Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
EYL L PAZARTES EGE PATİKA HALUK IŞIK halukisik@gmail.com c Cumhuriyetin şehrine HAKAN DİRİK İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı için adaylığını duyuran CHP İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler, “İzmir, cumhuriyetin şehri. Cumhuriyetin sesiyle bütünleşirse güzel işler yaparız” dedi. Yerel yönetim sisteminde yapılan değişiklikleri anımsatan Güler, “30 Mart'ta büyükşehir belediye başkanı seçilmeyecek. Her ne kadar adı o ise de, Türkiye'nin 30 ilinde ve İzmir'de adeta bir seçimli valilik gündeme gelecek. Karşımızdaki şey, alışageldiğimiz belediyecilik işi değil. Tüm siyasi partilerin, bu dönem aday olacak her kişinin, bu gerçeğin farkında olması lazım. Getirilen model, şimdiye kadar olandan farklı yetenekler, bakış açıları, örgütlenme ve hizmet anlayışı gerektiriyor. Görüntüsü yerel hizmet, ama gerçekte genel kamu hizmeti vermek gerekecek. Kamu yönetimi hocası olarak adaylığımla herkesin dikkatini bu gerçeğe çekmeye gayret ediyorum” diye konuştu. CHP'nin aday belirleme yöntemini “devrimci bir adım” olarak nitelendiren Güler, “Bu seçimlerde işaret etme usulüyle aday belirlemek yerine, yarışmacı, aleni adaylık sistemi geldi. Ben aday olarak bu sisteme destek oldum, adaylığıma cesareti de bu sistemden buldum” dedi. Yapılan araştırmaların desteklediği biçimde İzmir'in kendine özgü, dirençli bir cumhuriyetçilik, gerçek bir demokratlik abidesi görüntüsü verdiğini kaydeden Güler, “İzmirde yaratıcı, buluşçu, doğal olarak sordık. Buna yalnızca kadınların değil, tüm ülkenin ihtiyacı olduğuna inandık. Şimdi kadınlar ayaklarındaki prangaya karşı cinsiyet kotasının desteğiyle biraz daha cesurlar. Siyaset için kadınları desteklemeyi sürdürmek gerek. Bu ilerici ve aydınlık Türkiye'nin de güvencesidir” dedi. Anayasanın yeniden yazımında etnik kimliğin belirleyici olamayacağı yönündeki çıkışının ardından parti içinde “ulusalcı kanat”ın sözcülerinden biri olarak görüldüğü yorumlarına katılmadığını dile getiren Güler, şunları söyledi: “Mecliste yaptığım o konuşma, CHP programına dayanan konuşmaydı. CHP, şimdiki anayasa değişikliği sürecinde ulusal vatandaşlık sistemini önerdi. Daha açık deyişle 'Türk vatandaşlığı' formülünün devam etmesini savundu. Yani CHP ve benim meclisteki sözlerim 'Türkiye'de etnikçi anayasaya izin vermeyeceğiz' anlamına geliyordu. Biz, insanın insanla tartılması üzerine konuşmuyoruz, anayasa üzerine konuşuyoruz. Karşımızdaki Türkiyelilik, ya da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı formülünün, bizi bugünkü Kosova, Makedonya benzeri bir yapıya sürükleyeceğini görüyoruz. Bu yapı, etnik temellere ayrışmış bir yapı. Türkiye, böyle bir yapıyla bir adım bile atamaz. Etnik kimliklere kör ulusal devlet, Mustafa Kemal Atatürk'ten bu yana CHP'nin en temel değeri. Bu anlamda CHP'de ulusalcı kanat diye bir kanat yoktur. Olduğunu söyleyenler, Recep Tayyip Erdoğan, Selahattin Demirtaş ve yandaş medyanın kalemşörleridir. Bu sınıflandırmayı hiçbirimiz kabul etmiyoruz. Dolayısıyla adaylığım CHP'li bir kimliğin adaylığıdır. Programa bağlı bir milletvekilinin adaylığıdır.” cumhuriyetin sesi SEÇİMLİ VALİLİK KANAT YOK! Benim Adayım Demokrasinin göstergelerinden biri – yalnızca biri! önümüze gelmek üzere. Biz ona “sandık” diyoruz. Dilimizin güzel oyunlarından biridir, sandıkta seçtiklerimizin, bir süre sonra “sandık, sanmışız, sanmıştık, sanıyorduk” gibisinden tümceler kurdurması, ister yerelde ister genelde, sık sık karşılaşılan “klasik” sonuçtur. Memlekette bu işlerin nasıl olduğu, nelere yol açtığı, nasıl olması gerektiği konusunda, bu satırların yazarından çok daha bilgili ve deneyimli insanların yazılarını okuyorsunuz. Bir de biz yinelemeyelim. Yerel seçimler, bize özgü arabesk çorbalık bir yana, “kent “ve “kentlilik kültürü” açısından çok önemli. Partilerde, adaylarda ve de ahalide böyle bir merak, kaygı, beklenti ve bilinç var mı sorunuzla sizi başbaşa bırakarak, biz kendi alanımızdan mevzuya dahil olacağız. Siz bunu “çorbada tuzum olsun” çabası olarak da görebilirsiniz, iyi bir kentli olmaya çalışan bir sanatçının, samimi beklenti ve umutları olarak da. Seçim burada da sizindir. Uzun yıllarını yerel yönetimlerde geçirmiş biri olarak, halen belediye başkanlığı yapan insanlarımızın, bir gün bu görevi –demokrasi gereğibıraktığında, ellerinde iki şey kaldığını, kalacağını biliyorum. Bir, iyi işler yapmış ya da yapamamış olmanın faturası; iki, başkanlığın mirası olan türlü arazlara (başlıcaları sinir, ülser, tansiyon, uyku bozukluğudur) deva getirmesinin beklendiği, kocaman bir ilaç torbası. Şimdi kimileri bir dönem daha seçilmek istemekte, kimileri geri dönmeyi düşlemekte, kimileri de ilk kez seçilmek için uğraşmaktadır. Hakkını verelim ki, hele ilk kez ortaya çıkanlarda, yukarda değindiğimiz arazlar ya artmış ya da ufaktan başlamıştır. Kolay değildir bu işler. İçlerinde tanıdıklarım, dostlarım, yoldaşlarım da vardır, yüzünü görmediğim ve adını işitmediklerim de. Ad vermek ve henüz peşrev aşamasındayken çayırı kalabalıklaştırmak istemem. Bu bize yakışmaz. Hepsine başarılar dilerken, elbette inandığım ve güvendiğim insanların, önce aday olmalarını, sonra da seçilmelerini ve kente değer katmalarını bekliyorum. Peki bu inancın ve güvencin, sanata kültüre bulaşmış bir hemşerileri olarak, bendeki ölçütleri nelerdir? İşte asıl meramım budur ve anlatmaya kuşkusuz bir Patika yetmeyecektir. Benim adayım, seçildiği “yeri” bilen olmalıdır. Dağından taşına, kedisinden kuşuna, kuruyan çeşmesinden akıp giden zamanlarına dek iyi değil, çok iyi bilmelidir. Yokuşu tırmanan homurtusundan tanımalıdır, yöresinin otobüsünü. Köşeyi dönünce hangi ağaçla karşılaşacağından emin olmalıdır. Bir zamanlar oralarda süren hayat hakkında fikir sahibi olmalı, bundan sonra sunacağı hayatla rabıta kurabilmelidir. Kimin nereden ne getirdiğini bilmelidir yöresine. Göç tedirginliğinden aidiyet duygusu nasıl yaratılır ve hangi sevinçlerle artık “sahibi” kılınır insanlar; kuramdan pratiğe bilgisi, temennisi ve teklifi olmalıdır. Benim adayım, yöresinin hazire kuytuluklarında dolaşmış, güneşli sokaklarında tükenen ömürlerin tanığı olmuş, unutulmuş evlerin kederini paylaşmış, hatır ve hatıralara saygı biriktirmiş olmalıdır. Tarih ve coğrafya ve iklim ve cümlesinin birikimiyle donanmış, merhabası sağlam ve işinde çok ciddi bir yoldaş olmalıdır. Ne geçmişi modernliğe, ne modernliği geçmişe kurban etmemelidir benim adayım. Organik bir hayatın peşinde olmalı ve bu hayatı çağdaşlığın gereğiyle donatmalıdır. Hayatı kolay, ulaşılabilir ve sürdürülebilir kılmalıdır. İçtenlikle arabeski, güncel olanla popüler cıvıklığı birbirinden ayırabilecek yetkinliğe sahip olmalıdır. Eğer dikkate değer bulmuşsa, haftaya meramımızın kalan kısmını okumalıdır. Daha somut konuşmaya çalışacağız Haydi şimdi, Fuarımıza! Büyükşehir için aday olan CHP İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler, ‘İzmir, cumhuriyetin şehri. Cumhuriyetin sesiyle bütünleşirse güzel işler yaparız’ diye konuştu. gulayan insan tipi baskın. Bize düşen, bu insan tipinin tüm enerjisini açığa çıkaracağı bir siyaset ve kamu hizmeti platformu yaratmak. Bu insan tipine siyaseti ve tüm hizmet alanlarını açmak zorundayız. Bunun ancak bilimsel siyaset yaklaşımıyla yapılabileceğini düşünüyorum. Rant sorununa, yoksulluk sorununa, il içindeki bölgesel eşitsizlik sorununa ancak bu yeni insan tipiyle birlikte hareket ederek, siyaseti bilimsel akla oturtarak çözüm bulabiliriz. Türkiye'de bunu yapabileceğimiz çok sayıda kent yok” diye konuştu. Şubat ayında CHP tüzüğüne en az yüzde 33 cinsiyet kotası getirildiğini aktaran Güler, “O dönemde kadın örgütlenmesinden sorumlu genel başkan yardımcısıydım. CHP'nin bütünü olarak bu konuya cinsiyetçi açıdan değil, eşitlikçi açıdan yaklaştık. Türkiye'de nüfusun yarısını oluşturan kadın gerçekten siyasette ve yönetimde yok. Çok sayıda sosyal engel var. Bu kotayla o sosyal engelleri aşmayı ve kadının yaratıcı potansiyelini siyasete taşımayı amaçla CİNSİYETÇİ DEĞİL EŞİTLİKÇİ ENERJİ AÇIĞA ÇIKACAK OYA UĞRAL BALIKESİR Ayvalık Ticaret Odası Başkanı Rahmi Gençer, CHP'den aday adaylığı başvurusunda bulundu. Gençer, “Amacım, Ayvalık'ın coğrafi güzelliğini, mimarisini korumak, turizmi ve iş imkanlarını geliştirecek çözümler bulmak, geçmişten gelen topluluklarının kültürlerini geleceğe taşımak ve böylece daha mutlu bir Ayvalık hedefimize birlik ve beraberlikle ulaşmaktır” dedi. Gençer, “Yakında birer birer açıklayacağım kapsamlı projelerle Ayvalığı cumhuriyet’in 100. yılına hep beraber hazırlayacağız. Üstündeki kabuğu hep beraber temizleyeceğiz. Ayvalık güzelleşecek, kalkınacak, serpilecek, yücelecek, alkışlanacak ve daha çok sevilecek. Belediyecilik bir gönül işidir, birikim meselesidir. Ayvalık’ı layık olduğu yere çıkaracağımıza yürekten inanıyorum ve bunda kararlıyım” diye konuştu. B A F A’ D A İ Y İ L E Ş M E Y O K Mutlu bir Ayvalık... KODOSD Başkanı Bahattin Sürücü de, “Ay Tanrıçası Selene'nin bu muhteşem gölünün kirletildiği ve çözüm bulunmadığı takdirde sonuçlarının çok kötü olacağı görülmektedir. Bafa Gölü sahipsiz değildir. Göl hepimizindir. Gölü kirletenler bedelini de ödemelidir. Günümüzde oluşan ve biriken kirliliğin bir an önce temizlenmesi için tüm kurumların, gölle ilgili çalışma yapan üniversitelerin, sivil toplum kuruluşlarının, yöre insanlarının ve hatta kirleticilerin bir araya gelerek gölün geleceği için acil çözümleri hayata geçirmesi gerekir” dedi. E on zamanlarda kirlilik nedeniyle suyu köpüren ve balık ölümleri yaşanan Bafa Gölü'nde yapılan incelemelerde, sorunun gittikçe çözümü güç bir hal aldığı belirlendi. Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği (EKODOSD) adına Bafa'da incelemeler yapan Süleyman Demirel Üniversitesi Eğirdir Su Ürünleri Fakültesi'nden Yrd. Doç. Dr. Erol Kesici, Ege Üniversitesi Biyoloji Bölümü öğretim üyeleriyle birlikte gerçekleştirdikleri ekolojik araştırmalardan elde ettikleri sonuçları açıkladı. Bu yıl yağışların çok olması ve göle sürekli su verilmesine karşın gözle görülür olumlu bir gelişme olmadığını belirten Kesici, kirlilik sorununun sadece Büyük Menderes Nehri'nden kaynaklanmadığını savundu. Gölün çevresindeki yavru balık üretim tesislerinin de yağhanelerle birlikte etkili olduğunu söyledi. (ÖZCAN ÖZGÜR) S KONUK ÜMİT YAŞ AR IŞIKHAN İzmirli Olmak... Bu kent bizim mi..? Evet herkes, hiç kuşkusuz bu kentin bize ait olduğunu söyler. Peki yaşadığımız bu kenti ne kadar tanıyoruz!.. Yalnızca Kordonunda gezmek, bir kıyısında oturup bir şey içmek, Kıbrıs Şehitler Caddesi'nde dolaşmak, Kemeraltı’na girmek, alışveriş yapmak, fuara gitmek, Konak’ta Saat Kulesinin önünde fotoğraf çekmek yeterli değildir... Bu kentle ilişkiniz, içsel yapısında ne kadar rol aldığınız, ne kadarını yaşamınıza kattığınızla orantılıdır. Kaç caddesi var bu kentin... Kaç sokak... Kaç bulvarı, sineması, kütüphanesi, okulu, tiyatrosu, galerisi, meydanı, fakültesi, hastanesi ve kaç gazete yayınlanıyor bu kentte… Kaç sanat dergisi, kaç meydanı ve dört milyonluk kentte kaç heykel süsülüyor hayatımızı... Parkların adı ne, caddelerimizin adı... Kim bunlar ? İzmir'de eskiden 84 dere olduğunu biliyor musunuz? Nereye gitti o sular... Kaç şairin adı sokaklara verilmiş... Rakamların ruhsuz ve katı boylamları yerine kaç bilim insanımızın, sanatçımızın adı verilmiş biliyor muyuz. İzmir’de boyoz yemek, gevrek peynirle, kumru ile caka satmak İzmirli olmaya yeterli değildir. Kordon'da bir sığınmacı psikolojisiyle dolaşmak da İzmirli olmaya yeterli değildir. Peki ne yapmalı?.. Eleştirmek kolay, konuşmak, yazmak kolay denilebilir. Peki çözüm nedir? Ne yapmalı günümüz sanatçıları, aydınları... Kentler nasıl olmalı, yerel yönetimler nasıl olmalıdır... Artık bu saatten sonra, geç de olsa, bu kentte yaşayan aydınların, sanatçıların, sivil örgütlerin hayata, kentin yapılanmasında, şekillenmesinde rol alacağına, kentin ruhunu onaracağına inanıyorum. Günümüzde, kentsel yaşama katkı koymayan bireylerin hızla arttığını ve bu nedenle kentlerin yalnızlaşarak belirli bir gettonun tekelinde bırakıldığını, ölüme terk edildiğini gören insanların, vicdan azabı çekmesi bu kenti kurtarmıyor. Dünyanın küçüldüğü günümüzde, bilişim çağında veya sibervizyon çağda bilgi akışı ve paylaşımı tıkmesafede dururken, kentlerin gelişimini doğal evrimine bırakmak mümkün değildir. Bilgi tekellerinin aşıldığı günümüzde her alanda edim ve uzmanlaşmış bireylerin kent yapılanmasında kullanılması model peşinde koşan yöneticilerinde işini kolaylaştırmıştır. Ama hepsinin değil tabi. Kentin kör ve sağır kalmasından hoşlanan, nemalanan tipler de yok değil.Çünkü, çok sesliliği bir orkestra örgüsü içinde kullanmasını bilmediği için gürültü üreten oluşumların içinde sarhoş olan idarecilerin son versiyonuna tanık olduğumuzu da açıkça söylemeliyim. Kent değişiyor... Hızla kabuk değiştiren bir yılan gibi esnedikçe yeni bir mahallenin doğduğu günümüzde, geleceğe şimdiden hazır olmak gerekiyor. Gelecek 50 yılın planlanması, gelişmekalkınma verilerin estetik formasyonu içinde ,bireyin gelişimine hazırlanması ve doğabilecek taleplerini şimdiden planlaması, gerçekten bu kenti seven idarecilere uygun düşer. Kentin kuruluşundan günümüze kadar rol almışyaşamış bütün sanatçı ve bilim insan larının yeni oluşumlarda dinamik bir hayatın çekimitim gücü olma işleviyle değerlendirilmesi gerekmektedir. Model olarak kent bütünlüğünde ve gelişimindeki artı katkı ve yarattıkları değişimleri canlandırarakyaşatarak kentin yeni vizyonlarında rol almalarını sağlamak, gelecek kuşakların da vizyonel düşünceleriyle kentin oluşumuna,gelişmesine katkı koymalarının da yolunu açacaktır. Değişimden korkmamak gerekir. Her gün yüz yüze geldiğimiz ve çoğunu tanımadığımız bir zamanlar veya birilerinin kahramanlaştırdığı sokak, cadde isimlerinin güncelleştirilmesinden yanayım... Bu kentin oluşumunda,kazanılmasında, gelişmesinde katkısı olan sanatçı, bilim insanı ve devlet adamlarının kısa özgeçmişlerinin yer alacağı küçük bir büst ile yaşayanlarla kucaklaştırılması kentin geçmişledeğerleriyle entegrasyonunu da sağlayacaktır. Ve bunlar her kuşak değişimindeyirmi yılda bir güncelleştirilmelidir. Çünkü, adlarını sokaklara, meydanlara verdiğimiz kişiler gün gelir unutulur. O isimler ve mekanlar kentin içinde, kente yabancı birer simge, kambur olarak algılanmaya başlanır. Kentin kendi içsel dinamik potansiyelinde değerlerin kendi inkarı ile sorun olması, kentin dokusal çözümünde deformasyonu ve kimliksizleştirmeyi de getirir. Elbette eski değerler; yeni değerlere ulaşmada,yeni yaratımlar için, işlevsel ve estetiksel itim gücü veya sağlam bir temel oluşturmada kullanıldıkça, beslendikçe kültürel bir boyut olarak korunması gerekmektedir. Ama, kökleri kurumuş ve her an devrilmeye aday bir ağacın, salt “dedem dikti” diye desteklerle ayakta tutulmak istenmesi örneğiyle her kalıtın, kentsokak adı veya heykelin yapay solunumla yaşatılmaya çalışılması doğru değildir. Bu nedenle kent içinde bulunan anıtsal değerlerin her yirmi yıl da bir değerlendirilmeye alınması, tarihselgeleneksel değerini korumaya devam etmesi halinde, bir değer olarak korumayakentsel doku estetiğinde kullanılmasına devam edilebilir. Ancak işlevini yitirmişse, kim olursa olsun kent müzesine alınıp arşivde korumaya alınmalıdır. Veya yok edilmelidir. Uzayda uydu köyler, yüzer kentler ve cam fanus içinde modern hayatın sunduğu bütün olanakların buluşturulduğu yerleşim alanları vazodaki naylon çiçeklerin yaşamından, duygusuz ve ruhsuz yaşam dizgesinden farksız değildir. Elbette modern bir hayat kurulacak diye özünden, değerlerinden uzak durmakta, aynı paralelde değerlendirilmektedir. Kapitalizmin insanı öznelnesnel değerlerinden uzaklaştırmaya çalışmasına alternatif oluşumlar, çağımız insanı için terapi merkezi kadar önem kazanmaktadır. İşte bu aşamada ülkemizin, kentimizin sahip olduğu doğal güzelliklerin yıpratılmadan insanın yaşamına sokan bir kentleşme modeli ile kültürsanatın bütünleştirildiği hayat ve mekan insanın aidiyeti açısından önem arz etmektedir Kentin etnografya, bilim, kültür sanat ve arkeolojik müzeleri ve değişik etkinliklerle sürekli canlı tutulması,özünden aldığı bu güçle modern hayatın kurgulanması,korunmuş bir doğa içinde dokusal uyum,özgün mimari tarzı ve sosyal dayanışma içinde birikimlerin paylaşılarak geleceğe taşınması kaçınılmazdır. Yani, kentleri ve içinde yaşayan insanları kendi özgünlüğü içinde kurtaracak tek güç, sanattır. Olmadı mı? O zaman kentleri unutup, en son insan soyu için, hep birlikte betondan mezar yapmaya, beton bloklar yükseltmeye devam edelim. İşte insanoğlunun kendi yaşamına nokta koyacağı yer burasıdır. Sonra, sonrası yok... C MY B