Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
c A USTOS PAZARTES EGE PATİKA HALUK IŞIK halukisik@gmail.com İzmir büyükşehir adaylığı için yola çıkan Prof. Dr. Güler, yeni yasaya dikkat çekti Yerel oligarşi uyarısı! C HP İzmir Milletvekili Güler, ‘Bütünşehir yasasıyla bir tür yerel oligarşi oluşturuluyor. Adayların ve partilerin yeni duruma hazırlıklı olması lazım’ dedi. rum” diye konuştu. 6360 sayılı yasanın ardından yerel yönetim biçiminin değiştiğini, uygulamanın da marttaki seçimlerin ardından yapılacağını belirten Güler, partilerin ve adayların yeni duruma hazırlıksız olduğuna dikkat çekti. Yerel demokrasi açısından yaşanacak çarpıklığı İzmir’i örnek göstererek aktaran Güler,“Şu anda İzmir’de yerel sandalyelere 4 bin 88 kişi seçiliyor. 30 Mart’ta bu 4 sandalyeden 3’ü kırılacak ve yaklaşık 800 kişi seçilecek. Temsili demokraside ne kadar çok sayıda temsilci seçerseniz halk yönetime o oranda katılır. Ama bunun adı yerel demokrasi değil, yerel oligarşidir” diye konuştu. Yeni yasayla, herkesin alışkanlık kazandığı anlamda belediyeciliğin sona erdiğini vurgulayan Güler, “Hazırlıklar yeni modele göre yapılmalı. Bir tür seçimli valilik ve kaymakamlıktır yeni düzen. Kesinlikle klasik belediyecilik değildir. Şimdi gerçekten yeni ve derin bir durum var” dedi. Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın AKP'nin İzmir adayı olarak gösterileceği yönünde propaganda yapıldığına dikkat çeken Güler, “Bu onlar için büyük şansızlık olur. Son seçimlerde 35 projeleri vardı. Hemen hepsi Yıldırım’ın bakanlığıyla ilgili işlerdi, ancak iki yılda hiçbiri yerine gelmedi. Duble yollar, raylı sistem, limanlar bakımından Ulaştırma Bakanlığı İzmir’de inanılmaz kötü bir karneye sahip. Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı üzerinden AKP İzmir’e ne söz verdiyse yalan oldu” diye konuştu. Sokağın Sanatı 7. Türkiye Tiyatro Buluşması için Dikili’deyim ve siz 17 Ağustos’un ilk saatlerinde yazmaya başladığım bu Patika’yı, etkinlik bittikten sonra okuyacaksınız. Değerli dostum Dr. Ahmet Güler, harika ekibi ve Çınarlı Hastanesinin emekçileri sayesinde Aslı evimize, bana ve kızımız Ada’ya sağlıkla, esenlikle döndü. Bu mutlulukla, Dikili’ye gittik. Benim için her zamanki gibi, bireysel ve toplumsal sıkıntılar içinde biraz oh deme, mesleğimin ustaları, çırakları ve dostlarımla buluşma olanağıydı. Büyük olasılıkla, “ana, baba ve de fasarya” medyamız bu etkinliğe yer vermediği için, ilk kez şimdi haberdar oluyorsunuz. “Sokağın Sanatını Yaratmak” başlıklı panelde, ben de bir şeyler söylemeye çalıştım. Tüm etkinliklerde olduğu gibi, bu söyleşiye de doğal olarak “Gezi” damgasını vurdu. “Gezi” ruhu, direnişi, isyanı, itirazı ya da siz ne diyorsanız ona dair söylediklerime geleceğim. İsterseniz, şu “Sokağın Sanatını Yaratmak” temasından başlayalım. Bütün totaliter, faşist ve diktacı sistemlerin ortak paydası, “agorafobi”dir. Siz buna alanlardan, alanlarda yükselecek seslerden, itirazlardan korkmak da diyebilirsiniz. Faşist anlayışın sokaktan ve alandan korkması, oralarda varoluşunun sorgulanacağından ve bu sorgulama sonunda yıkılacağından kaynaklanır. Bunu engellemek için yapılacak birinci iş, bireyleri oralardan uzaklaştırmak, eve kapatmak, böylelikle hayattan koparmaktır. Bugün genelde medya, özelde televizyon kanallarının el değiştirmesinden asıl beklenen budur. “Big Brother” anlayışıyla, kitleleri biçimlemek ve kendine bağımlı hale getirmek, sabah akşam ve liderin her konuda verdiği fetvalarla yetinmelerini beklemek, sistemin meramının özetidir. Hayattan ve sokaktan bu kopuş gerçekleştiğinde, çocuklar sokak oyunlarından vaz geçerler. AVM’lerin jetonla oynanacak ve hemen tüketilecek lunaparklarına, pedagojik ve psikolojik rezillikler taşıyan televizyon programlarına ya da sanal ortamlarda oyalanmalara mahkum olurlar. Birlikte oynama, karşı cinsle tanışma, olup biteni merak etme, kendini, çevresini, doğayı keşfetme hakları gasp edilir ve E.A. Rauter’in tanımıyla “Düzene Uygun Kafalar” böyle yetiştirilir. Kadınlar üçer beşer doğurmalıdır ki, hayattan ve sokaktan kopup, evlere mahkum olmalıdır. Erkekler bunca yük karşısında, Sait Faik Abasıyanık’ın tanımıyla “medarı maişet motoru”nu yürütmeye ve Aşık Dertli’nin dizeleriyle; “Tek başıma olsam şaha gedaya kul olmam / Viran olası hanede evlad ü ıyal var” çaresizliğine sürüklenmelidir. Sokağın ve hayatın “sosyal alanları” içkidir, kızerkek öyle yaşamalıdır, helalharam meselesidir diye kamuya kapatılmalıdır, ki birlikte olmak engellenmeli, nefes alma yolları tıkanmalıdır. Kısaca sokaktan, sokağın üreteceği seslerden ürkmek, böyle bir şey olduğunda ortamı terörize etmek, anti demokratların ve faşistlerin zavallı çaresizliğidir. İşte bu hale getirilen ortamlarda, örneğin “kentsel dönüşüm” adına sokağın ve alanların organik atmosferini soluksuz bırakan tüm girişimler; hayatın insandan ve insanın hayattan kopmasını amaçlayan bir tutumdur. Sanat ve sanatçı, sokaktan ve hayattan işte böyle böyle elini eteğini çeker. Sanatın sokaktan kovulup, fincan kadar salonlara sıkışması doğal ve kimi aklı evvellerce savunulur hale gelir. Eh haliyle, oralarda da anlatılan hayatın ve insanın gerçekliği değil, zorlama tragedya kırıntılarıyla, bulamaç komedi gürültüleridir. Üstüne, “Ne kadar anlaşılmaz olursan, o kadar değerli olursun” saçmalığı eklendiğinde, hele bir de alkışlanıp ödüllendirildiğinde, değmeyin diktatoryanın keyfine! Söz bitmedi ve “Gezi” algısına geçemedik. Ne beis! Biz de önümüzdeki Patika’ya kadar biriktirip yazar, sevgili okurumuzla paylaşırız. HAKAN DİRİK Yıllarca üniversitelerde yerel yönetim dersleri veren CHP İzmir Milletvekili Prof. Dr. Birgül Ayman Güler, bu kez “uygulama” için yola çıktı. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı için CHP’de parti içi yarışta yer alan Güler, “Bütünşehir yasasıyla Türkiye’de yeni bir durum ortaya çıktı. Bir tür yerel oligarşi oluşturuluyor. Herkesin bu yeni duruma hazırlıklı olması lazım” dedi. Adaylığını 2 Eylül’de resmileştireceğini, İzmir’in zaten CHP yönetiminde olması nedeniyle şu anda seçmene yönelik çalışma yapmadığını dile getiren Güler, herhangi bir ekiple birlikte hareket etmediğini, ekip zihniyetine de karşı olduğunu söyledi. Güler, “Bizim sol kültürümüz net ve açık tavrı öğretti bize. Bir şeye talip olmak, cesarettir. Parti kamuoyu, yapacağı değerlendirmelerinde alternatif olarak beni görebilir. Parti içi yarışta yetkili kurullar kararlarını verecekler. Ben iddiamı, isteğimi ortaya koydum, ama bundan başka hiçbir çalışma yapmıyorum ve yapmayacağım. Diğer adaylarla beraber en iyi değerlendirmenin yapılacağından kuşku duymuyo YILDIRIM ŞANSI! K ılıçdaroğlu'nun 'adaylığı kesin' dediği iki belediye başkanından biri olan Özlem Çerçioğlu, Aydın'ı büyükşehir statüsünde Ege'nin incisi yapacaklarını söyledi. Topuklu Efe’nin hedefi yüzde 50 C HP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun yerel seçimlerde adaylığı şimdiden belli olan iki isimden biri olarak ilan ettiği Aydın Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu, “Seçimlerde oyumuzu yüzde 50’nin üzerine çıkaracağız” dedi. Aydınlıların “topuklu efe” diye adlandırdıkları Çerçioğlu, Kılıçdaroğlu’nun adaylığını erken açıklamasıyla sorumluluğunun daha da arttığını söyledi. Aydın’a ilişkin yapılan anketlerde oylarının yüzde 50’yi aştığını, bu durumun rakip partilerin yaptırdığı anketlerde bile değişmediğini dile getirdi. Çerçioğlu, “Biz zaten yaptığımız hizmetlerle 4.5 yıldır bu seçimlere hazırlanıyoruz. Bizim birinci amacımız hizmet etmek. Aydın’da hiç ayrım yapmadan herkese adil ve eşit hizmet götürdük. Genel başkanımız da çalışmalarımızı çok yakından takip etti ve adaylığımızı ilan etti” diye konuştu. Aydın’ın önümüzdeki seçimlerle birlikte büyükşehir olacağını anımsatarak, genişleyen sınırların CHP’nin oylarını daha da artıracağını söyledi. Çerçioğlu, “6360 sayılı kanunlarının pek çok eksik ve yanlış yönü olduğu biliniyor. Yine de ben Aydın’ın büyükşehir olmasına pozitif bakıyorum. Ancak kentler büyükşehir ilan etmekle büyükşehir olmuyor. Önemli olan yöneticilerin bunu gerçeğe dönüştürmesi. Aydın büyükşehir olduğunda benim başkanlığımda Ege’nin incisi olacaktır” dedi. HÜSEYİN ÇORLU Halkın yönetimini kuracağız CHP Balçova'da belediye başkanlığına talip olan isimlerden Hüseyin Çorlu, “Demokrasinin beşiği sokaktır. Sokaktaki insanların katılımı sağlayarak, katılımcı ve toplumcu bir belediyecilik yapacağız. Demokratik, hesap veren, halkın yerel yönetimini oluşturacağız” dedi. Genç yaşta başladığı siyasi yaşamında Erdal İnönü, Aydın Güven Gürkan gibi isimlerle yakın çalışma olanağı bulduğunu kaydeden Çorlu, parti içinde de il yönetim kurulu üyeliği, Balçova ilçe başkanlığı gibi görevler yürüttüğünü, ancak ilk kez bir görev için “aday” olduğunu söyledi. Çorlu, “Biz Balçova'nın kötü yönetildiğini söylemiyoruz. Daha da iyi yönetilebileceğini belirtiyoruz. Bu da yönetimdeki kan değişikliğiyle sağlanabilir. Balçova'nın doğru kişiler tarafından yürütülecek doğru projelere gereksinimi var. Bunun için de heyecan ve coşku gerekiyor. Biz genç ama deneyimli kadromuzla hem yeterli birikime hem de o coşkuya sahip olduğumuza inanıyoruz” diye konuştu. Çorlu, “Parti yönetimiyle uğraşan değil, belediyeciliğe yoğunlaşan çözüm odaklı belediye başkanı olmak için adayız. Adaylığım, geniş bir mutabakatla gelişti” dedi. Yurttaşların yönetime katılımını hem parti politikaları hem de dünya görüşü gereği önemsediğini vurgulayan Hüseyin Çorlu, “Balçova'nın yaklaşık 46 bin seçmeni var. Biz Balçova'yı, bunun yüzde 10'u olan 4 bin 600 kişiyle yöneteceğiz. İlçemizin yaklaşık 600 sokağından yönetime en az 2 kişi alacağız, bu sayı 10'a kadar çıkacak. Onlar aracılığıyla her mahalledeki sorundan belediye anında haberdar olacak ve çözümü için bölgeye ulaşacak. Ayrıca bu kişiler belediyenin uygulamalarını da halka anlatmada aracı olacak. Yerinde yönetim ve yerel demokrasiyi sonuna kadar uygulayacağız. 'Ben yaptım oldu' mantığını kabul etmiyoruz. Ancak 'biz' olursak sorunları çözebiliriz. 'Ben' olursam, sorunlar çözülemez” diye konuştu. Çorlu, “32 yıldır Balçova'da oturuyorum. İlçenin tüm kuruluşlarıyla yakın ilişki içindeyim. Partimizin oyunu yüzde 70'in üzerine çıkaracağımıza inanıyorum” dedi. YERİNDE YÖNETİM Önceliğimiz dönüşüm C HP Bayraklı'da belediye başkanı aday adaylarından Pınar Susmuş, önümüzdeki süreçte Bayraklı’nın en temel ihtiyacının kentsel dönüşüm olacağını belirterek, “Kentsel dönüşüm projelerinin uygulama sahası Bayraklı olacak. Yeni seçilecek belediye başkanı bu işin merkezinde yer almak zorunda. Aksi halde Bayraklı halkının el emeği göz nuru birikimleri rant çevrelerine akar. Biz çalışmalarımızı buna göre yürütüyoruz” dedi. Susmuş, “Bayraklı, İzmir’in en eski yerleşim birimi olmasının yanı sıra tüm körfeze hakim harikulade coğrafi yapısıyla da gözde bir yer olma yolunda. Bunu kentsel dönüşüm sağlayacak” diye konuştu. Susmuş, “Belediye’nin projeleri var mı, hak kayıplarının önüne geçilmesi yolunda ne tür öngörüleri var? Bu sorular yanıt bulmalı. Biz bu anlamda işin uzmanı bir ekiple tek bir vatandaşımızı mağdur etmeyecek, yerinde dönüşümden başka hiçbir seçeneğe yer vermeyecek şekilde Bayraklı’yı yeniden planlıyoruz. Mevcut kentsel dönüşüm yasası ciddi bir hukuki bilgi de gerektiriyor. Hukuki kimliğimi de bu konuda en iyi şekilde kullanmayı amaçlıyorum” dedi. PIN AR SUSMUŞ C MY B