle eğitimini ilkokulun 5. sınıfına kadar sürdürebilen Devrim, 11 yaşından itibaren yaşamını evinde camları siyah perdelerle örtülü bir odada geçirmeye başladı. Geçirdiği nakil ameliyatları ve tedavi ardından Eylenti, karanlık ortamda zorlukla sol gözü ile görmeye başladı, ancak aydınlıkta aşırı kamaşma nedeniyle arzu ettiği rahat görmeye ulaşamadı. Yaşamını annesi Tülay Yıldız’ın desteğiyle sürdüren Eylenti, Kendimi hapishanede gibi hissediyorum DDDDDeeeeevvvvvrrrrriiiiimmmmmSSSSSeeeeerrrrrhhhhhaaaaattttt EEEEEyyyyyllllleeeeennnnntttttiiiii Tülay Yıldız yemeğini bile karanlık ortamda çarşaf altında yiyor. Güneşe baktığında ya da ani parlaklık olduğu zaman gözlerinin çok ağrıdığını belirten Devrim Serhat Eylenti, annesinin desteği sayesinde bu yaşına kadar gelebildiğini, arkadaşlarıyla sokakta top oynayıp koşturduğu günleri çok özlediğini ifade etti. Tedavi olmayı çok istediğini anlatan Eylenti, şunları kaydetti: “Artık bu hastalıktan kurtulmak istiyorum. Eskiden biraz da olsa katlanıyordum. Ama artık katlanamıyorum. İnsanlar dışarıda gezip eğlenirken ben burada oturuyorum, bu hoşuma gitmiyor. Sanki hapishanede yaşıyorum. Sabah kalkıyorum ilaçlarımı içemiyorum. Bazen tuvalete bile gidemiyorum. Kendi evimi bile gezemiyorum. Doktorlar, sağ gözüme kornea nakli yapabileceklerini söylüyorlar ama bana ve aileme bir garanti vermiyorlar. Ya o gözüm de böyle olursa ve ışıktan rahatsız olmaya devam edersem iyileşme umutlarımı yitiririm. Bana görmemim azalmayacağı konusunda garanti veren bir doktor olursa tedavi olmak istiyorum.” İngiltere’ye götürülen Knidos Aslanı için imza Muğla’nın Datça ilçesindeki Knidos antik kentinde yapılan kazılarda, İngiliz arkeolog Sir Charles Thomas Newton tarafından 18581859 yılları arasında bulunup, İngiltere’ye götürülen ve hâlâ British Museum’da sergilenen Knidos Aslanı’nın Türkiye’ye iade edilmesi için başlatılan kampanyada, 4 bin imza toplandı. Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’ne gönderilmek üzere emekli öğretim görevlisi ve belgesel film yönetmeni Ertuğrul Karslıoğlu ile ev kadını Gülkadın Taş Kocadurmuş’ın öncülüğünde, geçen yıl 13 Temmuz'da başlatılan kampanyayla 4 bin imzanın toplandığı açıklandı. Ertuğrul Karslıoğlu, “Aslan bir biçimde buradan alınarak, İngiltere’ye götürülmüş. Kimileri padişahtan izin alınarak götürüldüğünü, kimileri ise kaçırıldığını söylüyor. Her ne şartta olursa olsun, Knidos Aslanı’nın burada bulunması gerekiyor. Datça aslanı heykeli, dönemine göre çok önemli ve çok değerlidir. Bu ebatta, bu büyüklükte, bu tonajda başka böyle bir heykel yok. Bu heykel, British Museum’da sergileniyor. İnsanlar, heykeli görebilmek için para ödüyorlar. Biz bu heykeli artık kendi yerinde görmek istiyoruz” dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle