22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

C 4 EGE TOBAV İzmir Şube Başkanı Gökalpsezer, TÜSAK’ın sanatın var olma ortamını zedeleyeceğini vurguladı 3 MAYIS 2014 CUMARTES Sanatın OĞUZ YILDIZ Ülkemizin köklü sanat oluşumlarından Devlet Tiyatrosu, Opera ve Balesi Çalışanları Vakfı (TOBAV) İzmir Şubesi, 11. yılını kutlamaya hazırlanıyor. Kendi deyimiyle hem “işin mutfağı”nda yer alarak İzmir Devlet Opera ve Balesi’nde “sahne ressam”lığı yapan, bir yandan da örgütlü güce inanıp birlikten kuvvet doğar diyerek hukuksal mücadelelerini sürdürebilmek için TOBAV’ın İzmir Şube Başkanlığını yürüten Hale Gökalpsezer’le bir araya geldik. Gökalpsezer’le hararetli tartışmalara yol açan TÜSAK’ı konuştuk. TÜSAK nedir? Her kesimden farklı yorumlar yapılıyor bu yüzden de hiç kimse net bir fikirde buluşamıyor. Açılımı “Türkiye Sanat Kurumu ile Sanatın Desteklenmesi Hakkında Kanun” başlıklı bir tasarı... Henüz resmileşmedi. Sanatı geliştireceğiz, daha iyiye dönüştüreceğiz, özgürleştireceğiz gibi süslü cümleler barındırsa da, bu metinlere büyüteçle baktığınızda çok farklı alt yazılara rastlıyorsunuz. Kısaca sanatı desteklemekten çok tasfiyesini öngörüyor. Şifrelerini de ancak bilinç bulanıklığı yaşamayan, öngörüsü olabilen, bilim, kültür ve sanata inanmış aydınlık beyinler anlayabiliyor. 11 kişiden oluşan bir üst kurul oluşturulacak. 5’i siyasi, 6’sı da deneyimli sanatçılardan seçilecek. Sayısal dağılıma baktığınızda bile bu kurulan kendi içinde dahi demokratik bir yapısı olmadığını göreceksiniz. Çünkü doğrudan Bakanlar Kurulu’na bağlı ve başkanını başbakanın atayacağı bir topluluk olacak. Kısacası bu 11 kişi neye, kime göre seçilecek? Sıkıntı buradan başlıyor. ekosistemi bozuluyor! ‘Sanat siyasal erk’i her zaman zorlayan bir olgudur. Devrimci, evrimci bir yapısı vardır. Bu dünya tarihinde de böyledir. Sanat toplumu dönüştüren ters yüz eden, geliştiren en önemli enstrümandır, onu vucuda getiren sanatçı da öyle. Sanatla uğraşan insanı uyuşturamazsınız. Bilir, okur ve sorgular, bireydir. Çağdaşlığı yakalayamayan devlet bilincini özümseyememiş iktidarlar bu potansiyeli tehlikeli bulur. Bu bağlamda devlet sanatı kendinden bile korumalıdır. Biz de artık Cumhuriyetin yarım kalan aydınlanma sürecinin tamamlanmasını istiyoruz. Yasalarımızı sağlam temellere dayandıran bizi özerk bir sistemle koruyan, özgürleşmemizi sağlayan bir anayasa maddesi ile korunmak istiyoruz’ Potansiyelin yalnızca yüzde 12’si kullanılıyor. Jeotermali yerin altında unuttuk İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu)Türkiye jeotermal zenginliğini yeterince değerlendiremiyor. Dünyada jeotermal zenginliği ile 7. sırada yer alan ülkemiz, potansiyelinin ancak yüzde 12’sini kullanabiliyor. Yaşar Üniversitesi Enerji Sistemleri Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Nurdan Yıldırım Özcan, bu kaynakların değerlendirilmesi durumunda milyarlarca liralık tasarruf edilebileceğini vurguladı. Türkiye Jeotermal Derneği’nin yaptığı bir araştırmaya göre, ülkemizin 60 bin megawatlık bir jeotermal ısı potansiyeline sahip olduğunu, 100 bin konutun jeotermalle ısıtılmasının neredeyse 200 milyon metreküp doğalgaza eşdeğer geldiğini vurgulayan Yıldırım, “Yani jeotermal konut ısıtması ile doğalgaz konut ısıtması bedellerini karşılaştırdığınız zaman jeotermal enerjinin doğalgaza göre ısınmada yüzde 42 oranında daha ekonomik olduğu görülmekte. Ayrıca 100 bin konutun jeotermal ile ısıtılması halinde ise 600 bin motorlu aracın egzos emisyonu açısından trafikten men edilmesine eşdeğer karbondioksit azalması söz konusu” dedi. KONOMİK BÜYÜKLÜK 20142018 dönemi Türkiye’nin Jeotermal Değerlendirme Projeksiyonu’na göre, 2018 yılına kadar 1 milyon konutun jeotermal enerjiyle ısıtılmasının hedeflendiğini anımsatarak, “Bu projeksiyona göre jeotermalin elektrik üretimi, konut ve termal tesislerde ısıtma ile termal turizm gibi alanlarda kullanılması için 5.53 milyar dolarlık yatırım hedeflendi. Buna karşılık 32 milyar dolarlık ekonomik büyüklük sağlanması hedefleniyor” diye konuştu. İzmir’in mevcut potansiyelini de değerlendiren Nurdan Yıldırım, şehrin mevcut potansiyeli ile 5 kat fazla konutun ısıtılabileceğini söyledi. Bu süreçte yurttaşların, sanatçının görevi nedir, alacağı tutum ne olmalıdır? Şunu iyi ayırmak gerekiyor, devletinizde doğarsınız ama hükümetinizi seçersiniz. Hükümetler, devletin işlerini doğru dürüst yürütmek üzere halk tarafından seçilirler, temsilcidirler. Devlet Tiyatroları, Devlet Opera ve Balesi de hükümetlerin değil devletin kurumları olduğundan halka aittir. İktidarlar bu kurumlar hakkında karar verirken sormak, danışmak zorundadırlar, keyfi kararlar alamazlar. İşte halkın bu noktada uyanması gerekiyor. Ancak tarihimizde yaklaşık 70 yıldır Cumhuriyetin yapıtaşlarını ve değerlerini yok etmeye yönelik çıkarılan keyfe keder kanunlar, anti demokratik uygulamalar, hukuk dışı Anayasa değişiklikleriyle, erkin hükümetlere geçtiğini hissettiren simülasyon bir korku ilüzyonu oluşturdu. Bu görüntü insanımızın kurumlarına sahip çıkmasına psikolojik bir engel oluşturdu. Vatandaşlık bilincinin kavranması çok önemli, sanata sanatçıdan çok sanatseverin sahip çıkması gerekli. Sanırım en büyük görev işte burada başlıyor... Biz sanatçılar olarak başımıza gelecek olanları çok iyi anladık...Derdimiz kendimizi kurtarmak değil, halka ödeyeceği bedelin ne kadar ağır olacağını anlatmak, bu öncelikli görevimiz... ZELLEŞTİRME TALANI... Sanat özelleşirse sonuçları ne olur? 1986’da 1291 sayılı kanunla özelleştirilmeye başlayan kurumların başına ne geldiyse o olur. Türkiye’de özelleştirme bir talandır, Cumhuriyetin değerlerini yok etmek, sosyal devlet, halkçılık ilkesini yok etmek üzerine planlıdır. Sanata maliyet olarak bakamazsınız. Üstelik ayrılan bütçelerde mübalağa ediliyor. Madem dünya çapında araştırma yapıyorlar, bütçeleri iyi incelesinler. Bu ülkede halk, çok ucuz bilet fiyatlarıyla dünya standartındaki sanat yapıtlarını izleme imkanı bulur, dünyada eşine az rastlanır olanak ve teşkilat daha iyiye güzele dönüşebilecekken, biz tiyatro sahnesi kadar opera olsun, tiyatronun oyun sa D EVLETİNİZDE DOĞAR, HÜKÜMETİNİZİ SEÇERSİNİZ!.. ZÜMRE TEHDİDİ Topluma ne kalacak diyorsunuz? Bir alışveriş mi söz konusu olan? Elbette. Bu taslağı hazırlayanların bu sanatların kolektif yapısından bihaber olduğunu görüyorsunuz. Ben Genel Başkanımız Tamer Levent’in “truva atı” benzetmesini çok yerinde buluyorum. Bu taslak Truva atını içimize sokmuştur. Sanatı destekleyen sermayedarlar var, onlar bu tasarıyı destekliyorlar. Çünkü çok büyük rant var bunun altında. Bu taslak yasalaşırsa birkaç kişinin nemalandığı ama gerçek anlamda Türkiye’nin sanat ortamını bitirecek bir süreç başlayacak. Kapitalist sistem herşeyi büyük sermayedarlara peşkeş çekiyor, emperyalizmin yapısı bu zaten, sanatı bu yüzden korumak gerekiyor... Bu noktada ben herkesin merak ettiği o 11 kişiyle hiç ilgilenmiyorum... Beni ilgilendirenler şu anda projeleriyle sıraya girmeye uğraşanlar... Özetle ülkedeki sanatın geleceği bir zümreye teslim edilmek isteniyor. Kimilerine göre TÜSAK’la özgürleşme kimelerine göre de liberalleşme gelecek sanat kurumlarına. Siz kurum olarak neresinde duruyorsunuz bu düşüncenin? Sanatın özgürleşmesi söz konusu değil... Ülke ortamında inanılmaz tehlikeli bir şeydir TÜSAK. Tekelleşme, dikta, tek fikir, tek tiptir yapılmak istenen. Demokrasi hak ve özgürlüklerin gelişmediği, hele hele hiç bir yönden güven tazelenemeyen, tamamen siyasileşen, her işin nepotizmle çözüm bulduğu bir ortamda nasıl sanattan, adaletli seçimlerin yapıldığı bir kuruldan ve sağlıklı performans değerlendirmelerinden sözedilebilir. Böyle bir yapıda tarafsız proje seçimlerinden nasıl konuşabiliriz? Kesinlikle özgürleşen değil de liberalleştirilen sanattan topluma ne kalacak bunu çok iyi düşünmek gerekiyor. TEK TİP... E Ö yısı ve sahneleri artsın, her şehre bir senfoni orkestrası derken, şimdi kurumlar küçültülmeye, etkisizleştirilmeye çalışılıyor. Bir orkestra, bir bale topluluğu, bir koro ile, ulusal sanattan, tekrar elitist saray sanatına geri dönülüyor. Oysa halkçılık ve devletçilik ilkesi yanında neden devrimcilik var? Cumhuriyetin aydınlanma sürecinde, uluslararası uzman kişilerin yardımıyla Mızıkai Humayun’dan CSO’lara gelmek, elitist saray sanatını ulusallaştırmak, halkın sanata erişebilmesini sağlamak mümkün olmuştur. En kötü senaryo nedir? Biliyorsunuz özelleştirmenin ilk basamağı 657 sayılı kanuna tabi olarak çalışan personelin emekliliğe özendirilerek ve emeklilikle birlikte kodrosunu iptal ederek kurumun içinin boşalmasını sağlamaktır. Taslakta emekliliğe teşvik ve kadroların iptali de var. Geriye kalanlarla Sevil Berberi’ni yapamayacaksınız. Yapamazsınız çünkü kadronuz yeterli olamaz. Bu kurumlarda çalışan sanatçıların sürekli egsersize, çalışmalarını yapmak için de özel alanlara ihtiyaçları vardır. Kurumları, müdürlükleri, özel yasaları lağvedip sanatçıları proje başına taşeron işçi gibi çalıştıramazsınız. Ortada sanatçı kalmaz, bu sanatlar ancak bir ekip işiyle, uzun soluklu birlikteliklerle ortaya çıkar, sahnesiyle atölyesiyle bir bütündür. Ekipteki insanların sürekli hizmet alımı ile değişmesi zaten kaliteyi düşürür. Konservatuarlardan, güzel sanatlardan mezun olan öğrencilerin kendilerini var edecek alanları yok ederseniz, yani eko sistemi bozarsanız, bir kaç yıla kalmaz sistem kendi kendini yok eder. Üstelik sadece bir kaç kurumdan bahsetmiyoruz. 52 sanat kurumunun hayatı tehlikede... Yeni mahalleler turizmle kalkınacak İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Bornova Belediyesi, mahalleye dönüşen 12 köyle ilgili kalkınma ağırlıklı projeler üretiyor. Bu köylerde doğa ve turizm projeleri uygulayacaklarını, ilk olarak Beşyol Köyü’nde bir kiraz festivali düzenleyeceklerini belirten Bornova Belediye Başkanı Olgun Atila, “Bornovamız, doğal güzellikleri ve köyleriyle de bir marka olabilir. Bu potansiyeli mutlaka değerlendirmemiz’’ gerekiyor dedi. ‘Mavi’de üçüncülük... İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Türkiye Çevre Eğitimi Vakfı (TURÇEV), Türkiye’nin bu yıl uluslararası standartları simgeleyen mavi bayrak taşıyacak plaj, marina ve yatlarını açıkladı. Açıklamaya göre, ülkemizde geçen yıl 83 olan ödüllü plaj 397’ye, marina sayısı da 21’den 22’ye yükseldi. Türkiye’nin mavi bayrak uygulaması yapan 44 ülke içerisinde plaj sayısı bakımından üçüncü sırada yer aldığı bildirildi. İlk iki sırayı 573 mavi bayraklı plajla İspanya, 407 plajla da Yunanistan aldı. TURÇEV Yönetim Kurulu Başkanı Rıza Epikmen, “Türkiye, mavi bayrak konusunda diğer ülkelerden daha titiz davranıyor. Kurallara uymayan kuruluşların bayrakları hemen geri çekiliyor. Eğer bu özeni göstermeseydik, bu yıl kesinlikle ikinciliğe yükselirdik” dedi. Körfezin çöpü arttı İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) İzmir Körfezi’nden çıkarılan çöp miktarı, her geçen yıl daha da artıyor. 2002 yılında 112 ton olan çöp miktarı, 2012’de bin 600 tona yükseldi. Bu yılın ilk dört ayında ise 671 ton çöp toplandığı bildirildi. İzmir Büyükşehir Belediyesi yetkilileri, yurttaşları İzmir Körfezi’ni daha temiz tutmaları konusunda özenli olmaya çağırdı. Bademler’de doğal yaşam İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Bademler Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi ile Ege Üniversitesi Rektörlüğü arasında geçen haziran ayında imzalanan beş yıllık bilimsel ve teknik işbirliği protokolü kapsamında, rektörlük yönetim kurulu toplantısı kooperatifte gerçekleştirildi. Toplantıya, Urla Belediye Başkanı Sibel Uyar’la eski CHP İzmir Milletvekili Türkan Miçooğulları da katıldı. İmzalanan protokol kapsamında kırsal kalkınma ve kooperatifçilik çalışmalarının devamlılığı ve geliştirilmesi amaçlanıyor. Toplantının ardından kooperatif, rektörlük ve İzmir Büyükşehir Belediyesi işbirliğiyle yaşama geçirilmesi hedeflenen doğal yaşam köyü projesinin yapılacağı bölge gezildi. Proje kapsamında, doğal yapının korunması koşuluyla üretim, eğitim ve öğretim alanları yapılacak. Yaşayarak öğrenme kapsamında hobi alanları ve gerekli sosyal tesisler oluşturulacak. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle