Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
c TEMMUZ PAZARTES EGE PATİKA HALUK IŞIK halukisik@gmail.com Dersimiz: Gençlik Günde en az üç klasik roman okuyor ya, gençleri yargılıyor: “Birinin elinde kitap görmüyoruz yahu!” Sanırsın her gece tiyatroda, operada, balede. Gençleri suçluyor: “Sanatla ilgileri yok kardeşim!” Az önce otobüsteki kadınlara yiyecek gibi bakıyordu, şimdi kaldırımda elele yürüyen gençlere höykürüyor: “Şu edepsizlere, şu hayasızlara bak!” Her an olup bitenle ilgileniyor, memleket meselelerinden başını kaldırmıyor ya, gençleri küçümsüyor ablamız: “Çok duyarsızlar be şekerim!” Uzatmayalım, binbir ikiyüzlülük ve samimiyetsizlik içinde, enselerinden inmiyorlar, hayatı gençlere zehir etmek için, ellerinden geleni yapıyorlar. Ne yazık ki, her yerdeler. Geçen haftamız, gençlerden “fırça” yemekle geçti. “Her yer Taksim!” yankılarıyla Urla’daydılar. Saçlarından süzülen toma suları, nefeslerindeki gaz kokusuyla, bu kez “Sanat direnmektir!” diyerek, tiyatrolarıyla gelmişlerdi. Hayatımız benzer etkinliklerde, atölyedir, paneldir, söyleşidir, geçti gider. Ama ilk kez bu denli elektrikli atmosfer ve kül yutmaz insanlarla birlikte oldum. Akıl verilmesinden, hayatlarına karışılmasından, kendilerine “çocuklar, evlatlar, yavrular” örneği seslenilmesinden, yönlendirilmekten ve tepeden kurulmuş tümcelerden hoşlanmıyorlar. Abartılı bir özgüven ve hayli şişkin egolarıyla, insanı ses ve gözle adamakıllı hırpalıyorlar. Sözlerinizin küf, düşüncelerinizin pas, duruşunuzun toz içinde olduğunu hissettiriyorlar. Yalan yok, Urla Tiyatro Festivaline katılan biz “Jurassic Park Sakinleri”, adı “Gençlik” olan harika bir ders aldık. Hayatı algılama ve yorumlama kodlarını iyi okumak zorunda olduğumuzu, bize pek güzel anlatıp gösterdiler. Yaşasın gençlerimiz! Birçoğu “ne istediğini” bilmiyordu. Ama tamamı, “ne istemediğini” çok iyi biliyordu. Bunu dillendirirken, hatır, hatıra ve saygıyı unutanlar da oluyordu kuşkusuz. Ben onlarda bir itirazın, kendini tanımlama ve yatağını arama çabasını gördüm. Bu arayışa kim “yardım ve yataklık” edecek? Önyargı ve öfke dışında, hiçbir hazırlığı ve niyeti olmadığını yeterince gösterenler; dilde ve eylemde, şiddetin en korkunç örnekleriyle gençlere saldıranlar mı? Ne bileyim, örneğin partilerinin gençlik kollarının potansiyel enerjisini, gençleri kendilerine benzetme baskısıyla tüketenler, biat ve icazet dayatmasından başka bir şey sunamayanlar mı? Klişe sözlerle, “ağır abi ve abla” tavırlarını aşamayanlar sultasındaki örgütlenmeler mi? Hayat, cehaletimizi ve görmezden gelmelerimizi yeterince kanıtlamış, nelere yol açtığını hepimize bir daha göstermiştir. Bayanlar ve baylar, Mayıs sonlarında Taksim’den kalkan tren, tüm ezberleri bozarak ve hepimizi ardında bırakarak gidiyor. Kaçtı mı, kaçırdık mı? Bir yanıtımız var mıdır, bilemem. Ama bence asıl soru şudur; o tren nasıl yakalanır ve lokomotifine nasıl odun, kömür ve su olarak eklenir? İşte durum ve asıl düşünmemiz soru ve “gerçek” gündemimiz budur. Gençlerimizin sunduğu, bu olağanüstü fırsatı kaçırmaktan büyük ihmal ve suç olamaz. Hiçbir ülkenin, böylesine bir şımarıklık ve hayatı ıskalama lüksü yoktur. “Buyurun derse” diyemiyorum. Çünkü o ders kıyasıya sürüyor ve gençler sınıfta ter dökerken, asude bahçelerimizde vıdı vıdıyı bırakıp, işe kendi gençliğimizi anımsayarak başlayabiliriz. “Herşeyde bir hayır vardır” derdi babaannem. “Apolitikler” diye suçlanıp hırpalanan gençlerimiz, çok övündüğümüz “Politik” duruşlarımız başta olmak üzere, bizi çırılçıplak soyup, meydanlara bıraktılar. Onlara teşekkürümüzün, şimdiye kadar dört ölü, binlerce yaralı ve algısızlığın her türlüsünden öteye gitmediğini gördükçe, karnemizdeki notlar acı acı sırıtıyor. O notların Türkçesi şudur: “Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur!” Uzundere'deki kentsel dönüşüm projesinin tanıtımında konuşan Kocaoğlu, ‘Buraya para kazanmak için değil, insanlarımızı mutlu etmek için geldik’ dedi. İzmir Büyükşehir Belediyesi, Bayraklı’nın ardından Karabağlar projesini de kamuoyuyla paylaştı ‘Kenti yeniden kuracağız’ İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) İzmir Büyükşehir Belediyesi, Bayraklı’nın ardından Uzundere Kentsel Dönüşüm Projesi'nin ayrıntılarını da kamuoyuyla paylaştı. Karabağlar Belediye Başkanı Sıtkı Kürüm'le birlikte projeyi bölge halkına tanıtan Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, “Buraya para kazanmak için değil, kenti yeniden kurmak, insanlarımızı mutlu etmek ve malınızı mülkünüzü korumak için geldik” dedi. İzmirAydınÇeşme otobanı yanındaki 32 hektarlık alanda uygulanacak projenin, yolları ve yeşil alanları, spor ve sosyal tesisleri, kültür merkezi, pazaryeri ve otoparkıyla örnek olacağını belirten Kocaoğlu, yurttaşlara, “Sizlerden istediğimiz tek bir şey var. İzmir Büyükşehir Belediyesi bu projeyi, para kazanmak için yapmıyor. Tam tersi buraya para harcamak ve destek olmak için, kenti yeniden kurmak için yapıyor. Uzlaşmayı ve dönüşümü ne kadar hızlı gerçekleştirirsek o kadar iyi. Bu projenin garantisi, Türkiye’nin en önemli kuruluşlarından biri olan İzmir Büyükşehir Belediyesi kurumudur. Bugün ben varım, yarın bir başkası olur. Adil dağıtım yapacak olan, müteahhitle sizi buluşturacak olan biziz. Verilebilecek olan ne varsa sonuna kadar verilecek. Biz sizin hakkınızı hukukunuzu korumak, daha güzel bir kent kurmak için geldik” diye seslendi. Söz konusu projeyi Belediye Yasası’nın 73. maddesine göre yaptıklarını ve özünde “uzlaşma” olduğunu da vurgulayan Kocaoğlu, “Rızasız iş olmasın diye 6306 sayılı yasayı kullanmadık, teklifte bile bulunmadık” dedi. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından “riskli alan” ilan edilen Cennetçeşme’yi 3 yıl önce istediklerini ancak bölgenin kendilerine verilmediğini de anımsatarak, “Eğer aldanmak ve aldatılmak istemiyorsanız, evinizi, barkınızı arsanızı satmayın. Biz ne yaptığımızı göstereceğiz, Bakanlıkın riskli alan ilan ederek yetkiyi bizden aldığı Cennetceşme’deki alanda ne yaptığını da her birlikte göreceğiz. Burada bizimle uzlaşmayabilirsiniz. Ama oradaki vatandaşlarımız uzlaşmak zorunda kalacak. Aramızdaki en büyük fark bu. Bu işe başlama tarihimiz, uzlaşmanın sağlanacağı tarihtir” diye konuştu. Kürüm de “Uzundere'yi TOKİ’ye vermeyeceğiz. Uzundere, kendine yakışan bir projeyle gelişim sağlayacak” dedi. RIZASIZ OLMAZ NARLIDERE Dönüşüm halkla olur İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Narlıdere Belediye Başkanı Abdül Batur, halkın içinde olmadığı ve desteklemediği bir kentsel dönüşüm çalışmasının, hiçbir şekilde başarıya ulaşamayacağını söyledi. İlçede, 2. İnönü, Atatürk, Çatalkaya ve Narlı mahallelerini kapsayan 43 hektarlık alanla ilgili jeolojik etütleri tamamladıklarını anımsatan Batur, “Harita, mülkiyet ve arazi tespitlerini yapacağız. Mahallelerde açacağımız irtibat bürolarında, teknik arkadaşlarımız vatandaşın sorularına cevap verecekler. Biz halkın içinde olmadığı ve desteklemediği bir çalışma hiçbir şekilde başarılı olamaz. Yıllardır 2. İnönü Mahallesi, Atatürk Mahallesi, Çatalkaya Mahallesi ve Narlı mahallerinde yaşayan ve çözüm bekleyen insanlarımıza her türlü kolaylığı sağlayacağız. Belediye, kentsel dönüşüm konusunda elini ve gerekirse bedenini taşın altına sokacak” dedi. Batur, Yukarıköy’ün restorasyon projesiyle ilgili ilk imzaların 12 Temmuz'da atılacağını da bildirdi. KONUK FATMA ARAS Homeros’un Şiir Mayası Karşıyaka Belediyesi'nin, şair Veysel Çolak’ın yönettiği şiir atölyesi onlarca ozan, şair ve şiir severleri buluşturuyor. On yıldır şiir yazmak için gereken bilginin, şiiri okuyup anlamak için de gereklidir anlayışıyla kurulan bu atölye, yaz kış aralıksız çalışmalarını sürdürüyor. Konak Belediyesi'nin her yıl hazırladığı bahar dönemi İzmir Uluslararası Şiir Buluşması'na dünyanın değişik yerlerinden katılım zenginliği ayrı bir renk katıyor bölge şiir dünyamıza. Yine, Salihli Belediyesi'nin katkısıyla, şair Tuğrul Keskin'in yapım ve sunumunu yaptığı Salihli’de Şiir İkindileri senede iki kez şiirin nabzının tutulduğu, dünyada başka benzeri olmayan bir etkinliğe ev sahipliği yapıyor. Hemen hemen her sahil beldesinde belediyelerin katkısıyla sevgi ve barış şiirleri etkinlikleri düzenlenmekte. Şiir okumayı, yazmayı ve sevmeyi amaçlayan bu etkinlikler yurdumuzun ayrı kentlerinde yaşayan birçok ozanın yüz yüze karşılaşmasını da sağlıyor. Edip Cansever bir şiirinde, “İnsan yaşadığı yere benzer/ o yerin suyuna, o yerin toprağına benzer/ suyunda yüzen balığa/ toprağına iten çiçeğe/ dağların tepelerin dumanlı eteğine” der. Ege bölgesindeki bu şiir etkinlikleri coşku farkındalığı yaratıyor. Yazım aracı dil olan şiir, insanı en zor anında sese çağırıyor, ayaklandırıyor. Üstelik şiir okurunu düşündüren ve düşünürken kazandıran yeni bir söylemle dostluğunu pekiştirir, özgürlüğe yelken açtırıyor. Büyük çapta yapılan etkinliklere pek çok ilçelerden gelen şiir severlerin katılımıyla bir fotoğrafa düşmüş gibi başlar şiire yaslanır. Ege, tarih boyunca birçok göçle gelen kavimlerin kapısı olmuştur. Bu göçlerden kalan değişik kültürlerin derin zenginliği, o çağın ses yankısı güzel sanatların her alanında olduğu gibi şiirle de günümüze kadar uzanmıştır. Ben de tüm Ege kıyılarında yaşayan insanların geçmişten gelen bu kültür zenginliklerini soluyarak bu zenginliği ucuzlatmadan şiir gibi yaşantısını sürdürdüğünü ve sürdüreceğine inanıyorum. Şiirsiz bir dili, vurgun yemiş bedene benzetirim. İnsanlığın aydınlanma aracı olan şiir Ege kıyılarıyla evli diyebilirim. Homeros’un “kanatlı söz” dediği şiir, Ege’yi, İzmir’i hiç terk etmedi. Nereye baksan insanların şiir kokuşlu olduğunu görürsünüz. İzmir’de insanlar hâlâ şiirle düşünüyor, şiirle aşık oluyor, şiirle diri kalıyor. Böyle olduğu için hayatın her biriminde şiirle buluşmak için yola çıkanlar var. Bir kültürel besin olarak şiir hâlâ besleyici, bu da şiirin Ege’de kendi farkını ürettiğini gösteriyor. Her renkten insanı kucaklayan Ege’de şiir, insanların, insanlığın yoldaşı. Göçle gelen kavimler kapısı olan Ege sahillerinde şiir bir deniz feneri gibi. Karanlıktan aydınlığa açılan bir pencere... Bu bağlamda Ege’ye bakıldığında, şairine ve şiirine sahip çıkan bölgemizde belediyelerin katkıları önemli yer tutuyor. C MY B